gogu delen adam5
profili

  • 23 kasım 2021 apple'ın siparişleri iptal etmesi

    başlıktaki iddiaya önce şüpheyle yaklaştım ancak bir yazarın ekran görüntüsünü eklediğini görünce şaşırdım. eğer öyleyse bu durum marka değerine ve güvenilirliğine zarar verir. eğer siparişiniz iptal edildiyse aşağıdaki maddeleri de belirterek tüketici hakem heyetine e-devlet üzerinden başvurabilirsiniz. naçizane fikrim sürecin lehinize sonuçlanacağı yönünde. (benzer bir durumu başka bir e-ticaret sitesinde yaşamıştım. satıcının tek taraflı sipariş iptali sonucu hakem heyetine başvurdum, hakem heyeti beni haklı buldu ve ürünü ilgili fiyattan teslim aldım.)

    bir satış sözleşmesi düzenlendikten sonra satıcı tek taraflı olarak sözleşmeden dönemez. eğer satış sözleşmesinde satıcının tek taraflı olarak sözleşmeden dönebileceği yazılıysa ve tüketici buna onay vermişse dahi bu madde yasaya aykırılık teşkil ettiğinden mutlak butlandır yani yok hükmündedir.

    mesafeli sözleşmeler yönetmeliği'nin 16. maddesine göre "satıcı veya sağlayıcı, tüketicinin siparişinin kendisine ulaştığı tarihten itibaren taahhüt ettiği süre içinde edimini yerine getirmek zorundadır. mal satışlarında bu süre her halükarda otuz günü geçemez."

    mesafeli sözleşmeler yönetmeliği'nin cayma hakkı bölümünde tüketiciye 14 gün içinde cayma hakkı tanınmıştır ancak satıcıya tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkı tanınmamıştır.

    dolayısıyla apple, tüketici ile bir mesafeli satış sözleşmesi düzenlediyse sözleşmeye konu ürünü 30 gün içerisinde teslim etmek durumunda. tek taraflı olarak sözleşmeden dönemez. hatta aynı yönetmeliğe göre malın stokta bulunmaması durumunda dahi satıcının ürünün muadilini tüketiciye teslim etme yükümlülüğü bulunuyor.

    açıkçası apple'ın böyle mahalle bakkalı gibi hareket etmesine ihtimal vermezdim. hala bu ihtimali vermekte güçlük çekiyorum.

    düzeltme: eklemeyi unutmuşum. tüketici hakem heyeti belirli tutarın altındaki anlaşmazlıklarda karar veriyor. parasal sınır bilgisi şurada: https://tuketici.ticaret.gov.tr/…sinirlar-artirildi

  • opel'in iade araç parasını ödememesi rezaleti

    başlık "opel'in iade edilen araç parasını geri ödememesi rezaleti" olacaktı, 50 karakter sınırına takıldı.

    yazar olmayan arkadaşımın ricası üzerine, kendisinin burada yer almasını istediği mesajı aynen belirtiyorum. kendisi opel bostancıoğlu bayisi ve opel müşteri hizmetleri üzerinden bir çözüme ulaşamadığından benden başlık açmamı rica etti. özet ile opel bostancıoğlu bayisi müşteriye kapıda çizik olan ve satış için anlaşılan renkten farklı bir renkte araç satmak istiyor. müşteri bunu uygun görmeyince 05.02.2021'de satış iptali talebi yapılıyor. bayi ve opel genel müdürlüğü ile çok kez iletişime geçilmesine rağmen araç için ödenen tutar bu entry tarihi itibarıyla (19.04.2021) geri alınabilmiş değil.
    ---
    opel bostancıoğlu bayisinden crossland model araç satışı için anlaştık ve 93.777,75tl ödeme yaptık. araç bayiye geldiği zaman fotoğraflarını gönderdiler ve fark ettik ki araç istediğimiz renkte değil. yine de bayiye gidip gördük ama bu durumun yanında 3 tane kapıda çizik olduğunu da fark ettik. satış temsilcisi ile konuştuk ve içimize sinmediği için aracı teslim almadık. zira ilk defa sıfır km araç satın alıyorduk ve istediğimiz şekilde olmasını istiyorduk. satış temsilci bize paramızı kuruşu kuruşuna geri alacağımızı söyledi. biz de eğer istediğimiz araç gelirse, seve seve satın alacağımızı ve haber bekleyeceğimizi söyledik. bu aşamada ruhsat üzerimize yapılmamıştır, plaka çıkmamıştır ve herhangi başka bir resmi işlem gerçekleştirilememiştir. sadece sipariş formunu imzalamıştık. iptal talebimizi 5 şubat 2021 tarihinde yaptık. ancak aradan yaklaşık 2,5 ay geçmesine rağmen hala paramızı geri alamadık.

    araç için ödememizi 28 ocak 2021 tarihinde yaptık. geri kalan kısım ise kredi ödemesi ve 4.000 lira nakit olacak şekilde istendi. ancak renk konusunda istediğimizden farklı bir durum ortaya çıkınca ve ilave olarak çizikler ve broşürde yazanın aksine dikiz aynası renklerinin de farklı olması sebebiyle iptal etmek istedik. çizikler için fabrikasyon hatası dendi ama maalesef görülmeyecek ufak tefek çizikler değildiler. belirttiğim gibi bu aşamada ruhsat ve plaka çıkmadığı gibi bu konuda bayiye vekalet de vermedim.

    satış temsilcisine bu noktaya kadar teşekkür ederiz. insanlık hali, bir yanlış anlaşılma olabilir dedik. kendisi de bize eğer içimize sinmiyorsa satışı iptal edebileceğimizi, en önemlisi araç satışının bu aşamada iptal edilmesi durumunda paramızı kuruşu kuruşuna alacağımızı ve hiç bir kesintisi olmayacağını söyledi.

    eve döndüğümüzde kendisini satış müdürü olarak tanıtan kişi bizi aradı. eğer satışı iptal edersek, 3000 lira kaybımız olacağını zira sipariş formunda bunu imzaladığımızı söyledi. bunu kabul ettik. istemediğimiz bir aracı satın almaktansa bu kadar kaybı mecburen kabul edelim dedik. sonra bizi tekrar aradı eğer iptal edersek kesintinin aslında 7000 lira olacağını zira yaklaşık 4000 lira krediden dolayı kesileceğini söyledi. aracı almamızın bizim için iyi olacağını, eğer almazsak hem uzayacak süreç hem de kesintiden dolayı zarar göreceğimizi söyledi. satış müdürünün tavrı nezaketten uzaktı ve bize göre tehditvariydi. ısrarla arayarak bir şekilde aracı bize satmak için bu tarz zorlayıcı ve baskılayıcı söylemlerde bulundu. bu durum bizi açıkçası iyice soğuttu. müşteri memnuniyetinden uzak bu davranışlar bizi üzdüğü gibi opel markasından ise tamamen soğuttu. bu sırada satış temsilcisini aradık ancak telefonlarımıza cevap vermedi. zaten bu aşamadan sonra kendisine ulaşamadık. o ana kadar iptal konusunda gayet anlayışlı ve yardımsever olan satış temsilcisine ulaşamamak bize açıkçası bu yönde talimat aldığı izlenimini doğurdu.

    satış müdürünü geri arayarak durumun düzeltilmesini ve bu kesintinin makul olmadığını bildirdik. kendisi de bize banka ile görüştüğünü ve bankanın alacağı 4000 liranın yaklaşık 1000 liraya düştüğünü söyledi. araç satışı için bizden elden nakit olarak istediği 4.000 lirayı almayacaklarını ve araç satışını bize yapmak istediklerini söyledi. ancak tehditvari yaklaşımlarından ötürü arabayı kesinlikle istemedik.

    sonunda iptal talebimizi kabul ettiler. satış müdürü araç satışı için faturanın kesildiğini ve bu yüzden ötv iadesini beklememiz söylendi. ötv ödemesi sonrası iptal yılda 1-2 kez oluyor dedi. ne kadar bekleyeceğimizi sorduğumuzda ise 1 ay cevabını aldık. bu arada fatura kesilmeden önce bize haber vermesini birkaç kez satış temsilcisine söyledik ama kendisi bunun haberini bize vermedi. fatura 03 şubat 2021 tarihinde kesilmiş.

    yaklaşık 2,5 ay geçmesine rağmen paramızı hala geri alamadık. satış temsilcisi telefonları açmıyor. satış müdürünü arıyoruz bu ay bekliyoruz diyor. bir süre sonra tekrar arıyoruz telefona cevap vermiyor. mesajla ulaşıyoruz; ben size 1 ay demedim 2-3 ay dedim diyor. hangi vergi dairesinden bekliyorsunuz biz de arayıp soralım diyoruz ama yanıt yok. tam 3 kez sordum bu soruyu.

    kendilerine güvenip bekledik ama sonuç alamayınca konuyu opel genel müdürlüğü’ne aktardık. bunun üzerine bayinin müşteri ilişkileri yöneticisi beni aradı. kendisine durumu anlattım ancak geri dönüş yapmadı. mesajlarımıza yanıt vermedi ve arayınca da yardımcı olmadı.

    araştırdığım kadarıyla 4760 sayılı özel tüketim vergisi kanununun 15/1. maddesine göre kayıt ve tescilden önce ötv iadesi konusunda şöyle yazıyor. “ötv'nin alıcıdan tahsil edilmediğine, tahsil edilmişse iade edildiğine dair alıcının kimlik, adres ve telefon bilgilerinin yer aldığı alıcı tarafından da imzalanmış olan tutanak”. bu madde bize göre gösteriyor ki bize paramız iade edilip tutanak altına alınabilir ve ötv iadesini devlet yaptığı zaman bayi bunu alabilir. ancak ara ki müşteri memnuniyeti bulasın.

    sonuç: maalesef bizler maddi ve manevi olarak büyük bir zarardayız. hem paramız içerde bekliyor hem de bu bayiye güvenip eski aracımızı sattık kredi ödemesini yapabilmek için. pandemi döneminde arabasız kaldık. genel müdürlükten aldığımız bilgiye göre devletten ötv iadesi bekleniyor ama sorunumuzu gerçekçi anlamda çözecek adımlar atılmıyor. babamın hastalığından dolayı araca acil ihtiyacımız oldu. tedavi süresince hastaneye devamlı olarak götürmek durumdayız ancak sürekli araç kiralamak zorunda kalıyoruz veya birilerinden rica etmek zorunda kalıyoruz. opel'den çözüm veya mağduriyeti giderecek hiçbir adım atılmıyor. daha önce bu aşamada hiç mi iptal işlemi olmadı, olduysa ne kadar sürdü sorularımız da yine cevapsız kaldı. daha sonra opel almanya'ya mail attım. bu aşamada bir kıpırdama oldu ancak bize sonuç gerekiyor. daha önce aradığımda konuyla ilgilenen çağrı merkezinde görevli arkadaş dışında kimse yokken, şimdi öğrendiğimiz kadarıyla genel müdürlük de konuyu takip ediyormuş. ancak bu olayın üstünden de birkaç hafta geçti. bana göre bir markanın kaliteli olduğunu gösteren en önemli nokta sorun olduğu zaman olaya nasıl yaklaştıkları ve nasıl çözdükleridir. opel çözüm üretecek hiçbir adım atmıyor. parayı devletten bekliyoruz demek dışında hiçbir cevap alamıyorum. ne zaman geri alınacak, daha önce böyle bir durumda ne kadar sürdü gibi hiçbir soruya yanıt alamıyorum. neredeyse sen misin iptal eden, eşek gibi sürün o zaman modunda olduklarını düşünüyorum.

    * güncelleme: arkadaşım, "başlık açıldıktan sonra 19 nisan 2021 tarihinde opel genel müdürlükten aradılar ve yardımcı olacaklarını söylediler. ilgi gösteren herkese teşekkür ederiz." der.

  • 2019 ekonomik krizi

    okunmayacağımı bildiğimden, instagram’da vakit geçirmek insanlara daha keyifli geldiğinden, bir de kanzuk sebebiyle sözlükten yıllardır soğuduğumdan uzun zamandır pek uzun entry yazmıyorum. şu başlığı gündemde epeydir görüyorum fakat günümüze dek bir şey yazmamıştım. şimdi 3-5 satır ekleme ihtiyacı hissettim.

    öncelikle, ekonomik kriz kavramından anlaşılan nedir, kıstası nelerdir? farklı tanımları olabilmekle birlikte ekonominin küçüldüğü, enflasyon sebebiyle fiyatların arttığı durumun eş anlı varlığı ekonomik krizin varlığı için yeterli kıstaslar.

    ülkemiz 2018 yılının 4. çeyreğinde, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %3 küçüldü. şubat 2019 dönemi itibarıyla tüketici fiyat endeksi (veya enflasyon oranı) bir önceki yılın aynı ayına göre ~%20 artmış bulunuyor. yani elimizde bir yandan küçülen, diğer yandan fiyatlar genel seviyesi artan bir ekonomik süreç mevcut.

    diğer yandan bir de döviz krizi süreci var. bu kavramın net bir tanımı olmamakla birlikte genel fikir birliğine göre bir ülkenin para birimi döviz sepeti karşısında (bizdeki döviz sepeti ağırlıkla usd ve eur) yılda %15’ten fazla değer kaybettiyse bu durum döviz krizi varlığı için yeterli sayılıyor. bizdeki durum nasıl? 2018 yılının başında 1 usd’nin tl karşılığı 3.77 iken 2018 yılının sonunda 1 usd’nin tl karşılığı 5.26, yani yerli paradaki değer kaybı yıllık %40.

    siyasi tartışmalara girmeden; yukarıda belirtilen 2 paragraftaki rakamlardan bu entry tarihi itibarıyla bir ekonomik kriz içerisinde olduğumuz sonucu ortaya çıkıyor. tabii ekonomik krizin boyutu finansal sektörü (ağırlıkla bankaları) ve reel sektörü (üreten sektörler) etkileme açısından farklılaşıyor. ekonomik kriz ayrıca türlerine göre de farklılaşıyor. bizim şu an içerisinde olduğumuz durum, farklı haber kaynaklarından rastlamış olabilirsiniz, slumpflasyon olarak adlandırılıyor. tanımı açık. şu an krizde olup olmadığımız yönündeki tartışmalar bu yönüyle yersiz.

    peki bugün ekonomik krizdeyiz, yarın nasıl olacak? 2019 için öncü göstergeler maalesef olumsuz. misal; üreticinin üretim maliyeti (üfe), tüketicinin alım maliyetine (tüfe) oranla daha fazla artmış. şubat 2019 itibarıyla, bir önceki yılın aynı ayına göre üfe %30, tüfe %20 artmış. demek ki üretici, üretim maliyeti %30 artmasına rağmen bunun %20’lik kısmı satış fiyatına yansıtılabilmiş, aradaki kalan kısım için üretici kârından feragat etmiş. şu an yerel seçimler ve alım gücünün düşmesi kaynaklı talep azalışı sebebiyle üreticiler maliyetlerini fiyatlara net olarak yansıtamadı. yerel seçim sonrası üreticilere yönelik zımni fiyat baskısı ortadan kalkarsa ürünlerin satış fiyatı bir miktar artabilir.

    diğer yandan ithalatımızın kabaca %75’lik kısmı ara mal niteliğinde. yani ithalatı oluşturan asıl kalem; cebinizdeki telefonlar, evinizdeki bilgisayarlar değil; üretim için ithal edilen girdilerden oluşuyor. döviz kurundaki artış üretim maliyetini artırdığından dolaylı olarak ürünlerin yurtiçi fiyatını da artırıyor. diğer yandan, dışa açık ekonomi olmanın doğal sonucu olarak (öyle de olmalıyız zaten, aksini iddia eden eğer cazip geliyorsa kuzey kore’deki yaşama bakabilir) şampuandan diş macununa pek çok ürün ithal. döviz kurundaki artış haliyle bunların da fiyatına yansıyor.

    bugün öncü gösterge olarak kabul edilen göstergeler var. örneğin; sanayi sektöründe kapasite kullanımı, perakende satış endeksi, ciro endeksi, tüketici güven endeksi gibi. tüik tarafından açıklanan son raporların içeriğine bakıldığında, 2018’in son çeyreğinde yaşadığımız daralmanın 2019’un ilk çeyreğinde devam etmesinin ihtimal dahilinde olduğu anlamı çıkıyor. örneğin, ocak 2019 itibarıyla sanayi üretim endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre %7 oranında daralmış. (şubat 2019 istatistiği henüz açıklanmış değil).

    şöyle ki, iktisat bir sosyal bilim olmakla birlikte kimi yönlerden fizik bilimini andırıyor. fizik bilimine göre yer çekiminin olduğu bir bölgede bir cismi yere bıraktığınızda havada kalmasını bekleyemezsiniz. yani yer çekiminin olduğu bir bölgede cismi yere bırakmanın (eylem) sonucu var. ekonomide de öyle. ‘bir yandan abd ile ilişkilerimiz gerilsin, ama diğer yandan döviz krizi yaşamayalım’ senaryosu söz konusu değil. haklı veya haksız demiyorum, ancak şöyle bir gerçek var. bugün ekonomik yapısı itibarıyla dış borca ihtiyaç duyan, hele hele kırılgan 5’li arasında sayılan bir ülkenin abd ile ilişkisinin kötüleşmesinin bir sonucu var. biz şu an bu sonucu rahip brunson olayında kısmen yaşadık. şimdi şu günlerde abd ile yeni bir gerilim olabileceği sinyali var. ancak benim asıl merak ettiğim döviz kurunun, rusya’dan s400 savunma sisteminin teslim alınması halinde ne olacağı yönünde. muhtelif kaynaklardan karşılaşmış olabileceğiniz üzere türkiye’nin s400 sistemini teslim alması halinde yaptırıma maruz kalabileceği yönünde açıklamalar var. mesela şu an ‘s400 sistemini teslim alalım ancak döviz krizi yaşamayalım’ gibi bir seçeneğimiz keşke olsaydı, ama yok gibi görünüyor. (sürece dair örnek haber 1, haber 2, haber 3)

    diğer yandan bu tür durumlarda merkez bankası bağımsızlığı çok önemli. ama merkez bankası da şu an açmazda. hedeflediği enflasyon %5, gerçekleşen %20. ayrıca döviz krizi yaşandığı da gerçek. enflasyonun 08/2018 döneminden sonra kayda değer şekilde artmasının ana sebebi döviz krizine bağlı fiyat artışı. usd arttığı an akaryakıttan enerjiye, fiyatı artmayan ürün/girdi/hizmet hemen hemen kalmıyor. döviz kurunu düşürmek veya dizginlemek, böylece enflasyon oranını düşürmek amacıyla faiz artırımı yapmalı. faiz artırımı elbette konut, taşıt, beyaz eşya vb. ürünlerin satışını olumsuz etkilediği gibi ayrıca ticari işletmeler için banka kredisi daha maliyetli hale geldiğinden yatırımların ve ekonomik aktivitenin de yavaşlamasını beraberinde getiriyor. zaten küçülen ve talebin zaten daraldığı bir ekonomide faiz artırımının küçülmenin ve talepteki azalmanın şiddetini artırıcı bir yönü var. diğer yandan; küçülen ekonomi sebebiyle ekonomik aktiviteyi canlandırmak adına faiz indirimi yapsa, getiriyi yeterli bulmayan yabancı yatırımın bir kısmı faizin daha yüksek ülkelere yöneleceğinden döviz kurunda ve akabinde fiyatlar genel seviyesinde artışı beraberinde getirecek.

    yukarıda sayılan gerekçeden ötürü siyasiler tarafından merkez bankası’nın faiz oranını düşük tutması istenir. ancak bu durumun yine yukarıda belirtilen sonuçları var. işte bu yüzden merkez bankası bağımsızlığı çok ama çok önemli. bizde dönem dönem, merkez bankası bağımsızlığı üzerine yerel ve uluslararası basında tartışmalar olduğu dikkate alındığında şu an bağımsızlığın tam olarak tesis edildiğini söylemek güç.

    yönetsel karar alırken duygusal karardan çok mantıksal karar almak önem arz ediyor gibi. evet belki abd ikili ilişkilerde haksız. evet, belki açıklamaları ve icraatları müttefik bir ülke görünümünden uzak. zaten bir deyişe göre ülkelerin dostu yok, çıkarları var. onlar da çıkarını koruyor. neyse. evet, belki abd ikili ilişkilerde haksız. ancak maalesef siyasi ve ekonomik olarak dünyanın güçlü ülkelerinden ve kuralları koyuyor. kurallara uymayan ülkeleri ise kendince cezalandırıyor. yani, şu s400 sistemini eğer teslim alırsak ve döviz kuru artar ise sebebi belli. bu sistemin teslim alınması gerektiğini savunanlar bunun siyasi ve ekonomik sonuçları olabileceği ihtimalini de göz önünde bulundurmalı. ancak; bu sonuçlara rağmen sistemin teslim alınması gerektiğini ifade edenler olabilir, onlara da saygı duyuyoruz tabii.

    son bir not: bu parasal konularda yatırımcıların yalnızca çıkarı var. çıkarları, yatırımlarını/fonlarını türkiye’ye değerlendirmek olursa türkiye’de değerlendirirler. çıkarları türkiye’den fonlarını geri çekmek yönünde şekillenirse geri çekerler. bu durum, muhtelif ülkeler kaynaklı siyasi bir adımdan ziyade yatırımcıların çıkarlarının/risk algılarının nasıl şekillendiğine bağlı. tabii siyasi adım şu şekilde olabiliyor. trump bey bir gece tweet atıp türkiye hakkında olumsuz bir metin yazdığında yabancı yatırımcı risk algısındaki bozulmayla birlikte (cds ile ölçümleniyor) fonunu türkiye’den çekip döviz kurunda artışa sebebiyet verebiliyor. çünkü döviz de esasında bir tür mal, diğer mallardan farkı her mal ile takas edilebiliyor olması. nasıl ki piyasada patates azaldığında patatese talep sabitken patates fiyatı artıyorsa; piyasadaki döviz kıt hale geldikçe daha değerli hale geliyor (yerli para değer kaybediyor) ya da içerideki döviz miktarı yatay seyrederken dövize yönelik talep artarsa yine daha değerli hale geldiğinden yerli parada değer kaybına yol açabiliyor.

    bir de aklıma geldi... şimdi şu süreçte ülke içi ekonomik aktivite yavaşlasa da beyaz eşya, otomobil gibi reel sektör iç talepteki daralmayı ihracat ile aşabilirdi. ancak avrupa bölgesi’nde de işler çok tıkırında olmadığından bu sürecin ihracat ile aşılması da zorlaşıyor. gerçi biraz da bu vesile ile kimsenin dilinden düşüremediği ‘fed’in faiz artırımı’ konusu bir süre daha ötelendi. tüm bu faktörlerin üzerinde bir de bu öteleme gelmeseydi bizdeki faiz oranları muhtemelen yetersiz kalacak ve artırılması gerekecekti. (artırılmaması halinde ise döviz kuru bir süre yukarı yönlü hareket edebilecekti).

    neticede bir ekşisözlük entry’si olduğundan rakamların yanında kaynak belirtmedim. ama olur da rakamları inandırıcı bulmayıp kaynağa gereksinim duyarsanız tcmb ve tuik’in internet sitelerinde mevcut.

    son bir ekleme yapayım: ülkemizdeki kişilerin davranış eğilimlerine bakıldığında; enflasyonun yükseldiği veya ekonomik aktivitede ivme kaybı olacağının beklendiği dönemlerde dövize yönelim var. çünkü mantıken bugün 1.000 $ bedelle aldığınız bir eşya, 1 yıl sonra yine üç aşağı beş yukarı 1.000 $ bedel ile alınabiliyor. ama kurdaki artış sebebiyle 1 yıl önce örneğin 3.000 tl'ye aldığınız eşya için bugün 5.000 tl vermek durumunda kalabilirsiniz. neyse. insanlar twitter sayfasından döviz sattıklarının şovunu yapsınlar. gelin görün ki yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduat stokları anlamlı şekilde artıyor. öyle ki 15.03.2019 cuma günü biten haftada tcmb verilerine göre yurtiçi yerleşikler ilave olarak 4 milyar dolar almış ve mevduat stokları 175.8 milyar dolara yükselmiş. demek ki insanların gelecek aylara ilişkin ekonomik aktiviteye ilişkin beklentisi iyi değil ve adım adım dövize yöneliyorlar. tabii bu durumda; tl mevduata verilen faiz oranları ve insanların hissettiği reel enflasyon düzeyi de kısmen etken.

    ben de böylece havanın mis gibi olduğu bir cumartesi gününün 30 dakikasını kimsenin okumayacağı bir entry için ayırmış oldum. sağlık olsun. ama 1 kişi bile okuduysa, kafasında iyi kötü bir şeyler şekillendiyse benim için yeterli.

  • 18 şubat 2019 akaryakıt zammı

    benzinin, mevsiminde tüketilmemesi sebebiyle oluşan güncelleme.

  • icloudservisi.xyz dolandırıcılığı

    bize düşen dolandırılmış bir kişiye "bunu nasıl yuttun?" demek değil, elden geldiğince destek vermek olmalı.

    ben de kendimi müşteri (!) gibi tanıttım. karşıdaki kişi eft yapılacak banka-isim bilgisini iletip paranın gönderilmesini talep etti. yapılan açık bir şekilde dolandırıcılık ve cezalandırılmayı hak ediyor. banka hesabı türk ekonomi bankası'nda. zaten bankada hesabı olduktan sonra tckn, adres, kimlik bilgileri v.s. tamamına erişim çok kolay. dolandırılan kişinin yerinde ben olsam mutlaka mahkemeye verirdim. konu 100-200 tl değil, dolandırıcılık.

    benzer olayların önüne geçmek adına site ayrıca google'a şikâyet edilmeli ve adsense hesapları dondurulmalı.

    ben siteyi şikâyet ettim, siz de şu bağlantı aracılığıyla şikâyet edebilirsiniz: https://support.google.com/…ontact/violation_report

    ilave not: bugün 50-60 yaşında olan insanların internet ile olan ilişkisi takdir edersiniz ki bugün 25-30 yaşlarında olan kimseler ile bir değil. maalesef 50-60 yaş aralığındaki kimseler internet üzerinden dolandırılmaya karşı görece daha savunmasız. annem örneğin, kendisine her ne kadar facebook'ta gördüğü paylaşımlara inanmamasını söylesem de okuduğuna inanıyor. insanların "buna da inanılmaz ki" şeklinde bakış açısına sahip olduğunu, yani üstü kapalı şekilde suçun dolandıranda değil de dolandırılanda olduğunu ima etmelerini görmek üzücü.

    ayrıca site içeriğinde "teb bankası - şube cepteteb - hesap no 50445936 / vedat begdaş" bilgisi var. bu bilgi olduktan sonra mahkeme kararının olması halinde kişinin ikâmetgah ve tc kimlik no bilgisi olmak üzere erişilmeyecek bilgisi yok.

    son olarak türk ekonomi bankası'nın ilgili bölümüne konuyla ilgili olarak ayrıca gerekli bilgiyi birazdan ileteceğim.

    edit: "kendi hür iradenle eft yapmışsın, suç duyurusunda bulunmak gereksiz" diyenler nasıl bir eğitim-öğretim sisteminin ürünü merak ediyorum. dolandırıcılık yoluyla fon sağlayan kişi nasıl olur da "hür iradesi ile para gönderenlerden fon sağlıyor" olarak değerlendirilebilir? dolandırıcılık ne zamandan beri "hür iradesi ile para gönderen kişilerden sağlanan gelir" oldu?

    " (...) ceza kanunu’nda “malvarlığına karşı suçlar” bölümü altında yer almaktadır. dolandırıcılık suçu, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak kendisine veya bir başkasına bir yarar sağlanmasını içermektedir (tck, md.157). kullanılan araç veya mağdurun niteliğine göre bu suç “nitelikli dolandırıcılık” olabilmektedir (tck, md.158). (...)"

    "(...) geniş anlamda mali suçlar, şiddet içermeden işlenmek suretiyle mali bir kayba neden olan tüm suçlar olarak tanımlanmaktadır. (...)".