suendenbock10
profili

  • özdağ'ın ikinci turda akp'ye destek açıklaması

    net bir durum. tartışmasız.

    bunu zafer partililerden defalarca duydum.

    açık açık da söylüyorlar. millet ittifakının adayı imamoğlu olursa (veya falanca, veya filanca, kısacası keni adayları dışında kim olursa) gidip tayyip'e oy atarız diyorlar.

    ben zaten zafertrollerin bir kısmının aktrollden bozma, bir diğer kısmının muhalefete karşı tepki olarak, akp'nin istek ve yönlendirmesi ile devşirilmiş eski chp/ iyi partililer olduğunu düşünüyorum.

    ortada olan ne? bol bol laf. peki sonra seçimde icraat ne olacak? aaa, bizim istediğimiz adayı çıkarmadılar, bunlar zaten milli ve yerli değil, hadi biz gidip milli ve yerli bildiğimiz rte'ye oy verelim.

    gidin sorun zafer partili herhangi birine. imamoğlu'na mı, tayyip'e mi oy verirsin diye.

    duyduğunuz cevap zafer partisi komplosunun ne kadar harika kurgulandığını anlamanızı sağlayacak.

    ***

    bir de şuna bayılıyorum: kay aylık parti bu zafer? en eski üyesi kaç aylık? burada ama kendileri ile ilgili en ufak eleştiri yapanlar komplocuymuş, engelle geçmiş.

    bak bak bak . sizin hangi oturmuş fikir akımınız var ki birbirinizi ikna ettiğiniz bir yalan zafer partisi imajından başka, diğer tarafın söylediği apaçık gerçekleri yalan, karalama diye basıp geçeceksiniz?

    kaç ayda beyniniz böyle yıkanabildi de, şu sözlükte yıllardır mantıklı gözlemler yapmış, sizin sığ ve birbirinizi dolduruştan ibaret propogandanız şaşmaz hakikat, bizim söylediklerimiz karalama olsun??

    zafer partisinin hangi kaynakla birden bire kuruluverdiği, neden başka millet ittifakı partiler havuz medyasında kendilerine asla yer bulamazken, ümit özdağ her gün birilerine konuk edildi, hiç düşündünüz mü?

    yok. siz önünüze ne atılırsa, hurra hep birlikte o popülist yalanın taraftarı haline gelen, dolduruşla işleyen otomotonlar gibisiniz.

    ***

    en son bir dip not: zafer partisinin son dönemde inanıp gönül vermeye başlayan, ikna edilmiş ve iyi niyetli zafer partililere seslenmek istiyorum. bakın matematik diye bir şey duydunuz, değil mi? o zaman size bir basit matematik gerçeği anlatayım.

    seçim günü geldi ve siz zaferin adayını desteklediniz diyelim. şu andan tahmin etmek zor fakat sadece bir örnek olsun diye ülke çapında da ilk turda şu sonuçlar çıktı diyelim:

    1) cumhur ittifakı yüzde 36
    2) millet ittifakı yüzde 34
    3) zafer adayı yuzde 30.

    sizin akp karşıtı zannettiğiniz ümit özdağ ikinci tur için ne diyecek?

    seçim gününe kadar onca aleyhine konuştukları millet adayını mı destekleyecekler sanıyorsunuz?

    hayır akp'yi açıkça desteklemese, fakat kendi seçmenine oy atmamalarını söylese bile, cumhur ittifakı ikinci tura katılanların yüzde elli dördünün (toplam oyun sadece yüzde 36'sı ile) seçimi kazanmış olacak.

    o yüzden içinde olduğumuz bu dönemde ülkenin muhalefetine muhalefet partisi kurma lüksümüz yok diye diye dilimizde tüy bitti anlıyor musunuz?

    muhalafet yirmi senelik tek parti devletinin şartlarında yıpratılmış, birbirine benzemez, hadi iktidarın çok sevdiği bir tabir ile yamalı bohçaya çevrilmiş durumda.

    iktidar kitlesini birbirine bağlayan sebepler çok belli: iktidar olmanın getirisi.

    muhalefet ise, bu yirmi yıllık yanlışdüzenin her biri kendi açısından hatalarını görmüş, aslında hepsi haklı, ama kafaları karışık bir kitle.

    kimi muhalif solcu açıdan bakıyor , kimi özgürlükler açısından, kimi türk milletinin kendi ülkesinde içine sokulduğu cendereye tepkili.

    muhalafet iktidardaki filin farklı bir yerini tutup, sonra biri fil hortuma benziyor, diğeri hayır kılıca benziyor (filin dişini tutmuş), bir diğeri sütuna benziyor (bacağını tutmuş) diye kavga eden körlere benziyor.

    tüm muhalefet, kendi küçük çıkarlarının hesabına düşmeyi bırakıp, gerekirse tavizler vererek ortak hareket etmeyi başaramazsa, yandı gitti keten helva. cumhur ittifakı ülkeyi sonsuza kadar yönetir.

    işte bu yüzden , muhalefet açısından seçimde asıl tehlike iktidar değil, hayır bizim istediğimizi yapmazsanız, biz sizi yarı yolda bırakır, iktidarın teknesine bineriz diyen muhalefete muhalif partilerdir.

    kaldı ki, seçim öncesi bir kapalı kapılar ardında gizli anlaşmaya bakar her şey böyle köklü olmayan, içinde liderinden başka hiçbir politik figür olmayan partilerde kararlar.

  • fenerbahçe tarihindeki en kötü yabancı futbolcu

    bu listede krasic'i ayrı bir yere koyarım. fener tarihinde bu kadar pahalı bir fiyata transfer edilip, bu denli sıfır performans ikilisini krasic boyutunda yakalamış bir başka oyuncu bilmiyorum.

  • doğalgaz bulunmasının vatandaşa yararı

    bakın şöyle özetleyeyim yararını: vatandaşa geleceğe dair sahte bir umut verir.

    bu umutla, yani bir gün her şeyin güzel olacağı, kendisinin, ailesi ve çocuklarının müreffeh bir ülkede yaşayacakları umuduyla , yani yalanların en zehirlisiyle ömrünü geçirir.

    benim çocukluğumda bu sahte umut güneydoğu anadolu projesiydi (gap). gazeteler her gün gap tamamlandığı zaman, ülkenin nasıl da çağ ağlayacağı, fakirliğin toptan ortadan kalkacağı, türk tarımının dünyanın en güçlü tarım sektörü halini alacağını anlata anlata bitiremezdi.

    insanlar, 2000'li yıllara varılıp, ülkenin onlarca yıldır tüm kaynaklarını akıttığı, devlet eliyle beş liralık işi 15 liraya bile zamanında bitirilemediği bu muhteşem projenin tamamlanması ile ülkenin çağ atlayacağı, o zaman türkiye'yi kimsenin tutamayacağı beklentisi ile ömürlerini geçirdiler.

    sonra gap sessiz sedasız tamamlandı.

    bırakın ülke olarak zenginleşmeyi, türkiye büyük bir tarım ülkesi mi bugün?

    tabi gap'ın tamamlanmasından bu yana yeni büyük hayaller lazım insanlara: milli uçak ve otomobiller, almanların kıskanacağı havalimanları vs.

    bu ışık ve umut saçan gelecek beklentileri , daha yenmemiş, ortada olmayan ekmeğin zihinlerde paylaşılması ve insanların bununla yaşamaya devam edebilmesi ilginç bir marazı insan zihninin.

    ne demiş şair : "bana öyle bir yalan söyle ki...
    doğruluğuna ömür boyu inanayım"

    belki de insanların gelecek korkusundan kurtulmak için böyle yalanlara inanmaya ihtiyacı var. ama ne yazık ki bu kandırmaca tüm ömür boyunca süremiyor.

    bu gelecek beklentisi ile kitle uyutma stratejisinin en dramatik, en duygular ve sembollerle bezeli olanı, komünizm ve vaatleridir.

    eşit ve her şeye sahip, refah içinde, tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanacak, aydınlık geleceğe umutla bakan insanlar. posterler, sloganlar ve marşlar.

    bu yalanı kaç yıl yediler komünistler biliyor musunuz?

    tam 70 yıl. (gerçi bizde hâlâ yiyenler var).

    s.s.c.b.'de milyonlarca insan, 70 yıl boyunca hep daha güzel günlerin kendilerini beklediği hayaliyle en zor şartlarda çalışarak, sevdikleri ve tanıdıklarını devletin zorbalığına kurban vererek, kendi özgürlüklerinden, refah ve sağlıklarından, kısacası hayatlarından feragat ederek yaşadılar.

    sonra, 70 sene sonra birden uyandılar. dış dünya artık daha fazla hayal görmeye fırsat vermiyordu artık. ve bir de baktılar ki çevrelerinde tamamen iflas etmiş bir ülke, sefalet ve dibine kadar yolsuzluğa karışmış bir devletçi rejimden başka bir şey yok.

    hayatları gelecek vaatleri ile çalınmış, huzur içinde yaşayacaklarını zannettikleri yaşlılık yıllarında gidecek bir hastane bulamadıkları, aldıkları emekli maaşının kiralarına yetmediği bir hayat buldular.

    son olarak: petrol ve doğalgazın bulunduğu ülkelere fayda mı, yoksa lanet mi olduğu da tarihe baktığınızda çok net. fayda değil lanettir bu doğal kaynaklar.

    bulunduğu ülkelerde çok sağlam bir demokrasi geleneği, devletin gelir ve gider kalemlerinde şeffaflık mevcut değilse, vatandaşa hiçbir fayda olarak dönmez.

    bakın dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olan venezüela'ya. petrol onların laneti oldu.

    zibilullah kadar petrol ve doğal gaz azerbaycan, türkmenistan, rusya ve körfez ülkelerinde halklarına karşı her türlü baskı, siddet ve sindirme politikası uygulayan , yolsuzluğa batmış rejimlerin uzun yıllardır gücü ellerinde tutmalarını sağladı.

    kaldı ki, eğer doğu akdeniz açık sularında bir sondaj sahasından bahsedilecekse, bu tür sınırları belirsiz, herkesin kendisine ait olduğunu şiddetle iddia ettiği doğal kaynaklar sadece itilaflara ve çatışmalara yol açar.

    dip not: peki diyelim bulduysak çıkarmayalım mı petrol veya doğalgazı?

    neden çıkarmayalım? elbette çıkarılacak.

    eğer norveç gibi yapıp, kuzey denizinde buldukları petrol sahalarının tamamını komşuları ile ortak hareket ederek, hiçbir ihtilafa sebep olmadan çıkarıp, petrol / doğalgaz sahalarından elde edilecek tüm geliri devletin kasasından ayrı, tamamı vatandaşın sağlık, emeklilik fonlarında kullanılacak, şeffaf ve halka açık bir biçimde yararlanacaksak, elbette çıkaralım.

    aksi halde zaten fayda bize (vatandaşa) hiç ulaşmayacak, çıkacak çatışmaların tüm bedelini ise vatandaş ödemek zorunda kalacak.

  • 10 yaşında felsefe muhabbeti yapan çocuk

    mevcut üç tane videosu mu var? bunları dinledim ve sanıyorum sizin de dinledikleriniz bundan ibaret. şurada 1500 entry arasında bu çocuğu zeki bulan, hayran kalan veya bu mealde yazanlar adına üzüldüm.

    kusura bakmayın ama bu çocuk zekasını size gösteren, kanıtlayan ne dedi?

    yanlış ve saçma bir laf cambazlığı içeren nihilizm tanımı, kareye ben kare dediğim için karedir, yoksa yuvarlağın önde gidenidir mealinde bir boş laf ebeliği, psikiyatrist olup down sendromu tedavi etmek gibi kel alakanın önde gideni bir laf-ı güzaf.

    gelelim neyi beğendiğinize...

    işte orası çok komik. siz zeki insan taklidi yapan, kendinden emin bir ses tonuyla konuşan, gramer ve dil bilgisi kuralları ile bir içerikten yoksun da olsa, size bir içerik mevcutmuş gibi görünen cümleler kuran bir boş çocuğa hayran kaldınız.

    aslında bunu yapan birçok büyük insan var. yani televizyonlara çıkıp, kendinden çok emin bir ses tonuyla konuşan doktor meslektaşlarımız var mesela. cümleler uzun ve kendine güven, otorite izlenimi dolu.

    bu şekilde bilgili adam gibi çıkıp yorumlar da yapıyorlar ve kimi zaman birkaç meslektaş tv setine bakıp, ne dedi lan bu değişik derken buluyoruz kendimizi.

    ama tabi hiçbir şey söylemeden çok da uzun süre gündemde kalamıyorlar. ne de olsa, bir erişkinin bilgisini basit sorularla test etmek pek de ayıp değil toplumda.

    ama ya bir çocuk? işte o zaman işler karışıyor elbette. en son bu türden toplumu çok derinden etkileyen, süper dahi çocuk olarak topluma bir büyük ressam lanse edildi, 1960'larda.

    çok güzel çöpten adamlar çiziyordu çocuk. evet çöpten adamlar. evde. resim eğitimi alıp, evlenip, ev hanımlığına terfi eden bir annenin denetiminde. (yani kim ne çiziyordu, orası da muamma tabi) .

    ve çöpten adamların muazzam bir yetenek göstergesi olduğuna toplumu ikna etmek pek de zor olmadı.. devlet eliyle sergileri açıldı (babası chp milletvekili ve ismet inönü'nün tanıdığıydı), yurt dışında eğitime gönderildi, yeteneklerinin gelişmesi için her türlü fırsat serildi önüne.

    tabi sonra sanat adına fazla bir şey olmadı devamında. yani dünyada adını kimsenin bilmediği ama burada dahi çocukluk ve hırçın ressamlık evreleri ile dolu, politik bir yaşam sürmek çok da zor değil.

    ne de olsa keçinin olmadığı yer burası.

    bence üstün yetenekleri ayırt etmede biraz sıkıntılı bir kültürümüz mevcut. yani hadi bir büyük piyanistimiz istisna, çocukları üstün yetenekleri var diye şişiriyoruz, ama öncesinde gerçekten bir üstün yetenekleri mevcut mu diye işin uzmanı tarafından değerlendirilmelerine bile fırsat tanımıyoruz.

    yani şu çocuğa spinoza'nın ethica'sını, dawkins'in tanrı yanılgısını madem okudun, hadi gel bu kitaplar hakkında seninle biraz sohbet edelim diyecek bir babayiğit çıkamaz mı bizim toplumda?

    çak bir beşlik demeden, bir erişkinle sohbet eder gibi, kırmadan yargılamadan, ama bu çocuğun gerçekten okuduklarını anlayıp anlamadığını (ne yazık ki anlıyor gibi görünmüyor hiç) bir saatlik basit bir mülakatla sınayacak biri yok mu ortalıkta?

    spinoza'yı da, dawkins'i de bir çocuğun anlayıp anlamadığını gösterecek basit sorular var. en temel seviyeden, biraz daha yüksek seviyeye kadar. çocukla hoş bir sohbet ortamı kurup, ama yuvarlak cümlelerle tuluat yapmasına fazla da izin vermeden.

    ha öyle bir mülakat yapılsın, yeniden gelip konuşalım var mı bir cevher, yoksa gerisi boş laf...

  • cocu'nun bu takım nasıl 2. oldu demesi

    geçmişi eleştirmek değil, aslında geçmiş hocayı tebrik etmek yaptığı şey.

    gerçekten de geçen sene fb ikinci olması beklenmedik, büyük bir başarıydı. aykut kocaman'ın türkiye ligini iyi tanıması ve elindeki kadrodan maksimum verimi almayı başarması sayesinde gerçekleşti.

    ha oynattığı futbolu kimse beğenmedi o başka.

  • türk halkının cahil kalma nedeni

    çok uzun bir konuda yazacağım üç satırlık özet, daha önce bu konuda bilgiye sahip olmayan veya düşünmemiş kişilere muhtemelen ulaşamayacak ama... yine de yazmak benden.

    türk halkının cahil kalmasının nedeni bu coğrafyada iki bin yıldır süregelen güçlü ve baskıcı devlet yapısıdır.

    güçlü devlet neden halkı cahil bıraksın dediğinize eminim. şu şekilde:

    bizans ve şaşırtıcı bir biçimde onun devlet yönetim geleneklerini oldukça benimsemiş olan osmanlı (bu coğrafyanın son iki bin yılı) merkezi idarenin tüm kaynakları denetim altına aldığı ve bunun olağan kabul edildiği bir yapı kurdu.

    bireyin birey olarak değil, kendinden çok güçlü olan bir devlet geleneğinin içinde, ancak devletin güç mekanizması içinde bir parça olduğunda refaha ulaşılabildiği bir sistem kuruldu.

    bu yapı ve bu yapının üzerine inşa edilmiş , bireyi biat eden kitle haline getirmeye odaklanmış kültür gelişmenin önündeki en temel engel.

    ister muhafazakarlar, ister kemalistler, öne sürdükleri tüm çözüm yolları bireyi özgür bırakmamak, onun kendi yolunu bulması yerine , doğru olduğuna kendilerinin inandığı gibi düşünmelerini istemeleri, bu hastalığın 21 yüzyılda bile sürüyor olması, bu açıklamanın ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.

    21. yüzyılda, benzerleri doğu bloğunda bir yüzyıl önce çöküp gitmiş ve kitlelere hiçbir şey katmamış köy enstitüleri ile kitlelerin cahillikten kurtarılabileceğine inanmaları buna açık bir örnek. veya kimi diğerlerinin köktendinci çözümler önermeleri bu garip ironinin hala daha bu toplumun zeitgeistında mevcut ve güçlü olduğunu gösteriyor.

    güçlü devletçi yapı, zeki bireye bir avantaj tanımaz. zeki ve yaratıcı bireyin fazladan bir şeyler yaratması da, devlet çarkları üzerinde oluşturduğu tehlikeye göre çok az fayda sağlar.

    kısacası zeki elitin aleyhine bir çark mevcut. zeki olmak, bir şeyler yaratmak, çaba sarf etmek size hiçbir fayda sağlamaz, hatta zarar verebilirse, kim zeki , yaratıcı, çalışkan olmak ister?

    amerika birleşik devletleri, boşu boşuna amerikan rüyası adını verdikleri yaratıcı ve çalışkan olup başarılı olmak ideali üzerine kurulmadı. pratikte durum hiç öyle olmasa bile, bireyi topluma faydalı bir kişiye dönüştürme idealine yönlendirmek ideal bir toplumsal dinamizm yaratır.

    oysa bizdeki gibi, zeka evrimsel faydalarını kaybettiğinde, toplumun çoğunluğu zekası olsa bile kullanmamaya yönlenir, sinik bir hal alır.

    zeki elit toplumda avantajlı bir yere gelmezse, ya başka coğrafyalara göç eder, ya da daha az sayıda çocuğu olur, bu da birkaç yüzyılda nüfusun çoğunluğunu daha az zeki kitlelerin oluşturması sonucunu doğurur.

    onlar da sadece kendilerine itiat edilmesini tercih eden devlet yapısı açısından ideal yönlendirilebilir kitledir zaten.

    bizimki gibi bir toplumda zeki elite en ufak bir saygı kalmaz, zeki elitin en küçük bir etkinliği kalmaz.

    kültür yozlaşır. ilkokul çocuğunun bile inanmayacağı aptal safsatalar milyon kere tekrarlanır ve herkes bunlara inanır.

    sonuçta halk giderek cahilleşir. kısır döngü kendini tekrarlar.

  • ince'nin kazanabileceğine inanan masum insanlar

    insanoğlunu umut ayakta tutar. özellikle kendi insanına karşı umudu yitirirse, kendi toplumunun aklı selim sahibi olmadığına kani olursa, hayat çekilmez olur.

    tamam farkındayız, bu ülke ekşi sözlükten ibaret değil. geçen gün arabaya benzin alıyorum. kasanın yanındaki ekranda herkesin ne kadarlık aldığı görülüyor. tesadüf beş altı araba 50 liralık benzin koymuş deposuna. "bunlar benzin zammından etkilenmeyen arkadaşlar herhalde" dedim kasadaki çocuğa. "baksana hepsi 50 liralık almış".

    kasadaki bir şey anlamadı dediklerimden. espriyi uzun uzun açıkladığımda bile bir fikri yoktu. muhtemelen ekşi sözlük diye bir siteden bile haberi yok.

    bir başka yerde konu politikaya gelince gençten biri "chp'nin döneminde çok insan ölüyordu, çok insan baskı gördü " dedi. dayanamadım, "sen ne zaman chp iktidarını gördün? " diye sordum. "chp 1977'den bu yana iktidar olmadı bu ülkede". (1991 shp küçük koalisyon ortağı, 1999 dsp, üçlü koalisyon ortağı)

    elinde havuz medyası olmadan ince'nin
    böyle bir kalabalığa ulaşması nasıl mümkün olacak? on küsur yıldır çitileye çitileye beyin yıkandı. adam doğruları söylese de duymuyorlar, duymak istemiyorlar.

    futbol takımı tutar gibi, sadece dindarlık bahanesiyle kendilerinin son derece aleyhlerine işleyen bir sistemi destekliyorlar.

    akp döneminde ters robin hood sistemi bir vergi düzeni oluşturuldu: fakirden alıp zengini destekleyen. özellikle orta gelir kesimi ekonomik olarak son derece geriye gitti. dış dünya ile ilişkiler kasıtlı olarak gerildi, ülke bir orta doğu ülkesi gibi fakirleşti, kamplaştı. insanlar mutsuz oldu, devletin her kurumunun içine liyakate sahip olmayan adamlar yerleştirildi. ülkede 2002'den itibaren yüksek askeri şura kararlarına başbakan imza atmadı, fetoculer ordudan atılmadı ve arkasından darbe yaşandı. bizim yanlış politikalarımız neticesinde amerika pkk ile müttefik hale geldi (ah o kobaneye girecektik!).

    bu kadar çok yanlış yapan, bu kadar çok halka ve ülkeye zarar veren bir iktidar dünyanın her yerinde çoktan sandığa gömülürdü. ama ne yazık ki hâlâ, ısrarla halk yanlış tercih yapıyor. seçimden sonra dış dünyada hiçbir güven kalmamış akp ile ciddi bir kriz gelecek. tek çare yeni bir umut, yeni yüzler.

    ama halkımızın halen yüzde 43'ü erdoğan da erdoğan diyor. ne yapalım? biz de kaplumbağa terbiyecisi gibi sabırla, gerçekleri anlatıp, onların uyanacakları günü umutla, en masum duygularla bekliyoruz.

  • 22 ağustos 2017 sevilla fc medipol başakşehir maçı

    abdullah avcı'ya saygı duymamak imkansız.

    ilk maçı kendi sahanda 2:1 kaybetmişsin. rakibin boru değil sevilla. kaybedersen hala uefadasın.

    büyük teknik direktör dediğimiz birçok hoca ne yapardı? ispanya'da ki maça tecrübe diye çıkar, yoluna bakardı.

    abdullah avcı ne yaptı?

    lig maçında tüm as kadrosunu dinlendirdi. istisnasız tüm kadroyu. (kaleci yorulmaz, onu sayma).

    ve ispanya'da maçı kazanmak için sahaya çıkardı takımını.

    ben görüyorum , benim takımım bu sevilla'yı , ispanya'da gol yemeden iki golle yenebilecek güçte dedi.

    işte bu bir teknik direktörü sevilesi ve sayılası yapar benim gözümde.

    başakşehir büyük ihtimalle yine elenecek. hiç önemli değil.

    önemli olan bu mantıklı cesaret. bu sportif açıdan kendine ve takımına güven.

    oyuncular da onun hakkını veriyor ve güzel bir mücadele var sahada.

    futbolun tanrıları da cesur olanı destekledi şu ana kadar.

  • antalya'da sokakta içki içmenin yasaklanması

    kimse de demiyor ki 5236 sayılı kabahatler kanununun 32. maddesi ne diyor?

    bakalım:

    ***

    emre aykırı davranış madde 32 - (1) yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye yüz türk lirası idarî para cezası verilir. bu cezaya emri veren makam tarafından karar verilir. (2) bu madde, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabilir. (3) 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı türk ceza kanununun 526 ncı maddesine diğer kanunlarda yapılan yollamalar, bu maddeye yapılmış sayılır.

    ***

    yani? yanisi kanunda belirlenmiş bir suç olması gerekli.

    ama ne açıklıyorlar? bir suç olmasa da biz bunu bir suç saydık...

    işte böyle yasaları , yönetmelilklere uyumlu bir acayip kafayız...

    ***

    ha bunun turizme zararı olmaz. çünkü bunu sadece türk vatandaşına uygularlar... ne de olsa türkiye'de, türkler ikinci sınıf varlıktır

    türkiye'de her zaman her şey türk vatandaşlarının aleyhine uygulanır... kimse de bakmaz yasalarda ne yazıyor diye...

    ***

    size başka bir örnek:

    dünyanın en geri ülkesinin en boktan vatandaşı olabilirsiniz. antalya'da bir erkek olarak istediğiniz otelde rezervasyon yaptırır, paranızla istediğiniz gibi tatil yapabilirsiniz...

    ama bir türk erkeği iseniz , hatta üniversitede hoca, saygın bir bilim insanı olsanız bile, sizi sadece türk ve erkek olduğunuz için otele almazlar.

    hatta oğlunuzla bile almazlar...

    neden mi? kutsal ve en değerli varlık olan türk kadınları otellerin şikayet dilekçelerinde otelde tek başına erkek vardı çok rahatsız olduk yazar, doğulu'nun doğulusu öküz kafa otel sahipleri de işte birileri rahatsız olmuş diye kendilerince yasalara ve anayasaya aykırı bir uygulamaya gider.

    kimsenin de gıkı çıkmaz, hatta buradaki gibi bir kısım öküz de onaylar bile bunları.. (bir de batıda da böyle diye üzerlerinde oturdukları yerden uyduran dallamalar var onlar da ayrı hikaye)...

    oysa ne diyor anayasa? hiç kimse ırk, cinsiyet, dini görüş sebebiyle ayrımcılığa tabi tutulamaz.

    hiç kimse yasada suç olarak tanımlanmamış bir eylemden ötürü cezalandırılamaz...

    ama yasalara, anayasalara kim bakar? ben rahatsız oldum. erkekler rahatsız ediyor, modaya gittim çok tedirgin oldum... bak bak bak.

    suç olmasa da, ya suç işleyebilirler diye herkesi içeri atalım. bak hiç suç kalmaz ortada. ne dan dun kafa...

  • ekşici gss borçlularını ihbar ediyoruz kampanyası

    şimdi birkaç basit husus sayın ihbarcı kardeş.... (bu arada muhbirlik, dünyanın her yerinde kötü bir sıfattır ancak devletin aşırı baskıcı olduğu toplumlarda böyle muhbirim ben diye göğsünü gere gere dolaşır kimileri)

    1) halka sürekli yalan söyleyen bir devlet söz konusu... mesela 53 liradan sabitlendi ilk yalan... oku bak entryleri insanların o halini gör! borçlar iki yüz üç yüz liralardan duruyor orada...

    2) daha öncede borçlarınızı yapılandırıyoruz, bunun için gelir testine girin dediler... oku bak, girenlerin borcunu ikiye katladılar ama akp torpillilerin ve kadınların keyfe keder sıfırladılar...

    3) şimdi gelir testine hiç girmemiş olanın (devletin istediğini en başından beri hiç yapmamış olanın) borcunu elli liraya sabitlediler, girenlerin ki kapı gibi orda duruyor.

    insanda böylesi bir keyfiliğe, yakaladığını öpen, yakalamadığını ödüllendiren bir devletin adaletine inanç kalır mı?

    4) dünyanın her ülkesinde işsiz adama devlet iş bulur, kaynak ve yardım verir... biz işsiz kaldığımızda aç kaldığımız gibi bir de yanına devlete borçlanıyoruz. bir hizmet almadan borçlanıyoruz, çünkü zaten borcu olanlar hastanelerde hizmet alamıyor.

    5) sen bunca adaletsizlikten yanasın işte muhbir kardeş... vicdanın, adalet duygun kurumuş senin... parasız, işsiz insanların devlet tarafından o hallerinde keyfi kararlarla sömürülmesinden yanasın ...çünkü ya sana torpillerin sayesinde devletin bir köşesinde iş buldular, ya da borçlarını sıfırladılar.. cebinden bir kuruş çıktı mı hiç muhbir kardeş? ama unutma bir gün işsiz bırakılırsan , devlet senden de ailene para götüremedigin günler için para isteyecek... sıra bir gün sana geldiğinde yerine çoktan başka muhabirler bulunmuş olacak...