basabbasbas27
profili

  • türkiye'de erkek olmak

    sürekli güçlü olmak zorundasındır.
    eşitlik diyen kadınlar çoğunlukla konfor alanı paylaşımında eşitlikçi olurlar.

    bir erkek olarak sen daha çok para kazanmak zorundasın. bunun olmadığı ya da önemsenmediği durum kaideyi bozmayacak kadar istisnadır.
    senin paran bizim paramızdır, ama onun parası onun parasıdır.

    evin giderleri, çocuğun okul taksidi, arabanın bandrolü, say babam say, sana bakar.
    musluk mu bozuldu, kapı mı düştü, perde mi takılacak, sana bakar.

    bu arada senin annen senin annendir, onun annesi, sizin annenizdir*
    efendi adam olursun kıymetin bilinmez,
    güçlü olduğun kadar adam yerine konulursun, halbuki o sadece kadın olduğu için değer görmeyi hak ediyordur. sen erkek, sen kim köpek ki sırf erkek olduğun için değer, ilgi, saygı...

    düğünü erkek tarafı yapar. anasını geçtim, teyzesine kadar birşey verilecek. neymiş adettendir. ev olacak, bilmem kaç tane burma bilezik, balayı, şu, bu... kim finanse edecek? erkek tarafı? ulan sağılmalık inek sanki, kocan olacak, diğeri de size destek olan/olacak kocanın ailesi. batan geminin malları gibi çöreklenmeye gerek var mı?

    misal adam hiç dert sahibi olmamalı, iş yerinden, arkadaşlarından, ailesinden, çevresinden dert getirmemeli. neden? robotlar çünkü, makineler. ve tabi ki kadınlar dert anlatan erkekleri sevmezler üzülemezler, mental olarak çökemezler. ama gözyaşı kadın için misal. ağlayabilirsin, koy başını omzuna, kıyamam.
    erkek?
    sie, kaybol.
    başka ülkeleri, milletleri bilmem ama bu ülkede erkek olmak güçlü olmaktır.

    iyi gününde kalabalık, zor gününde yalnız.

  • 27 mart 2023 kemal kılıçdaroğlu'nun sana söz klibi

    bazen ege sahil kasabasına yerleşmek başlığı beliriyor ekşide. geçen birisi avustralya başlığında bir sahil bölgesini anlatıyordu. şaşırmıştı, o kadar insan var, ama çıt yok. birkaç sene önce paris'e gitmiştim. şehir içerisinde ama şehir dışında bir sayfiye yeri gibi hissettiren bir park. ortada bir göl. banka oturdum, gözlerimi kapattım.
    ege sahil kasabası, avustralya'da bir sahil bölgesi, fransa'daki bir park...
    sana, ona, bana hissettirdiği, özlem duyduğumuz o his nedir biliyor musunuz?
    huzur
    klibe bakınca bir tarafımda tebessüm, içim umut doldu, ama diğer taraftan bir burukluk hissi. niye buruk hissettim biliyor musunuz?
    ulan ben bu keşmekeşi, bıkkınlığı, mutsuzluğu hak etmiyorum. gittikçe fukaralığa yol alınan yıllar, o ne giydi, bu ne yaptı, öbürü ne içti. bunlar şöyle, bunlar böyle... ahlaksız, şerefsiz, bilmem ne, daha nicesi.
    ben bunları hak etmiyorum arkadaş, yeminle bıktım.
    ne kadar acı aslında değil mi,
    istediğim sadece huzur içeren insani bir umut kırıntısı.
    çünkü huzurumuzu aldılar, umudumuzu çaldılar, hak ettiklerimizi, hak etmeyenlere verdiler. beyaz yakalısı, işçisi, emekçisi, öğrrencisi... bir ağızdan, iki dudaktan çıkan buyruğa mahkum olduk.

    kim bana huzur vaat ediyorsa, kim umut aşılıyorsa, kim haktan hukuktan bahsediyor, kim beni ötekileştirmiyor, kim kucaklıyor, bağırmıyor, hakaret etmiyor, tehdit etmiyorsa ondan yanayım.

    sizce de bu kadar basit, insani talepler hakkımız değil mi?

  • kemal kılıçdaroğlu

    helal olsun vitaminsiz goebbels, ne güzel çalışıyor bu akşam. meral anne masayı yıkarım diyormuş söylentileri gezerken sen işe bak ki, hukuk imana gelmiş, ekşinin yasak kalkmış. başlıklara bakıyorsun, masaya tekme atan atana.

    burnunun dikine giden, sarı öküzü elleriyle sırtlanlara teslim edecek olanlar, geçmişten hiç mi ders almazsınız?
    bakın 94 istanbul belediye seçimleri
    99 ankara belediye seçimleri

    inat edip, bir olmamayı seçenlerin bugünün taşlarını döşemesini görün. dünün oy verenleri anan, baban, deden, bugün de aynı taşları döşeyip çocuklarının söveceği sen.

    meseleyi sen kılıçdar, imamoğlu, yavaş çerçevesinde kutuplaştırıp, daha birlik olamıyorsan, hangi zaferi kazanmayı bekliyorsun ki?

    eğer tarih bir gün kaybedeni yaegılayacaksa, bilin ki, bu masayı deviren olacaktır.
    tanım: chp genel başkanı

    edit: (bkz: #149916369)

  • muhaliflerin osmanlıdan nefret etme nedenleri

    ben de bazı padişahları peygamber mertebesine çıkarıp, utanmasa tapınacak adamları anlayamıyorum.
    düşünsene anadoluya 600 sene hükmediyosun, senden önce bu topraklarda hüküm sürenler kadar eser bırakmamışsın.
    bakıyorsun, antik yunan, roma, selçuklu.
    osmanlı?
    hasbel kader varsa bir iki cami. kıytırık bir iki yapı.
    ulan şehzade şehirlerinde bile doğru düzgin eserleri yok. yahu sarayı* bile bildiğin gecekondu misali, ekleye ekleye büyümüş.
    cumhuriyetin fakir ilk yıllarına borç bırakmış,
    koca bir milleti en sonunda parçalanmış, bir avuç toprağa hapsetmiş. koca osmanlı diyosun, geçtim dünyanın öbür ucunu, dibindekine bile ne din ne dil öğretmişsin.
    ve sen gelip bu adamlara peygamber gibi hürmet ediyorsun.
    nefret eden muhalif değil de,
    aslında,
    tapınan milliyetçiyi(!) sorgulamak gerek.

    tanım: nefret etmese de, sevmemek için mantıklı gerekçeleri olan muhaliftir.

  • 14-16 aralık 2021 arası doktorların iş bırakması

    bu ülkede ağlamayana meme yok kardeşim, geç bile kaldınız. bir konuda yetkinliği olan, o işin erbabı olan kim olursa ağzını açamayan, doktor sesini çıkarınca, yok kutsallık, allah rızası, mecburiyet naralarıyla ahkam kesiyor.
    arabanın şanzımanı bozulsa, evdeki tesisat tıkansa, elektrik, mobilya ustaları üst perdeden konuşsa sesini çıkarma, doktor hak ettiğini isteyince tukaka.

    doktorları 3 gruba ayıracak olursak,
    doktorların kaderini değiştirecekse 35 yaş altı doktorlar değiştirecek, öncelikle onlara helal olsun.
    35-50 yaş arası, hallerinden memnun olmasalar da, yok çocuğun okulu, yok evin taksidi, yok ali sami... bir çoğunda birşeylerin karşısında duracak göt yok.
    50 yaş üstü. bunların birçoğu muayenecilik zamanından paranın a*ına koymuş, kefen parasını sülale boyu çıkarmış, ipimle kuşağım, skimle taşşağım modunda olanlar. röportajlarda gördüğünüz 60 yaş üstü amcalar z kuşağı için neyse, bu dinazor doktorlar da doktor camiası için o.

    insanına ne değer veriyorsan, bunun mesleklere yansıması da o ölçüde olur. adamın materyali insan. bi bok olsa ümmüğünü sıkıyorsun, tepesine biniyorsun. iş maaşa gelince asgari ücret muamelesi çekiyorsun. bak memlekete cerrah yetişmiyor, kadın doğuma, beyin cerrahisine adam bulamıyorsun. sen de diyorsun ki ahmet olmazsa, mehmet olur. bok olur. ne ahmet, ne mehmet olacak, artık onları yetiştiren hoca da yok.
    bilmiyorum siz her bokun rusya'dan ithal edilen buğday, venezuela'dan gelen sığırla ithal edilerek çözüleceğini mi zannediyorsunuz gerçekten.

  • 128 milyar dolar nerede

    üniversite öğrencisi 4 kafadar aksırıncıya, tıksırıncaya kadar* içtikleri bir gecenin ardından ertesi günkü final sınavını kaçırmışlar. napalım nedelim diye yana yana kıvranırken, sabah gelirken arabanın lastiği patladı, geç kaldık hocam, ne olur bize kıyak geçin deriz diye fikir birliği etmişler.
    hoca yer mi, felan derken,
    biri şansımızı deneyelim,
    diğeri babalar gibi yer derken,
    süklüm püklüm hocanın karşısına çıkmışlar. biri söz almış, boynu bükük anlatmış mevzuyu.
    hoca dinlemiş ve tek şartla kabul ederim demiş ve devam etmiş.
    kolay ve tek bir soru soracağım. bilirseniz hepinize aa, ama biriniz bile bilemezse, hepiniz kalırsınız.
    çocuklar kabul etmiş.
    hoca, boş bir sınıfa almış çocukları, hepsini ayrı bir köşeye oturtmuş ve sınav öncesi şunları demiş:
    adınızı ve soyadınızı yazdıktan sonra,
    30 sn cevap verme hakkınız var. konuşmak yok, soru sormak yok, kafayı sağa sola çevirmek yok. 30 sn sonra kağıt ve kalemleri bırakıp, sınıftan ayrılacaksınız.
    -hazır mısınız?
    + hazırız.

    soru: arabanın hangi lastiği patladı?

    şimdi gelelim cevaplara,
    reis diyor ki,

    --- spoiler ---

    akp genel başkanı ve cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan, mart ayı başında yaptığı bir konuşmada, rezerv kaybı olmadığını ve bu paranın "milletin hazinesinde ve merkez bankası'nda" olduğunu söyledi.
    erdoğan, "tutturmuşlar 'şu kadar para nerede?' o kadar para hepsi bu milletin hazinesinde ve merkez bankası'nda. kaybolan bir şey yok.
    --- spoiler ---

    akp genel başkan yardımcısı nurettin canikli diyor ki,

    --- spoiler ---

    akp genel başkan yardımcısı ve ekonomi işleri başkanı nurettin canikli de sosyal medyadan yaptığı açıklamada, 128 milyar doların tamamının nereye satıldığının belli olduğunu belirtti. canikli, "özetleyelim; a) 128 milyar doların 36 milyar doları ile altın ithal edilmiştir ve bu altınlar cumhuriyet altını, bilezik ve benzeri yatırım aracı olarak türk halkının evindedir. b) 75 milyar doları türkiye'deki bankalarda gerçek ve tüzel kişilerin hesaplarında durmaktadır. c) özel sektör 43 milyar dolarlık yurtdışına olan döviz borcunu ödemiş. d) yabancı portföy yatırımcı 12 milyar dolar satın alarak yurtdışına çıkarmıştır. tekrar hatırlatalım merkez bankası doğrudan ve dolaylı tüm döviz satışlarını piyasa fiyatından gerçekleştirmiştir. ucuza dolar satıldı iddiası kocaman bir yalandır" dedi.
    --- spoiler ---

    akp grup başkan vekili mahir ünal belli ki yiğit bulut ile fazla takılmış ve 1dolar eşittir 1 tl olarak düşünmüş ve diyor ki

    --- spoiler ---

    ünal, “her zaman ‘insanı yaşat ki devlet yaşasın’ şiarıyla hareket ettik, etmeye de devam edeceğiz. ‘128 milyar tl nerede?' diye soranlara gelsin” dedi.

    toplam rakam 60 milyar 38 milyon

    akp grup başkanvekili ünal, salgın sürecinde devlet desteğiyle yapılan yardım miktarını gösteren bir tabloda paylaştı.
    ünal paylaştığı tablo şu şekilde:

    sosyal destek programı (hane) faz 1: ödeme yapılan hane/kişi: 2 milyon 111 bin 254 miktar: 2 milyar 111 milyon 254 bin tl

    sosyal destek programı (hane) faz 2: ödeme yapılan hane/kişi: 2 milyon 316 bin 10 miktar: 2 milyar 316 milyon 10 bin tl

    sosyal destek programı (hane) faz 3: ödeme yapılan hane/kişi: 2 milyon 61 bin 527 miktar: 2 milyar 61 milyon 527 bin tl

    biz bize yeteriz türkiye hane: ödeme yapılan hane/kişi: 2 milyon 77 bin 365 miktar: 2 milyar 77 milyon 365 bin tl

    kısa çalışma ödeneği çalışan: ödeme yapılan hane/kişi: 3 milyon 765 bin 541 miktar: 31 milyar 563 milyon 334 bin 292 tl

    nakdi ücret desteği çalışan: ödeme yapılan hane/kişi: 2 milyon 548 bin 335 miktar: 10 milyar 240 milyon 917 bin 966 tl

    işsizlik ödeneği kişi: ödeme yapılan hane/kişi: 1 milyon 48 bin 409 miktar: 5 milyar 634 milyon 259 bin 143 tl

    normalleşme desteği çalışan: ödeme yapılan hane/kişi: 3 milyon 183 bin 435 miktar: 4 milyar 34 milyon 225 bin 189 tl

    toplam rakam 60 milyar 38 milyon 892 milyon 590 tl

    --- spoiler ---

    ve merkez bankasının son başkanı şahap kavcıoğlu diyor ki,

    --- spoiler ---

    '128 milyar dolar nerede?' sorusuna merkez bankası başkanı'ndan yanıt

    türkiye cumhuriyet merkez bankası başkanı şahap kavcıoğlu, 128 milyar dolar tutarındaki rezervin akıbetine ilişkin iddialara yanıt verdi. kavcıoğlu, "bilanço varlık yükümlülük denkliği açısından bakıldığında, ortada kaybolmuş bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir" derken, söz konusu döviz işlemlerinin, işlem platformları üzerinden o günkü piyasa koşulları ve fiyatları çerçevesinde gerçekleştirildiğini belirtti.

    --- spoiler ---

    o zaman soruyorum,
    araba nerede?

  • 6 şubat 2021 anonymous tweet'i

    maymun iştahlı diya bir tabir vardır, birçoğunuz bilirsiniz her halde. şöyle bir hikayesi var,

    --- spoiler ---

    asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. bir hindistancevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
    hindistancevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar
    büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz. maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar,
    ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır.
    sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner ama kaçamaz. aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbirşey
    yoktur. onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. yapması gereke tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. ama zihninde açgözlülüğü o
    kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

    --- spoiler ---

    iktidar gören islamcıların da yaşadığı aynen budur. bir lokma, bir hırkadan bahsederken, yüzüklerle sahneye çıkarken her birisine baktığımızda kendi küçüklü büyüklü saraylarında birer karungibidirler. hatta dün karun dedikleri, hesap sormazsam namerdim dediklerinin yanında el pençe en ön saftalardır.

    anonymousun peş peşe gelen bu paylaşımlarının tesadüf veya, öylesine olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. lügatımızda defteri dürülmek, kalemi kırılmak diye deyimler vardır. işte tam da burada birilerine mesaj olduğunu düşünüyorum.

    ulu önder atatürk ne demiş,
    geldikleri gibi giderler

    şu ülkede ikinci atatürk olma imkanı varken, bu ülke küllerinden yeniden doğabilecekken, kutuplaştırmayı, ötekileştirmeyi seçmek,
    kimse kusura bakmasın vizyonsuzluktan başka birşey değildir.

    tanım: bir hacker grubunun 06.02.2021'de attığı tweet

  • ekşi itiraf

    bu trabzon bir garip arkadaş, vallahi.
    geçen trabzon'un meşhur bir pidecisine gittim.
    peynirli mi yesem, kıymalı mı yesem diye düşünüyordum, dedim yarısı peynirli, yarısı kıymalı yiyeyim.
    peynirli 18 tl,
    kıymalı 22 tl,

    peki yarısı kıymalı, yarısı peynirli kaç tl'dir sizce?
    20 mi, 22 mi?
    bilemediniz 27 tl.
    garsonu çağırdım,
    hocam, peynirli 18 tl, kıymalı 22 tl de, yarısı peynirli, yarısı kıymalı niye 27 tl.
    valla ben de bilmiyorum abi dedi.
    te allam diyorum.

    bugün trabzon'da avm'deyim, sipariş veriyorum.
    dedim yanına bir de salata söyliyeyim.
    tek 8 tl,
    bir buçuk 12 tl,
    duble peki* 17 tl.

    kasadaki kıza sordum, bilmiyorum dedi.
    garson vardı, cengaver,
    abi, öyle daha karlı oluyor dedi.
    dostum nasıl karlı oluyor,
    tek yiyosun 8 tl, duble yiyosun 17 tl.
    sağdan giriyor açıklıyamıyor, soldan giriyor mantık yok, en son topu patrona attı.

    şaka mısınız siz arkadaş yahu?

  • ekşi itiraf

    allah'ın kimin duasını kabul ettiği bilinmezmiş.
    bugün kendi ayaklarınla hastaneye giriyorsun, şimdi yaşam savaşı veriyorsun.
    bir dua bırakın lütfen.

    edit: bir yakınım için girmiştim entriyi, olmadı.
    allah, var olanlardan razı olsun.

  • ekşi itiraf

    bu sefer oldu galiba sözlük, evleneceğim, inanıyorum.
    bizim zehra teyze var. ah teyze ah, iş çeviriyorsun, insan bi söyler bari, rezil oldum.
    telefon ekranında bilmediğim bir numaradan whatsapp'dan akşam bir mesaj,
    biraz heyecanlandım, bir de allah allah kim bu diye içimden geçiriyorum.
    mesajı açtım ve diyaloğumuz şu şekilde oldu:

    -merhaba
    +merhaba, buyrun
    -zehra teyzegil sizinle görüşmüş sanırım
    -ben suat
    -nasılsın
    +bir karışıklık mı oldu acaba, mevzu nedir?
    -isminiz melike değil mi?
    +siz herhalde görücü usulü tanışmak için mesaj attınız galiba :)
    -isminiz ne
    -yanlış numara mı hemşehrim
    + (sessizlik, derin bir nefes alıyorum) numarayı yanlış almışsınız beyefendi
    -siz kimsiniz
    +melike değilim
    +bayan da değilim
    -eyvallah kardeşim
    -kusura bakma
    +estağfurullah
    +kolaylıklar diliyorum
    +iyi akşamlar
    -eyvallah

    ah be güzel kardeşim,
    niye heyecan yaptın da zehra teyzeden numarayı yanlış aldın. hayallerimle oynadın.
    erkek halimle talibim bile geldi yahu,
    +ayyyyy!

  • ekşi itiraf

    dün twitterda valinin konuşurken öğretmeni uyardığı, bir ton laf saydığı konuşmayı gördüm. ekşi'de de mevzu yürümüş gitmiş zaten. vali haklıdır, haksıza girmeyeceğim, size üslupla ilgili bir anekdot anlatacağım.

    üniversitede birinci sınıftayız. o yıllar başörtülü kampüse girilen, ama okuldaki binalara girilemeyen bir dönem. ingilizce dersi alıyoruz haftada iki saat, dersi de ingiliz bir kadın veriyor. hatta, bu öğretmen için misyoner, öğretmenlik aslında hikaye goygoyu dolanıyor ortada. bizim sınıfta ayşe diye bir kız vardı, başörtülü. ingilizce dersindeyiz. ayşe başörtüsünü çıkarmamıştı. ders arası oldu, dışarı çıkmadım. o esnada ingiliz öğretmen kibar bir dille ayşe'den yanına gelmesini rica etti. ben de izliyorum.
    hoca dedi ki, ayşe'ciğim benim için hiç bir problem yok, ama devletin, okulun koymuş olduğu kurallar var, uymamız gerekiyor. baş örtünü derste çıkarabilirsen sevinirim.
    kız gitti, baş örtüsünü çıkardı, derse devam etti.

    o günün öğleden sonrasıydı, ya da ertesi gün. calculus 101 (matematik) dersi var. ders anfide ve dersi üç bölüm ortak alıyor. 150-200 arası öğrenci anfide. ayşe sınıftaydı. ortalarda kenarda bir yerde oturuyordu. dersi veren hoca türk ve sert mizaçlı bir adamdı. ders başlamış, hoca birşeyler anlatalı çok zaman olmamıştı ki hoca birden durdu. parmağıyla, oturan ayşe'yi gösterdi ve sen diye bağırdı.
    başlar bir anda parmağın gösterdiği noktaya döndü. hoca devam etti, sert bir üslupla.
    derse bu şekilde gelmemen gerektiğini bilmiyor musun? herşeyi suistimal ediyorsunuz. bir daha böyle gelmeyeceksin. çık dışarı, çıkar başındakini öyle gel.
    (bkz: başkası adına utanmak)
    kızı uzun bir süre görmedim, sonra arada geldi gitti, sonra da bıraktı. hoca, öğretim görevlisiydi, son baktığımda doçent olmuş.

    yaklaşık 20 sene geçmiş ama bakıyorum bu ülkede üslup adına hiçbir şey değişmemiş, hatta daha kötü. bir tarafta misyoner olduğu iddia edilen başka dinden birisinin başka bir dine ait bir simgeye yaklaşımı ve üslubu, diğer taraftan bu topraklardan çıkan birisinin kendi insanını onlarca kişinin önünde rencide eden üslubu. bugünse bir valinin konuşmada birader sen diye topa girip karşısındakini ezmesi.

    medeniyet, insanın insana davranışı kadardır. birçoklarımızın imrendiği, yaşamak istediği batının cazibesi, refah ve imkanlardan ziyade kendini insani olarak daha mutlu, huzurlu hissedebilmekten kaynaklanıyor.
    ha, bize uğrar mı o medeniyet?
    20 yılda bir arpa boy yol alamamış, sizce uğrar mı?

  • antalya'da yaşayan yazarlar veritabanı

    herkes elit amk.
    hiç kütükçü, erenköy, sütçüler, kepez, zeytinköy'de yaşayan yok.
    herkes lara, konyaaltı arkadaş.

  • babalar günü

    8 sene önceydi. kaş kalkan'dan antalya'ya doğru dönüyorduk. yaz vakti, hava sıcak. hanım yan tarafımda, ben direksiyonda üstü çıplak, kemer de takmamışım. benzinlikten yakıtı doldurdum, yolda devam ederken bir anda nedense kemeri takasım geldi. o yoldaki nadir düzlüklerden olan bir yerde, demre'ye girerken, bir tane çöp kamyonunu sollamaya çıktım. ben gaz verdikçe adam da gaz veriyordu. çöp kamyonunu zar zor sollarken, kafamı kamyona doğru çevirip, sinirli bir bakış attım. adamla göz göze geldik, umursamaz bir tavırdaydı. birkaç dk sonra virajlarda ilerlerken, hanım tabelalardan gördüğü mavi yengeçten yemek istedi. ileride sağda viraj ağızında bir restaurant gözüme çarptı. yalnız, deniz tarafında değil, dağ tarafında park yeri vardı. gidiş gelişli yolda ters istikametimde kalıyordu. sinyal verdim, arkayı kontrol ettim, karşıya bakıp yavaş yavaş park yerine doğru ilerlerken güüm!

    biraz önce bana yol vermemek için kendini yırtan çöp kamyonu, ön ve arka kapının birleştiği yerden, direk tarafından çarptı. kafamı sola çevirdiğim anda kamyonun ön ızgarasını görmüştüm. o psikolojiyle aman arabayı dağ dibine, kenara çekeyim, gidişli gelişli yolda ne kendimize, ne de başkasına sebep olmayayım diye düşündüm. arabayı o ruh haliyle güvenli bölgeye yanaştırdım. üstüm çıplak olmasına ve yan cam tuz buz olmasına rağmen üzerimde sanki kalkan varmışçasına tek bir çizik bile yoktu, ama eşimin yüzü kanıyordu. karşıdan restorandan insanlar koştu yanımıza. biz o kadar sakindik, insanlarda ise gözle görülür bir telaş vardı. ambulans geldi, ilçe hastanesine gittik. babamlar yakındı bize, kısa zamanda geldiler yanımıza. kafamı çarpmıştım, şişmişti, eşimin de karnında atan bir kalp vardı. belki de bizim şansımız oydu.

    daha sonra düşündüm de,kamyon on, on beş cm daha önden çarpsa, ya da kemeri takmamış olsam, muhtemelen herşey çok daha kötü olacaktı. belki de henüz aramıza katılmamış olan, kara kuzum hayata babasız başlayacaktı. aylar geçti, herşey yolunda giderken, bir anda sabırsızlandı ve doktor dedi ki bugün alacağız öğleden sonra. aramıza 5 hafta erken katıldı. bir hafta, kuvöz macerası sonrasında evindeydi. aklımda kalan ilk enstantanelerden birisi, çamaşır kurutma askısındaki küçük pembe çoraplardı. şu an hatırlayınca bile heyecanla karışık tatlı bir tebessüm yaşatıyor.

    zaman geçtikçe ilk banyo, kırkıdır, ilk dişidir, ilk adımlarıdır, ağzından dökülen ilk baba sözcükleri ve diğer ilkleri. babaları, kız çocuklarının ilk aşkı derler hep. kızım büyüdükçe daha çok hissediyorum onu. yaptığı naz, kucağındayken hissettiği huzur, elini tuttuğunda hissettiği güven... hepsi geçiyor bana. traş olduğumda sarılıp, yumuşacık olan yanaklarımdan öpmeye bayılıyor. bazen düşünüyorum şimdiden, istemeye geldiklerinde her ne kadar sert mizaçlı gibi olsam da dayanamam duygusallaşırım ben. kendi kendime diyorum, seni nasıl veririm kız ben*

    kızların babalarıyla olan ilişkileri belki başka ama, babaların da kızlarıyla olan ilişkileri bambaşka. kara kuzum büyüyor. bu sene okumayı yazmayı da öğrendi ve ilk defa kendi minik kalbinden dökülen hislerini kağıda döktüğü kelimelerle babasına, babalar günü hediyesi verdi.

    https://eksiup.com/p/fx33667ng6ov

    yükte hafif ama, kıymeti paha biçilemez bir hediye. belki kendi hatırlamayacak bunu ilerde, ama kendi minik kalbiyle, babasına yazdığı bu sözler ileride kendisine, babasından hatıra kalacak.

    eğer babanız hayatta ise, yanınızda ise yanlarına gidin, değilse de varlığınızı hissettirin ve babalar gününü kutlayın. ister tüketimin dayatması deyin, isterse de önemseyin, ama siz gene de hissedin, hissettirin, mutlu edin. belki kızgınsınız, belki de küssünüz, ama ne olursa olsun yutkunsa da, haykıramasa da, sanki yüreği taş bağlamış gibi gözükse de, bir babanın yüreğinde kuzusuna her zaman yer vardır.
    ister mutlulukla, ister haykıra haykıra, ama gösterin, sarılın o ilk kahramanlarınıza. unutmayın, kiminiz, kınalı, kiminiz sarı kiminiz kara kuzu ama o adamların her zaman kuzusunuz siz. babaları hayatta olmayanlar da varsa evlatlarına sarılsın, yoksa da, o kalbi güzel adama bir tebessüm göndersin.

    hayatta olsun olmasın,
    tüm babaların, babalar günü kutlu olsun.

  • an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı

    yemyeşil bir köyde, bir bungalovun balkonunda bacaklarımı uzatmış, doğayı izliyorum.
    ara ara esen tatlı bir rüzgar, bir yanda cırcır böceklerinin sesi, bir yanda kuş cıvıltıları. doğayı dibine kadar ciğerlerine çekiyorsun. köyden arada horozların sesi geliyor, ta uzaktan.
    pek huzurlu ve keyifli be sözlük.
    az sonra da karagöl'e yolculuk...

    https://eksiup.com/p/is22367p7n6g
    https://eksiup.com/p/pr223683yrqj

    edit: çok şaşırdım, çok fazla mesaj aldım.
    yer artvin, şavşat

  • ekşi itiraf

    bir tane entrime istinaden, merhaba hanımefendi diye bir mesaj geldi.
    ne desem şimdi bilemedim derken, içimdeki hanımefendi girdi topa, cümlelerle devam etti. karşımdaki beyefendi de öyle kibar, öyle efendi ki, beyefendi halim bir türlü topa giremedi.
    arada kendimi ayyy! çekerken yakaladım.
    hanımefendiler diyor burada kibar olun, barzo olmayın, doğru. vallahi kibar erkek beni bile etkiledi.

    mesaj atan beyefendi eğer bu entriyi okuyorsanız, o zaman topa giremedim, bir türlü söyleyemedim, itiraf ediyorum ben de erkeğim.

  • migrosta küflü soğan satılması

    devletinin sana verdiği değeri gösterir. senin rusya'ya gönderdiğin konteynırlar dolusu domates ufak bir sinekten, italya'ya gönderdiğin fındık zerre kadar sebepten geri dönüyorken, hayatım boyunca hiçbir pazar, manav, market tezgahında görmediğim kadar kötü, leş kalitede bir soğan, senin ülkene mısır gibi bir ülkeden geliyorsa, bu devletin, milletine verdiği değeri gösterir.

    sonra da, beka sorunuymuş.
    yersen.

  • çirkin kadınlara tavsiyeler

    spor yapın,
    kilo verin,
    makyaj yapın,
    seksi olun,
    gerekiyorsa estetik yaptırın.

    amk, bugün erkek dediğin yukarıdakileri yaparak taş gibi kadına dönüşüyor, sizden mi olmayacak? doğuştan dişisiniz lan, isteseniz adamı düz duvara tırmandırırsınız.
    yok yalnızım, kimse bakmiyir diyorsanız da, sorumlusu sizsiniz.

    edit: öncelikle bir üstteki entriyi yazan meriç'e kafam girsin.
    sonrasında da birkaç entri yukarıda yazmış muhtereme geleyim. diyor ki size çirkin diyenleri sallamayın. ulan ben gözümü kapatınca o koca göt, kayıp mı oluyor? aynaya bakmayınca suratın şekli şemali mi değişiyor? siz bu meriçleri kaale alıp götü kaldırmaya devam ederseniz, sonuçta babalara gelirsiniz, benden söylemesi.

  • berat çok daha seri derleyip toparlayacak

    (bkz: kardeşim köz getir seri)

  • selin ciğerci'nın tabak yerine penis yapması

    merak ettiğim ilgili arkadaş bu instagram sayfasına nerden gelmiş? selin ciğerci'yi ararken mi, tabak ararken mi yoksa yarak ararken mi.

  • bir litre sütün 4.75 tl olması

    geçen trabzon tonya'nın bir yaylasından dönüyoruz. oranın sakini köylüsü bir teyzeyle karşılaştık, aldık arabaya sohbet ediyoruz. hoş beş derken teyzeye sordum,
    teyze ineklerin var mı
    iki tane var dedi
    yağ mağ varsa alayım dedim,
    daha ineklerim yavrulamadı dedi
    dedim sütü kactan satıyorsunuz
    hiç sorma oğlum, şu aşağıdaki kooperatif 1 tl'den alıyor dedi.
    evet ekşici arkadaşlar bunun denizli'si, balıkesir'i, antalyası varın siz düşünün. 1 tl'ye gariban köylüden alınan süt sofranıza 4-5 tl'ye geliyor. kim kazanıyor?

    #76053732 ilgili entrideki arkadaşa bir cevap verme gereği hissettim. pek de güzel çarpıtmış. sütün çiftçiden alınma süreci ile başlamış, fabrikadaki işlenme sürecini ağdalamış da ağdalamış sonra ülkenin temel tarım politikalarındaki yanlışlıklara direksiyonu kırararak "adam haklı beyler!" algısını yedirmiş. politika konusunda haklı amenna ama burda başlıkta vurgulanan ve tüketiciye yansıyan artışı düşünürsek en az paya sahip olan köylü/çiftçidir.

    şimdi bir gıda ürünü üretiyorsak bunun fabrika çıkış fiyatına yansıyan en büyük kısmı ham madde maliyetidir. günlük 100 ton süt işleyen bir işletmenin hammaddeye ödediği miktar 100 bin tl'dir, diğer kalemlerin (hani demiş ya yol yabtık, elaktirik gedirdik, koprü yabdık...) maliyete etkisi bırakın bireyselde, toplamda bile hammaddeden gelen orana yaklaşmaz. bunun yanında işletmenin aldığı sütteki yağ da cebine kalır, bu işin kârıdır. senin standardize edilmiş tam yağlısütünün yağ oranı %3'tür. yarım yağlı da bu oran daha düşüktür. 2017 eylül tüik verilerine göre işletmecilerin aldığı sütlerin ortalama yağ oranı % 3.4 olarak verilmiş. şimdi 0.4 puanlık bir fark olarak görmeyin, % 13.3'lük bir fark olarak bakın. diğer taraftan mevsimsel etkilere ve hayvanın ırkına bağlı olarak bu oran % 5'in üzerine çıkmakta. bunlar hep işletmenin cebine kalan kısımdır. kalitesel özellikleri iyileştikçe üreticiye bir miktar yansıtılmakla birlikte, kalite değerleri düştüğünde üreticiye negatif yansıması daha fazla olmaktadır. merdiven altı üreticileri daha beter. işletmeci, tabiri caizse sütün etinden tırnağına kadar yararlanır. daha var da var... burda mesele tüketiciye yansıtılan fiyat artışının, üreticiye/çiftçiye yansıtılmamasıdır. kimse eğip bükmesin. kafa yoruyorlarsa arada açılan makastaki fark kimin cebine giriyor, onu söylesinler.