10 saatlik ders + nöbetle, sabah 8den 5e kadar, yemek yiyemeden, bir kere çay içme teşebbüsünde bulunmuş, onu da ancak yarim bırakabilmiş bir gün sonunda, bacaklarımı ve dahi beynimi hissedemezken gördüm baktım bir de yine başlanmış öğretmen düşmanlığına.
ya sorsan burada herkes hak hukuk insanı, herkes minnoş.
ya bir de gercekten karşıma gelin söyleyin bana yatarak para kazaniyosun valla diye *.
bir ders saati 40 dakika,o 40 dakika içinde sınıfta bir dakika dikkatin dağılsa, sınıfı kendi kendine bıraksan, adamın bacağından tutup camdan sallandiriyorlar "şaka" diye. tek hedefi kaportacı olmak isteyen adamla, cerrah olmak isteyen adam yan yana oturuyor sınıfta, birisi soyadını bilmiyor,birisi çift basamaklari kafan çarpabiliyor. hepsini bi dengede tutmaya çalışıyorsun.
hani o sokakta gördüğünuz "vay hiyar" dediginiz adamlar var ya, onlarin 30 tanesiyle basbasasin sınıfta,ve emin ol senin o sokakta gördüğün adam yontulmuş hali, onlar bize direkt ham olarak geliyor. inanin bizim bazen tek hedefimiz adam mezun olunca fatura yatırabilecek kadar bir görguye ve sorumluluğa sahip olabilsin diye. tabii tüm bunları gerçekten gelecekten bir şeyler bekleyen ve cabalayanlari harcamadan yapmalisin. yani baligi ve tatliyi aynı tencerede pişirip kokularinin birbirine gecmelelerini sağlamak gibi.
adamın gun boyu ofiste çay içmekten disleri sapsari olmus, oturmaktan götü duzlesmis ettiği lafa bak.
sen de emeğinin karsiligini alamiyorsan sen de ses cikar. senin bu halde olmanin sorumlusu ben değilim, niye benimle ugrasiyorsun. niye???
ml in neverland5 profili
-
#öğretmene3bintlzam
-
save ralph
ne yazık ki insan faşizmi bu reklamda da sürüyor.
reklamda kullanılan tavsanimiz ralph tam olarak insan gibi konuşuyor,giyiniyor, iletişim kuruyor,mısır gevregiyle kahvaltısını ediyor.
bizim de içimiz açıyor cunku aynı "bizim gibi". bizim gibi olduğu için canımız acıyor. hayvan hayvanliktan çıkıyor ki. ralph icin uzgunuz cunku yaralandiginda aynı bizim gibi hareket ediyor. ayni bizim gibi, annesi, babasi, cocuklari için endiseleniyor, kaybinin acisini cekiyor. halbuki dışarıda görüyorsun tavşanı gidiyor ot yiyor, ya diyorsun bu ne ana bilir ne baba, hayat mi bununki, ot yer durur tüm gün, doyduğunu bile anlamaz. ölse ne olur? yaşasa neye faydası var?
üstelik tavşan nispeten sevimli,peki o incecik kuyruklarıyla icimizi hoplatan fareler? onlar için de acir mi canimiz? aslinda iyi bir pazarlamayla onlara da acir, bir cok anımasyon filminde smokin giyip kahve icen bir cok tatli kucuk farecik görmüştük. normal bir farenin yaşamasi kimi ilgilendirir?
yeterince sevimli ve senden olmadığı, sana benzemedigi sürece o çekilen can acısının senin için önemi var mı?
ralph bizim gibi, save ralph.
gelen mesajlar üzerine edit: arkadaşlar "empati" yapılmak istenmis diyorsunuz fakat bu reklam empatinin ötesine geçmiş. durumu "dönüştürmüş"
zihniyetimiz genel olarak " bizi koru, bize benzeyeni koru" üzerine şekillenmiş. din kardeşliği, milliyetçilik hep bunun üzerine. ıste bu yüzden bu reklami tanımlarken "insan faşizmi" dedim. cunku yine bizden olana bize benzeneye acimamizi sağlıyor.
asıl degistirmesi gereken, "bize benzememesine ragmen" onu kabul etme ve yaşama hakkına saygı duymamıza yönelik. cunku ralph kırlarda koşup oynayan turdaslarindan öte bana benziyor. bunun doğru bir algı yönetimi olduğunu düşünmüyorum. neticede benim fikrimdir. küfür etmenize gerek yok. saygılar. -
annen yok kimsen yok
babam annesiz büyümüş. henüz 2 yasindayken anne-baba ayrılınca, kadın dönmüş köyüne, 5 aya kalmadan yeniden evlendirmisler, 1 yıla kalmadan da başka çocukları olmuş.
babamın babası evlenmiş tabii boş durmamış. evlenip ayrılmış,bir de babamla yaşıt bir çocuğu olan öğretmen bir hanımla. sonra da ortak bir çocuk daha yapmışlar, evin altın çocuğu olan amcamı.
böylelikle anneli kardeslerinin içinde annesiz kalmış babam. dedem çok dövermiş babamı kimse de önünde siper olmamış.
56 yaşına geldi babam, annemle ayrilar, hali vakti oldukça yerinde, bolca okur, küçük güzel zevkleri vardır. geçenlerde amcasi yüklü bir miktar borç istemiş babamdan,
"tabii benden isterler.."diye anlatıyor babam,
"kardeşimden isteyemezler..bizden isterler.. biz sahipsiziz ya.."
56 yıl geçer, mesleğini eline alırsın, çocuğun olur, onu buyutur meslek sahibi yaparsin, evlenirsin, boşanırsın, emekli olursun, ama hala sahibini ararsın. -
azizler
bir yerlerde takılıp kalan, gitse gitmeyen,bitse bitmeyen ilişkiler,
bitmeyen yalnızlıklar veya asla yalniz kalamamalar,
sen istemedigin halde hayatına dahil olmaya çalışanlar, defalarca arayanlar,soranlar, defalarca görmezden geldiklerin ve seni istemedikleri halde zorla hayatına girmeye çalıştıkların,defalarca aradiklarin, defalarca gormezden gelindiklerin,
aslında olmayan hayatını gösteriş çabaları, öyle bir kendini beğenmişlik ki aslında, ben yalnızım, arkadaşım olur musun, demeyi zayıflık olarak görmek, onun seninle irtibata geçmesini istemek, adımı hep karşı taraftan beklemek, kendini cazibe merkezi olarak göstermek. ( beğendiği adamin-kadinin dikkatini çekmek icin sayısız post atan insanlar)
büyük gibi davranan küçükler, çocuk gibi oyunlara girişen buyukler.
çok zevkli, çok keyifli.
son olarak; hadi dayım benim . -
ekşi itiraf
ömrüm boyunca yalnız kalacağım biliyorum.
kolay yol yok, kolay insan yok,
nefesimi bırakıp kendimi uykuya teslim edeceğim güvenli bir sığınak yok benim için.
her söylediğim söz yanlış, her adımım ters yöne. varmak ne kelime uzaklaşıyorum. aslında uzaklaşmıyorum da.. varacağım bir nokta yok çünkü. varabileceğim bir nokta yok. uzaktan ne bir kara parçası görünüyor ne bir gemi direği. zaten beklememiştim bunların hiçbirini ama hiç mi yok?
göğsümdeki sıkıntı ne kadar tanıdık. bazen bu sıkıntı mı canımı acıtıyor yoksa bu tanıdıklık mı bilemiyorum. her şeye bu kadar tanıdık olmasaydım keşke. şu anda bulunduğum ve bundan sonra içine düşeceğim çukuru da tanımasaydım. sonra ardından yuvarlanacağım diğerlerini de tanımasaydım. mutsuzluk bu kadar kabul edilebilir bir şey olmasaydı keşke benim için. ya da kabul edilebilecek kadar alışılmışsa eğer bu kadar can acıtmasaydı.
''niye böyle?'', diye parçalamasaydım kendimi keşke. keşke biraz daha normal olabilseydim. keşke biraz hak etseydim bende; ikinci bir şansı, anlaşılmayı, düşünülmeyi. normal şeyleri. şu anda iki kaburgamın arasındaki sıkıntıyı hak etmeseydim ama.
tanıdığım bildiğim her insanın yakasına, ''sence bendeki sorun ne?'', diye yapışma dürtümün önüne geçsem. iyi şeyleri hak ettiğimi bilsem ve biraz beni bulsalar.
biraz kabul edilebilir olsam. daha az korkutsam insanları. tek yanlışım tüm doğrularımı götürmese. telafi edilebilir olsam. birisi kafamı tutup göğüsüne bastırırken, ''her şey daha güzel olacak'', dese. ben altımdaki zemin her an kayabilecekmiş gibi tedirgin yaşamaktan vazgeçsem.
gidiyor tutamıyorum. başladığım an kaybediyorum. yanımdayken yok olmaya başlıyorlar. sözcükler daha ağızdan çıktıkları an yalanlıyorlar kendilerini. ve ben her şeyin sadece tek seferlik yaşandığını biliyorum. tek seferlik tek hayat,
ömrüm boyunca yalnız kalacağım.