devlet devletligini yaparsa cok ağır sonuçları olması gereken eylem. yaptıkları iş tamamen uluslar arası hukuka aykırı bir iştir.
alman fırkateyni yunan bir amiralin komutasındaki görev gücüne bağlı hareket etmektedir. yunan komutan, artı fırkateyn komutanı net bok yemiştir.
sabaha kadar yapilan arama sonucu boya ve gıda malzemesi dışında bir bok bulamayıp siktir olup gitmişlerdir.
biz libya ya silah göndermedik mi zamanında? gönderdik, bknz bbc hayalet gemiler haberi. sıkıyorsa onları durdursaydınız ya. fransızlar yollamadi mı yolladilar, onları durdursaydiniz ya. yemedi tabi.
demek ki bu saatten sonra insani yardım gemileri de savaş gemisi eskortu ile gidecek hedefine. bu akdeniz i kendi gölü haline getirmeye çalışan lavuklara pabuc birakmamak lazim.
dipnot: devlet başka, hükümet başka bir şeydir. mevcut erkin politikalarını desteklemiyor, onaylamıyor olmam; türk bayrağı taşıyan bir gemiye, türkiye cumhuriyeti devleti'nin egemenlik haklarına saldırılmasını mazur göreceğim anlamına gelmez. bu tavra sebep olan herkes nasıl bunun hesabını vermesi gerekiyorsa, bu hukuksuz, korsan vari eylemi gerçekleştirenler de hesap vermelidir.
zebadullah10 profili
-
23 kasım 2020 almanya'nın türk gemisine baskını
-
sigarayı en güzel içen karakter
constantine - keanu reeves
-
flash disk'e türkçe isim önerileri
(bkz: taşınabilir bellek) diye çevrildi diye biliyorum ama.
-
ben nasıl cesaret etmişim buna denilen şeyler
99 depreminin ertesi sabahı. ilk deniz otobüsü ile yalova'ya inmişiz bir kaç dağcı. kriz merkezinde bizi yönlendirmelerini bekliyoruz. ama kriz merkezi krizde olduğu için böyle bir şey mümkün değil. kaybettiğimiz zamanı düşünüyoruz sinirleniyoruz. dakikaların önemi var çünkü
bir amca geliyor yanımıza utana sıkıla soruyor bize
- evladım siz kurtarmacı mısınız?
evet amca diyoruz, hemen yanda bir apartman var sesler geliyor bir bakar mısınız diyor bize. yanımdaki arkadaşıma bakıyorum hadi diyorum amcanın arkasından seyirtiyoruz.
apartmana geldiğimizde karşılaştığımız manzara şu, apartman beş katlı fakat 4 kat görünüyor giriş kapısı ortada yok toprağa gömülmüş üst katların tavan ve tabanları da kolonlar kırıldığı için tost haline gelmiş. teorik olarak canlı olma ihtimali yok. apartmana güvenli giriş noktası da görünmüyor. biz bunları düşünürken amca arkadan giriş var gelin deyip bizi apartmanın arkasına götürüyor. duvarda bir delik var evet ama nereye gittiği meçhul.
kafa lambalarını yakıp delikten baktığımızda buranın apartmanın otoparkı olduğunu, apsrtmanın arabaların tavanı üstünde durduğunu görüyoruz. yani yükseklik taş çatlasın 1.10 - 1.20 falan. benim boyum 1.92 arkadaşım da hemen hemen benim kadar. otopark ın ilerisinde apartman boşluğunu görüyoruz oraya kadar sürünüp boşluğa ulaşabilirsek, sağ birileri varsa sesimizi duyurabilir belki de onları duyabiliriz diye düşünüyoruz ve sürekli artçı depremlerin olduğu o gün o otoparka girip yaklaşık 20 metre arabaların arasında sürünüp o boşluğa ulaşıyoruz.
ne bir ses duyduk, ne de sesimizi duyurabildik. geldiğimiz yoldan geri çıktık. yaptığımız tam bir deli cesareti idi, bir an bile olabilecek artçı depremde o bina başımıza çökebilir diye düşünmedik. bugün olsa bunu düşünürüm, ama o otoparka yine de girerim. -
ağustos 2020 izmir'i yakarcaların basması
yakarca ile sivrisinek aynı hayvanlar olmadığı için, bazı suserlerin zoruna giden basmadır. sivrisineğe benzeyen bir böcek olmasına karşın sivrisinek değildir. bazı yörelerde buna tatarcık da denir. bu eşşoğlusu hayvanlar bulaştıklarında sivrisineklerden daha ısrarcı ve daha kalabalık gelirler sıkıntı verirler.
-
tacizciyi döve döve öldüren baba
"bir halk, ülkesindeki hukukun üstünlüğüne, devletin gücüne inanmazsa kendi kanunlarını yaratır. bunun adı da anarşidir." tanımına cuk oturan eylem. yargı sistemini ülkenin en az güvenilir kurumu haline getirenler utansın.
ps: yine yeni yeniden çok favori alan entry girdiğimde mesaj ile saydiran mallar çıktı ortaya. direkt engeli basıp geçiyorum. ancak bu gerçekliği kabul etmekte zorlananlar için bu sosyolojik dinamiği açalım. hepinizin sosyal medyada gülerek izlediği bir video vardı. batı ülkelerinden birinde yanlış hatırlamıyorsam abd ya da ingiltere de iki adam kavga ediyordu. ancak fiziksel hiç bir temas olmadan horoz dövüşü gibi. sizce bu adamlar neden böyle davranıyordu? dayak yemekten korktukları için mi? hayır sistem ilk yumruğu atıp fiziksel olarak karşıdakini yaralamaya yönelik ilk hareketi yapanın canına okuyacağı için. bunu o kadar iyi ozumsemisler ki adamlar basit bir sokak kavgasından bile cekiniyorlar. bu elbette üç günde olacak bir şey değil bu düzene oturmak için yüzyıllar gerekiyor belki. ancak adamlar ülkelerinde hukukun doğru ya da yanlış bir şekilde hızlı keskin ve net işlediğinin bilincinde. bu arada yukarıda yazdığım önerme linç edenler için de geçerlidir. aynı şekilde bu adamlar da sistem düzgün işlerse linç girişiminde bulunamaz şüpheliyi adalete elleri ile teslim ederler idi. tacizci de ömür boyu bu damga ile yaşayacağını bilir. taşındığı zaman, yeni bir işe girdiği zaman komşularina iş arkadaşlarına bu suçu bildirmek zorunda olacağını bilir adımlarını ona göre atmak zorunda kalırdı. bırakın tüm bunları batılı ülkelerde gece saat 4 de bomboş yolda neden kırmızı ışıkta bekliyor bu adamlar? ya da yaya geçidine yaya adımını atar atmaz cart diye duruyor arabalar? insana saygıdan mi? hayır sistemin dışına atılan tek adımın onlara çok sert bir şekilde döneceğini çok iyi bildikleri için. -
bununla uçak gemisi batırırız
(bkz: tabi lan manyak misin) diye yanıtlanması gereken iddia. 330 metre uzunluğunda 40 metre yüksekliğinde 100.000 ton deplasman ağırlığına sahip çelik bir kütleyi batırmak için savaş başlığı 200kg olan bir fuzeden kaç tane atman gerekir sayın yetkili? bak uçak gemisinin savunma sistemleri kapalı olduğu yerde ördek gibi duruyor ona rağmen diyorum.
ps: entrylere göre edit. efenim harpoon lara alternatif olarak yerli mühimmat üretmek büyük başarıdır. havelsan aselsan roketsan son 25 yılda büyük ilerleme kaydettiler. ancak yok 4 gr mermi 90 kilo adamı devirir yok 3 kiloluk roket 45 tonluk tankı patlatiyor vs bunlar saçma karşılaştırmalar. sen herhangi bir mühimmat deposundan vursan bile o gemiyi tasarlayıp bilmem kaç milyar dolar harcayan adam hesap etmiyor mu bunu?
burada sorun bu mühimmatın, ya da askeri teknoloji olarak ürettiğimiz her şeyin gereğinden fazla abartılı olarak topluma yansitilip siyasi propaganda malzemesi haline getirilmesi. altay gibi, atak gibi, tcg anadolu gibi, tfx gibi. yoksa kimse bu sanayideki gelişmeleri kucumsemiyor. -
netflix dizilerindeki eşcinselliğin bıktırması
zamanında ezilip hor görülen her topluluk gibi, toplumda kabul görulme oranı arttıkça, işlerinde piyasada güçlendikçe işin bokunu cikarmalaridir. gaylere özgü bir durum değildir. sırasıyla yahudiler ve zenciler de aynı süreçten geçmiştir. cinsel kimlik değil sosyoloji problemidir yukarıda bahsedilen. bir gariban kızılderililer yapamadı şunu amerika'da
-
dışarı çık kapıyı çal tekrar gir diyen öğretmen
bulunduğu ortama, kendinden büyüklere hadi onu geçtim sınıfta ders dinlemekte olan kendi arkadaşlarına bile saygısı olmayan it kopuk tayfası tarafından eleştirilen öğretmendir. müdürünün odasına, komutanının odasına, patronunun odasına dal bakayım kapıyı çalmadan it efendi, seni çıktığın yere sokuyor mu o yetkili abi sokmuyor mu? işte sen o çıktığın yere sokulma diye sana çocukken bunu öğretiyor o adam/kadın, sahip olduğun dangalakça ego onda da var olduğu için değil. ziyansınız yemin ederim.
-
insan neden sanat yapar
eşşeğin zikinden dolayı. sanatçı dur bugün ben sanat yapayım 3 kilo diyerek sanat yapmaz. yaptığı işi o yaptığından dolayı ortaya çıkan şey sanattır. ben oturup resim çizmeye kalktığımda nasıl götüme benziyorsa çizdiğim şey, picasso tutup çöpten adam çizdiği an o bir esere dönüşür bu adamın mayasında vardır çünkü.
sene 1994 deu gsf tiyatro dramatik yazarlık birinci sınıfı, ilk yazarlık dersi. efdal sevinçli derse girer ilk sorusu şu olur;
" nasılsınız çocuklar? bir derdi sıkıntısı olan var mı?"
kimseden bir ses çıkmaz herkes mutludur, gsf ye girilmiştir san- at- çı olunacaktır var mı ötesi? hoca bir daha sorar yine sınıftan bir ses çıkmaz herkesin ağzı kulaklarındadır. efdal hoca sınıfa bakar ve şunu der;
"ne halt etmeye geldiniz o zaman buraya?"
sanatçı sanatı düşünerek yapmaz. bir derdi sıkıntısı vardır gördüğü, yaşadığı,duyduğu, hissettiği herhangi bir şeye karşı.. onu kusar o da sanat olur. o kadar