size kayınpeder ile kayınvalidenin hikayesini bırakayım.
ben evlendiğimde ikisi de çalışıyordu ama buradaki hayyamcılar gibi bohem hayatı tercih etmişler ve hiç mal sahibi olmamışlar. kiralık ev, kiralık araba. ıvır zıvır harcamalar. tabii çocuklar da aynı zihniyette yetişmiş.
ben tabii hatundaki bu zincirleri kırdım. kendi hayatımızı kurduk. lakin annesi ve babası bir süre sonra emekli olunca gerçek dünyayla tanıştılar. gelirleri muhtemelen 1/4 oranına düştü. önce daha ucuz bir semte, daha küçük bir eve geçmek zorunda kaldılar. bu sırada bir iki tavsiye verecek kadar da samimiyetimiz arttı. dedim çok uygun krediler var, ev mi alsanız krediyle? tamam, geç kalınmış ama zararın neresinden dönülse... yani.
önce akıllarına yattı. tam bu işe gireceklerdi ki oğlan evlenicem dedi. gittiler şaşalı bir düğün için kredi çektiler. yani bu gamsızlığa yapılacak bir şey yoktu. 3 sene yemediler, içmediler, yarı ev parası kredi ödediler.
neyse, bitti. ben tekrar asılmaya başladım ev için çünkü bu kabak bize patlayacak, farkındayım. ama memlekette işler kötüye gitmeye başlamıştı bile. hele ki 3 senelik kısıtlı yaşam onları iyice bunaltmıştı. bir daha o cendereye girmeye cesaret edemediler.
kiralar artıyor. maaşlar artmıyor. arabayı zaten unuttular. eve kapandılar. tam bir moral çöküntüsü yaşıyolardı. ben dayanamadım yine. dedim ki tamam kredi çekip evi ben alayım. siz bana şimdiki kiranızı ödeyin sadece. sabit kalsın. hem torununuz için bir yatırım olur. 10 sene dolunca kira da ödemeyin. ömrünüzün sonuna kadar siz yaşayın orada. hatta olur ya, bizim aramız bozulur kızınızla, işler sarpa sarar, bunun için sözleşme de yaparız, elinize veririz.
tamam dediler ama bu sefer de alacağım evleri beğenmediler. :) dedim bizim çapımız sizin beğenilerinizi karşılamaz. siz bildiğiniz gibi yapın.
özetle kendilerini kiradan kurtaramadık.
ev sahipleri geçen sene kira için 15 bin istemiş. şu an köyde, kayınvalidenin annesinden kalan evde yaşıyorlar çünkü ikisinin emekli maaşını kiraya verseniz, faturaları ödeyecek paraları kalmıyor. kaldı ki yeme içme... mümkünü yok.
3 ayda bir uğruyoruz yanlarına. kayınvalide kardeşleriyle arayı iyi tutmaya bakıyor, çünkü ev 3 ortaklı. bana toprağa basmanın, organik yaşamın faydalarını falan anlatıyolar. duvarları kerpiç, tavanı kütük üstü membran ve saman, 1+1 ve sobalı tabii ki. kışın muhtarla, caminin imamı bile köyde kalmıyo, öyle de sakin.
nush ile uslanmayani takdir eden adam13 profili
-
ev kredisi borcu uğruna yıllarını ipotek etmek
-
evliliklerde haftada en az kaç kez seks yapılmalı
evli olmayanların yarak kürek tespitlerine evlilerin götüyle güldüğü başlık.
zamanında brad pitt ile angelina jolie'nin sözde evlilik sözleşmesi magazin haberlerine düşmüştü. içinde, haftada yapılacak seks sayısının maksimum 3 olarak belirtildiği bir madde vardı. ben de toyluk aklımla brad pitt'e acımıştım. yazık dedim, 3 nedir amk, bi günde tükenir 3 posta.
oysa şimdi. ahahahaha. üç? haftada? hahahaha. lan biz geçen sene... neyse.
iyi geceler. -
sen kredi kartınla al ben sana her ay öderim
bir kere düştüm buna.
iş arkadaşımdı. telefon almıştı kendine. 1 ay ödedi. sonra başka yere geçti. 2. ay ödemedi. 3. ay ödemedi. 4. ay aradım. direkt lafa girdim. biraz sıkışığım, para gelecek 1 aya. hepsini öderim dedi. 2 ay geçti, ses yok. tekrar aradım, açmadı. geri de dönmedi. mesaj attım. aga 24 saat içinde tamamını ödemezsen, ben kendi bildiğim yoldan çözerim dedim. tabii ki geri dönmedi. günah benden gitti.
o zamanlar mavi bilgisayar vardı. oradan almıştık telefonu. gittim. hırsızlık vakası var. faturamı kaybettim, fatura nüshası lazım dedim. kredi kartıma ait alışverişten faturamı verdiler. karakola gittim. önce durumun aslını anlattım. polis güldü. telefonu ya da parasını verirse şikayetten vaz geçer misin dedi. tabii ki dedim. tamam, hallederim şimdi dedi. numarasını istedi. aradı hemen yanımda, parayı getir yoksa başın yanar, benden demesi dedi.
adam şehrin öbür ucundan 15 dakikada geldi karakola. güzel güzel paramı verdi. saydım, ilk taksit dahil hepsini vermiş. geri verdim fazlasını. adi bir kağıda satış protokolü de yaptık oracıkta. imzalar atıldı. sonra arkasına bakmadan gitti.
aklınızda bulunsun. ola ki böyle bi bok yiyeceksiniz, faturayı kendi adınıza kestirin. ne olur ne olmaz. -
ankara batıkent'te köpek katliamı
işyerim o bölgede ve maalesef bunun böyle olacağı belliydi.
sebebi de kesinlikle sözde hayvanseverler. nasıl mı?
orası onlarca okulun olduğu bir bölge. sabah ve akşam saatlerinde çocuklara karşı çok fazla köpek saldırısı yaşandı. belediyeye edilen şikayetler ise sonuçsuz kaldı çünkü sözde hayvansever kişiler, barınak ekipleri köpekleri toplamaya geldiğinde resmen ayaklandılar.
bu olaylar bir kere, iki kere olan şeyler değil. hatta yine sözlükte başka başlıklara konu olan, sözde hayvanseverler ve halk arasında çatışmalar yaşandı.
kısaca, belediyeye ve barınak çalışanlarına engel olundu. köpekler çeteleşti ve şiddeti git gide arttırdılar. yani bu olay kaçınılmaz son demek isterdim ama eğer müdahale edilmezse daha başlangıç.
bu hayvanlar, insanların gelip geçtiği yollarda, parklarda sürü halinde beslenemiyor işte. olmuyor. balık değil ki bu amk at yemini, değiştir suyunu kafasına göre takılsın. çok üzülüyorsanız alın evlerinize besleyin. oraya gidip 3-5 yemek verip vicdanınızı rahatlatınca o köpeği korumuş mu oluyorsun? otoyollarda araç altında ezilmelerine engel olabiliyor musun peki? yok. emin ol hergün beslediğin köpeğin bir kamyonun altında metrelerce sürüklenip paramparça olduğundan bile haberin yoktur.
yapmayın bu kötülüğü onlara ve insanlara.
edit: mesajla hal hatır soran sözde hayvanseverlere toplu cevap vereyim. köpekler sizden daha akıllı. lakin sizin aklınıza uyup kendileri için tehlikeli bir ortamda hayatta kalmaya çalışıyorlar.
çok mu seviyorsun? o kulübeyi senin rahatça ulaşabileceğin yere değil, onun rahatça yaşayabileceği bir yere yap. hatta çevreyolun karşısından arazi kiralayın. kocaman bir barınak yaptırın. bi zahmet sabah akşam gidip besleyin. mümkünse de hergün biriniz gidip nöbet tutsun.
ama yapamazsın. çünkü sen sadece vicdan mastürbasyonu yapan bir yavşaksın. bu günahsız hayvanlar da senin fantezi oyuncağın. amına koduğumun samimiyetsiz piçleri. -
aşk hayatını bir futbolcuyla tarif etmek
(bkz: francesco totti)
daha nasıl anlatayım amk. -
ankara'da medenice otobüs sırasına giren insanlar
bölge bölge değişir.
mesela ulus meydan'da böyle bir sıra olamaz. çünkü çomarlarda böyle bir kültür yoktur. çullanarak işlerini görürler.
aynı sikik yapıyı etlik aşağı eğlence merkez durağında da görebilirsiniz. buradaki boktanlık biraz da yer sıkıntısından kaynaklı gibi görünse de medeni olan insan her şeye çare üretebilir en nihayetinde.
etimesgut'ta durum daha vahim mesela. çullanmayı aşıp birbirlerini siken insanlar görebilirsiniz. burada ise insanlara kısmen de olsa hak vermek zorundayım çünkü toplu taşıma aracı sayısı ve araçların kapasiteleri nüfus yükünü kaldıramıyor. yine de böylesi hayvanlığı ancak hindistan'da falan görürsünüz.
gördüğünüz gibi nerede yaşadığınız çok önemli ama medeniyetsizlik seline kapılmamanız daha önemli. böyle yavşakça yaşayıp ömrünü tamamlamalı insan. -
hiç tatlı yemeden yaşamak
1 yıldır rafine şekerli hiçbir ürünü tüketmiyorum. hiç aç kalmadan 10 kilo verdim. tavsiye ederim. sadece geçen bayramda teyze ziyaretinde derdimi anlatamayacağım için 1 dilim baklava yedim. midem bulandı resmen. bu ne boktan bir şeymiş.
demek isterdim ama öyle değil gençlik. bi tepsiyi gömebilirdim oracıkta. neyse ki bi daha ister misin diye sormadı. çok güzeldi lan. hakikaten teyzem niye sormadı ki. bak yine aklıma geldi şimdi. neyse gidip bi elma kemireyim amk.
vay babayın kemüğüne, süper baklavaydı gerçekten.
yaşanmayacak gibi değil. yapılabilir bir şey. yapın. meyve yiyin. -
ali koç
adam fenerbahçe başkanının hediye ettiği pele imzalı topuyla mahallede maç yapmış. vay arkadaş. zenginlik böyle bi şey işte.
pazar günü fenerbahçe'nin başkanı olacak adamdır. -
hande fırat
muharrem ince: "bu ülkede cumhurbaşkanı'nın maaşı 25 kat artmış. sizin maaşınız 25 kat arttı mı hande hanım? benimki artmadı."
bu soruya cevap vermeyen kadın. arttı mı hakikaten? -
kavga etmekten korkan erkek
4 yaşındaki kızımın arabanın aralı camından ağzını uzatıp "baba" diye bağıra bağıra ağladığını duyduğumdan beri korkuyorum gençler. çığlıkları duyup adamın yakasını bıraktığım gün bıraktım bu deli saçması işleri. önce adamdan sonra kızımdan özür diledim.
ve anladım.
artık trafikte bırakın arabadan inmeyi, el kol hareketi bile yapmaya korkuyorum.
"bu ne işe yarıyo amk" deyip her aldığım arabada pasif hale getirdiğim içeriden otomatik kilitleme fonksiyonunu düşünenin ellerinden öpüyorum artık.
o günden sonra belalı tipler şeridi olan sol şeridi mecbur kalmadıkça kullanmıyorum.
bomboş sokakları sinyallerim ile aydınlatıyorum. hata yapanlara sadece gülümsüyorum.
bir tek yaya geçitlerinden geçmeye çalışan yayalara yol vermekten çekiniyorum. onun sebebi de bana güvenip yola atlamasınlar diye. malum, ben yavaşlayınca vakti dar olan bilim insanlarımız beni sağlayıp ya da sollayıp yayayı pert edebilir.
hız yapmıyorum, emniyet kemerimi takıyorum, öyle ki hanım işe geç kalmak istemediği için benimle gelmiyor artık sabahları.
kızım bile baba neden bütün arabalar bizi geçiyor diye soruyor. senin yüzünden eşşoleşşek diyorum. gülüyor.
nerede yaşadığımı biliyorum. başıma neler gelebileceğini de biliyorum. ben sadece hayatta kalma yüzdemi düşürüp bana ihtiyacı olanları yüzüstü bırakmak istemiyorum. -
antidepresan etkisi gösteren şeyler
içinize sinmeyerek aldığınız bir karardan vazgeçmek.
saatlerce, günlerce tüm zihinsel aktivitelerinize ambargo koyan bu rahatsız his, bir anda uçup gider ve sonsuz bir rahatlama hissiyle yeniden hayatınıza odaklanırsınız. -
ozan tufan
rakibinin sağından atıp solunda yorulan ulvi.
-
türk erkeklerinin genelde ağzının kokması
(bkz: hoh)