kendisinin fatih altaylı'nın youtube kanalındaki yayınını az önce izledim. bir hukukçu olarak şunu kesin bir dille belirtmek isterim ki; yargılama aşaması devam eden herhangi bir hukuki ihtilafta, olayın bir tarafının avukatıyla yayın yapılıp kamuoyu algısı üzerinde manipülatif bir çalışma yapılmasını doğru bulmuyorum. oldu olacak denizbank avukatını da karşısına koyun, insanlar da bir black mirror bölümü misali ellerindeki telefonlarla iki taraftan birine oy kullansınlar ve bu şekilde mahkemeye, yargılamaya, hukuka ve kanunlara gerek kalmadan kimin haklı olduğuna karar verilsin.
fatih altaylı, bu yayın ile maalesef rezan epözdemir'in yaratmaya çalıştığı algıya büyük katkı sağlamıştır ve sormak istediği soruların hiçbirini soramadığı gibi; rezan'ın eline tutuşturup okutturduğu ifadeler ile sürekli onaylar konumdaki bir aparata dönüştürülmüştür. oysa ki 23 kasım perşembe günkü yayınında "bir savcı edasıyla her şeyi soracağım" diyordu. gerçi aynı yayında "rezan bana söz verdi, pazar günkü yayınımız yayınlanana dek hiçbir kanala çıkmayacak" da demişti. oysa ki rezan epözdemir cuma gününden itibaren hükümet medyasını geziyor ve çanak soruları cevaplıyor. bu yayından anlıyoruz ki muhalif medyaya da çıkma talepleri olmuş; ancak halktv ve sözcü gibi televizyonlar kendisini çıkarmayı reddetmiş. buralara çıkamadığı için de sinirlenip, "bunların kesin denizbank'la kredi ve çıkar ilişkileri var, o yüzden beni almıyorlar" gibi mükemmel bir tespitte bulunuyor.
asıl konumuza dönecek olursak; epözdemir'in kurguladığı ve sonuç almayı hedeflediği strateji çok basit: "bizim bu parayı seçil erzan'dan tahsil etme ihtimalimiz sıfır, bu parayı alırsak ancak denizbank'tan alırız". bunu yapabilmek için de bankanın durumdan haberdar olduğu, banka genel müdürünün de bu işte dahlinin olduğu, tüm para transferlerinin banka şubelerinde elden teslim yöntemiyle gerçekleştiği, futbolculara bankanın kaşesi ve seçil erzan'ın imzası bulunan dekontlar verildiği şeklinde ilerlemeye karar verilmiş.
bu doğrultuda şu hususu önemle vurgulamak gerekir ki; iddianamede seçil erzan'a ait 2 farklı ifade tutanağı bulunmakta. ilk ifadesinde paraları restoran, cafe veya ofislerde elden teslim aldığını belirten seçil erzan; ikinci ifadesinde bu paraları denizbank şubesindeki odasında aldığı şeklinde birbiriyle tamamen zıt şekilde değiştirmiş. örneğin ilk ifadesinde fatih terim'in kızı buse terim'in levent'teki işyerine giderek burada 200.000 dolar meblağı elden teslim aldığını belirtirken, ikinci ifadesinde çark ederek buse terim'in bu parayı denizbank şubesine getirdiğini söylüyor. hukuk camiasında bunun karşılığı şu 3 şıktan biridir:
a) erzan, bir takım "ağar" abiler tarafından ifadesini bu yönde değiştirmesi için baskı gördü
b) erzan'a, bir takım avukatlar tarafından bu şekilde ifadesini değiştirmesi telkin edildi ve bunun karşılığında daha düşük ceza alabileceği söylendi
c) erzan'ın ilk ifadesi bankayı korumaya yönelikti, bundan pişman oldu ve doğruları söylemeye karar verdi.
bunlardan hangisinin doğru olduğunu zaman gösterecektir.
gelelim dekont, imza ve kaşe meselesine. 23 kasım tarihli nevşin mengü yayınında paylaşılan belgelerden gördüğümüz kadarıyla, seçil erzan'ın bu şahıslara verdiği "dekontlar" şu şekilde: görsel1 görsel2 görsel3
yani seçil hanım bazen mendile "elden şu kadar para aldım taammı hıaammına" yazıp imza ve kaşe basıyor, bazen castrol motor yağlarından hediye aldığı ajandanın bir sayfasını koparıp "paranız alınmıştır, ben seçil" diyor, bazen de a4 kağıda word'den bir excel tablosu copy'leyip "al, bu bankacılık sisteminden çıktı" diye ellerine tutuşturuyor. geçen sene galatasaray'ın türk futbol lügatına soktuğu "ofsaytımsı" tabiri gibi, bunlar da olsa olsa "dekontumsu" olarak nitelendirilecektir mahkeme tarafından. 15 yaşını aşmış, okuma yazma bilen herhangi bir insan; şunların resmi belge değeri olmadığını, bankanın sisteminden çıkmadığını, seçil erzan'ın şahsını bağlayıcı "adi senet" statüsünü dahi zar zor taşıdığını anlayacaktır. futbolcuların bu belgeler üzerinden "biz bankaya güvendik, bize bankanın sisteminden resmi dekontlar verildi" argümanı üretmesi abesle iştigal.
bütün bunlar bizi şu sonuca götürüyor: epözdemir'in ifadesiyle "saf, temiz, beyefendi" futbolcular; girdikleri işin banka tarafından yürütülen, denetlenen ve garanti altına alınan bir fon olmadığının farkında. zira hiçbir fon'a giriş esnasında size bu şekilde "dekontumsular" takdim edilmez, "bu fon çok gizli, sakın kimseye söylemeyin" şeklinde telkinlerde bulunulmaz ve en önemlisi de 3 milyon dolara 40 gün sonra 1 milyon dolar faiz verilmez. bu arkadaşlarımız açık şekilde tefecilik ve vergi kaçakçılığı suçları tanımına dahil olan bu eylemleri ile kısa süre içerisinde dolar bazlı astronomik faizler kazanmayı ve bu kazançlarını vergiden muaf tutmayı hedeflemişlerdir. epözdemir'in yayında söylediği gibi "ne tefeciliği ya, bunlar anaparalarını bile alamamışlar ki" savunması, mahkemede dikkate alınmaz. zira tefecilik (izinsiz borç para verme faaliyeti) (yasal izin alınmışsa ikrazatçılık faaliyeti) suçu için faiz tahsili gerekmez. faiz getirisi beklentisiyle paranın teslimi yeterlidir. verilen para karşılığında faiz geliri elde edilmemişse sadece vergiyi doğuran olay meydana gelmemiştir, ancak faaliyet tefeciliktir.
kloraq9 profili
-
rezan epözdemir
-
savaş cebeci
son yayınladığı video ile şu entry'de belirttiğim hususların neredeyse aynılarını vurgulamış, hatta okuduğuna da emin oldum. yanında olduğunu sandığı iskender, mehmet vs. gibi adamları şutlamış, ilyas'a da baya içerlemiş. *
ben savaş cebeci'den hiç hazzetmeyen bir insanım. 70 kilo bir dövüşçü tarafından ringde patates edilmesini izlemek için güzel para verir, elimde popcorn'um ile tezahürat yaparak keyif alırdım. ancak bu demek değil ki; şu olaylar çerçevesinde bu durum kaan kazgan'ı haklı yapar.
kaan kazgan öncelikle aşırı çiğ bir insan. efendi görünüşüne, güzel diksiyonuna aldanmayın. yüzü hiç belli etmese de bu adam 29 yaşında ve 29 yıldır abisi murat kazgan'ın gölgesi altında kalmış bir çocuk. 2015 yılına kadar, rezalet organizasyonlarda, toplam sadece 4 maça çıkabiliyor. tahmin edilebileceği gibi bu 4 maçın tamamını da kaybediyor ve 2015 yılında 0 galibiyet 4 mağlubiyet karnesi ile mma'i bırakıyor. bu arada kaybettiği kişiler de öyle büyük şampiyonlar, güçlü rakipler vs. değil. birazdan vereceğim sherdog linkinden kaybettiği sporcuları da inceleyebilirsiniz. çoğu, mağlubiyet sayısı galibiyetinden fazla olan, 7-8 maç yapıp piyasadan çekilmiş isimler.
2019 yılında ise mma'e geri dönmeye karar veriyor ve bu kötü karnesini temizlemek için 3 yılda 6 maç yaparak 6 galibiyet alıyor. bu maçlar, yine rezalet organizasyonlarda yapılmış, no-name afgan&iranlı adamlara 200-300 lira ateşlenerek ayarlanan maçlar. *
bütün bunlara rağmen kaan'ın herhangi bir ciddi mma organizasyonu tarafından kaale alınması ve davet edilmesi mümkün değil. 45 gün öncesine kadar toplam 10k takipçisi olan, instagram fotoğrafları 250-300 like alan bir kişi kendisi. bir aralar youtube'a girmeyi denemiş; 2 sene evvel baya videolar çekmeye başlamış, ama orada da istediği hype'ı yakalayamamış ve ilgi çekememiş.
peki 45-50 gün önce ne oldu? kaan bir story paylaşarak "mevcut menejerlik şirketimle ayrıldım! herkesin haberi olsun! verdiği sözleri tutmayan adamlar ve satamayacağı hayalleri pazarlayanlar bana lazım değil!!! yeni tekliflere açığım" şeklinde bol capsli ve yazım hatalı bir bildiri yayınladı. bundan 4-5 gün sonra ise birden sosyal medya aktivitesi aşırı derecede arttı. delimine, goril faruk vb. isimler ile videolar çekmeye başladı. aynı zamanda da kendisine soru-cevap yapıyormuş şeklinde çekilen bir videoda savaş cebeci'nin 4 sene önce "beni 70kg adam dövemez" iddiası sorularak sanki durumdan habersizmiş gibi savaş ile bir trash-talk'a girmesi ayarlandı. bunların hepsinin başarılı bir ajans operasyonu olduğunu, bu işlerden az çok anlayan herkes farketmiştir. bu operasyona, savaş cebeci'ye zaten ezelden beri kıl olan jahrein ve kadir hoca gibi isimler de gönüllü şekilde yardımcı oldular.
bunların belirli bir program dahilinde geliştiği, amacın kaan'a sosyal medya'da görünürlük kazandırmak olduğu çok belliydi. savaş da aslında bunu anladığı için "benim üzerimden prim yapamazsın, varsa 50k doların beklerim" şeklinde bir blöf attı ortaya. kaan kadar olmasa da, savaş da bu durumdan ufak bir hype kazanmıştı ve hoşuna da gidiyordu. gerçekten bir kavga durumu olmayacağını düşündüğü için vitesi hiç düşürmedi, yanına topladığı 30-40 tane ergen ile "neredesin caney?" videoları çekmeye devam etti. oysa ki kaan için bu işin tamamlanması; ancak savaş'ı çok açık şekilde kanını akıtarak, paralize ederek, rezil ederek dövmekten geçiyordu ve bunu yapmaktan da çekinmedi.
başta atıf yaptığım entry'de belirttiğim gibi kaan, kazandığı bu hype'ı hemen instagram reklamları için kullanmaya başladı. 5 gün içerisinde boktan metin2 oyun sitelerinden tutun sapanca muhafazakar bungalow evlerine, baran kalaycı'nın supplementlarına, sperm kalitesi ve libido arttırıcı ürünlerine (lol) dek şu anda yapmadığı reklam kalmadı. yine aynı şekilde 5 gün içerisinde 5-6 farklı youtube kanalı ile videolar çekti ve -buraya dikkat- masstige digital ailesi ile çalışmaya başladığını duyurdu.
kısacası savaş cebeci, maalesef büyük resmi göremedi. bu işi, abd'deki youtuberlar vs. dövüşçüler kavgası şeklinde bir event'e dönüştürerek 3-4 ay hazırlanıp güzel bir para kazanabilirdi, bu şekilde rezil de olmazdı. şu anda hem dayak yediğiyle kaldı, hem de rakibinin 30 senedir beceremediği kariyer basamaklarını tırmanma fırsatını kendi elleriyle teslim etti. en çok da buna üzülüyordur muhtemelen.
ne diyelim, herkese bol şans. -
beştepe'de suudiler'in türkiye'yi aşağılaması
23 haziran 2022 tarihli suudi prens selman'ın türkiye ziyareti esnasında, önceden hazırlandığı kesin olan bir takım özel psikolojik harekatlar silsilesidir.
- ilk olarak hepimizin bildiği üzere selman'ın, cumhurbaşkanı muhafız alayı'na "assalamun alaikum" çekmesi sonrası askerden cevap almadığı ve kendisine bildirilen protokolü ağır şekilde ihlal ettiği durumu övünerek paylaşıyorlar.
videoyu koyan şahıs, muhtemelen suudi arabistan devlet teşkilatı ile ilişkili. önceki paylaşımları da bunu açıkça ortaya koyuyor. türkiye'yi daha önce ziyaret eden bir takım ülkelerin devlet başkanlarının "merhaba asker" diyerek askerden "sağol" cevabı aldığı videoları kombinlemiş ve en son olarak selman'ın sözlerini "prensimiz, size islam'ın başkentinden selam getirdi" şeklinde paylaşarak kahkaha atmış.
alttaki yorumların %90'ı da, yine suudi devlet trolleri. "erdoğan para istiyorsa askerini ona göre eğitseydi" , "sizin protokolünüz islam'dan yüce değildir" , "prens selman'ın, askerinizi nasıl selamlayacağına siz karar veremezsiniz" , "allah'ın selamını almayan asker, bizim dolarımıza layık değildir" vb. aşağılayıcı ve kibir abidesi yorumlar ile dolu maalesef.
- katil selman ile cumhurbaşkanı erdoğan'ın fotoğrafının arab basınına nasıl servis edildiği hususunu hepimiz biliyoruz. ancak şurada göreceğiniz üzre, suudi arabistan resmi televizyon/gazete kanalı olan spa'nın bu tweet'inin altında, suud prensleri ve vatandaşları türkiye'yi "ülker çoko sandviç satıcısı" , "shawarma (döner) kesicisi" ve "dilenci" olarak nitelendirmekte.
- son olarak ve türk basını'nda pek dillendirilmeyen bir husus ile ilgili konuya gelecek olur isek; süleyman soylu'nun marmaris yangını esnasında, beştepe'de selman için verilen yemekte olduğu ve "3-4 saat uykuyla burdayım" sözüyle dalga geçilen o çalgılı çengili eğlencede bize bahsedilmeyen çok aşağılayıcı bir durum mevcut.
burada görüldüğü üzre, beştepe'de verilen bu yemekte çalınan şarkının nakaratı "suudi senden üstündür, suudi senden yukarıdadır" sözlerini içeriyor. bu şarkıcıları kimin bu makama getirdiği, kimlerin bu şarkılara izin verdiği, çok dindar olduğu söylenen külliye içerisinde arapça bilen bir kişi dahi olup olmadığı konusu araştırılmalıdır. zira suud misafirler bu şarkı söylenirken muzur bir gülümseme içerisindeyken, sayın içişleri bakanımız süleyman soylu; serçe parmağı ile ağızında kalan yemek parçalarını kazımak sureti ile "bakın biz de peygamberin sünnetine tabiiyiz" şeklinde bu küstahlara yaranmaya çalışırken çok komik görüntüler vermekte.
suudi vatandaşların bu konuda yazdıkları yorumlar şuradan okunabilir.
dünyanın en rezil istihbarat ajanslarından birine sahip olan suudi arabistan tarafından bu tarz bir psikolojik operasyona türkiye cumhuriyeti'nin ve cumhurbaşkanı'nın maruz bırakılması, vatansever bir muhalif olarak benim ciğerime dokundu. eğer belirli finansal sebepler ile buna bilerek müsaade edildi ise, üzüntüm iki kat artacaktır.
haşhaş tarlalarına, beşparmak dağlarına milliyetçiliğin ne olduğunu kazıyan kıbrıs fatihi sayın bülent ecevit ile bir fotoğrafı üzerinden dalga geçen nankörler, umarım bugün benim bu durumdan utandığım kadar bir utanç yaşıyordur.
selam ve dua ile, -
25 haziran 2021 fenerbahçe kongresi
hükümete çok güzel sallayan reis, konuşmasını da güzel noktaladı : “atatürk’le sorunu olanları bu kulübe üye yapmayın, gitsinler mekke medinespor’u tutsunlar veya panathinaikos’a üye olsunlar”.
yeni akit yarın bunu manşet yapar * -
uğur dündar yumruğu
40 sayfaya yakın yorum okudum; ancak dayak yiyen şahsın detaylı açıklamasını yapan bir entry bile bulamadım. bilakis; 10-15 siyasal islamcı "gariban bekçi/bahçevan" ajitasyonu yapmış, 3-5 terörist de adamın kürt olmasından dem vurarak etnik demagojiye girişmiş. öyleyse doğrusunu ben yazayım:
bu dayak yiyen şahıs, halil bezmen'in kaçırdığı tarihi eserleri amerika'ya götüren şahıstır. ayrıyetten fahiş fiyat ile iski'ye kakaladığı klor paralarını da bu şahıs üzerinden taşımıştır. zaten kameraya yaklaşırken "beni baş kaçakçı yapmışsın, yakışıyor mu?" diye giriş yapması bu sebepten. öyle masum/gariban bir çalışan falan değil. tavırlarından anlaşıldığı üzere, yaptığı kirli işlerin gayet farkında. bunlara ek olarak tehdit, şantaj, sindirme gibi görevlere de gayet aşina olduğu belli oluyor. gayrımeşru aleminde "ayakçı", benim ise "köpek" olarak tabir ettiğim bir şahıs.
yediği dayağı da sonuna kadar hak etmiştir. uğur abinin eline, koluna, mikrofonuna, ağzına sağlık.
hadi yürü... -
survivor 2020 ünlüler-gönüllüler
dünkü bölüm, halkın nefretini toplayan nisa'yı yıkama yağlama bölümü olduğu için izlememiştim; bugün de 23 nisan töreni kıvamındaki kısmı izledim sadece youtube kanalından. kılıçdaroğlu için "kk anarşistdir, cehape böyledir. dedelerini atetürk boşuna bombalamadı. reyizullah seninleyiz" (imla hataları kendisine ait) yazan, yıllardır çek cumhuriyeti'nde yaşarken kızına arap ismi olan nisa'yı layık gören, bekir adlı gurbetçi şaban; tam da tahmin ettiğim üzre, piremsesine istiklal marşını öğretmemiş. bipolar nisa, dudak büküp üzülsem mi yoksa sevinsem mi tripleri arasında kalarak istiklal marşında bir beyin amcıklaması geçirdi. hemen sahip çıkmak lazım. acun, cemal, yasin göreve *
-
tunç soyer
doğma büyüme izmirli’yim. 30 yıldır bu şehirde yaşıyorum. 16 sene balçova’da, 14 senedir güzelbahçe’de ikamet ediyorum. ofisim alsancak’ta, işim sebebiyle haftada 2-3 kere bayraklı’dayım. haftasonları ara ara karşıyaka’ya giderim. bu siktiğimin aktrolleri her yere “izmir bok kokuyor” yazmaktan bıkmadı, neresi bok kokuyor be amına koduklarım? en son ben 5-6 yaşındayken körfez kokardı, bunlar kendi kokularını mı anlatıp kafa sikiyor buralarda?
-
survivor 2018 all-star
adem, geçen sene "rabbim rabbim" diye ortalıkta dolanan, ağzından dini kelimeleri eksik etmeyen, "ekmek teknem yandı, çok zor zamanlar geçiriyorum" diyen çılgın sedat için "çılgın'ın mersin'de barı varmış, yanmış. geçmiş olsun, daha iyisini açar inşallah" diyerek güzel bir gol atmıştı.
bugünkü fragmandan da görüyoruz ki, acun'un yasakladığı ve her sezon öncesi tüm yarışmacılara asla konusunu açmamalarını tembihlediği "striptiz" mevzusunu bangır bangır söylemiş. acun'un balataları yakıp adem'e çemkirmesi de bundan.
bu sene adem'i pek sevmiyordum ama şu son 2-3 bölümdür gönlümü tekrardan kazandı. knock down'lar başladı, sıra knock out'ta. * -
abdüllatif şener
henüz 2011'de, suriye zio-atlantik destekli şeriatçı ayaklanması'nın ilk günlerinde öso adlı oluşum için "bunlar insanlık tarihinin görüp görebileceği en barbar katil sürüsü" açıklamasını o siyasi ortamda yapabilen bir babayiğittir. aday olursa oyumu seve seve veririm. o gün bugündür de çizgisini bozmamıştır.