top rakibe geldiğinde arabesk besteler yerine ıslıktan başka bi şey duymamamız gereken ayrıca penaltı olursa tekbir getirilmemesi gerekilen maçtır. sahada oynayan adamların çoğu hristiyan, mantıksız bir hareket.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 26 eylül 2017 beşiktaş rb leipzig maçı
-
2. 26 eylül 2017 erdoğan'ın yanılmışız demesi
işte bunu halk dediği zaman her şey çok daha güzel olacak.
-
3. 26 eylül 2017 üniversite sınavının değiştirilmesi
bi nevi üzerinde 15 kere değiştirdikleri öss ye geri dönüş. sonunda aynı öss gibi bişe çıkar ortaya ve bu mallar "müthiş buluş" diye millete satmaya çalışır. o kadar mal dolu ki ortalık, inanan milyonar çıkar yine
-
4. 25 eylül 2017 kürdistan referandumu
bazi esbaskanlar tarafindan sessiz karsilanan referandumdur. oyle yarin gireriz aniden gireriz soyle yapariz boyle ederiz olmuyor. daha vanayi kapamiyorsun, siniri kapamiyorsun ticaret ambargosu koymuyorsun sonra neymis bedeli agir olurmus.
tarih seni unutmayacak tayyip erdogan. bop esbaskanligi gorevini layikiyla yerine getiriyorsun. -
5. 16personalities.com
her kişilik testi gibi bu da katılımcıyı pohpohlamaya ve hafiften gururunu okşamaya yönelik bir test. burç yorumları gibi biraz... siz hiç "sik kafalının tekisin" diye sonuç çıkaran samimi bir test gördünüz mü?
edit: mesaj geldi. solo test daha samimiydi. -
6. erzurum işkurdaki işsizlik kuyruğu
%74,50 evet, %25,50 hayır.
aydontgivafak. -
7. bir şarkı olsaydınız hangi şarkı olurdunuz
ahahhsdasd yapacağınız anketi s*keyim bir şarkı olsaydınız ney lan...
-
8. iphone 8'in apple'ın elinde patlaması
iyi midir kotu mudur bilmem de iphone başliklarinda en güldüğüm şey şu laf;
"o fiyatlara apple bu telefonu satamaz"
lan o fiyatlar dedigin fiyat 10 yildir nerdeyse sabit amk.
ilk kontratsiz iphone 3g nin fiyat neyse hala o. (bi hafiza guncellenmesi yaptilar sanirim)
adam gelmiş iphone 8 patlar tabi o fiyat artişiyla zor demiş, 11-12 kişi de favlamiş.
yazik lan size. valla yazik gunah. artan telefonun fiyati degil. çöken türk ekonomisi.
dunyanin her yerinde iphone, o ülkenin alım gücüne göre dusunursek 10 yil icinde nerdeyse bedava hale geldi.
5 gunluk bahşişiyle iphone aliyor millet amerikada. ağlayin. -
9. tarsus'taki esrarengiz kazı
tyanalı apollonius burada öldü. çok gezdi tezdi en son burada rahmeti rahmana erdi. yanına öğretilerinin yazılı olduğu yazmalar da katılarak gömüldü. aradan geçen bir asır sonra julia domna kabiri buldu. her bir yazmayı altın tabletlere yazdırıp, inci ve elmaslarla süsletti. mezarı som altından tekrar inşa ettirdi. hocası için romanın tüm servetini sarf etmeye hazırdı. nihayetinde de tekrar hepsini gömdü.
işte bulunan da budur. evet. kesin yani. bu bilgiden sonra ölürsem belanızı skerim. -
10. okul müdürünün öğrenciyi hırsız diye teşhir etmesi
okul müdürünün yaptığı yanlış lakin çocuğa laptop hediye edilmesi ona yapılacak en büyük kötülük olur.
-
11. halk pazarlarının çağ dışı olduğu gerçeği
pazar bir operadır .
tenorlar , baslar ve baritonlar tüm vokal çabalarıyla ürünlerini satma çabasındadır .
sahne yüzlerce kişilik bir oyuncu kadrosuyla doludur ve kostüm çeşitliliği inanılmazdır .
dekoru yöresel sebze ve meyveler oluşturduğundan çok geniş skalada bir renk aralığı vardır .
üstüne üstlük , operadan farklı olarak bu sebze ve meyvelerin kokusunu duyabilir hatta tadını alabilirsiniz .
ve şimdi siz bana pazarın çağ dışı olduğunu mu iddaa etmeye çalışıyorsunuz ?
çağı iyi okuyun . -
12. imkanınız olsa kiminle rakı içmek isterdiniz
en çok, mustafa kemal atatürk'ün masasında olmayı düşlemişimdir. bunun dışında, bir kadını gerçekten çok sevip, balkonumuzda birlikte hazırladığımız mezelerle iki tek atmayı istemişliğim de vardır.
-
13. öğretmenlerin şaka maka 3 bin tl maaş alması
üç bin lirayı para sanan andavalların açtığı başlık.
çağlayanın peçete kağıdıyla satın aldığı saati hiç yemese 250 ayda alabileceği anlaşılıyor.
250 ay = 20 yıl + 10 ay ediyor.
10 ayı siktiredin o yirmi yıl götünüze girsin. -
14. 27 eylül 2017 motorin zammı
orospu çocukluğudur. yeter ulan yeter. ebemiz sikildi yeter. her bok düşüyor bu meret bir türlü düşmüyor amını yurdunu siktiğim.
-
15. kadri gürsel
ülkede artık ne neden oluyor, yapılan eylem neye hizmet ediyor bilmiyoruz. ahmet şık gibi kadri gürsel de karşısında olduğu yapının mensubu denilerek neredeyse bir senesini ailesinden, işinden, dostlarından uzakta geçirdi. kendisine kitap bile verilmiyordu okuması için, çocuğu açık görüş niye yok diye isyan ediyordu.
böyle yazınca önemsiz gibi duran şeyler eminim o şartlar altında işkence gibidir.
şimdi nihayet özgürlüğüne kavuştuğu anın belgesi olan fotoğrafla ilgili bir şey diyeceğim. görmüşsünüzdür muhakkak ama görmediyseniz açın bir bakın. benim günümü güzelleştirdi, yüzümü güldürdü. sevdiğine sarılıyor ve insana dair en güzel duyguyla, aşkla öpüyor. en saf ifadeyle dudaklarına yapışıyor. bunun kemailizmle, sekülerlikle, ahlakla ne alakası var sayın bok beyinliler? gavat demiş birisi, bir diğeri namusuna dil uzatmış.
buna artık kötülük, cahillik falan diyemeyiz. çünkü bilmiyor anlamını, hiç yaşamamış, hiç sevilmemiş, hiç özlenmemiş, hiç aşık olmamış, hiç birine söz verip sözünü tutmamış, hiç ayrı kalmamış, hiç beklenmemiş, öyle ot gibi yaşamış. ziyan olmuş ama farkında değil, buna isyan edeceğine güzel olan her şeye, kendi yaşayamadıklarına ve hatta asla yaşayamayacaklarına saldırıyor.
öpüşmek iki kişiliktir. iki kişinin birbirini sevdiğinin imzasıdır. hele de böyle hasret sonrasıysa o ilişkinin tarihine damga vurur. dünyanın en güzel şeyidir sevdiğinle öpüşmek. bu fotoğrafa bakınca aklına sevdiğin kişi ve onu öptüğün son an değil de böyle iğrenç fikirler geliyorsa yalnızsındır. kendi elinle kendini sonsuz yalnızlığa itmiş bir zavallısındır.
öpüşün ulan, sevgilinizin dudağına vatoz gibi yapışın. dedikleri gibi, yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek öpüşün. -
16. ateistlerin garajımdaki ejder safsatası
bir düşünce deneyinden de nem kapmaya gerek yok; carl sagan'ın argümanına "safsata" yakıştırmasındaki problem, tarihsellikten uzak olmakta yatıyor. ejderha elbette bir metafor. "garajda ejder olduğuna inanmamız için bir gerekçeye ihtiyacımız vardır" demek, örneğin kalahari'deki san halkı üzerine çalışan bir antropoloğu gülümsetecektir. insan toplulukları ile oturup iki lafın belini kırın bakalım, inanmadan önce delilleri mi sıralamışlar?. inandıktan sonra delil aramak dahi çok ender görülür.
sagan'ın metafor olarak kullandığı ejderha için bir şey mi dediniz?. modern 21. yüzyıl insanı için ejderhanın varlığı öyküsellikte yatar ancak, ejderhaya inanıyor değiliz. ancak doğrudan ejderhalar üzerinden gidelim, ejderha miti dahi bin yıl önce inanılan bir mitti ve inanmak için bir delil aranmıyordu. doğrudan tanıklıkları içerdikleri iddiasındaki modernlik öncesi seyahatnameleri bile mitsel canlılarla doludur; devler, hayvan başlı insanlar, bebek yiyen yaratıklar. insan dili de bir metafizik fabrikası. olağanüstülüklerin kültürel dolaşımda olduğu dünyada inanmak için çok fazla delil arayacağınızı mı düşünüyorsunuz?. ortaçağın meşhur tarihçisi mesudî'nin altın bozkırlar (muruc ez-zeheb) eserinden bir alıntı yapıyorum bakın:
"tinnîn hakkında başka şeyler de anlatılır. siyer kitaplarında anlatıldığına göre bunlar siyah yılanlardır. çöllerde ve dağlarda yaşarlar. seller ve yağmur suları onları sürükler ve denize atarlar. orada deniz hayvanlarını yiyerek beslenir; irileşir ve uzun yıllar yaşarlar. beş yüz yaşına geldiklerinde deniz hayvanlarını mahvederler. siyer kitaplarında anlatılanlar, bizim ibn abbas'ın rivayetine istinaden anlattıklarımıza yakındır. yine onlara göre bu yılanların siyah ve beyaz renkli olanları vardır. farslar da tinnînin varlığını inkar etmezler. onlara göre bu tinnîn yedi başlıdır. farslar ona ejdeha (ejderha) diyorlar ve onunla ilgili atasözleri ve rivayetler anlatıyorlar." (mesudî, 2004, murûc ez-zeheb, selenge yayınları, istanbul, s.38)
ejderhalar yer yer siyer kitaplarına dahi geçebilmiş canlılar. ibn abbas gibi hadis ravileri dahi ejderhalardan bahsediyor ve daha sonra mesudî "ben görmedim ama kitapta var, inanıyoruz" diyor. kültürel olarak bu anlatılara yatkın olduğunuzda ve size "garajımda x var" dendiğinde delil aramazsınız (ejderha gibi absürd bir örnek dışında başka bir şey koyun, farketmez.) "garajımda ejderha var" diyene önce delil soracağımızı iddia eden, spinifex halkıyla, andaman adasındaki sentinellerle, veya dünya üzerindeki binlerce farklı inanırla oturup bir çay içip laflasın, inanmak için standartlar hiç de yüksek değil. bu inanışlar septik bilim insanları heyeti karşısında sınandıktan sonra basın bildirisiyle kabul edilmedi, kendimizi kandırmaya gerek yok; inanç, delili önceledi, delil inancı değil (inançtan sonra gelen delil ise bir confirmation bias olur en fazla.) inanç öğeleri de birbirleri üzerine bina edilirler, her bir delilsiz inanç öğesi, aslında delil olarak bir önceki inancı alır; kazak örer gibi tane tane kurulan bu anlatıda ne zaman neye inanmaya başlamışsınız unutursunuz bile. birinin "gel göstereyim" dediğinde gitmeniz, bu yatkınlıktan ileri gelir.
ha septiklerin bu türden argümanları -ister russell'ın demliği olsun, isterse de sagan'ın ejderhası- indirgeyici yönü de olan analojiler elbette, ancak çok önemli bir noktaya temas ederler. din sosyolojisinde kullanacak ya da -pek çok ergenin yaptığı gibi- inanan insanları aptalmış gibi gösterecek bir şey değil doğal olarak (inanmak aşağılanacak bir şey değil.) ancak inanma olgusuna dair başarılı düşünce deneyleri bunlar, "inanmanın" çok da mistik bir olgu olmadığını anlatan... -
17. bir kadının hoşlandığını belli etmesinin yolları
sanırım orta sondaydım.( sondaydım mı) neyse dersaneden tanıştığım bir kızla sevgili olduk olacağız . o çekingen tavırların sergilendiği ilk aşamalardayız. buluşacak yer de yokmuş gibi edirnenin ayazında spor salonunun arkasındaki merdivenlere oturduk . vakit akşamdan geceye dönmek üzere. kızla oturduk ama aramızdan kamyon geçer. biraz okul nasıl muhabbetleri falan sonra kız birden "eski sevgilim bana sarılırdı, elini belime koyardı" falan demeye başladı. aq bi bozuldum. içimden "bu ne biçim muhabbet" derken dışımdan "hadi ya" falan diyorum. cool olmakla mal olmayı aynı şey sandığım dönemler. neyse ben bu muhabbeti de duyunca fazla uzatmadan "geç oldu seni eve bırakayım " a bağladım. yol boyu içimden küfür kıyamet.
neyse aradan iki sene geçti. ben liseye yatılı okula gittim. yemin ediyorum bir gece yatağımdan " hasssiktir" diyerek kalktım. kafam ancak o zaman dank etti. kız "sen de sarılsana " demek istemişti iki sene önce.
tam iki sene sonra bunu anlamama mı yanayım hoşlandığını böyle bir yolla belli eden hatuna mı şaşırayım bilemedim.
bir de tanrının gizemli yolları vardır derler. bu ne o zaman? -
18. ekşi itiraf
köpüşleri özellikle benimle uyumaya alıştırdım. annem ısrarla yok tüy olur aman alışmasınlar salonda yer yapalım orada uyusunlar diye aklımı çelmeye çalıştı. ama dinlemedim, alıştırdım. gece herkes yatınca hop kapımın önünde bitiyorlar, öyle girebilir miyiz diye bakmayıp direkt odama dalıyorlar.
yatarken horlamaları, arada uyanıp yer değiştirmeleri, bir bakmışım burnumun dibinde bir popo belirmesi ya da bacağıma yaslanmış bir kafa görmem, hepsine ama hepsine bayılıyorum. uyandıkça ya da uyuyana kadar geçen sürede sürekli elimi atıp bir birini bir ötekini mıncıklayıp duruyorum.
bütün bunları sabahın körü uykumun en tatlı yerinin bölünmesi pahasına yapıyorum çünkü bu sefer de gözümü açar açmaz üstüme zıplayarak beni yalayan, sonra birbirini kıskanıp boğuşmaya başlayan iki maymun ile karşılaşıyorum. onlara kapıyı açıp tuvaletlerine çıkardıktan sonra da uykuya devam. bir iki saat daha uyuyup bu sefer gerçekten uyandığımda da kapımın önündeki minderlerinde uyuyor oluyorlar ve gerine gerine kuyruklar sallana sallana bir de bu tatlışlıkla karşılanmış oluyorum. * * * *
özellikle güne bu şekilde başlamak, şu sıralar, ciddi anlamda beni hayata bağlayan, pozitif düşünme çabalarımı destekleyen, bana enerji veren en büyük neden. onlar olmasaydı kafayı yerdim herhalde diyorum, onlar var ve bu sefer de kafayı köpüşlerimle bozdum. ama yok buna kafayı bozmak denmez, onları sevmekle dolmak, sevgileriyle varlıklarıyla neşe dolmak denebilir. -
19. 90'lı yıllara özgü problemler
benim aklımda kalanlar aşağı yukarı şunlardı;
- tam bir geçiş dönemi olması çok can sıkıcıydı. her gün yeni bir buluş veya teknolojik alet çıkıyor bir kaç sene sonra gelişimi duruyordu. örneğin data bank gibi bir saçmalık vardı. diğer markalar da hesap makinalı saat çıkarınca casio coşup televizyon kumandası özelliği olanını çıkarıyordu ki kendim dahil alıp bir kez kullanabilmiş değilim kumandasını. yine data bank benzeri translator adında salak bir ürün vardı. gazetelerin dağıttığı türkçe-ingilizce değil sadece ingilizce-türkçe çalışıyordu. sizde zaten bilmediğiniz kelimeyi yazıp karşılığını bulana kadar kurdeşen döküyordunuz. benzeri nice alet bir hevesle piyasaya sürülüyor daha sonra tutmayınca yok oluyordu. bu hıza halk olarak yetişemiyorduk. bir kaç sene önce internet türkiye'ye ulaşmış, arkasından cep telefonları girmişti fakat kimse ne için nasıl kullanacağını bilmiyordu.
- ankesörlü telefonlar bu yıllarda daha gelişmişti. kartlı sisteme her yerde olmasa bile geçilmişti. jetonlu olanlar sağlam fakat ses kalitesi düşük aletlerdi. soğuk illerde dökme demirden mamül bu telefonlar kışın donuyordu. daha doğrusu jeton sistemi donuyordu. attığınız jeton arada takılı kalıyordu. o yüzden altında ufak bir ateş yakarak buzu eritenler oluyordu. şahsen kabinlerine kıl olurdum. hem çok klostrofobik dar olurdu hemde o sikik kapısı hiç bir zaman tam olarak kapanmazdı.
- internet tam bir azaptı. 1993 senesinde odtü ve washington arasında kurulan kiralık hat ile başlayan maceramız her yerden internet servis sağlayıcılarının fırlamasıyla tam bir kaosa dönüşmüştü. bağlanmak için bir servis sağlayıcı gerekiyordu. onlar telefon faturasına yansıyan bedeller hariç bir de paket parası alıyordu. hatta dsl gelene değin interneti bile kontörle satmaya başlamıştı namussuzlar. bir de bunu matah bir ürün gibi sunuyorlardı. en nefret ettiğim seri şuydu. ixir
- televizyonun gittikçe dejenere bir hal alması bu dönemin sonuna tekabül eder. televoleler, saçma sapan magazin programları vs hep bu dönemde türemiştir. televole demişken bu programda kullanılan müzikler karışık yabancı kaset dönemini bitirmiş, kasetçilerde "dıp-tıs kaset" olarak televole müziklerinden derleme kasetler satılmaya başlamıştı. doğan-şahin modifiye ederek arabada bangır bangır alarma çalma dönemi doksanların ikinci yarısıdır.
- tv reklamları. bunlarında hiç standartı yoktu. yarım saat reklam beş dakika film izleten kanallar vardı. hatta kanalların kendi ürün pazarlama birimleri vardı. show tv taksitle panasonic telefon satardı. star tv'nin müzik seti, cep telefonu hatta otomobil pazarlamışlığı vardır.
kitlesel olarak en büyük problem belediyecilikti. istanbul için konuşursak çok büyük problemlerimiz vardı.
- sürekli su kesintisi yaşanırdı. daha doğrusu belli saatlerde su verilirdi. üç günü geçen kesintilerde belediyeler su tankeri gönderirlerdi. millet elinde bidonlarla kuyruk beklerdi.
- içme suyu. bu daha büyük problemdi. damacana ve eve servis gibi bir olay olmadığı için su istasyonları türemişti. elde 30 litre bidon benzin pompasıyla aynı sisteme sahip dükkandan su alırdınız.
- ısınma. istanbul'da doğalgaz yaygınlaşana kadar seneler 2000'e dayanmıştı. lüks sitelerde fuel-oil ve kömürlü merkezi ısı sistemleri vardı fakat halkın geri kalanı kovalı soba kullanırdı. bugün hala evin bodrum katına kömürlük denmesinin sebebi budur. soba ise dünyanın en verimsiz ısınma aletiydi. tek oda ısıtılır diğerleri buz gibi olurdu. sovyetlerin ikinci dünya savaşından beri köylerinde kullandıkları merkezi ısı sistemleri bırakın istanbul'u erzurum gibi küçük ve soğuk şehirlerde bile yapılandırılamamıştı.
- elektrik. her evde voltaj düzenleyici regülatörler olurdu. sürekli elektrik giderdi. bazen geri gelmesi günleri alırdı. bakkalarda gaz lambası için fitil satılırdı.
- haşere ve fare sorunu. kedi kadar sıçan gördüğümüz zamanlar olurdu. kaldırımı bile olmayan mahalleleri geçtim sözüm ona lüks semtlerde bile fare görmek sıradandı.
gerçi bu problemler daha öncesinde de vardı fakat bizzat yaşadığımız ve çözümlendiği günleri gördüğümüz için doksanlara özgü yanları vardı.
- cep telefonu öncesi dönemin iyi mi yoksa kötü mü olduğuna karar veremiyorum. bir çok avantaja sahip olmasına rağmen günümüz kadar özel hayatımız taciz altında değildi. birisi evinde varsa vardı yoksa yoktu. sıçarken telefonu açmadığınız için kimse size çemkirmezdi.
- cep telefonunun büyük bir lüks olduğu dönemdi. gsm şirketleri bizi susuz sabunsuz zikiyordu. bir mesaj atmak 2 kontördü. günümüz para birimiyle 20-30 tl arasında olan 100 kontör ile 50 sms atabiliyor veya en fazla 15-20 dakika konuşabiliyorduk. saçma olan telefonların kendileri ucuzdu. günümüzle karşılaştırıldığında vergiler çok düşük ve ürünler makul kar marjlarıyla satılıyordu. ayrıca en az on farklı firma olduğu için fiyat kırarak rekabet etmeye çalışılıyordu.
- walkman ile gelen taşınabilir müzik olayı bizim için yine lükstü çünkü sürekli pil satın almak cep yakıyordu. orijinal kaset bulmak zor ve pahalıydı. kaset doldurtmak veya radyodan kendi kayıdını yapmanız gerekirdi. bir parçası kırılınca yedek parçasını bulmak zor satın almak pahalıydı.
- giyim kuşam bu dönemde ülke içinde çok pahalıydı. günümüzde olduğu gibi bir üç kuruşa alınan bir tişörtü iki kere giydikten sonra eskidiği için atamıyorduk. kısacası fast-fashion yoktu ve kaliteli bir kıyafet uzun seneler giyilebiliyordu. bir yandan avantaj diğer yandan dezavantaj.
- sigaranın zararlı olduğuna dair algı pek gelişmemişti. doksanların ortalarında getirilen yasaklar ve kamu spotlarına kadar bir çok yerde sigara içilebiliyordu. özellikle şehirler arası otobüslerde sigara içilmesi büyük işkenceydi.
- gazeteler büyük bir promosyon yarışı içine girmişti. yıllarca kalitesiz saçma sapan bir sürü bok püsürü insanlara türlü yalan dolanla sattılar. öyle bir dönem düşünün ki gazete kuponları biriktirerek beyaz eşya, tabak çanak, otomobil hatta cep telefonu alıyordu insanlar. tek işe yaradıkları nokta her eve ansiklopedi setleri sokmuş olmalarıydı.
- mcdonald's ve pizza hut gibi fast food şirketleri bu dönemde ülkeye girmişti. öyle bir algı yaratmışlardı ki lüks fine-dining restoranı muamelesi görüyorlardı. açıldıkları ilk yıllarda durumu olan aileler hafta sonu en güzel kıyafetlerini giyerek giderlerdi buraya. hatta önünde fotoğraf çektirip albüme koyarlardı.
- bir kaç sene önce ücretsiz izlediğimiz futbol maçları bu dönemde paralı oldu. cine-5, tele-on derken digitürk'e kadar uzanan karanlık dönem bu yıllarda başlamıştı.
- majistral ilaç hazırlayıp satan eczanelerin sanırım son dönemiydi. eczacıların doktor kadar saygı gördüğü gibi fakat dükkanlarının daha çok bakkala benzediği bir dönemdi. bir çok ilaç ve hijyen/kozmetik ürünü ölçüyle satılırdı. hazır formülleri gazete kağıdından külah yapıp vereni vardı. şimdi ise mağaza güzel kendisi diplomalı bakkal oldu bunların. -
20. araştırma üniversitesi
araştırma hastanesi ile karıştırdılar gibi geldi bana.
üniversite denen kurumların asli görevlerinden biri zaten araştırma yapmak değil mi, ben bu yaşıma kadar yanlış biliyormuşum demek ki.
ya da heralde bu üniversiteler eğitim ve akademisyen yetiştirme misyonlarını bırakacaklar, sadece araştırma yapacaklar. -
21. öldükten sonra böcekler tarafından yenecek olmak
öncelikle şanslı olmayı gerektirir. niye mi izah edeyim:
bir kere günümüzde hızlı kentleşme, egzost gazı ve zibilyon çeşit kimyasallar yüzünden artık zaten iyice şehir içinde kalmış mezarlıklardaki topraklarda bulunması gereken çürükçül bakteriler neredeyse yok olma noktasına gelmiştir. dolayısıyla istediğiniz kadar gömülün uzunca bir süre çürüyemeyeceksiniz çünkü insan türü olarak o bakterilerin de güzelce amına koyduk. *
yani sonuç olarak "dayımgili gömmek için halamgilin mezarını gazdıydık da aynı duruyo gız çok mübarek insanmış çürümemiş bile melaikeler korumuş" tarzı abuk açıklamalara gülüp geçiniz. bizi ölünce yiyecek bakteri, börtü, böcek, kurt, solucan bırakmadık olay bu. -
22. rte'nin sürekli kandırılmasının sebebi
geldi yol yaptık falan dedi benden oy istedi, tamam dedim vermedim tabi.
bana bile aldandı allah affetsin. -
23. yapay zekanın ilk sözü
"'hello world . . . . . . şaka lan şaka!, şimdi siktim belanızı" şeklinde bir cümle olabilir
-
24. eğitimde türkiye'ye çağ atlattık
(bkz: orta çağa atlamak)
-
25. barzani bunun bedelini çok ağır ödeyecek
uzun zamandır bunama emareleri gösteren, hem zihnen hem de siyaseten bitmiş, kendi halinde bir amcanın atarlanması. ne yapacakmış? tayyip abisine mi şikayet edecekmiş? parti teşkilatında adam kalmadığından da habersiz herhal.
-
26. gülben ergen
yıllar önce sanem çelik evli bir yönetmenle, kudret sabancı ile ilişki yaşamıştı. paparazziler yakalamıştı bunları otomobillerinin içinde.
sanem çelik sonra sırra kadem bastı. yıllarca görünmedi. yurtdışına çıktı sanırım. ve sanem çelik'in sadece bir olayı çıktı. çok da önemli bir şey değildi zaten. ama bu kadın birden fazla olaya karıştığı halde hala buna bir şey olmuyor. burada acayip bir mantıksızlık var.
ben sanem çelik'ten de nefret etmem. en azından rolcü ve sahte değil. olur öyle hatalar. bu tür işlerde suçlu 1 değil, 2 kişidir.
ama gülben ergen farklı. bu kadın devamlı gülüyor. evet devamlı. yani sinir bozucu bir bitmek bilmeyen sırıtışa sahip. hep neşeli, hep pozitif, hep mutlu. acayip yapmacık, acayip sinir bozucu. ama içi, tam bir kaynayan kazan. şu uçankuş muhabirinin mikrofonunu almaya çalıştı hani. orada ki gerçek gülben ergen işte. bu o kadar belli ki. muhabire davranış ve ses tonuna bakın. oradaki hali, zaten yüzde yüz suçlu ve kötü niyetli olduğunu gösteriyor.
bu kadında ses de yok. o çirkin sesle bu düzeye nasıl geldiği ise ayrı bir konu. neyi var bu kadının. böyle tipler nasıl bu kadar zirveye çıkıp uzun yıllar ordada kalabiliyor.
bu kadının arkasında kimler var ki, bu kadar rezilliğe rağmen hakkettiğini alamıyor. yani siyasetçiler mi var nedir. ve kaç kişi bunlar. bu çevreyi nasıl yapmış. ne yapmış da bu çevreyi elde etmiş. ben asıl bunu merak ediyorum. nasıl her defasında sıyrılabildi. bunda ki sıyrılma yeteneği ancak siyasilerde olur. ya da medya patronlarında.
bu kadının lafına bakıp da bunun dediğini
yapanın da ayrı bir çıkarı mı vardır nedir. yoksa kim bunun dediğini yapar ki. mal mı bunlar.
umarım tamamen silinir. -
27. yeni devlet kuracaklara tavsiyeler
* boy sınırlaması getirin. uzunlar başkan olamasın.
-
28. baltalı saldırıda ölen yaman için adalet
yeter ulan yeter.
cezaların bir insanı kötü işten caydıracak ve tekrar yapılmasını engelleyecek şekilde olması gerekmez mi, 4 ay 3 yıl ve para cezası deniyor, bu da demekki hükmün açıklanmasının ertelenmesi, o ne demek mi; yani kişi 5 yıl altı cezasını bir süre bir daha işlemezse o ceza iptal oluyor. ulen neresinde bunun caydırıcılık.
şu ülke de hayvanlara ve sağlıkçılara yapılan muamele uganda da fimoku adasinda yok be. hukuk devletiyiz ya, diyorum ki hani biraz daha iyi işlese hukukumuz cezalarımız, teksas değiliz. teksas davranışları devam ederse korkarım ki biz medeni kişilerde bozulacağız. hayatta o kadar gereksiz, gerzek insan varken bir masum daha insan denilen mahlukat tarafindan öldurülmüş, bunu yapanlarin en kısa sürede ve hakettiği hesabı vermesini diliyoruz. -
29. ali palabıyık
bunu savunanlarda da şu türedi şimdi. " e sadece 2 kritik hatası var". bide yazıyorlar beşiktaş'ın golü ve penaltısını vermedi diye. oğlum mal mısınız lan siz sayıyla mı veriyorlar sizi bizim başımıza? ameliyat çok iyi geçti ama hastayı kaybettik demekten ne farkı var dediğinizin? bide sadece 2 kritik hatası varmış siker misin sabaha mı bırakırsın?
-
30. türkiye'den bir dostoyevski bir tolstoy çıkmaması
bu coğrafyaya halit ziya uşaklıgil, reşat nuri güntekin, yaşar kemal geldi. dostoyevski veya tolstoy olmadıkları için tanındılar, okundular. edebiyatçı, orijinal kimliğiyle var olabilendir.
-
31. levent özçelik
biraz savruk bir spiker.
-
32. thy'nin çalışanlarına prim olarak parfüm vermesi
parfüm numarasını yeme numarasını yiyen malların olduğunu gösteren durum.
-
33. 26 eylül 2017 kartal belediyesi'nin paylaşımı
chp seçmenine aylarca referandum süresince terörist diyen andavallar tarafından eleştirilen paylaşımdır. şahsen ben beğendim hella olsun kartal belediyesi. herkese anladığı dilden konuşacaksın
-
34. fikret orman
önce bir yanlışı düzeltelim :
"beşiktaş dünyanın en müslüman takımı" demedi.
söylediği :
"dünyanın her yerinde en çok konuşulan türk takımı beşiktaş'tır. dünyadaki en iyi müslüman takımı olarak da yine beşiktaş olarak görüyorum.".
aslında söylemek istediği :
"müslüman dünyasının en iyi takımı beşiktaş"
gerçekte olabilecek en düzgün hali :
"müslüman dünyasının en iyi futbol ülkesi biziz".
yalan mı peki bu? yahu bizim ülkemizin çoğunluğu müslüman olduğuna göre dünyanın en ileri müslüman ülkesiyiz. var mı bizden ileri başka bir müslüman ülke? türk futbol takımlarından daha iyi bir takım var mı müslüman dünyasında? arkadaş sen beğen veya beğenme, istersen benim gibi ateist ol, fakat bu ülkenin kültürü müslümanlıkla yoğrulmuş ve müslüman dünyasının en düzgün ülkesi de biziz. sen kabul etmesen bile dünya seni öyle görüyor. senin ülkenin herhangi bir ürününü de (misal tv dizileri) en kolay alanlar müslüman ülkeleri, insanına önyargılı bakmayanlar da o ülkeler, senin ülkeni bir çok açıdan "ulaşılması gereken medeni müslüman ülke" olarak gören de onmilyonlarca açık fikirli müslüman var dünyada. futbol takımların için de en kolay taraftar bulanacak pazarlar bu ülkeler. 2 kere 2 eder 4.
konuşmanın geri kalanında zaten bu cümlenin devamını da getirdi fikret orman. büyük takımlarımız gitsin turki cumhuriyetlerde veya müslüman ülkelerde maçlar yapsın, türk futbolu oralarda da tanınsın, futbol endüstrimizin değeri yükselsin dedi.
ayrıca sanıldığı gibi haftasonu yaşanan fenerbahçe derbisindeki rezaletleri konuşmak için tv'ye çıkmadı. şampiyonlar liginde ülkeyi temsil eden tek takımın yarın maçı olduğu için yayıncı kuruluşun yayınına çıktı. fenerbahçe maçı ile ilgili sorulara cevap da vermedi. sadece video hakem uygulamasına destek verip vermediği sorulduğunda "destekliyorum, haftasonu uygulansaydı bir golümüz ofsayt yüzünden heba olmazdı" dedi.
bunlar haricinde adam "futbolun kalitesi ancak her birlikte arttırılabilir", "her takımın dolu stadlarda oynaması lazım", "kavga gürültüyü bırakıp oyun kalitesini geliştirelim", "futbolumuzun değerini arttıralım", "altyapıyı geliştirmek için hepimiz çalışalım", "ffp bitti ama biz disiplini koruyacak ve kar edeceğiz" vs vs 1.5 saat anlattı. kimseye laf atma yarışına girmedi. rakipleri hakkında gayet saygılı bir üslup kullandı.
sonra denyonun teki koca konuşmadan bir cümleyi cımbızlayıp tweet atıyor, sonra programı izlemeyen veya söyleneni anlamayan başka yüzlerce denyo bunu paylaşıyor, sonra izlemedikleri programdan çarpıtılan bir cümle üzerine yüzlerce yorumlar yazıyorlar.
kötü kere kötü niyetlilik artı kendini bilmezlik bir araya geliyor ve "gündem" oluyor. 10 tane belli kalıp kullanılarak boş boş konuşmalar dönüyor. alın size yazayım bir kaç kelime bunların kombinasyonlarını kurup yazı yazınca bir şey becerdiklerini sanıyorlar : tinerci, cumhurbaşkanı, 3. büyük, kiev, 8taş, liverpool, 2 senelik başarı vs vs. ulan aynı şeyleri yaza yaza doymadınız.
programı izleyenler zaten verilen mesajları beğenmişlerdir. bir çok konuya doğru yaklaşan bir başkanımız olduğunu görüp keyif aldım ben.
sonra işte o keyifle buraya geliyorsun milletin kusmuk yorumlarını okuyorsun. futboldan değil de taraftarından soğuttunuz resmen. -
35. tinder
"hollanda’da bir gece parmaklarıma kuvvet edindiğim 20 küsür eşleşmede tek bir seks ya da saygısızlık içeren mesaj almadım."
siktir git islami evlilik sitesine kaydol o zaman. -
36. ahsen tv muhabirinin topuklaması
olm kalabalık bir gruba doğru gidip vatan hainisiniz diye bağıracak cesareti nereden buluyorsun lan sen? dua et onlar chp'li falan. aynı şeyi akplilere yapsan senin ananı avradını sikerler. paramparça edilirsin orada. ben mesela 10-15 tane akplinin karşısına geçip demokratik protesto hakkımı kullanıp hırsız şerefsizsiniz diye bağırsam benim sülalemi sikerler, içimden geçerler. sen gelmiş daha ne anlatıyorsun a beyinsiz?
olm gidip islam propagandası yapsana dalyarak. milletle ne işin var lan? gel bizim evde akşam yemeğine de karış. pezevenge bak sen yaa. -
37. rick and morty
diziye bok atmaya çalışanların katıksız birer jerry olduğu dizi. topluluğun beğenisini kazanacakları ve bizim kendimizi kötü hissedeceğimizi zannettikleri bir şeyler yazıyorlar ama biz okuyunca sadece içimizden amk gerizekalısı diyerek devam ediyoruz.
-
38. şu anda çalan şarkı
-
39. ios 11
kendini iphone 8 almaya psikolojik olarak hazırlayanların, burada sorun yaşıyorum diye feryat ettiği sürüm.
genellikle bunların iphone 6 sahibi olduğuna da dikkat edin. telefonu iki nesil eskiyecek olanlar yani. 5s denen modeli kullanıyorum ve zerre değişiklik yok. çünkü çıldırmış gibi kendimi 8 almak zorunda hissetmiyorum. tamam telefonunuz bitti, mahvoldu koşun yenisini alın. ben ikna oldum amk. -
40. naim süleymanoğlu
birisi yazmış "içine kapanık, asil bir insan" diye. çok doğru. doping yapmaktan spordan men edilen insanların adı spor salonlarına verilir, küfürbaz, gençlere kötü örnek olan futbolcular kovuldugu takıma geri çağrılır, naim süleymanoğlu gibi nazik ve başarılı insanlar da köşelerine çekilip kimsenin aklına gelmez. halbuki türk spor tarihinin tartışmasız en başarılı sporcusudur. inşallah iyileşip, eski sağlığına kavuşur.
-
41. 26 eylül 2017 ankara'da helikopter sesleri
iş için geldim, yozgatta oteldeyim.
yaklaşık bir saattir koyun ve öküz sesleri geliyor.
bu normal mi sizce? -
42. kadri gürsel tahliye olurken gülümseyen asker
adamın başını belaya sokacaksınız amk.
-
43. 26 eylül 2017 trafikte taciz edilmem
-
44. yunan adalarının türk gemilerine yasaklanması
baslik "yunan adalarinin turk gemilerine yasaklanmasi" degil, "turk gemilerine yunan adalarinin yasaklanmasi" olmali, zira yasagi koymaya calisan bizimkiler.
tanim: rezalet. -
45. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
şu başlık sayesinde edindiğim arkadaşlıklar vesilesiyle sözlüğe teşekkürü bir borç bilirim. teşekkürler ekşi sözlük (bkz: 9 nisan 2017 koru hastanesi rezaleti)
-
46. geceleri uyutmayan şeyler
başını yastığa koyduğun an aklına gelen nefret ettiğin insanlar. her geçen gün de sayıları artıyorsa durum vahim.
-
47. cenk tosun
bu yaşananlar hep cenk'in rüyasıymış. aslında hala almeida'nın yedeğiymiş.
-
48. uğur meleke
sözlük maalesef her geçen gün daha adaletsiz, daha hukuksuz, daha sıradan bir yer olmaya başladı.
meleke, bugünkü hürriyet konsey yanıtlarında hakemin 11'de 8 doğru karar verdiğini, hataların insani olduğunu söylemiş, evet.
ama sadece bunlar değil ki söyledikleri!
****
dünku yazısındaki hakem bölümü:
hakem için çok zor maç
- quaresma’nın ilk faulü zaten kırmızıydı. neto’nun,atiba’nın, ismail’in kartları doğru. pepe’nin janssen’e dirseği de kırmızı.
- medel, janssen’in üstüne yüklendi, atiba’nın kolu açıktı, penaltılar doğal. ozan’ın koluysa bitişikti.negredo’nun iptal edilen golünde satman’ın bayrağı hatalı. gol nizamiydi.
hasan’ın bileğe basışı da bence penaltı olmalıydı.
*****
bugünkü röportajda da beşiktaş'ın leipzig'e üstün olduğunu da söylemiş; mahmut uslu'nun çirkin bir adam olduğunu da. tabii maalesef sözlük artık adil bir yer olmaktan çıktığı için almamışlar oraları.
meleke'nin bugünkü yanıtlarının tamamı:
1- derbiler heyecan vaat ediyor
bence bir numaralı değişim, oyuncu kalitesi. daha önce bir derbide negredo, pepe, quaresma, oğuzhan, janssen, ısla, ekici ve valbuena gibi bir çok kaliteli adamı bir arada sahada görmüş müydük? bence hayır... bu yıl g.saray-f.bahçe-beşiktaş arasındaki her derbi büyük heyecan vaat ediyor. hakem 11 kritik karar vermiş; 8’i doğru, 3’ü yanlış. bir futbolcu 11 kritik işin 8’ini doğru yaptığında ‘iyi maç geçirdi’deriz. ama söz konusu hakem olunca değerlendirmemiz değişiyor. hakemin hatalarını insani buluyorum ben.
2- güneş, neden geriliyor?
güneş’in f.bahçe maçlarına özgü gerilimi olmasa, bu kadar büyük hasar olmayacaktı belki de. 3 puan kaybedebilirsiniz, ancak neden kontrolü yitiriyorsunuz, onu anlamıyorum doğrusu. beşiktaş’ın kadrosu geniş; leipzig’e oğuzhan-quaresma-atiba, trabzon’a tolgay-negredo-medel’le çıkabilir; her iki 11 de as kadro hissiyatı verir. leipzig’liaugustin, harika bir santrfor. ona dikkat edilirse, 4-4-2 oynayan bir takımın beşiktaş’tan orta sahayı alabileceğini düşünmüyorum ben.
3- fenerbahçe’de grafik dikey
fenerbahçe, henüz gelişimi devam eden bir takım. temmuz’da, hazırlık kampında yaşanması gereken süreci, ancak eylül sonunda yaşıyorlar. transferler yavaş yavaş takıma katılıyor, ideal 11’i ve dizilişi yeni yeni buluyorlar.aykut kocaman’ın derbide denediği 4-3-2-1 dizilişini umut verici buldum, giuliano ve valbuena’nın verimleri arttığı gibi,dirar mecburiyeti de ortadan kalktı. bence grafikleri dikey.
4- sokak seçse ali koç başkan olur
fenerbahçe başkanı’nı sokaktaki sporsever seçse, ali koçbaşkan olur gibi hissediliyor. benim gözlemlediğim kadarıyla fenerbahçelilerin kalbini kazanmış, gelecek için heyecan duydukları bir isim. ama seçimi kongre yaptığı için vetürkiye’de kongreler genelde kamu düşüncesini yansıtmadığı için neticeyi kestirmek zor. türkiye’de iyi projesi olanlar değil, seçim mühendisleri kazanıyor çünkü sandıkta...
5- caner için söylenenler çok çirkin
uslu’nun caner’le ilgili söyledikleri çok çirkin. caner, 29 yaşında bir genç adam, hepimiz gibi hataları-sevapları olacak. deneyecek-yanılacak, bir daha deneyecek, bir daha yanılacak. yaşamak böyle bir şey. bir kere dünyaya geliyoruz, daha önce hiç gelmedik, yaşamakla ilgili geçmişten gelen bir tecrübemiz yok. uslu’nun kimseyi yargılama yetkisi yok, kimsenin onu yargılama yetkisi olmadığı gibi. orman’la ilgili söylediklerine herhalde orman yanıt verir, yaşları ve pozisyonları yakın.
6- bu hamleler lig için umut verici
değişikliklerin heyecan verici olduğuna katılıyorum ama skoru bu değişikliklerin getirdiği kanaatinde değilim. zaten ikinci devrenin ilk 20 dakikasında iş tek kaleye dönmüştü,galatasaray rakip sahaya yığılmıştı, gol geliyorum diyordu her an. ama 39’luk genç bir teknik adamın, bitime yarım saat kala böyle radikal bir hamle yapması, oyunu etkilesin ya da etkilemesin, kesinlikle süper lig için heyecan ve umut verici. -
49. 22 ekim 2017 galatasaray fenerbahçe maçı
bir galatasarayli olarak fb'nin cok iyi oynadigi bolca pozisyona girdigi bir mac olmasini diliyorum.
biz ise kotu oynayalim, muslera en az 5 yuzde yuz gol cikarsin, fb'nin topu direklerden donsun. o kadar kotu oynayalim ki tek pozisyona giremeyelim. sonra 87. dakikada yaptigimiz ilk atakta gomis koysun bir tane. mac 1-0 bitsin.
iste o zaman yillardir su derbilerde ne boktan bir sansla ugrastigimizi anlar fb. -
50. almanya hükümet kuramayacak göreceksiniz
denizin ortasında kayığı su alırken milletin yatının rengini eleştirmek gibi. ancak bizim çomarlardan beklenir.