marpione11
profili

  • üst bacağında kocaman dövme olan kızlar

    gerçekten güzel, alımlı ve çekici olup da bu tarz dövmeyi yaptıran kadın oranı 10 milyonda bir falandır. bundan sonra yazacaklarım o hatunları bağlamaz, geri kalanı için genellemedir.

    kalçadaki kocaman tramp stamp, tüm kolu kaplayan dövme, bacaktaki üst baldır dövmesi vs genelde doğal güzelliği olmayıp hafiften gideri olan hatunların çekiciliklerini arttırmak için başvurdukları yöntemler. abartılı saç kesimleri, bol bol piercing, bir tür "alternatif kadın algısı" vs bunlar hep restorandaki tırt yemekleri tabakları süsleyerek pazarlayan aşçı numaraları.

    bu hatunların çoğu da çirkin değildir ama genel geçer standartta güzel de değildir. salt güzellikle çekemediği dikkati çekmek için bu tarz abartı süsleri bir tür "fetiş objesi" kullanmayı tercih ederler zira bunların onlara kaybettireceği bir şey de yoktur. normalde ilgi çekmeyecek kocaman yağlı bir popo + kalça ikilisi bile üzerindeki kocaman dövme ile bir tür çekicilik kazanır. 1.60 boyundaki bodur ve normalin çok üstünde kilolu hatunun selülitli bacakları da bu kocaman dövmeyle yeterince sarhoş veya açken farklı bir anlama bürünebilir.

    ben bugüne kadar +1.70 boyunda, vücut hatları orantılı, yüzünde bir anlam olan, kilo fazlası olmayan, belli bir zeka seviyesinin üzerinde vs bir hatunda bu tarz abartılı dövmeyi sadece dövme kataloglarındaki profesyonel modellerde gördüm.

    gerçek hayatta bu profilde bir hatun varsa da hayat sevgililerine bağışlasın. türkiye'de bu profilin eğer hala sevgilisi yoksa da ya karakteri aşırı bozuktur ya da potansiyel şeyma subaşı falandır...

  • mehmed bir cihan fatihi

    2. bölümde ilkine göre epey toparlanmış dizi.

    mehmed'in çandarlı'ya geçmişten gelen kinini ve hırsını gayet güzel anlattılar. mehmed aynen dizideki gibi sert mizaçlı bir hükumdardı. bilimsel açıdan iyi yetişmiş ve becerikli olması onu yumuşak mizaçlı yapmıyor. özellikle çandarlı'nın ilk hükümdarlığında ona yaptıklarını hatırladığı ve henüz kendi uç beylerine bile laf geçiremediği henüz "mutlak" iktidar olmamanın verdiği sinir ve hıncı görmemiz gayet normal. bu bölümde de gayet iyi yansıttılar mehmed'in bu sebeple yaşadığı hezeyanları.

    kişisel olarak mehmed'i bırak daha osmanlı hanedanı bile henüz devletin mutlak sahibi değil, çandarlı gibi güçlü aileler ve diğer türk beyliklerine mutlak hakimiyetini kabul ettirememiş. henüz gaziler ve uç beyleri dönemi bitmemiş, gücün ve iktidarın diğerleri ile paylaşıldığı feodal bir devlet o dönemde. delibaş ve yanındakiler de bu nedenle hiç abartılı değil. o dönemde bu tarz "savaşçıların" hükümdar ile olan hiyerarşisi bu seviyede. henüz padişahlar ile ordu ve bu tarz savaşçılar arasında imparatorluk döneminde olduğu kadar uçurum yok. o dönemin padişahları hala savaşlarda bizzat savaşan ve çevresinde bu tarz savaşçılarla "samimi" olan insanlar. bu surumu değiştirip emperyal protokolü osmanlı'ya getirenler de bizzat mehmed ve torunu yavuz.

    babası 2. murat'ın diğer uç beylerinin baskısıyla iktidardan vazgeçip oğlunu tahta geçirmesi de bu nedenle. bizans imparator'u ile şehzade orhan için karşı karşıya geldiğinde aynı uç beylerinin "burada savaş çıkarırsan biz yokuz" tarzında osmanlı padişahına hala ayar verebilmesi de bu yüzden.

    osmanlı'nın o dönemde başta karamanlılar olmak üzere diğer türk beyliklerine bile mutlak üstünlüğü yok. sınırsız asker kaynağı yok. bir donanması bile yok! onu da mehmed kurup adam edecek. hatta mehmed tahta geçtiğinde osmanlı devleti'nin rumeli'deki toprakları anadolu'dan daha büyük. devletin gayri müslim vatandaşı türk ve müslüman vatandaşından daha kalabalık. henüz balkanlarda bile tam hakim değil, toprakları işgal etmiş durumda fakat orada bile mutlak hakim değil.

    süleyman ile karşılaştırılması da abes. süleyman döneminde osmanlı'nın eriştiği imparatorluk kapasitesini yaratan adam mehmed. henüz edirne'de küçük bir saraydan yönetilen, dizide çandarlı'nın sürekli vurguladığı gibi düşmanlarının süleyman döneminde olduğu kadar osmanlı'dan çekinmediği, daha bütün kurumları oturmamış bir dönem onunki.

    dizide de vurgulandığı gibi mehmed tahta geçmeden 39 sene önce moğol imparatorluğu'na yenilmiş, ardından bir fetret dönemi yaşamış, babası 2. murat döneminde daha yeni toparlanmış ve hala geçmişten kalan "devletin yıkılması/dağılması" korkusunu üzerinden atamamış bir devlet henüz. daha balkanların fethi tamamlanmamış, yunanistan'ın fethi bitmemiş, anadolu'nun bile ancak üçte birine sahip. çandarlı'nın "şimdi bu deli mehmed yüzünden herkes üzerimize çullanacak" korkusu boşa değil.

    halit ergenç vs kenan imirzalıoğlu arasındaki oyunculuk konusunda halit ergenç her türlü ağır basar. zira ergenç bu işin okulunu okumuş, oyunculuk üzerine diğerinden 10 kat eğitim almış, diğerinin 10 katı sahne tozu yutmuş bir insan. diğeri bir modellik yarışması kazanıp sonrasında zaman içerisinde aktörlüğü öğrendi. kenan imirzalıoğlu'ndan 1. sınıf aktörlük beklemek manasız. buna rağmen bence gayet başarılı şu ana kadar.

    dizide kadın eksik demiştim, bu bölümde yavaş yavaş sokmaya başladılar. özellikle roma dükü notaras'ın kızı belli ki dizideki önemli karakterlerden biri olacak. bizans imparatoru'nun kardeşinin meylettiği ve gizliden müslüman olduğunu gösterdikleri pontus prensesi de büyük ihtimalle ileride önemli bir karakter olacak.

    osmanlı imparatorluğu'nda yönetime kadınları sokan ve haremi güçlendirip sonradan yönetimin başına bela eden de zaten kanuni süleyman. mehmed'in oğlu 2. bayezid ve torunu yavuz döneminde harem sadece cariyelerin olduğu ve yönetimde kadınların en ufak söz sahibi olmadığı bir ortam. yavuz zaten 8 sene padişah olmuş, bunun %80'i seferde geçmiş. haremi osmanlı yönetimine sokup ilerde devletin başına bela edecek olan kişi süleyman.

    ayrıca mehmed'in ne kadar zeki ve bilimsel kapasitesini iktidarını sağlamlaştırmak için nasıl kurnazca kullandığını da gayet güzel anlatmışlar. notaras'ın kızına çektiği numara bile bunu gösteriyor. mehmed sadece matematik, astronomi, mühendislik vs bilen bir hükümdar değil, aynı zamanda kurnaz bir insan. iktidarın sadece güç ile değil, akılla ve özenli bir siyasetle elde edileceğini bilecek kadar da iyi eğitimli. dizide bunu da gayet iyi aktardılar ilk 2 bölümde.

    çandarlı'yı oynanan çetin tekindor'un da neden bu kadar eleştirildiğini anlamadım. çandarlı'nın "osmanlı devlet terbiyesine" ne kadar bağlı olduğunu da çok iyi gösterdiler ilk iki bölümde. bunu da o cibilliyetsiz ishak paşa üzerinden gayet güzel anlattılar. ishak paşa sadece kendi kellesini koruma derdindeyken çandarlı ve yeniçeri ağasının "biz devletin bekası için gerekeni yapalım da gerekirse kellemizi veririz" zihniyetini çok güzel anlattılar. çandarlı'nın "bu devlet infaz edilenlerin kelleleri üzerinde kuruldu, burada kimsenin hata yapmaya hakkı yoktur, gerektiğinde herkes kellesini bu devlet için feda eder ve bu devleti ayakta tutan bu bu zihniyettir" şeklinde özetlenebilecek konuşması da bu durumu gayet güzel anlattı. osmanlı'yı diğerlerinden üstün kılan da zaten bu adanmışlık ve sadakattir. osmanlı'yı zayıflatan en büyük sebep de ilerleyen yüzyıllarda bireylerin kendi ikbalini devletin önüne koymaya başlamasıdır.

    kısa notlar:

    -osmanlı dönemi'yle ilgili her işi "günümüzün siyasi çekişmeleri" üzerinden değerlendirip sırf kılçık olmak için konuşup "osmanlı düşmanlığı" yapan cahiller siktirip gitmiş başlıktan. çok da iyi olmuş.
    -dizinin tarih danışmanlarının lideri prof. dr feridun emecen. kendisi halil inalçık ve ilber ortaylı'dan sonra sultan mehmed dönemi hakkında en bilgili ve yetkin tarihçilerimizdir. sırf onun varlığı bil bu dizinin tarihsel gerçekliğinin gayet yüksek olmasının teminatı.
    -2. mehmed döneminde harem düzeni henüz doğru düzgün oturmamıştı. o nedenle önceki dizilerdeki kadar harem muhabbeti (oku: kadın entrikası) olmayacağını baştan kabullenmek lazım.
    -akşemseddin'in sadece fatih'in hocası ve dini eğitmeni değil de ona siyasi danışmanlık da yaptığı çok iyi anlatılmış.
    -aynı şekilde çandarlı ve yeniçeri ağasının "öncelik devlet ve onun bekasıdır, biz sadece hizmetkarız ve gerekirse kellemizi veiririz" zihniyetini çok güzel anlatmışlar.

  • şenol güneş

    "türkiye'nin en iyilerinden. fakat;duygusal zekası düşük,lider bir kişiliğe sahip biri gibi gözükmüyor,yabancı dili yok,dünya futboluna hakim değil,yaşı 65 ve trabzonspor kimliği üstüne fazlasıyla yapışmış durumda." denmiş kendisi hakkında.

    duygusal zekası düşük değil tam tersi. bunun kanıtı da kritik maçlarda hatalar yapan, saçma sapan kart gören veya oyundan çıkarken saçmalayan oyuncuları hiç bir zaman "kaybetmemesi". bunun en canlı örneği quaresma. çingeneye bu kadar sabredip, onun hırçınlıklarını yönetebilecek başka bir hoca yok dünyada. beşiktaş'ın başında şenol güneş değil de başka bir teknik direktör olsa quaresma 2015'de geldiği gibi gene giderdi sezon sonunda.

    en basit örnek aykut kocaman-ozan tufan olayı. aykut kocaman oyuncusunun mental sorununu çözemeyince kadro dışı bırakıp onu kaybetmeyi göze alırken şenol güneş tüm oyuncularını kazanmayı hedefler. son 2.5 senede tek bir beşiktaş futbolcusu bile yedek kaldığı için "isyan etmedi". buna medel ve negredo'da dahil. duygusal zekası düşük olan bir insan hepsi yıldız ve yüksek egolu 25 tane futbolcuyu bu kadar stabil bir şekilde yönetemez.

    ---

    liderlik özelliğini anlamak için de beşiktaşlı olup takımdaki futbolcuların onun hakkında yorumlarını takip etmek lazım. takımdaki tüm futbolcularla o kadar düzgün ilişkileri var ki, hepsi hem hocanın gazabından ölesiye korkuyor, hem de ona büyük saygı gösteriyorlar. beşiktaş'a geldiği günden beri tek bir futbolcu bile şenol güneş'e ne açıktan ne de örtülü isyan etmeyi bırak eleştirmeye bile cesaret edemediler. zira takımdaki her futbolcu farkında ki "şenol güneşle takışan, tartışan, isyan eden" futbolcunun bu çatışmayı kazanma şansı yok. takımdaki en yüksek egolu futbolcular bile adama büyük saygı duyuyorlar. beşiktaşlı olmayıp da adriano, pepe, gomez, medel vb gibi kendini dünya çapında kanıtlamış futbolcuların özel röportajlarda şenol güneş'i ne kadar övdüğünü ve onun yönetim yeteneğine ne kadar güvendiğini izlemeyenler bunu bilemez.

    ---

    yabancı dili olmayan şenol güneş gidip g. kore'de takım yönetip, orada efsane olmuş bir adam. beşiktaş takımında portekizli, brezilyalı, sırp, hırvat, hollandalı, kanadalı, şilili, ispanyol futbolcular var. bunların hepsiyle mükemmel bir ilişkisi var. demek ki yabancı dile o kadar da ihtiyacı yok. önemli olan "futbolun dilini" bilmek.

    ---

    65 yaş günümüzde artık yaşlı sayılmıyor. bayern'in başında 72 yaşında teknik direktör var. alex ferguson man. united'ın başından ayrıldığında 72 yaşındaydı. şenol güneş de yaşına göre oldukça sağlıklı ve formda görünüyor. onu tanıyan herkes ne kadar "işkolik" olduğundan bahsediyor. sabah en erken tesislere gelip, en geç ayrılan her zaman o. sağlıklı ve zinde olmayan bir bünyenin bu kadar çalışkan olması imkansız. bence en az 5 sene daha üst düzey çalışacak kadar sağlıklı durumda.

    ---

    ve şu devamlı öne sürülen trabzonlu kimliği. ben şahsen ergenler ve patetik seviyede negatif görüşlü taraftar haricinde kimsenin bunu kafaya taktığını sanmıyorum. hepimiz biliyoruz hocamızın 100% has bir trabzonlu olduğunu ve hem şehrinden hem de bu kimliğinden gurur duyduğunu. beni zerre rahatsız da etmiyor. tam tersi başka bir camiada başarılı olunca kendi özünü reddetme hatasına düşseydi o zaman eleştirirdim. istediği kadar bordo-mavi giyinebilir, beni ırgalamaz. önemli olan çalıştığı ve temsil ettiği camiaya hakkıyla hizmet etmesidir.

    ayrıca şenol güneş defalarca açıkça söyledi "evet ben trabzonlu ve trabzonsporluyum ama şu an beşiktaş için çalışıyorum ve bu camianın tarzını ve ruhunu da çok seviyorum" diye. belki de tarihimiz boyunca beşiktaş taraftarı olmadığı halde beşiktaş camiasının duygularını en iyi anlayan ve karakterine en uygun hoca şenol güneş.

    ---

    bence rakip takım taraftarları şenol güneş'in beşiktaş camiasında ne kadar sevilip sayıldığının seviyesini hala çözemediler. takım kazansa da kaybetse de her maçın sonunda mutlaka adına tezahürat yapılan ve tribüne çağrılan kaç tane teknik direktör gördünüz siz türk futbolunda?

    her camiada takıntılı, futbolu sadece kazanmak sanan, her kötü günde bir günah keçisi arayan, hatta takım gayet iyi giderken bile en ufak hatayı eleştirmeyi taraftarlık sanan, takımının hocasıyla bir tür karakter uyuşmazlığı yaşayan taraftar olur. fatih terim'i seven kadar sevmeyen gs taraftarı tanıyorum ben.

    bence rakip takım taraftarları şenol güneş'i kötülemek veya küçültmeye çalışarak beşiktaş taraftarı ile arasını açabileceğini sanarak gereksiz yere algı kasıyorlar. sanıyorlar ki şenol güneş'i kötüleyerek onunla taraftar arasındaki bağı koparabilecekler veya camianın onun hakkındaki pozitif görüşlerini değiştirebilecekler. bunun nedeni beşiktaş taraftarını ve beşiktaş ruhunu "anlamamaları". zaten anlayabilselerdi onlar da beşiktaşlı olurdu.

    bu insanlar şenol güneş ile beşiktaş taraftarı arasındaki duygusal bağın, ona duyulan sevgi ve saygının boyutunu anlayamadığını veya algılayamadığını çok net görebiliyorum. zira üzerinden yapılan eleştirilerin neredeyse tamamı "karakter eleştirisi". dikkat edin, hiç bir rakip taraftarı beşiktaş'a oynattığı futbolu ve takımı yönetimini eleştiremiyor. varsa yoksa "karakter eleştirisi". ben bir beşiktaşlı olarak aykut kocaman'ın futbol mentalitesi ve taktiklerini eleştirebiliyorum ama rakip taraftarlar beşiktaş futbol takımının oyun planı veya yönetimini eleştiremiyor. çünkü beşiktaş o geldiğinden beri yenildiği maçlarda bile onların takımlarından daha doğru ve düzgün bir futbol oynuyor.

    hocanın oynattığı futbolun kalitesine veya futbol felsefesine laf edecek cesareti bulamayanlar son çare olarak "karakter eleştirisi" yapmak zorunda kalıp, ottan boktan argümanlar üretmekten öteye gidemiyor. oynattığı futbola laf edemeyenler konuşma tarzını, diksiyonunu, kıyafetini vs eleştirerek kızgınlık ve kıskançlıklarını ortaya döküyorlar.

    daha önce de yazmıştım, tekrarlayayım. ben beşiktaş yönetiminde olsam hocanın önüne ömür boyu sözleşme koyardım. o emekli olmaya karar verene kadar onun futbol bilgisinden yararlanmayı planlardım. aktif çalışmayı bıraksa bile en azından barcelona'daki johan cruyff olarak bir danışman veya planlayıcı olarak camiada kalmasını sağlarım.

    bunun yanında şunu da söylemem lazım. hepimiz gayet iyi biliyoruz ki hocanın gönlünde hala bir yerlerde "trabzonspor'u tekrar şampiyon yapmak" arzusu alev alev yanıyor. bu nedenle yarın öbür gün çıkıp da "sevgili beşiktaşlılar, her şey için teşekkürler ama ben gidip tekrar trabzonspor için emek vereceğim ve hayalimi gerçekleştireceğim" derse en ufak bir şekilde gönül koymam, sinirlenmem. yaptıkları için minnetimi sunarım, gidip orada da başarılı olup hayalini gerçekleştirmesini isterim. bu onun en büyük hakkıdır. umarım bir gün gerçekleştirir.

  • özgür suriye ordusu

    40 kere söylendi, anlatıldı ama dinlenmiyor.

    şu an afrin'de tsk ile birlikte savaşan gruplar 2012-2014 yılının öso'su değil. çoğunu bizim eğittiğimiz, hepsi mecburen "istihbarat kontrolünden" geçirilmiş (muhaberat elemanı çıkmasın diye), silah ve malzemeleri tsk tarafından sağlanan ve en azından fırat kalkanı operasyonu başladığı günden bu yana da hiç bir düzensizliğe, katliama, iç kavgaya vs bulaşmamış bir grup. tsk bu grubu hem düzgün eğitti, hem de askeri disiplini aşıladı.

    zaten uluslararası jargonda "turkish backed free syrian army" olarak geçiyor. yani türkiye destekli öso. bunu da diğer gruplardan ayırmak için yapıyorlar. t.c devleti bu ordunun ismini değiştirseydi bütün bu kafa karışıklığı yaşanmazdı.

    bunun şekilsel olarak bile yapılması lazımdı zira bu konuda yorum yapanların hepsi tdöso'yu diğer cihatçı örgütlerin devamı sanıyor. böyle bir durum yok. sahadaki cihatçı grupların artığı değil bu adamlar. idlib'deki diğer muhaliflerle de alakaları yok artık. bu tamamen ayrı bir grup.

    üstelik sadece sahadaki askeri görevler için değil kontrol edilen şehirlerin güvenliği, asayiş işleri vs ile de ilgileniyor bu organizasyon. cephede çatışan adamların bazısı polis oluyor, bazısı da gidip oradaki idarede çalışıyor. aranızda fırat operasyonu sonrasında kontrol edilen bölgeden bir kötü haber alan var mı? türkiye'nin desteği ile o bölge gayet "işler" hale getirildi. yüzbinlerce suriyeli geri döndü, yaşam şartları oluşturuldu. bu tdöso bahsedilen iğrenç cihatçı ve terörist bir grup olsa o bölgeden hiç mi bu minvalde bir haber gelmezdi? yüzbinlerce suriyeli o alana terör örgütü baskısında yaşamaya falan gitmedi.

    türkiye son iki operasyonda aldığı ve alacağı toprakları bir şekilde "yönetilebilir" hale getirmesi lazım. zaten bu operasyonların amacı o bölgeleri "güvenli" hale getirmek. eğer biz müdahale ettikten sonra o bölgeler daha da kötü olursa bunu aleyhimize kullanırlar.

    türkiye bu bölgelerden kolay kolay da çıkmayacak uzun bir süre. bunu da aklınızda tutun. uğruna bu kadar para ve kan dökülen yerden "pazarlıksız" çıkılmaz. o süreçte tsk o bölgede sürekli olarak binlerce asker tutmak yerine bu işi öso ile sağlayacak.

  • zeytin dalı harekatı

    başlangıç:
    (bkz: zeytin dalı harekatı/@marpione)

    -dün geceki tank kaybı göstere göstere geldi. ypg/pkk son bir haftada yayınladıkları videolarla gözümüze sokmuşlardı zaten anti tank füzeleri olduğunu.

    -sözlükte dalga geçmek için başlığı bile açıldı:

    (bkz: sahte tank ve ypg'li sevinci)

    bunun haricinde taştan yapılmış bir kuleye yaptıkları boş bir atış da servis edildi ypg tarafından. adamlar o karton tank ve kuleyle "tatbikat" yapıyorlarmış. açık açık gösterdiler "bakın bizde bunlardan var" diye son saldırı öncesinde. daha önceki entrylerden birinde de yazmıştım dağlık arazinin tanklar için oluşturduğu tehlikeyi.

    -ne olduğunu anlamak için anti tank füzelerin nasıl kullanıldığına bakmak lazım. şu videolarda kurulum ve ateşlemesinin nasıl olduğunu görebilirsiniz:

    https://www.youtube.com/watch?v=rujsaee3eky
    https://www.youtube.com/watch?v=5fqity64pw8

    -göreceğiniz gibi basit bir üçlü ayak düzeneği, bir adet 25 cm çapında 1.5 metre uzunluğunda bir borudan oluşan bir ekipman. iki kişi ile rahatça taşınıyor, atış yapılacağı zaman sabitleniyor, üzerinde optik hedefleme sistemleri var. kullanan kişinin tek yapması gereken hedefi sabitleyip ateş etmek ve füze hedefe varana kadar hedefi vizöründe sabit tutmak. füze atıldığı rampaya tel ile bağlı ve havada garip hareketler yapsa da son olarak atan kişinin vizöründeki hedefe ulaşıyor.

    -bu basit ama etkili silah aktif savunma sistemi olmayan tüm zırhlı araçlar ve tankların korkulu rüyası. bir kaç km ötedeki iki adam bu sistemi hızla kurup atışını yaptıktan sonra aynı hızla yerini değiştirebilir. 3 km ötede ormanlık bir alanda veya bir binanın içinde mevzilenmiş bir anti tank füzesini iha ile tespit de edemezsiniz. kurulumu ile toplanıp yer değiştirilmesi arasında 3 dk olan bir silah sistemini iha ile tespit edemezsiniz. afrin operasyonunun şu aşamasında tepelerde mevzilenen bir ypg teröristi tünelin hakim nokta çıkışından hakim noktada pozisyon alıp savunmasız bırakılan bir tankı vurduktan hemen sonra tünele dönebilir. harekat afrin şehir merkezine ulaştığında onlarca anti tank füzesi kullanılabilir.

    -son saldırıda kullanılanın bir 9m113 konkursolduğu söyleniyor. bunlar rus yapımı ama dünyada bir sürü ülkede var ve çakmaları veya kopyaları da üretildi. ypg/pkk gibi bir örgütün bağlantıları ile bu silah ve muhimmatına ulaşması da çok zor değil. yani "bunları ruslar vermiştir" iddiası manasız. anti tank füzesi kaçak silah dünyasında ayağa düşmüş bir silah. ışid'de bol bol kullandı bunlardan. zamanında suriye ordusu envanterinde de bol bol vardı. hizbullah bunların iran yapımı versiyonlarını kullanıyor. yani bu silah her yerden bulunabilir, muhakkak x ülke vermiştir denilemez.

    -rus yapımı konkurs sisteminin ne kadar etkili olabileceğini de israil'in 2006 lübnan işgali teşebüsünde gördük. iran'ın rusların konkurs sistemini kopyalayıp benzerini sağladığı hizbullah dağlık arazide savaşa sürülen 370 merkava tankının 59 tanesini kullanılamaz hale getirdiler bu anti tank füzeleri ile. israil ordusu lübnan dağlarındaki vadilerde sıkıştı kaldı. dünyanın en iti tankları arasında gösterilen merkava tankları rezil oldular. vakti olan şunlara bakabilir:

    https://www.youtube.com/watch?v=rzvedukguws
    https://www.youtube.com/watch?v=b7s5lnjxr5s

    -2006 senesinde israil'in merkava iv tanklarında "aktif savunma sistemi" yoktu ve bunun bedelini çok ağır ödediler. o başarısızlığın ardından hızla anti tank aktif savunma sistemi yatırımı yaptılar ve ortaya "trophy" çıktı :

    http://0s.mvxa.o5uww2lqmvsgsyjon5zgo.nblz.ru/…sure)

    bu sistem 2010 senesinde hazır oldu ve sahada denendi. şu ana kadar belli oranda başarı da elde etti.

    -türkiye'de benzeri bir sistem üzerinde çalışıyor. adı aselsan akkor. nasıl çalıştığını şu videoda görebilirsiniz :

    https://www.youtube.com/watch?v=awjzslhsogi

    bu videoda görebileceğiniz gibi anti tank saldırıları çok çeşitli ve savunmak da sanıldığı kadar kolay değil. aselsan yıllardır akkor üzerinde çalışıyor fakat bu sistem hala kullanıma hazır değil. hazır olsa elbet kullanılırdı. bu proje tamamlanırsa yakın bir gelecekte sadece tanklar değil tüm zırhlı araçlarımızda kendi ürettiğimiz savunma sistemi kullanılacak. bu sistem hazır oluncaya kadar zırhlı araçlar ve tanklarla yapacağımız her çatışmada anti tank füzesi tehlikesi geçerli olacak.

    -zeytin dalı harekatına dönersek, sahadaki son harita şu şekilde:

    https://i.hizliresim.com/noevlg.jpg

    -olan biteni bu harita üzerinden yorumlayacağım.

    öso ve tsk'nın şu ana kadar kuzey ve batı yönünde açtığı cepler sarı ile kaplı alanlar.
    kırmızı çizgiler dağ sıraları. biz henüz bu dağlık alanların %5 en fazla %10'unu kontrol altına aldık.
    yeşil çizgiler bu tepelerin arasındaki vadiler. o tepeler ele geçirilmeden vadilere zırhlı araç veya tank sokarsanız ypg/pkk teröristleri onarı keklik gibi avlarlar.
    yani o tepeler temizlenmeden o bölgelerde zırhlı araç ve tank kullanmanız çok zor. kayıp çok fazla olur.

    -bu haritadaki ilerleme ve tepelerin sayısı göz önüne alındığında o dağların temizlenmesi haftalar, aylar alabilir. süreci hızlandırmak için zırhlı ve tanklara güvenip ileri sürerseniz hiç beklenmedik kayıplar verebilirsiniz. aslına bakarsanız bu tarz bir çarpışmada öyle dağlık bir alanda elinde anti tank füzesi olan bir düşmanla savaşırken ne kadar önlem alırsanız alın bu kayıpları verirsiniz. eğer düşman yüksek bir tepedeyse siz o tankı gömseniz bile atış yapacak açıyı bulur. bu tarz bir savaşta tank kaybı oranı yüksek olur.

    -pembe çizgilerin olduğu cep mutlaka kapatılacak. tel rıfat'ın ele geçirilmesi sonrasında ypg/pkk'yı tamamen çevreleme hedefi tamamlanacak. ypg/pkk'nın elindeki anti tank füzelerini tel rıfat'ta ne kadar ve ne etkide kullanacağı da afrin kuşatmasında ne gibi taktikler izleyeceklerini ortaya koyacak.

    -bu anti tank füzeleri pek şakaya gelecek işler değil. ellerinde 15-20 atış sistemi ve 100-150 tane füze varsa eğer 15 tane 2-3 kişilik takımlar onlarca zırhlı araca zarar verebilir ve çok canlar alabilirler. sürekli hareket halinde olan bu takımları ne iha ile takip edebilirsin, ne topçu ateşi ile karşılık verebilirsin, ne de piyade ile saldırma şansın olabilir. bu silahın tek savunma yöntemi araçlara monte edilecek aktif savunma sistemi ve bu bizim elimizde yok.

    -bu yüzden zeytin dalı harekatı'nın ilerleyen safhalarında benzer durumlara hazır olmamız lazım. ışid düz ovada bile bunlarla bir kaç tankımızı vurdu. dağlık alan ve şehir savaşında ypg/pkk bunlarla çok can yakabilir.

    -bu harekat henüz %5-10 seviyesinde ilerliyor. şimdiden ne kadar uzun süreceğine ve ne kadar uzun süreyle kötü haberler alacağımıza hazır olmak gerekiyor.

  • ripple

    bütün olayı şu :

    bitcoin - ethereum vs gibi blockchain paralar saniyede 16 transfer işlemi yapıyor. bu nedenle yüklenme olduğunda veya network sorunu olduğunda transfer süreleri uzuyor.

    bu miktar ripple'da bunun 1000 katı. yani ripple altyapısı neredeyse visa veya mastercard'ın şu anda trilyonluk yatırımları ile yapabildiği işlem adedine eşdeğer bir hıza sahip. işlem süresi hedefi de 3.3 sn.

    ayrıca "para piyasasını liberalleştireceği" söylenen bitcoin'in transfer maliyetleri şu anda rezalet miktarlarda. 10 dolarlık bir ürün için bitcoin ödemesi için de 10$ (ya da buna yakın) bir masrafı ödüyorsunuz ücret olarak.

    pazardaki oranlar aslında şöyle :

    visa > büyük işlem yapanlar = %1.5-2 işlem başına komisyon.
    paypal = %3.4-4
    kredi kartı ödemeleri = %3.5-5

    ripple ile en son cex.io'dan bittrex'e yaptığım transferde her 100$ için 2 cent! ücret ödedim. yani %0.2. borsalarda işlem yapma ücretinin bile altında bir miktar.

    birileri sanıyor ki bir gün gelip kripto paralar tek para olacaklar.

    hayır güzel kardeşim -en azından kısa vadede- olmayacaklar. fakat çok yakında para transferleri şu şekilde yapılmaya başlanacak :

    gerçek para > ripple çevir
    ripple gönder
    ripple > gerçek paraya çevir.

    bütün bu işlemler de "anlık" ya da 3-5 sn içinde olacağı için ripple'ın o andaki "değeri" senin umurunda olmayacak. ripple transferi hızlandırıp maliyetleri aşağıya çekecek.

    zaten ripple'ın da amacı büyük bankalar, yüksek miktarlı para transferleri, swift işlemleri gibi "büyük paranın" döndüğü ortamlara "altyapı sağlamak".

    eğer bu mantıkla bakarsanız piyasadaki para birimi olan xrp'de aslında "transaction currency" olacak.

    peki bu xrp neden değerleniyor?

    1- şu anda borsada işlem gören tüm kripto paralar gibi dedikodu, manipülasyon, heves, vs.

    2- sistemi geliştirenler için bu xrp aslında "hisse senedi". ellerindeki stoğu pazara soktukları sürece şirketlerine para akışı sağlıyorlar ve sağlayacaklar.

    konuya bu şekilde bakarsanız son dönemde ripple'ın neden değerlendiğini daha iyi anlayabilirsiniz.

    not: bugün epey pump yedi. $1.50 seviyesinde aldıklarımı $3 için satış koymuştum, 2.90 görünce sattım. tekrar inecek.

    (bunlar cex.io fiyatları, diğerlerinden yüksektir.)

  • trabzonspor

    fenerbahçe ile olan rekabetleri aslında 2010-2011 sezonundan çok eskiye dayanıyor.

    yukarıda bir arkadaş trabzonspor'un fırtına gibi estiği 1975-85 seneleri arasındaki başarılarını listelemiş.

    bu dönemde ortada ne galatasaray ne beşiktaş vardı. gs'nin 14 sene, beşiktaş'ın da 10+ sene (tam süreyi hatırlamıyorum) şampiyon olamadığı dönemde türk futbolunda tam anlamıyla bir fenerbahçe-trabzonspor rekabeti vardı.

    hani bir kaç sene öncesine kadar kendini bilmez sarışınlar "artık 2 büyük var" muhabbeti yapıyorlardı ya! esasında türk futbolunda 2 büyüğün olduğu dönem bu 10 senedir.

    hatta şöyle diyebiliriz ki, trabzonspor o dönemdeki başarılarıyla kötü zamanlar geçiren galatasaray ve beşiktaş'ın olmadığı ortamda fenerbahçe'nin "tek büyük" olma imkanını ortadan kaldıran takımdır.

    eski nesil fenerbahçe taraftarının trabzon'a bilenmişliği de bundan ötürüdür.

    eğer o 10 senelik dönemde trabzonspor ortaya çıkıp fenerbahçe'nin türk futbolunu tamamen domine etmesini engellemeseydi bugün çok farklı ve fenerbahçe'nin tartışmasız tek büyük takım olduğu bir türk futbolu olabilirdi.

    bir de bu olayların yaşandığı dönemlerin tarihlerine iyi bakın. 1975-85 yılları arasında bu ülkede siyasi ikidarsızlık, anarşi ve terör, sonrasında da darbe ve sıkıyönetim vardı. siyasi konulara girmek istemiyorum ama o dönemde fenerbahçe'nin "yerleşik düzeni", trabzonspor'un ise "devrimci isyanı" temsil ettiğini görmek çok zor değil.

    trabzon gibi coğrafi açıdan büyüyemeyen ufacık bir şehrin tamamı kendi şehrinden çıkan futbolcular ve teknik kadroyla türk futbolundaki istanbul ve 3 büyükler hegemonyasına kafa tutması ve başarılı olması o dönemler için bir devrimdi.

    sırf bu nedenle o dönemlerde "resmi düzene muhalif" kim varsa trabzonspor taraftarı oldu. bu nedenle türkiye'nin her yerinde trabzonspor'un hala hem yaşlı hem de onların çocukları olan genç taraftarları var. ikincil sebep de yukarıda belirttiğim gibi coğrafi olarak büyüyemeyen trabzon şehrinin çok fazla dış göç vermesi ve başka şehirlere göçün en yüksek olduğu dönemde şehirlerinin takımının onlar için gurur meselesi olması.

    ben bu "trabzonspor fırtınası" başladığında henüz ortada yoktum, en yüksek dönemlerinde bebek veya çocuktum. yaşı 55-60 civarında olanlar o dönemleri çok daha iyi analiz edebilirler.

    sonuçta anlatmak istediğim şudur: trabzonspor bu ülkenin futbol tarihinde bir dönüm noktası ve bugün devam eden dönemi bile etkilemiş bir takımdır. sonrasında 20 sene bekledi anadolu 2. şampiyonunu çıkartabilmek için ve o da özünde istanbul'a yakın olduğu için endüstrileşen, gelişen ve maddi olarak büyüyebilen bursa şehrinin takımı oldu.

    türk futbol tarihine bu kadar büyük etkileri olan bir futbol organizasyonunu küçük görmek, kapatılmasını istemek vs için tarih ve sosyoloji bilmemek ya da kötü niyetli olmak lazım.

    trabzonspor bir dönem başardıklarıyla günümüzün türk futboluna şekil veren bir takım. sanki sıradan bir camiaymış gibi konuşanlar da ya çok gençler ya da tarih bilgisinden yoksunlar.

  • östersunds fk

    hatırlatmak lazım:

    galatasaray bu takıma elendi diye östersunds'u değil galatasaray'ı küçümsüyoruz.

  • fikret orman

    önce bir yanlışı düzeltelim :

    "beşiktaş dünyanın en müslüman takımı" demedi.

    söylediği :

    "dünyanın her yerinde en çok konuşulan türk takımı beşiktaş'tır. dünyadaki en iyi müslüman takımı olarak da yine beşiktaş olarak görüyorum.".

    aslında söylemek istediği :

    "müslüman dünyasının en iyi takımı beşiktaş"

    gerçekte olabilecek en düzgün hali :

    "müslüman dünyasının en iyi futbol ülkesi biziz".

    yalan mı peki bu? yahu bizim ülkemizin çoğunluğu müslüman olduğuna göre dünyanın en ileri müslüman ülkesiyiz. var mı bizden ileri başka bir müslüman ülke? türk futbol takımlarından daha iyi bir takım var mı müslüman dünyasında? arkadaş sen beğen veya beğenme, istersen benim gibi ateist ol, fakat bu ülkenin kültürü müslümanlıkla yoğrulmuş ve müslüman dünyasının en düzgün ülkesi de biziz. sen kabul etmesen bile dünya seni öyle görüyor. senin ülkenin herhangi bir ürününü de (misal tv dizileri) en kolay alanlar müslüman ülkeleri, insanına önyargılı bakmayanlar da o ülkeler, senin ülkeni bir çok açıdan "ulaşılması gereken medeni müslüman ülke" olarak gören de onmilyonlarca açık fikirli müslüman var dünyada. futbol takımların için de en kolay taraftar bulanacak pazarlar bu ülkeler. 2 kere 2 eder 4.

    konuşmanın geri kalanında zaten bu cümlenin devamını da getirdi fikret orman. büyük takımlarımız gitsin turki cumhuriyetlerde veya müslüman ülkelerde maçlar yapsın, türk futbolu oralarda da tanınsın, futbol endüstrimizin değeri yükselsin dedi.

    ayrıca sanıldığı gibi haftasonu yaşanan fenerbahçe derbisindeki rezaletleri konuşmak için tv'ye çıkmadı. şampiyonlar liginde ülkeyi temsil eden tek takımın yarın maçı olduğu için yayıncı kuruluşun yayınına çıktı. fenerbahçe maçı ile ilgili sorulara cevap da vermedi. sadece video hakem uygulamasına destek verip vermediği sorulduğunda "destekliyorum, haftasonu uygulansaydı bir golümüz ofsayt yüzünden heba olmazdı" dedi.

    bunlar haricinde adam "futbolun kalitesi ancak her birlikte arttırılabilir", "her takımın dolu stadlarda oynaması lazım", "kavga gürültüyü bırakıp oyun kalitesini geliştirelim", "futbolumuzun değerini arttıralım", "altyapıyı geliştirmek için hepimiz çalışalım", "ffp bitti ama biz disiplini koruyacak ve kar edeceğiz" vs vs 1.5 saat anlattı. kimseye laf atma yarışına girmedi. rakipleri hakkında gayet saygılı bir üslup kullandı.

    sonra denyonun teki koca konuşmadan bir cümleyi cımbızlayıp tweet atıyor, sonra programı izlemeyen veya söyleneni anlamayan başka yüzlerce denyo bunu paylaşıyor, sonra izlemedikleri programdan çarpıtılan bir cümle üzerine yüzlerce yorumlar yazıyorlar.

    kötü kere kötü niyetlilik artı kendini bilmezlik bir araya geliyor ve "gündem" oluyor. 10 tane belli kalıp kullanılarak boş boş konuşmalar dönüyor. alın size yazayım bir kaç kelime bunların kombinasyonlarını kurup yazı yazınca bir şey becerdiklerini sanıyorlar : tinerci, cumhurbaşkanı, 3. büyük, kiev, 8taş, liverpool, 2 senelik başarı vs vs. ulan aynı şeyleri yaza yaza doymadınız.

    programı izleyenler zaten verilen mesajları beğenmişlerdir. bir çok konuya doğru yaklaşan bir başkanımız olduğunu görüp keyif aldım ben.

    sonra işte o keyifle buraya geliyorsun milletin kusmuk yorumlarını okuyorsun. futboldan değil de taraftarından soğuttunuz resmen.

  • 26 ağustos 2017 beşiktaş bursaspor maçı

    -beşiktaş'ın maç boyu topla oynama yüzdesi 65. yaptığı pas sayısı bursaspor'un 2.5 katı.

    -bursaspor'un kaleyi tutan 2 şutu var. biri gol, diğeri etkisiz ve fabri'nin kolaylıkla aldığı bir top.

    -bursaspor'un golünde en ufak bir organizasyon yok. kontra atakta atiba'dan seken top yüzünden çizgi savunmanın bozulduğu tamamen futbol şansı ile atılan bir gol. bu şans golü haricinde adamların tek bir gol pozisyonu yok.

    -bursaspor'un ilk 15 dk ve yenik duruma düştükten sonrası harici tek bir organize atağı yok. adamlar 60 dakika sadece kendi yarı sahalarında defans yaptılar. fakat denyospor taraftarı utanmadan "bursa tek kale oynuyor" gibi yorumlar yapıyor.

    -oğuzhan etkisiz oynamış olsa bile maçın sonlarındaki pozisyon net penaltı. futbol oyunu kurallarında ikili mücadelenin şartları belli. dirseğini vücuttan ayırmadığın sürece omuzla dirsek arasındaki bölümle istediğin güçle rakibe yüklenebilirsin ama dirseğini vücuttan ayırıp elinle diğer oyuncuyu ittirirsen bunun adı faul olur. ceza sahasındaysa penaltı olur.

    -talisca'ya 1 kere değil 2 kere tabanla girildi. ilk yarıda bir kere yapıldı mete kalkavan sarı kartı veremedi. maçın sonlarında olan pozisyon direk kırmızıydı.

    -mete kalkavan geçen sene beşiktaş lehine bir hata yaptı. bir spor gazetesi bu hatayı abartarak ortaya koydu. adam o günden beri beşiktaş'a iltimas geçmediğini ispatlamak için düzenli olarak beşiktaş aleyhine kararlar veriyor. ilk yarının son 15 dk'sında beşiktaş aleyhine verdiği faullerin yarısı eyyamdı. talisca'ya iki kere tabanla girdiler, kart göstermedi. oğuzhan'a yapılan penaltıyı vermedi. bence akla mantığa sığmayan argümanlarla maçlar öncesi hakemlere saldıran fanatikler bir şekilde hakemleri ektilemeyi beceriyorlar. mete kalkavan hala beşiktaş lehine yaptığı hatanın etkisinden kurtulamadı.

    -beşiktaş kötü falan oynamadı. sadece alışılmış futboluna göre etkisizdi. maçın her anında kontrolü elinde tuttu. futbolu bilmeyen ama bir şekilde seven bazı insanların anlamadığı bir şey var. ligin 3. haftasında değil 34 hafta boyunca başarılı olan takım şampiyon oluyor. ligin son 8 haftasındaki takımların form durumlarını daha 3. haftada beklemek sadece futbolu bilmemekle alakalı.

    -atiba form tutuyor. pepe hatasız oynadı. quaresma'da bildiğimiz futbolunu oynadı. oğuzhan ve talisca etkisizdi. bence caner'in devamlı hücuma çıkıp orta yapma sevdası babel'in oyununu negatif etkiliyor. maç boyunca son kanattaki son hamle şansını caner'e bıraktı ve devamlı içeri kaçtı babel. adriano sağ kanatta savunma açısından beck'ten iyi ama hücumda quaresma'yı rahatlatacak koşuları yapamadı. tosic hem gol attı hem de maç boyu iştahlı oyununu sahaya yansıttı. fabri'ye düzgün şut bile gelmedi. cenk'in bir şutu direkten döndü, bir pozisyonda da kalecinin üzerine vurdu. hiç bir oyuncu kötü niyetli değildi, etkisiz oynamalarına kızmam ben, umursamaz olmalarına kızarım sadece. herkesin götü günü olur.

    -lens'in negredo ile beraber oyuna girmemesi şenol güneş'in hatası/yanlışı. attığı şans golünden sonra 45 dk sadece savunma yapan ve 2. yarıya maçı beraberliğe bağlamak için çıktığı çok belli olan bursaspor'un ikinci golü yedikten sonra son bir eforla tekrar futbol oynamaya ve atak yapmaya çalışacağı çok belliydi. bu tarz durumlarda topu alıp tek başına driplingle ileri mesafe kat edebilen lens karşı takımlar için çok büyük bir tehdit. medel için gayet iyi bir performans gösteren atiba'yı çıkartmak manasız olurdu. negredo oyuna girdikten sonra beşiktaş zaten maçı idare edip 2-1 bitirme moduna geçmişti. fakat negredo hala takım oyununa adapte olamamış bence.

    -ben her maçta über futbol ve 5 gol beklemeyen, önemli olanın kötü günde bile 3 puanı almak ve süreklilik olduğunu düşünen bir taraftar olarak sonuçtan memnunum. beşiktaş bu maçta puan kaybetseydi medya ve diğer takım taraftarları çok pis çullanacaklardı üzerine. bu maçta 3 puanı alıp verilecek milli takım arasına kafaların daha rahat girmesi güzel futboldan daha önemliydi benim için. sonuç ve alınan 3 puan açısından kafam rahatladı. bursaspor geçen sene küme düşme eşiğine gelen haline göre çok daha dirençli bir durumda ve lig maratonu içerisinde her takımdan puan alabilecek bir ekip. eze eze yenmesek bile 3 puanı aldık, yeterli.

    -beşiktaş'ın takım olarak formu ve sonuca gitme başarısı 2-3 haftaya yükselecektir. eylül ayının ortasından itibaren bizim için çok zorlu bir fikstür var. günümüz futbolunda önemli olan kritik dönemlerde formda olmak. 3 haftalık performansla takımı yerin dibine sokacak değilim. sezonu değil de her maçı ayrı ayrı yaşayıp hep %100 bekleyen tatminsiz taraftarlardan da değilim.

    -yeni gelen oyuncuları hemen oynatmayan şenol güneş'e laf edenler her halde roma taraftarı olsalar da isyan ederlerdi. beşiktaş'ın tüm transfer sezonun harcadığı paranın iki katını ödeyen roma'da cengiz ünder 83. dk'da girdi bu hafta takıma. galatasaray gibi başarısız 2 sezon geçiren, ilk turda avrupa'dan elenen ve yeni kurulan kadrolarda yeni gelenleri acilen oynatırsın ama son iki sezonun şampiyon takımının oyuncularını yeni gelenler için şampiyonluk yaşayan oyuncuları bir anda bir kenara atmadığı için şenol güneş'e sadece saygı duyarım.

    -son söz : sabırsız beşiktaş taraftarı. bırakın artık şu çoluk çocuğun algı oyunlarına ve gereksiz eleştirilere kafayı takmayı. özeleştiri yapacağım, objektif olacağım diye abuk subuk konularda kendi takımınızı eleştirmenin de gereği yok. önümüzde 9 ay sürecek bir sezon ve minimum 50 maç var. takım inecek, çıkacak, iyi günü ve kötü günü olacak. haftalık, günlük, hatta saatlik düşünceleri bir kenara bırakın genele bakın. lütfen, rica ediyorum.

  • şenol güneş

    38 yasindayim. kendimi bildigimden beri besiktasliyim.

    gordon milne doneminden bu yana takimin oynadigi oyunun bu kadar oturmus, tum futbolcularin belli bir disiplinde takima fayda saglamak icin caba sarfettigi, abuk subuk takim ici kavgalarin olmadigi, takim sahaya ciktiginda asagi yukari nasil oynayacagini bildigimiz, her macta durum ne olursa sonucun bizim lehimize olacagini hissettigim baska bir donem hatirlamiyorum.

    bu durumda yonetimin kurdugu kadroyu da takdir etmekle birlikte en buyuk pay senol gunes'e ait.

    ortalikta yapilan elestirileri okudukca sok geciriyorum. bazi taraftar her zaman kazanmak, her takimi yenmek, her seyin mukemmel ve ideal olmasini istiyor. haklaridir da.

    fakat hayattaki kisisel tatminsizliklerini tuttuklari takimin basarisiyla ikame etmek isteyen kitlenin bu adama yaptigi haksizlik artik katlanilir durumu asti.

    senol gunes sadece basari degil de futbolu ve besiktas'i seven her taraftarin el ustunde tutmasi gereken bir yonetim sergiliyor. hatalari elbet olacak, dunyanin en buyuk teknik direktoru de degil elbet. fakat uzun zamandir gordugumuz en duzgunu de kendisi.

    hatalarini yazanlari anlayabiliyorum da 'boyle giderse kovulur' falan yazanlarin akil sagligindan suphe ediyorum. daha gecenlerde yonetime bile verdi kuskuyu 'bi stoper almayi beceremediniz ulan!' diye. yonetimdeki egosu en yuksek yonetici bile agzini acmaya cesaret edemedi.

    hayattan ve futboldan zevk almayi beceremeyip burda kendisine cemkirenlere de acilen bir temiz sevismelerini veya psikolojik yardima basvurmalarini tavsiye ediyorum.