öncelikle belirtmek isterim ki aşağıda yazacağım ve bir aileyi mahveden olaylar zinciri, bazılarınıza gerçekçi gelmeyebilir. üçüncü bir şahıs bana anlatsa, bana da gerçekçi gelmeyebilirdi. ancak olayların içerisinde biri olarak, bunları yaşamak çok ağır ve bu süreç inanılmaz bir psikolojik tahribat yarattı bizde.
bu entryi yazma amacım ise lafı dolandırmadan açık açık yazıyorum; hukukun bizi yalnız bırakması. bu ülkenin kamuda görev yapan bir avukatı olarak utanarak söylüyorum ki; burada yazdıklarım, sesimi yetkili makamlara ulaştırabilmek için son çarem gibi görünüyor maalesef. dolayısıyla, bu konuda vicdan sahibi yazarların hassasiyetini rica etmek zorundayım. ulaştırın lütfen birilerine, insanlar kendi adaletini sağlamak zorunda kalıp gencecik insanlar harap olmadan...
hee bu arada, şu (bkz: #67668417) göreceğiniz entry’deki gibi benzer durumlarla karşılaşan bir çok kadına hukuki yardımda bulunmama rağmen, öz annemin başına gelince gerçek(!) anlamda anladım kadınlarımızın nasıl çaresiz duruma düştüğünü... çünkü ağır aksak işleyen ve çözüm üretemeyen “kadına şiddeti önlemeye yönelik sistem”, maalesef hukuku en iyi bilmesi gereken bizler için bile çözüm üretemez duruma gelmiş halde. hele anadolu’da hukuki haklarından bir haber, ekonomik imkansızlıklar içerisindeki kadınlarımızı böyle bir durum içerisinde hayal etmek bile istemiyorum açıkçası. anlattıklarımdan benim korktuğum fikrine kapılanlarınız olacak biliyorum ama emin olun kendim için zerre kadar korktuğum yok. benim tek derdim ailemi koruyabilmek ve bakmakla yükümlü olduklarıma bakmaya devam edebilmek. anlayışla karşılayacağınızı umut ediyorum ki; bunları yapmaya devam edebilmek için de özgür olmalıyım...
neyse lafı uzatmadan, olaylar çok uzun olduğu için özetin özetini, elimden geldiğince objektif şekilde yazacağım. anlatacağım her şeyin ayrı ayrı delilleri şahitleri var ama takdir edersiniz ki, mağdur kimliğini gizlemeye çalıştığımdan her şeyi koyamayacağım, mahkemeye verilmiş olan ve buraya koyduğum dilekçelerde de annemin kimliğini veya tanıkları belli edebilecek bilgileri saklamaya çalıştım. fakat xxx koyduğum yerler dışında, dilekçeler tamamiyle adliyeye teslim edilen dilekçelerdir. dilekçelerin içeriğinde yer alan akıl almaz mesajların hepsinin screenshot'ları mevcuttur fakat isim karalamak çok vakit aldığından bazılarını numune olarak koyacağım.
bu arada aranızda bu adama ulaşmayı deneyenler olabilir, şimdiden söyleyeyim adam profesyonel yalancı ve dediği hiçbir şey itibar edilebilecek cinsten değil. nerden mi biliyorum? hakimin önünde koruma kararı bana tebliğ edilmedi diye yalan söylemesinden, başka kadın isimleri zırvalayarak babamı karakolda kandırmasından, annemin amcası olduğunu söyleyerek hastane kayıtlarına ulaşmasından, polislere annemin imam nikahlı karısı olduğunu söylemesinden, babamın akrabasına (şimdilik z.s. diyelim) arsalarını alacağım diye yaklaşarak annemin değiştirdiği hattını bulmasından vs... yani bu pilav daha çok su kaldırır....
benim için her şey yaklaşık 1 sene evvel annemin bir adamın kendisini rahatsız ettiğini söylemesiyle başladı. öğrendiğime göre mehmet fatih içlek adlı bu şahıs, annemin devlet memuru olarak görev yaptığı ankaradaki hastaneye geliyor. annem de alkolik olan ve sürekli ankara/abidinpaşa/köşkparkı civarında alkol alan bu şahsın tedavi olmasına yardımcı oluyor. sonra 60’lı yaşlardaki bu adamın ısrarı üzerine aralarında kısa bir süre gönül arkadaşlığı yaşıyor. (babamla annem ayrı bu arada) ne kadar utansam da sıkılsam da buraya kadar her şey tamam.
tahmin edebileceğiniz üzere her şey annemin bu adamdan kurtulmak istemesiyle başlıyor; alkollü şekilde yol kesmeler, iş yerine gidip rezalet çıkarmalar, ölüm tehditleri, şantajlar, hakaretler gırla. annemle arkadaşken gizlice çektiği cinsel içerikli görüntülerin şantajıyla, tecavüz dahil kadına bu süreçte yapmadığı eziyet kalmamış. (sonradan öğreniyorum tabi bunları) adamı merak ediyosanız alın bu... 1 2 3
olayların taa en başında rastgele bir gün evde annemi ağlar halde bulup üzerine gittiğimde “yalnızca” kendisini takip eden bir adam olduğunu, telefonla taciz ettiğini ve sürekli takip ettiğini söyledi. ben de olayın ciddiyetini bilmediğimden önce adamı aradım insan zannederek. konuşmanın rengi kendini belli etmeden adam özür üstüne özür dilemeye, yaptığından utandığını söylemeye başladı. tabi nerden bileyim adamın yalan ve hikaye uydurma konusunda usta bir şizofren olduğunu.
aradan bir kaç ay geçti, annem yine salya sümük... anladım mevzuyu, aradım herifi nerdesin şerefsiz diye. ankara abidinpaşa, köşk parkındayım diye hiç çekinmeden söyledi. atladım gittim buldum adamı, tahmin edebileceğiniz gibi leş gibi alkollü. yine başladı tiyatroya; “annen çok iyi bir kadın ona kızma benim suçum” vs. adamı görseniz ayakta durmaya dermanı yok, acıdım haline ve 3 5 yumruklayıp adamı bıraktım parkın ortasında. bu dediğim 2017’nin başı gibi oluyor ve mevzu bir süre annemle benim aramda unutuluyor. aslında unutulmuyor ama ben sormaya çekiniyorum devam ediyor mu diye, o da anlatmaya...
aradan 3 ya da 4 ay geçtiğinde ise dananın kuyruğu kopuyor. normalde annemle beraber yaşamıyoruz ama şans o ya 28.06.2017 akşamı annemin münzeviler cad., iç çebeci’de bulunan evinde kaldım. gayet güzel sohbetimizi edip, gülüşüp yattık uyuduk. gece saat 1.30 civarında ise bir sesle sıçradım yataktan. zira yattığım odanın çaprazındaki evin giriş kapısını biri metal bir cisimle zorluyor. yataktan sıçradığım gibi “noluyor lan” naraları eşliğinde koştum kapıyı açtım ama adam sesi duyduğundan olsa gerek çoktan iki kat aşağıya inmişti bile... çıplak ayak ve tişörtsüz şekilde aşağıya koştum adamı da binanın 30 metre ilerisinde yakaladım. yüzünü çevirince de tahmin ettiğiniz üzere mehmet fatih içlek denen şeref yoksunu, zil zurna şekilde, “ben seni tanımıyorum sen kimsin” diye bağırıyor. buna o hiddetle vurmaya başladım ama annem de çoktan gürültüye kopup gelmiş kendini sokak ortasında yerden yere atıyor “oğlum elinde ölecek, elini kana bulama” diye... sonrası malum, anne bayıldı sokak ortasında, bende herifi bıraktım, koşa koşa kaçtı şerefsiz... meğer annemi iş çıkışlarında takip ederek evi de bulmuş...
eminim buraya kadarki kısmı bile birçoğunuza yok artık dedirtmiştir ama daha durun yeni başlıyor... daha saçma sapan insanlardan adalet dilenme sırası gelmedi daha...
paramız var sözde, e hukuktan da anlıyoruz az çok... hemen gereğini (!) yaptım... annemin evini ertesi hafta alakasız bir yere taşıdım (halen de orada saklıyorum), annemi de adli makamlara başvurmaya ikna ettim. bana yemin ettirdi, "kızım ve baban duyar yarın bir gün, duymasın şantajla yaptığı tecavüzleri bari, elleri kanda kalır onları sakın yazma" diye. tamam dedik nalet olsun, el mahkum, savcılığa verilen ilk suç duyurusu dilekçesi ahanda bu, içerisinde attığı akla hayale sığmayacak mesaj ve ölüm tehditlerini bulabilirsiniz, hepsinin screensohtları da mevcut. hatta bazılarını hemen koyayım ki şerefsiz inkar edip tiyatro oynayamasın. 1 2 3 4 silahına el konulması hk mesajı silahımı versinler diye kudurma mesajı bu da
suç duyurusu üzerine ankara cumhuriyet başsavcılığı’nın soruşturma no:2017/141711 numaralı dosyasında, mehmet fatih içlek hakkında soruşturma başlatılıyor. (sonraki suç duyurularımız da maalesef bu suç duyurusu numarasında birleşiyor)
ha bide aile mahkemesine başvurup koruma kararı aldırdım sözde. adamın bildiği iş yerini de değiştirttim, koruma kararı hani diyorsanız alın o da burda ankara 7 aile mahkemesinin 5.9.2017 tarihli koruma kararı
ayrıca şiddet önleme ve izleme merkezine başvuru yaptığımızı ve cimere başvurduğumuzu söylememe gerek yok heralde. örneğin 04.09.2017 tarihinde 1550522 başvuru numarasıyla annemin cimer’e yaptığı başvuru aşağıda;
“sayın yetkili, anılan mesajı yazmamın sebebi ciddi hayati tehlike altında olmamdır. yaklaşık 3 senedir mehmet fatih içlek adlı şahıs tarafından her türlü suça maruz kaldım. 2014 yılının sonlarından itibaren anılan şahıs tarafından bir çok kez cinsel ve fiziksel saldırılara uğradım. artık söz konusu şahıs ölüm tehditlerini yoğunlaştırarak evimi gece yarısı bastığı için son çare olarak size yazıyorum. anılan şahıs silahlı, sabıkalı, alkolik ve oldukça tehlikelidir. yukarıda yazdığım her şeyin mesaj olarak kayıtları mevcuttur. şu mübarek bayram gününde bayramlaşmak için saklandığım evden çıkamıyorum ve resmi tatilin biteceği salı günü memur olarak görev yaptığım xxx hastanesi’ndeki görevime gidemeyeceğim. çünkü salı sabahı beni hastane bahçesinde öldürme niyetiyle bekliyor olacak. lütfen yardım edin, bana koruma polisi tahsis edin, adaletinize ve yardımınıza sığınıyorum...”
peki bunlar bi işe yaradı mı?
hayır.
onlarca açık ölüm tehdidi, şantaj mesajına, ev basmaya varan fiillerine ve tacizlerine rağmen adam tutuklanmayınca iyice gaza geldi şerefsiz...
ee koruma kararı? koruma kararı falan hak getire. "kefenim hazır gelin beni öldürün" diye mesaj atan alkolik adam koruma kararı mı dinler anasını satayım, ben annemin hattını değiştiriyorum adam buluyor, ben değiştiriyorum adam buluyor. sözde gizlilik kararı var kadının bilgileri üzerinde. dediğine göre mitte tanıdıkları var, hayal ürünü olabilir ama kadının kimseye telefonunu vermediğini de biliyorum. böyle böyle 5 hat değiştirdik ve sözde koruma kararının ihlali demek her mesaj ve arama...
koruma kararı demişken, adamın ilk ihlali sonrasında, koruma kararını veren ankara 7. aile mahkemesine şikayette bulunduk. aslolan duruşmasız karar verilmesi olmasına rağmen (6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanuna ilişkin uygulama yönetmeliği’nin 34 üncü maddesinin dördüncü fıkrası), yaklaşık 4 ay sonra (!) olayın duruşması yapıldı varın siz düşünün. bu 4 ay içinde de adam belki 40 defa daha koruma kararını ihlal etti. (4 ü savcılığa yansıdı)
o kadar bekledik, 4 ay sonra yapılan duruşmada ne karar verildi diye düşünenler olabilir. zira 6284 sayılı kanun’un 13 üncü maddesinde ve adama tebliğ edilen koruma kararında özetle şunu diyor hukuk; “kardeşim bak ilk ihlalinde 3-10 gün yersin, sonrakilerde 15-30 gün yersin he, bak akıllı ol!” hemen açıklayalım o zaman ne karar verildiğini;
12.12.2017 tarihinde yapılan duruşmada, bu şerefsiz bu kadar ihlali için yalnızca 3 gün tazyik hapsiyle ödüllendirildi (!) pardon cezalandırıldı... onu da yatmadı zaten... detaylar için alın size bizim yazdığımız itiraz dilekçesi... (karar içeriği de dilekçede var olduğundan ayrıca koymuyorum) 3 günlük tazyik hapsine itiraz dilekçesi
öyle ya bu 3-10 gün 15-30 gün aralığında karar verebilmek için normalde (!) ihlalerin ağırlığı da önemli. yani ben demiyorum kadınları korumak maksatlı çıkarılmış 6284 sayılı kanun böyle diyor. ihlallerin ağırlığını gösterebilmek için, bu 4 aylık dönemdeki ihlallerden birini de şuraya hemencecik yazıvereyim de nasıl bir numuneyle savaştığımızı anlayın;
annemin eski eşi yani babamın, olaylardan hiç haberi yok. devlet memuru, kendi halinde bir adam bu. gurur yapıp başını belaya sokmasını istemedik. ama koruma kararını alırken babamın adresine de ne olur ne olmaz diye koruma kararına dahil ettirdik. bu şerefsiz her nasılsa o adrese de ulaşıyor tanıdıkları vasıtasıyla. nitekim benim de babamın evinde kaldığım 31.10.2017 tarihinde saat 21.00 civarında babamın kapısına dayanıyor. aklı sıra anneme göz dağı vermek için “ben derya (alakasız bir isim) diye bir kadını arıyorum” diye bağırarak binada rezalet çıkarıyor... ben de sesimi çıkaramıyorum babam anlamasın diye, sonra babam bunu alıyor evin 100 metre yukarısındaki karakola götürüyor, beni de yeminler verdirerek evde bırakıyor. oh diyorum, babam eve döner, karakoldakiler de koruma kararına rağmen evi bastığı için bunu tutarlar, bende giderim peşine... yok abicim yok, 100 metre yukarıdaki karakolda, (annemin adrese gelerek imza attığı karakolda) koruma kararından haberi olan yok. basit bir gbt sorgusu yapıp adamı bırakıyorlar. ben karakolda nasıl bırakırsınız dediğimde de neredeyse üzerime çullanacaklardı polisler, biz nerden bilelim diye! varın siz hesap edin... inanamıyorsunuz dimi, alın size karakoldaki ifade tutanakları... benim ifadem annemin ifadesi
neyse ihlalleri geçelim artık, daha önemli mevzulara gelelim, daha hiç yazmadığım ve atladığım 100’lerce şey var, inanın! ve halen de kabus devam ediyor...
adam fotoğraf ve videolarla şantaj üzerine şantaj yapa yapa anneme hayatı zindan ediyor, kadını intaharın eşiğine getiriyor. en nihayetinde adam benim saf salak annemi, bu entry’den 3 gün önce "gel bütün videoların olduğu bilgisayar ve telefonları sana vereceğim, binanın içine bırakacam, gel al yeterki” diye ikna ediyor. benim saf salak annem de, ölüm tehlikesine rağmen, çantasına bıçağı ve spreyi koyup, gidiyor adamın cebeci’deki binasına sözde telefon ve bilgisayarını almaya. çıldırmamak elde değil ama kadın bezmiş durumda hayattan. adam söz verdiği gibi poşet içerisine koyup kapının önüne koyuyor ama kendisi de saklanıyor. annem poşeti alırken de annemi yakalamak için hamle yapıyor ama bizimki adamın kapıya bıraktığı telefon ve bilgisayar poşetini kaptığı gibi koşuyor kapıda bekleyen taksiye kaçıyor. saçma gelebilir ama olay aynen böyle. içerisinde kendi resimleri olan telefon ve bilgisayarı bir güzel kırıp parçalıyor bizim saf salak. düşünmüyor ki bu manyak bunu 50 yere yedekledi...
nitekim dediğim gibi, dün de (2.1.2018) üniversitede okuyan ve sınav haftası olan kız kardeşime, annesinin uygunsuz videolarını atıyor; kızın psikolojisini de bozuyor şerefsiz. ahanda video gönderdiği mesajların screenshotları...1 2 3
eminim bazılarınız adam çoktan ölümü haketmiş diyenler olacak. ona cevapta dün kardeşime gönderdiği iğrenç videolar sonrasında attığı mesajda, bu şerefsizin bizzat kendisinden gelsin.
"şantaş yapmıyorum şantaj yapmam benim gözüm kara oldu gelin beni öldürün kefenim hazır ama sana göndereceğim görüntüler var ölmeden görmeni isterim. (...) ben orospu çocuğu değilim. bunu iyi bil. baban abin duymasın gerekirse ben duyururum.”4
gördüğünüz gibi durum işte.... daha bu yazdıklarım yaptıklarının 100’de 20’si bile değil bu şerefsizin. beni ve kız kardeşimi arayıp şantaj yapmalarına, koruma kararlarından sonra gözlük kasket takıp annemin eski iş yerine gitmesine, polislere akla hayale sığmayacak yalanlar uydurmasına falan hiç değinmedim bile....
hee bir kaç çift sözüm var savcıya bu arada müsaadenizle. hangi savcıya mı ? bunca ölüm tehdidine rağmen adam hakkında tutuklama talep etmeyen, üstelik kendisiyle konuşmaya çalışan annemin resmi avukatını ve beni “bir tek sizin işiniz yok” diye defalarca odasından çıkaran kadın savcıya. zira 10 tane beyan dilekçesi verdik, bir çok farklı suç duyurusunda bulunduk, dedik perişanız, her suç var burda adamı tutuklayın yoksa öldürecek annemi. tutuklamıyorsan bile bilgisayarlarına telefonlarına el koyup arama yap (cmk 134 çerçevesinde), resimleri videoları bul muhafaza et. ama oralı bile olmadı maalesef. okunacağı ümidiyle betona dilekçeler yolluyormuşsunuz gibi oldu bizim için bu olayda adalet aramak... o yüzden bu sözlerimi umarım okursun hanımefendi;
soruyorum tutuklama talep etmeniz için daha ne olması lazım? illa bu kadının ölmesi mi gerekiyor? ya da nüfuzlu birinin yakını olmamız? adam suç duyurusu dilekçemizde yer alan tüm tanıklara telefonla ulaşıp, tek tek tehdit ediyor. (hts kayıtlarından teyit edilmesi çok kolay, hepsi de bizi arayıp söyledi zaten) ahanda bir tanık olarak beni arama kaydı 1 mesela. ablası bile arayıp, kendisini annemin iş arkadaşı olarak tanıttıktan sonra annemin numarasını almaya çalışıyor o da bu.2 ama bi dakika ya... cmk 100’de “tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma” tutuklama sebebi değil miydi, yoksa kişiye özel mi uygulanıyor bu kanunlar? peki bilgisayar kütüklerinde arama-el koyma yetkisi kullanılarak, bu sapığın elindeki bilgisayar ve telefonlarını muhafaza altına alamaz mıydın? dilekçeyle bir çok defa istememize rağmen bunun yapılmaması, bir kadının canına mal olsaydı, vicdanın nasıl rahat olacaktı peki?
neyse dostlar, kafanızı şişirdim biliyorum. zaten ben de adamın şu an bildiği tek adres olan babamın evinde nöbet tutuyorum. zira iki gece önce buradaymış şerefsiz, kız kardeşimi bırakan arkadaşı görmüş. birazdan aşağıya inip turlayacağım zaten... bunları yazmamın sebebi en başta da söylediğim gibi; hukuken başka çözüm yolunun kalmaması. buradaki yazar arkadaşlarımın istediğinde ses getirebildiğini çok iyi biliyorum. lütfen yine yapın da, bari birilerinin birazcık yanakları pembeleşsin. bir ailenin nasıl devletin gözetimi altında mahvedildiğini görünce veya avukatın adliye saraylarında değil de internet sitelerinde adalet aramak zorunda kaldığını duyunca belki utanırlar.
annemi de merak etmeyin, saklıyorum onu, yakında civar bir ilde de psikiyatri kliniğine yatırıcam. çok yıprandı bu süreçte, naparsın annedir... bu sapığın başka mağdurları da var biliyorum, kendisi itiraf etti zira. umarım onlar da sessiz kalmazlar artık. neyse helalleşelim vaktinizi ve neşenizi çaldım...
sağlıcakla...
edit 1: aldığım güzel mesajlardan ve bu başlık altındaki pozitif mesajlardan gözlerim dolu dolu oldu. kendimi yalnız hissetmemeyi özlemişim be sözlük! iyiki varsınız !
edit 2: arkadaşlar tekraren söylüyorum bana mesaj yoluyla dönüş yapan, sesimi internet platformlarında duyurmaya çalışan herkese sonsuz minnettarım. bir çoğu olumlu bir sürü entry girilmiş, okurken duygulandım, hala kalmış demek sizin gibi duyarlı insanlardan... tahmin edebilirsiniz ki, bu işlerle uğraşırken çevrenizdekilere pek açılamıyorsunuz. insanlar sizi yadırgıyor gidip nasıl öldürmezsin diye. hatta (bkz: bakozgebikbikbik) gibi "gavat" tepkisi verenler bile olabilir. (bu arkadaş hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunacağım bu arada, bakalım gömdüğümüz kadar bitmiş mi adalet)
yazımın hemen başında da dediğim gibi bazılarınız olayların gerçekliğine inanmakta zorlanmış. ama malesef yazdığım herşey harfiyen doğru ve dilekçelerde geçip ispatlayamayacağım hemen hemen hiçbir husus yok.
annende suç? tabiyki annemde suçlu, böyle bir adamla ilişki kurması sebebiyle, evet. gerektiği kadar da kızdım zaten. ama bu kadar, annen sonuçta napabilirsin ki?
adamı neden öldürmedin? öldürtmedin? haklısınız bu tepkiyi vermekte. dayakla hallolacağını düşündüm adamı da baya hırpaladım. ama "benim amacım oğluna kendimi öldürtmek" diyen bir meczupla, bu hukuk sisteminde savaşamazsınız kusura bakmayın. hele anneniz dışında sorumlu olduğunuz insanlar varsa...
mesajlara da dönüş yapmaya çalışıyorum, arkadaşımın biri ankara zirvesi yapılmasından bahsetmiş, zirvenin bira sponsoru olmaktan gurur duyarım:) yeter ki şu beladan bi kurtulabileyim, kendimi işime aşıma verebileyim...
iyiki varsınız güzel insanlar...
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 3 ocak 2018 annemin devletçe ölüme terk edilmesi
-
2. 3 ocak 2018 beylikdüzü'nde kadının kaçırılması
edit3: arkadaşlar içişleri bakanı durumla bizzat ilgileniyor. çok önemli bürokratlardan telefonlar alıyorum. sesimizi duyurduğumuz için çok memnunum. gelişmelerden haberdar edeceğim. ayrıca bana ulaşmak isteyen stk temsilcileri ve medyaya dönüş yapamadım. olayın gidişatına göre iletişim kurmayı planlıyorum teşekkürler.
edit2: arkadaşlar polisle öğleden sonra kameralara tekrar bakacağımızı söylemiştim. açıkçası polisler duruma tam ikna olmuş değiller ve ortada büyük bir olayın olabileceği ihtimalini gözardı ediyorlar. kamera olayına benim zorumla tamam dediler. eğer aranızda olayla ilgilenen varsa saat 4'te büyükşehir karakolunun önündeki atatürk büstünün altında buluşalım. kameralara beraber bakıp bir sonuç alabiliriz.
edit:
arkadaşlar sabah 8.30' da büyükçekmece adliyesine gittim ve savcılığa dilekçe verdim.
sayın cumhuriyet savcısı kemal durmaz olayla yakınen ilgilendi ve olayda ihmali olan polisler hakkında yasal işlemlerin başlatılmasını ve olayın detaylı incelenmesini istedi.
[https://i.hizliresim.com/zjwnnd.jpg https://i.hizliresim.com/zjwnnd.jpg]
karakola tekrar gittim ve memurlar ifademi aldı, bazı kameralara baktık ve kalan bir kaç kameraya da öğleden sonra bakacağız. şuana kadar olayla ilgili başka ihbar yok ve kameralardan görüntü alınması düşük ihtimal. ilgi gösterenlere teşekkürler. savcılık ve ilçe emniyette sayenizde herkes olaydan haberdardı.
--------------------
saat 2'den beri olayla uğraştığım için eve yeni geldim. polisin hiçbir konuda yardımcı olmaması nedeniyle bu başlığı açıyorum.
beylikdüzü'nde medicana hastanesinin yakınında oturuyorum. evimiz barış manço parkı'na bakıyor. saat 2 civarları odamda yatarken bir çığlık sesi duydum fakat etraftaki mekanlardan çıkan insanların kavgası olarak düşünüp çok üstüne düşmedim. 5 dakika sonra sigara içmek için balkona çıktığımda parkın karanlık köşelerindeki bir çalının arkasında bir hareket farkettim. ışıklı bölgede bir kişi olaya bakıyordu sonrasında o kişinin gözcü olduğunu anladım. kadınla çalı arkasında benim şahit olduğum 3 dakika boyunca oyalanan adam, daha sonrasında kadını kucaklayıp başka bir bölgeye götürdü. 2 dakika sonra parkın yanındaki karanlık sokaktan bir araba gelip kornaya bastı. adam kadını taşıyıp zorla arabaya bindirdi. bu sırada kadın çırpınıyor ve bağırmaya çalışıyordu. arabaya bindirildikten sonra kadın hala çırpındığı için kapıyı zorla kapattılar. araba gri renkli hatchback bir arabaydı. medicana hastanesinin önünden geçti ve nereye gittiğini sonrasında görmedim.
olaya şahit olduktan sonra derhal polisi aradım. 155' i ilk arama saatim 2:08
2820 numaralarıyla biten telefonumla 155 hattındaki kişiyle 58 saniye görüştüm ve bana ihbarın oluşturulduğu söylendi.
ardından dışarıya çıktım. 2:32 'de 155'i tekrar arayıp olayın akıbetini öğrenmek istediğimde böyle bir ihbarın bulunmadığı söylendi.
yani suçluların yakalanması için en kritik zamanlarda bir görevlinin işgüzarlığı ya da bilinçli ihmali sebebiyle, herhangi bir çalışma başlatılmamıştı. çıkan kişiye durumun ne kadar abes olduğunu anlatıp cumhuriyet savcılığına şikayet edeceğimi söylerken, bana terslenip git nereye şikayet ediyorsan et dedi ve kapattı.
çok sinirlendim fakat daha sonrasında en azından ihbarın oluşturulması için 2:35 te 155' i tekrar aradım. 3 dakikalık görüşme sonunda bana ihbarın oluşturulduğu söylendi.
en son görüşmemden sonra arabaya binip çağlayan adalet sarayı'na gittim. amacım bu ihmalkar görevliler hakkında suç duyurusunda bulunmak ve durum hakkında ne yapabileceğimi öğrenmekti. tam bu sırada 9438'le biten telefon numarasından bir arama geldi. olayın polis tarafından araştırılıp herhangi bir sonuç alınamadığını anlattı ve karakola gidip tutanak tutturmamı söyledi. yani ihbar kayıdını yaptıktan 10 dakika sonra olay araştırılmış ve sonuç alınamamıştı.
çağlayan'a gittiğimde nöbetçi savcıların 9-10 gibi ayrıldığı ve sadece cinayet gibi suçlara bakan savcıların kaldığı güvenlik tarafından bana iletildi.
tekrar beylikdüzü 'ne dönüp karakolda durumu anlatmaya karar verdim. bu arada olayın yaşandığı park ile karakol arası maksimum 150 metre.
karakolda durumu anlattığım insanlar arka binadaki asayiş büroya gitmemi söyledi.
dediklerini yapıp büroya gittiğimde uyuyan sivil giyinimli sakallı ve esmer polisi uyandırıp durumu anlattım. arabanın plakası soruldu fakat görmediğim için bilgi veremedim. böyle bir durumda herhangi bir tutanağın tutulamayacağını ve ihbar alındıysa bunun yeterli olduğunu söyledi. 3 saattir bu olayı polislere anlatmak için uğraştığımı söyleyip, yaptıkları işi eleştirince de beni kaba bir dille tehdit etti. o adın ve ailesi bile şikayet etmiyormuş bana ne oluyormuş!
her neyse şuan evdeyim o kadın şuan tecavüze mi uğradı ya da öldürüldü mü bilmiyorum tc' nin kolluk güçleri olay hakkında herhangi bir ilgi göstermedi. bu entry' yi buraya bırakıyorum. yakınları vs. gören olursa detaylı bilgi verebilirim. -
3. uyuşturucu satıcılarının ayaklarını kırın
adaleti hukuk mekanizması içinde tesis ettiremeyen hükümet yetkilisinin popülist beyanı.
tek cümlede birçok itiraf var aslında:
“1) siz kırarsanız sorumlu tutulabilirsiniz. suçu bana atın çünkü hukuk bize işlemiyor. senle ben eşit değiliz. aynı hukuka tabi değiliz. suç dahi işlesem söz ve eylemlerimden sorumlu değilim. arkanızdayım.
2) şiddeti meşru görüyorum.
3) adaleti hemencecik orada işletin çünkü ceza yasalarımız caydırıcı değil. 3-5 ay yatıp çıkıyorlar. zaten hapishanelerde yer de yok. gerçi mecliste her türlü kanuni değişikliği yapacak çoğunluğa sahibiz, adalet ve kolluk mekanizmasında her türlü tasarrufu yapabilecek güce de sahibiz ama buna rağmen sokaktaki kötü gidişattan yine biz sorumlu değiliz.
4) masumiyet karinesi diye bir şey bilmem. yazılı hukukta bir kişinin yargılanmadan ve hüküm verilmeden suçlanamayacağı yazılı ama akla değil, hislerime güvenirim. yanlış bir şey gördüm mü ‘emr-i bil maruf nehy-i anil münker’ der, hemencecik hüküm veririm ve tabi ki infazı kendi ellerimle gerçekleştiririm. yaptığım bu eylemden dolayı hiçkimse beni sorumlu tutamaz. seni de tutamaz. sorumlu tutulacağından korkuyorsan suçu bana at. çünkü beni suç işlemekle itham edebilecek ve hakkımda işlem başlatabilecek göte sahip bir savcı yok. sıkıysa denesin. bir khk’ya bakar.
5) t.c. hukukunda kolluk gücünün hangi durumlarda cebir ve şiddet kullanacağı yazılı ama yazılı hukuk kuralları umrumda değil. kimin hangi durumda neresinin kırılacağına, neresinden vurulacağına, ne tür muamelelere maruz kalacağına ben karar veririm. hamdolsun artık kendi hukukumuzu kendimiz yaratıyoruz.
6) birinin işlediği suçtan başkasının sorumlu tutulamayacağını belirten suçun şahsiliği ilkesi diye bir şey var, ama salla gitsin. ben de hukuk tekniği açısından söylediklerimin bomboş şeyler olduğunu biliyorum ama kahvedeki dayının ‘helal olsun valla çoğ hoş konuştu’ demesi yeterli.”
bunun bir sonraki versiyonu “hainleri ve terör destekçilerini gördüğünüz yerde infaz edin, suçu bana atın” olabilir. hazır belli belirsiz bir khk ile her türlü idari, hukuki, mali sorumluluktan berî kılınmış, evde zor tutulan bir kitle varken yeri geldiğinde böyle bir açıklama da yapılabilir. muhalifleri zor günler bekliyor.(götoş liberal! muhalif deyince sen üstüne alınma!)
yazık bu ülkeye. valla yazık lan. bu kadar kuru gürültüye rağmen toplumdaki yozlaşmanın artmasına mı yanayım, hukukun hallaç pamuğuna dönmesine mi yanayım, koskoca bakanın benim bacanak gibi konuşmasına mı yanayım, gözlerimizin içine baka baka aklımızla dalga geçilmesine mi yanayım, bilemedim.
asıl zoruma giden şey, bu cümlenin hukuken skandal olduğunu belirtip daha kötü sonuçlara yol açabileceğini belirttiğinde karşındaki yandaşın seni “uyuşturujuyu mu savunuyon sen” diye yaftalaması. kafaları anca bu kadar basıyor. bu ülkede cahil insan hep vardı ama sığırlaşma konusunda bu kadar azim gösteren kitleler yoktu. ülkenin böylesi insanlarla kısa vadede kendini toparlaması çok zor. 1950’lerden beri sistematik olarak yapılan müdahalelerle birileri amaçlarına kolayca ulaştı. -
4. sözlük yazarlarının çocuklarına düşündüğü isimler
(bkz: can ada)
kanada'ya falan göç etmeyi düşünürse kıyak geçerler, arkamdan duacı olur belki. -
5. eskortluk geçmişi olan bir kadınla evlenmek
söz konusu ankette "evet" diyenlerin aynı zamanda "çağdaşlık, modernlik, özgürlük, yallah arabistana, seni başkan yaptırmayacağız filan" de diyenler olduğu ifade edilmiş.
yani akp'ye oy vermediğim için, eski bir eskortla evlenebilirim; başlık sahibinin tabiriyle "mezhebim geniş". hatta muhtemelen bununla da kalmayacak, "gavat, pezevenk" falan diyecek kendisi.
akla boku, elmayla armutu ancak bu kadar karıştırabilirsin.
senin gibi düşünmeyen insanları ancak bu kadar yaftalayabilir, bu kadar küçümseyebilirsin.
basit ve saçma sapan bir anket üzerinden insanları ancak bu kadar iğrenç ve mide bulandırıcı bir şekilde vurabilirsin.
insan bu denli çirkinleşir mi ya?
çirkinleşiyormuş.
akp'ye oy veren bir eşcinsel olabilirim.
akp'ye oy verip, gidip bir eskortla evlenebilirim.
akp'ye oy vermeyip, beş vakit namaz da kılabilirim.
sana ne lan; sana ne? kıt akıllı, sana ne?
evet diyenler "seni başkan yaptırmayacağız" diyenlermiş...
karaktersiz herife bak sen; şunun kendinde gördüğü hadde bak ya! şunun sınıflandırmasına, azıcık aklıyla sokmaya çalıştığı lafa bak ya! sinirlerim zıpladı!
ulan midem bulanıyor sizden artık be; yemin ederim tiksiniyor ve nefret ediyorum!
kendi başınızı yiyin! -
6. şaka maka bu sene kışın gelmemesi
yazın su sıkıntısı yaşanacağına işarettir. muslukları har har akıtmayın tasarruflu kullanın.
-
7. diyanet'in 9 yaşındaki kız evlenebilir açıklaması
merhaba, ben düz vatandaş. bordromdan her ay vergim kesilir, sigortam düzenli yatırılır, aldığım her ürünü kayıtlı alırım, rüşvet vermem-almam, yerlere çöp atmam, devlete yük olmamak için sağlığı eğitimi özelden alırım. dedim ya düzüm, az biraz da mal.
ama kafama bir soru takılıyor, yüz yaşına geldim bugüne kadar diyanetin hiçbir hizmetine ihtiyaç duymadım. ne bileyim, mesajla boşanma, bitcoin fetvaları, “çocukların” cinsel yaşamları (buna çocuk istismarı denilir diye biliyorum ama kesin yetkililerin bir bildiği vardır) milli piyangonun haramlığı/helalliği gibi konularla ilgilenen çok yönlü bir kurum, 2018 yılında neden 9500 sözleşmeli personel alıyor? yoksa kamuda en fazla fetöcü barındıran kuruluş olduğu için mi? bildiğimden değil, merakımdan soruyorum.
bu açıklamaları yapanların kimse tarafından denetlenmediği belli çünkü bir konuşuyor iki yalanlıyorlar. peki içinize aldığınız personelinizi de mi denetlemiyorsunuz? çocuklarla uğraşana kadar temizliğinizi iyi yapsanız daha iyi omaz mı? akıl vermiyorum haşa, benimki sadece bir öneri. biliyorum geçen sene 6 milyar yetmemiş bu sene 8 alacakmışsınız. ekmekler çok fazla israf ediliyor diye gramajı düşüyorlarmış. e tabi israf haramdır. siz de 8 milyarı israf etmeyin tamam mı annem.* -
8. hepimizin erdoğan'a borcu var
hesap sorma borcumuz olduğu için doğru olan beyan
(bkz: unutulmaz rte sözleri)
(bkz: akp kurmaylarının fantastik beyanları)
(bkz: türkiye'nin aslında yaşanılmayacak bir ülke olması)
tüm bunlar için
edit: pardon %50'nin de yapılan kıyaklar nedeniyle borcu var unutmuşum mesela taze gelen bir haber
(bkz: askerin süt ihalesini pınar süt'ün kazanması) -
9. bir filmin tamamını anlatan tek repliği
sen öyle san, sen öyle san. pezevengi öldür "1 cinayet", kızı al "2 adam kaçırma", kızı en az iki kişi sik "3 ırza tecavüz", her gece esrara takıl nerden baksan "4 içicilik", heriflerin cebinden paralarını al "5 gasp", bütün bu bokları yedikten sonra polislerin suratına bakıp "kusura bakmayın abi kaza oldu" diyemezsin, adamın götünden kan alırlar kamil kan! hadi kız orospu, ki bu ibneler bakireydi diyorlar, bakire kız nasıl orospu olur ben anlamadım gitti... off her şey karışık. neyse... karı orospu siktik, herif pezevenk öldürdük, paralarını aldık. demezler mi, 'ulan siz misiniz bu kentin zaptiyesi!' sikerler oğlum, hepimizi sikerler! off... amına koduğumun boksörü neler açtı başımıza!
(bkz: gemide) -
10. ateist hocayı susturan çocuk
o değil de hikayeyi anlatan adamın sadece sesine bakılarak khk'dan atılması mümkün. nurcu sesi bu. tam olarak 3 saniye katlanabildim
-
11. fifa 18 ekşilig
bu lig sayesinde bu oyunu xbox'ta oynayan tek sözlükçü olduğumu anladım lan.
-
12. sigara içmek için gereken tek mantıklı neden
hiç düzenli olarak sigara içmedim, düzensiz olarak da içmedim ya, kısaca bağımlı olmadım yani.
sigara içmek için "mola vermek" dışında mantıklı tek sebep bulamıyorum. kaldı ki bu da acayip saçma geliyor. mola veresin varsa ver, neden sigaranın ardına saklanıyorsun?
sigara, içenden çok, içenin çevresine zarar veriyor sanırım.
sigara içen eş dostun evinden dönünce üzerimdeki kokudan nefret ediyorum.
sokakta önüm sıra yürüyen birisi sigara içiyorsa, o lanet duman yüzüme vuruyor.
evimde sigara içenleri, yaşam alanıma karşı saygısız buluyorum.
sigara içen insanın kokusu konusuna girmiyorum, ayan beyan ortada.
bunlara karşın hala sigaraya insanlık olarak neden saygı gösterdiğimizi hiç anlamıyorum. baştan sona pislik, rezillik, lüzumsuzluk ve zarar. ve biz yine de sigaraya eyvallah diyoruz.
"bi sigaramız var" diyen düpedüz delirmiştir bu arada. olmasın işte, olmadığı bir hayat sürmek mümkün çünkü. ve insan bi ton şeyden vazgeçebiliyorken, bu saçma pislikten neden vazgeçemiyor anlamıyorum. -
13. kahvaltıda patates kızartması yemek
bu da yeni çıktı yazmış ya adam. şaka gibi! yahu, biz bu patates kızartmasını asırlardır haftasonu kahvaltısında yiyorduk sadece. benim için patates kızartması pazar günü kovboy filmi izlerken taze ekmeğin arasına koyarak yediğim ve üzerinde sarımsaklı yoğurt ve domatesli sosla birlikte düşünebildiğim bir besin. hamburger kültürüyle büyümediğimiz için böyle oluyor galiba.
-
14. marketteki ürünü tüketip ambalajı kasadan geçirmek
terbiyesizlik, bencillik, görgüsüzlük, şımarıklıktır. sosyal hayatımda bulunan insanların böyle huyları olduğunu öğrendiğimde onlardan bir tiksinme geliyor, hayatımdan unf ediyorum onları. çocuğuna bokboğazını 5 dk tutmanın terbiyesini veremiyorsun; bir şey diyene de tam bir çomar gibi "askeri disiplinle mi yetiştireyim" diye cevap veriyorsun. sizin altın kaplama penislerinizden/vajinalarınızdan bu çocuklar çıkmadan birkaç yıl önce böyle bir sorun hiç yoktu, çocuklar marketten çıkana kadar bekleyebiliyorlardı.
sorun sizde olabilir mi acaba? -
15. bakozgebikbikbik
(bkz: 3 ocak 2018 annemin devletçe ölüme terk edilmesi) başlığında yazıklarıma şu entry'i girmiş biri. 11
bakalım annem için adalet dağıtmayan adliye, bu yüreğinde merhamet kırıntısı kalmamış haysiyetsiz insan için işleyecek mi.
soruşturma numarasını editleyeceğim. -
16. ekmeğin 200 grama düşürülmesi
ne gram düşürmesi kardeşim yiyorsunuz işte(:
-
17. yaşını göstermiyor olmanın dezavantajları
1-kariyer
yükselmeyi hedeflediğiniz şirkette küçük gösteren insan yerine aynı yaşlardaki olgun veya tecrübeli gözüken insanlar 1 adım öndedir.
2-müşteri ilişkileri
özellikle erkeklerde sakal bıyık bırakılamayan işlerde müşteriler tarafından çok da ciddiye alınamayan yeni mezun insan muamelesi görülebilir.
3-ilişki olayları
tanışma ihtimalin olan yaşıtların tarafından "yaşı küçük" bakışlarına maruz kalma, kendinden yaşça çok daha küçük insanların radarına girmektir. kişiden kişiye bu durum iyi veya kötü olarak nitelendirilebilir. -
18. hayatında hiç starbucks'a gitmemiş insan
çok da bir şey kaybetmemiş insandır lakin bu starbucks = kazık denklemini kim yerleştirdiyse helal olsun. efendim eğer istanbul'dan bahsediyorsak starbucks kazık falan değildir. hiçbir özelliği olmayan, keko işletmecili kafelerdeki türk kahvesi, filtre kahve gibi ürünlerin fiyatlarıyla aşağı yukarı aynıdır. ama en azından burada, cadde üzeri bilmemne dünyası/diyarı/evi gibi, ürünlerinde hiçbir kalitenin olmadığı fotokopi kafelerdekinden daha iyi kahveler tüketirsiniz, daha nezih bir hizmet alırsınız.
edit akbayram: arada sırada starbucks'ta oturan insan. öyle müdavimi falan değilim. -
19. gece kulübünde viskiyle elini yıkayan kekolayzır
ulan ne kekolar var bu dunyada dedirtmistir.
daha once de keko gormustum ama bu nasil bi gorgusuzluktur ya gucune giden it izlemesin yazmis bi de ahahahha ah ulan keko.. -
20. abdullah gül
ekmeleddin'den agzi yanan halkin ufleyerek bile yemeyecegi sahistir. baskanlik icin falan ortaya cikmasin. emekli noter olarak hayatina devam etsin.
-
21. bitcoin
(bkz: şurama da biraz ref)
-
22. 3 ocak 2018 hakan atilla'nın suçlu bulunması
aktroller için hatırlatayım: reza en son hayırsever bir vatan haini, cia ajanı bir yurtsever, ülkemizi dünyaya rezil eden cari açığımızın 3'te birini kapayan bir vatandaşımızdır.
kafanız karışmasın diye hatırlatayım dedim.
hakan atilla'nın ise ne olduğunu bilmiyorum. ama amerika suçlu bulduysa kesin vatanını seven bir yurttaşımızdır!!!
di mi? -
23. ekşi itiraf
kendime yapt(ırd)ıklarım için kendimden özür dilerim.
-
24. abdullah gül'ün gözlerinde atatürk'ü gördüm
(bkz: dost meclisinde duydum ekolü)
-
25. hastane bahçesinde karısını tekmeleyen adam
iki ay önce doğum yapmış olan ve hastalığı nedeniyle yürümekte zorlandığı belirtilen karısını, yalvarmasına ve ağlamasına rağmen, bebeğin kontrolü için gittikleri hastanenin bahçesinde "neden yürümüyorsun?" diye tekmeleyen canlı.
haber
anadolu aslında böyle bir yer ve biz halkımızı, aslında olduğundan daha çok insan zannediyoruz; benim başka diyecek lafım kalmadı.
edit: kadıncağız şikayetçi olmayacak ve adam elini kolunu sallaya sallaya aramıza dönecek; bekleyelim ve görelim. -
26. bu başlıkta yaşımızı belli ediyoruz
sıdıka‘nın abisi en sevdiğim dizi karakteriydi..
-
27. thy'nin gay kelimesini sapkınlık olarak çevirmesi
geri kalmış bir ülkede normaldir.
geri kalmış ülkelerde akıllı bir adam çıkıp halkın kafasına vura vura bu tip şeyleri öğretmezse kimse öğrenmez.
1930 larda kanada türk kadınların seçme seçilme hakkına gıpta ile bakarken bugün başbakanları gay yürüyüşlerine katılıyor.
herkesin dilinde "bir atatürk daha gelse" lafı.. gelse zannediyor musun şapka ile harf devrimi ile uğraşacak? o o zamanın mücadelesi idi. şimdi eşcinsel evlilikleri yasallaştırmaktan ayrımcı aşağılayıcı ifadeleri yasaklamaya bir çok gelismiş ülkenin hala başaramadığı adımlar atardı. buraya gelip aptal aptal laflar yazanlar bu zamanın mollası gericisi olurdu. -
28. 3 ocak 2018 sezen aksu yıldız tilbe buluşması
ulan koskoca yıldız tilbe'nin de kent switch içtiğini gördüm ya, ölsem de gam yemem artık
-
29. pkk silah bırakırsa barış süreci gündeme gelebilir
abd pkk artığı ypg tayfasına o meşhur "tırlar dolusu silah ve mühimmatı" yığmış militanları bizzat eğitmiş türkiye üzerine, pjak tayfası iran'daki olaylar bahane edilip yeniden silahlandırılmış ve canlandırılıp iran üstüne salınmak üzereyken kimse mevzileri terk edemez silah bırakamaz.
en ufak itaatsizlik edeni abd cia'sı bizzat cezalandırır ve bunu yaparken öyle gaddar, acımasız teknikler kullanır ki dibimiz düşer. geçen yıl 2 askeri diri diri yakmayı o profesyonelce hazırlanmış video ile akıbetlerini tüm dünyaya göstermeyi 5 karış sakallı terlikli beyinsiz isid militanları mı planladı organize etti ?
abd ve israil tazminat maaş istemez, çok ucuz hatta kimi zaman beleş, ultra cahil, 20 çocuklu aileden fırlamış, ne geleceği ne de umudu olmayan, aileden arayan soran olmayan "bah ne güzel kürtçe konuşup ulus devlet olacaksın" vs. diyerek gaza getirdiği tipleri ölüme göndermenin kolay yolunu bulmuşken "eh madem öyle, iyi bari silahları bırakın ve barışın bunca tantana boşa gitsin benim planlarım da ettiğim onca masraf heba olsun" der mi.
herifler yıllardır önce parça parça sonra birleşik bağımsız kürdistan hayali ile kendilerini gümbür gümbür havaya uçurup kameraya çekiyor, siz burada adamlarla masaya oturalım konuşalım belki anlar diyorsunuz...
bop projesi ürünü akp ile köprüden önceki son çıkışı geride bırakalı 15 yıl oldu siz burada hadis kurcalar ayet inceler türban cübbe sarık kovalarken herifler 100 bin kekoyu eğitip donattı mercimek kadar beyinlerini yıkayıp tüm ülkeye düşman etti -
30. antidepresan etkisi gösteren şeyler
kış sever bir insan olarak ayak üşümesine çare bulamıyorum. çocukluğumdan beri böyledir. kesik acısı gibi bir şey olur. ancak çok sıcak su tutarsam biraz iyi geliyor ama o da cildi yakıyor.
ev sakinleyince kanepeye uzandığımda ayağımda çorap, üstünde ev ayakkabısı üstüne de battaniye ile takılıyorum akşamları.
o saatlerde kedi de çıkar saklandığı yerden gelir göğsümün üstüne yatar. bir akşam nolduysa kalktı ayaklarımın üstüne yattı. iki patisini ayaklarıma sardı, iki dakika sonra ayaklarım ısınmıştı.
sonraki akşam ayakkabıları çıkardım, yine geldi. yine aynı şey.
antidepresan dediğimiz şey kafaya taktığın şeyi çözmeye yardımcı oluyor ya, benim derdim ayaklardaydı çaresi de kedim oldu.
üzüldüğümde de kafasını getirip kafama tosluyor. accık salak ama iyi niyetli. canını yediğim, yan etkisiz çok amaçlı ilacım. -
31. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
bugün yine komşu kadın çocuğunu öldüresiye dövdü.
çocuğun "allah için vurma anne" diye ağlamasına dayanamadım polisi aradım.
çünkü artık nolacaksa olsundu.
sevgili polisimiz kırk dakika sonra geldi.
herkesin ziline basıp ses duydunuz mu gibilerinden sorular sordular.
tüm bina sağır olmuş, lál olmuştu.
üç maymunu oynadılar.
görmedim, duymadım, bilmiyorum...
çocuğun annesi polise "olur mu öyle şey kurban olurum ben ona" vb şeyler söyledi, polisi gönderdi.
olay burada kapanmadı.
az evvel bu kadın kapımıza dayandı ve siz mi aradınız çabuk söyleyin, çocuğun psikolojisi bozuldu, kötü şeyler olacak gibi şeyler dedi.
kafayı yemiş bu insanlar.
çocuk ölesiye dayak yediği için psikolojisi bozulmuyor ama kapısına polis geldiği için bozuluyor.
bana kalsa kadının ağzının payını verir kovardım ancak saf ev halkım, kadınla insanmış gibi konuştu.
benim sinirimi bildikleri için odamdan dışarı çıkmama izin vermediler.
kadın tehditler ederek gitti.
şimdi sorarım size?
hangi birini kime şikayet etceksin ülkede?
o kadar çoğuz ki, öyle şiddete meyilliyiz ki...
tek temennim dilleri lál olan, sabinin hakkını savunmaktan aciz insanların beter olmaları. -
32. 2018'in ilk bebeğine ukaşe adı verilmesi
nijeryalı topçu ismi sandığım ad verilme olayı.
-
33. meme fotoğrafı ile iran devrimini desteklemek
herkesin dilinde muhafazakarların olası tepkisi. ahaha ulan muhafazakar olan sizsiniz işte, bence ayıp demeye yüzünüz yok sadece.
haklıyken haksız duruma düşmek bir memeye bakıyor olabilir mi gerçekten?
edit: bir bomba daha geldi: "ırandaki rejimin de aslında haklı olduğunu ortaya koyan görüntüdür". hmmm, baskıcı ve islami bir rejim var, e doğal olarak meme açmak yasak. olur da biri memesini açarsa rejim bunu baskılamalıdır. kardeşim bu düşünceye sahipsen olay meme değil ki, tüm protestolara karşı çıkman lazım.
--- spoiler ---
"bedenimi açabiliyorsam özgürüm" düşüncesi 21. yy kadınlarının afyonu haline geldi. ciddi ciddi "başörtüsü takmak zorunda değilsem istediğim gibi giyinebilirsem özgürüm" düşüncesi var, ne acı ve sığ bir düşünce.
--- spoiler ---
21. yüzyılda hala nasıl giyinmen gerektiği dayatılıyorsa, bu şekilde giyinmemek özgürlüktür birader. burada idrak edilemeyecek ne var? başörtüsünü yasaklayıp şunu diyebiliriz öyleyse:
"başımı örtebiliyorsam" düşüncesi 21. yy kadınlarının afyonu haline geldi. ciddi ciddi "başörtüsü takmak yasak değilse istediğim gibi giyinebilirsem özgürüm" düşüncesi var, ne acı ve sığ bir düşünce.
ya da: "alkol tüketebiliyorsam özgürüm" düşüncesi 21. yy insanlarının afyonu haline geldi. ciddi ciddi "alkol yasak değilse, dilediğimce tüketebiliyorsam özgürüm" düşüncesi var, ne acı ve sığ bir düşünce.
daha uzatmaya gerek var mı? argümanlarınızın saçmalığını fark edemiyor oluşunuzun sebebi kimsenin sizi kapatmaya zorlamamış olması ve kadın bedenine karşı duygusal tepkiler beslemeniz. yoksa hepinizin ihlal edildiğinde tepki verdiğiniz bir takım haklar var. en basitinden, "soyunmayı özgürlük sanıyorlar" düşüncesine sahip -muhafazakar- kesimin büyük çoğunluğu türban yasağına karşıdır. türban yasağını da savunan bol tabii özellikle sol kesimde. onlara da açık tütünün yasaklanması örneğini verelim. açık tütün tüketebilmeyi özgürlük sanıyorlar, ne kadar da sığ.
burada sığ görülen şey özgürlüğü bir hakka indirgemekse, bunun sorumlusu da sizsiniz. yahu bu özgürlük mü diyip yasaklanmasını savunduğunuz şeyler olmasaydı, ve bu yolla insanların özgürlüğü geniş kapsamda kısıtlanmamış olsaydı bu saçma argüman da olmazdı. -
34. benim butonum daha büyük ve çalışıyor
abd başkanı donald trump’ın siyasi seviyeyi göklere çıkaran açıklaması. dünyanın kaderini altı yaş zekası insanların belirlemesi ne acı.
kaynak -
35. ekşi sözlük sevgili aranıyor ilanları
26, esmer, mühendis, izmir. dikkat edersen mühendis dedim. yani haklı sebeplerim var. en azından fen fakültesi bitirip arayanlardan değilim. komple yokluktan geliyorum*.
-
36. türkiye'deki öğretmenlerin kalitesizliği
başıma sanki harvard da profesör de öğretmenlerin eğitimini beğenmiyor, adama bak.
kime göre neye göre?
nerede vasıfsız kalitesiz adam var öğretmene saldırıyor. -
37. arabada erkek varken kadının araba kullanması
bizim sülalenin kafası rahat. tüm kadınlar sanarsın taksici, rallici falan. bizdeki kadınlar erkeklerin araba kullanmasını beğenmiyor hatta hahahahaha.
ben babamın biz varken yıllardır araba sürdüğünü görmedim hatta uzun yollarda kendi arabasını kardeşime verip “ben uyuyacağım, sen sür banane” der. arkaya geçer yatar uyur saatlerce. işte bunlar hep kadın erkek eşitliği hatta onun ötesinde insan olma bilinci.
kullandırtmayın karılarınıza, kızlarınıza araba, kullandırtmayın. apandistiniz patladığında sizi hastaneye yetiştirecek, koskoca bavullarla sizi havaalanına götürecek tanıdık ya da taksici ararsınız. arabanız da evin önünde, bir kadın tarafından kullanılmamış şekilde tatlı tatlı durur. -
38. iki kişilik yatakta tek kişi yatmak
keyiflidir, alıştıktan sonra da başka yerde uyurken zorlanırsınız. rahatça hareket ettiğiniz için özgür hissettirir ve bunun verdiği mutluluk güzel bi his. sadece kokusunu sevdiğiniz biriyle yattıktan sonra yine yalnız yatmak zor gelir, ona da bi süre sonra alışıyorsunuz, çok da şey yapmaya gerek yok.
-
39. 3 ocak 2018 büyük doğalgaz zammı
16 yıllık recep tayyip erdoğan hükümetinin son icraati. teşekkürler büyük insan, reis. ümmetin lideri.
öpmediğiniz bir kulak arkamız kaldı gel büyük başkan gel, açtık bekliyoruz. onu da öp.
(bkz: boğaz köprülerinden geçiş ücretinin 8.75 tl olması)
(bkz: 2 yılda %257 zam)
allah elini iki yakanızdan da ne o tarafta ne bu tarafta eksik etmesin bu millete çektirdiğiniz yanınıza kalmayacak allah'ın izniyle. -
40. havaalanında ayağıyla oynayan adam
şimdi bu adam gitti, uçağa bindi, emniyet kemerine dokundu.
sonra önündeki masayı açtı, ona dokundu.
sonra koltuğun kolçaklarına dokundu.
sonra indi, havaalanındaki aktarma aracına bindi, tutamaklara dokundu.
sonra gitti, bir taksinin kapısını açtı; inerken şoföre vereceği paraya dokundu.
o indikten sonra taksiye tesadüfen ben binmiştim; para üstü olarak şoför bana adamın kendisine verdiği o parayı...
ay daha fazla devam edemiycem... -
41. boğaz köprülerinden geçişin 8.75 tl olması
bugün de kimselerin farketmeden cebinden alınan vicdansız, ahlaksız zam. gasp.
boğaz köprüleri'nde yaz boyu yapılan insanları yaz sıcağında da ilallah ettiren çalışmalar demek bunun içindi. ne kadar zam yapıldığını anlamayalım daha rahat geçirsinler diye yeni gişe sisteminde köprüden geçerken ne kadar ödediğimiz gözükmüyor.
türk halkı 2015 ocak'ta 3.40 tl ödediği boğaz köprülerine 2 ocak 2018 itibarıyla 8.75 tl ödüyor. uyumaya devam et halkım. -
42. black mirror
4x03 crocodile bölümünün amacı neydi?
teknoloji çıktı çıkalı rahat rahat cinayet işleyemez olduk mu? -
43. cnn türk'ün yaptığı küçük tatlı zamlar haberi
ya hu kadın alenen ironi yapmış bu kadar da gerzekleşmeyin.
-
44. yeliz yeşilmen'in kocasına hazırladığı kahvaltı
"kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" diyen optimistleri bozguna uğratan, denize döken kahvaltıdır.
adamda mutluluğu geçtim, yaşam enerjisi yok. -
45. türk hava yolları
merak ediyorum, şu saçma sapan web sitesini tasarlayan adam;
"heh tamam site bitti, şimdi bir bilet alalım, bakalım çalışıyor mu?"
demiş mi? -
46. komünizm ile kapitalizm arasındaki fark
komunizmde pasta küçüktür, eşit paylaşılır. kapitalizmde pasta büyüktür, kim ne kadar kapabilirse o kadar alır.
hangisinin daha iyi olduğunu görmek için hadi bir deney yapalım. bir tane ülke alalım sonra ortadan ikiye bölüp iki farklı şekilde yönetelim.
aa bi dakika bu deneyin yapılmışı var. kore...
kore savaşında ülkeyi ortadan ikiye bölmüşler yarısı komunizm yarısı kapitalizm ile yönetilmiş ve sonuç ortada. bir tarafın dilencileri diğer tarafın normal halkından çok daha iyi yaşıyor. -
47. cenk tosun
everton'ın cenk'i almak için günlerdir ingiliz medyası yoluyla yaptığı maymunluklara ve spekülasyonlara tatilden yeni dönen fiko:
"everton'ın teklifi ne ki? çin'den 35 milyon euro verdiler de ben sözünü bile etmedim. 25 milyon euro para mı ulan?"
diyerek kontrayı koymuştur. üzerine de everton'ın teklifi için: "istediğimiz şartlar olursa olur, hayırlısı..." diyerek, ingilizlere yine ayarı vermiştir. hatta bu söylemlerinin hemen arkasından da ayağa kalkıp bonservisini bedavaya getirdiği vida'ya sarıldı.
(bkz: https://youtu.be/jbv3ywgbniw?t=14m4s)
hadi kabul edin... bu transfer gerçekleşmese de, o parayı alamasak da, beşiktaşlılar olarak iyi eğlendik... bugüne kadar hiç yaşamadığımız tatminler yaşadık. -
48. kadınların özlememesi
belli etmezmiş, içinde tutarmış, özlese bile söylemezmiş.
ölüceğiz ulan öleceğiz, neyin gururu bu ? hayat çok kısa ve bir gün öleceğiz.
özlüyorsan söyle, söyleyebiliyorken söyle. -
49. ripple
bütün olayı şu :
bitcoin - ethereum vs gibi blockchain paralar saniyede 16 transfer işlemi yapıyor. bu nedenle yüklenme olduğunda veya network sorunu olduğunda transfer süreleri uzuyor.
bu miktar ripple'da bunun 1000 katı. yani ripple altyapısı neredeyse visa veya mastercard'ın şu anda trilyonluk yatırımları ile yapabildiği işlem adedine eşdeğer bir hıza sahip. işlem süresi hedefi de 3.3 sn.
ayrıca "para piyasasını liberalleştireceği" söylenen bitcoin'in transfer maliyetleri şu anda rezalet miktarlarda. 10 dolarlık bir ürün için bitcoin ödemesi için de 10$ (ya da buna yakın) bir masrafı ödüyorsunuz ücret olarak.
pazardaki oranlar aslında şöyle :
visa > büyük işlem yapanlar = %1.5-2 işlem başına komisyon.
paypal = %3.4-4
kredi kartı ödemeleri = %3.5-5
ripple ile en son cex.io'dan bittrex'e yaptığım transferde her 100$ için 2 cent! ücret ödedim. yani %0.2. borsalarda işlem yapma ücretinin bile altında bir miktar.
birileri sanıyor ki bir gün gelip kripto paralar tek para olacaklar.
hayır güzel kardeşim -en azından kısa vadede- olmayacaklar. fakat çok yakında para transferleri şu şekilde yapılmaya başlanacak :
gerçek para > ripple çevir
ripple gönder
ripple > gerçek paraya çevir.
bütün bu işlemler de "anlık" ya da 3-5 sn içinde olacağı için ripple'ın o andaki "değeri" senin umurunda olmayacak. ripple transferi hızlandırıp maliyetleri aşağıya çekecek.
zaten ripple'ın da amacı büyük bankalar, yüksek miktarlı para transferleri, swift işlemleri gibi "büyük paranın" döndüğü ortamlara "altyapı sağlamak".
eğer bu mantıkla bakarsanız piyasadaki para birimi olan xrp'de aslında "transaction currency" olacak.
peki bu xrp neden değerleniyor?
1- şu anda borsada işlem gören tüm kripto paralar gibi dedikodu, manipülasyon, heves, vs.
2- sistemi geliştirenler için bu xrp aslında "hisse senedi". ellerindeki stoğu pazara soktukları sürece şirketlerine para akışı sağlıyorlar ve sağlayacaklar.
konuya bu şekilde bakarsanız son dönemde ripple'ın neden değerlendiğini daha iyi anlayabilirsiniz.
not: bugün epey pump yedi. $1.50 seviyesinde aldıklarımı $3 için satış koymuştum, 2.90 görünce sattım. tekrar inecek.
(bunlar cex.io fiyatları, diğerlerinden yüksektir.) -
50. evde vücut geliştirmek
cok ilginc giriler var. insanlarin heveslerini kirmayin la. evde agirlikla / bilincsiz spor yapiyorsaniz boyun fitigi/bel fitigi hepsi olur.
ama vucut agirligi denen bir sey var...
freeletics denen bir sey var
p90x ha keza ... vucut gelistirme dedigimiz zaman herkes swole / bulk vucut gelistirme kovalamiyor.
yapmak istediginiz altin oran ise, bunu evde yapabilirsiniz. hic spor bilginiz yoksa, elbette 6 ay bir sporsalonunda haraketlerin temelini ve mantigini ogrenmek sizi baya one getirir, bocalamadan yolunuza devam edersiniz cunku kaslari gelistirmenin (gelistirmekten kasit /futursuzca buyumek degil, yeteneklerini arttirmak) birincil kurali, dogru miktarda stresi dogru surelerce ve dogru acilarla uygulamak.
bacak demisler, kismen katiliyorum, 200 kg squat, 150kg deadlift evde yapamazsiniz. fakat pistol squat var, hand stand push up var , yani adam olana cok fazla sey var. yeteri kadar var. belki %8 vucut yagli /fitness model/ olamazsiniz fakat giydiginiz size yakisir, kondisyonunuz cok guzel bir hale gelir, sikilasirsiniz.
olmazsa olmazi bu arada guzel / kapiya asilanlar ilk bas amator gunler icin iyidir/ bir barfiks cubugu (tavana asilan) elzemdir. yani bu isin kirmizi cizgisi barfikste baslar, barfikste biter, bacak icin de arkadaslar demis zaten makbulu elbette vucut agirligi x 2 gibi yuklerle girmek, fakat bu "evde olmaz abi" dedirtecek kadar eksik degil, soyle dusunun, vucut gelistirme disiplini, jimnastik antik yunan'dan beri var. bu adamlarin squat yaptiklari tastan agirliklar vardi fakat unversal marka, 200kg demir dokme barlari yoktu... bu yaklasim ile, onemli olan belirli stresi belirli sure belirli tekrarda va acida kaslara yuklemek ise, siz de bacaklara takilan agirliklarla, weight vest giyerek, 20 tekrar jump squat yahut +20kg agirlik yelegi ile pistol squat yapin bakalim ne oluyor.
demem o ki, spor salonunun faydasi yadsinamaz. fakat burada bir cok insan, "spor yapsam mi" diye dusunurken, "yok ya cok zormus simdi kim ugrasacak" diyerek birakir sunlari okusa.... yapmayin, insanlari ne olurs olsun harakete tesvik etmek lazim. zorlastirmayiniz, kolaylastiriniz efendiler.
bakiniz mesela bu abimiz, eugene sandow
http://images.mentalfloss.com/…ellcome_l0035269.jpg
1800 lerden firlamis bir abi, sizin sahip oldugunuz hic bir alete sahip degildi. barbell gibi agirliklar elbette vardi ama gunumuz ergonomisinden ve konforundan uzak. adamin vucudu ortada. genetigin elbette etkisi vardir fakat %20 diyelim.
http://mentalfloss.com/…sandow-are-still-good-today
adam diyor ki, oturdugun yerde dahi kaslarini sik. ger, bosalt. bunun dumbell gibi etki yaptigini goreeceksin.
israrla da disarida spor yapilmasi gerektigini savunur bu abimiz... ornek olarak bu gun yapacagim antremani yazayim:
freeletics antremanindan:
isinma / skipping jumps /
jumping jacks
free squat
hip raise
shoulder bridge
floor sweep
antreman 1 -
toes to bar x 6 (bara tutunup ayaklari ellere getirmek) / baslangic icin yarisini da yapabilirsiniz.
antreman 2 -
pikes x 6 (yarim handstand push up, henuz amuda kalkip duvara yaslanarak push up yapamiyorum.)
ana antreman : (liste x 4 olmak uzere)
toes to bar x 5
side lunges x 10
side plank - twist x 16
jump squat x 10
soguma. /hafif yoga haraketleri
bu antreman yaklasik yarim saat suruyor. ter attiriyor.
bu antremanla 42cm biceps zor. ama sizi altin orana yaklastirir, (bel / omuz oranlarinizi duzeltir.)
demem o ki, bir sekilde baslayin. ertelemeyin. sonra dersinzi ki, evde yaptim, basladim, hosuma gitti artik spor salonuna geceyim.
bir cok insan, kurallarin agirligi altinda ezildigi icin birakiyor.