doğup büyüdüğüm, ama uzun bir süredir yaşayamadığım yer.
bize adalı derler ayvalıkta. giritliler bir de boşnaklar vardır. giritliler cunda adasında, boşnaklar ise küçükköy ve sarımsaklı'da yaşarlar. bizse tam ortalarında, ayvalığın iç kısımlarında.
nerden başlasam, ne desem bilmiyorum ama çok özlüyorum. her şeyi bırakıp dönmek istiyorum memleketime. bi sandalım olsa, sabah balığa çiksam, tuttuklarimdan sattıklarım, rakı parasını çıkarsa yeter sanki. denizi mi çekiyor, poyrazı mı bilmem, küçüklüğümü özlüyorum; küçüklüğümdeki ayvalığı özlüyorum.
çok da büyük değilim, 32 yaşındayım ama sanki cocukluğumun ayvalığı, henüz avrupa yakasında ismini duyunca sevindiğimiz ayvalık çok daha güzel, çok daha masumdu. ismi televizyonda duyulunca sevinirdik, sevinirdik ama bilmezdik sesi her duyulduğunda biraz daha elimizden kayıp gittiğini.
haksızlık etmiyim. büyükşehirlerin kaliteli insanı geldi yerleşti ayvalığa. çoğu virane haldeki rum evlerini restore ettiler. mal mülk sahibi kazandı, esnafı kazandı; lafım yok. hem o kadar da bozulmadı ayvalık. beach ve club cenneti olmadı mesela. ama, ama.
çocukluğumdaki belediye başkanının sağ kolu olan celoyu özledim belkide. hani kızınca belediyeye kimseyi sokmayan, deli celoyu. pazar ve cuma günleri istiklal marşının belediye hoparloründen çalınmasıyla tüm ilçe hazırolda beklemeyi özledim. iskeleden cundaya, tekneyle -ki biz ona cunda motoru deriz- efil efil gitmeyi özledim. deli aliçoyu özledim sonra. kimseyle konuşmayan, her daim is kokan, para versen almaz, ağzında maltepesi, elleri cebinde, sırtinda eski bir kazak. deli derdik ama meczuptu aliço. kimseye zararı yoktu, kimseyle konuşmazdı. derdini bilmezdik. ailesi zenginmiş ama, bir kızı sevmiş. sevmiş ama vermemişler. o da tek başına başlamış yaşamaya. aliçoyu özledim. turgayı özledim sonra, deli turgayı. deli turgay gözleri önünde yaşanan bir kazada kaybetti annesini. sonra çok güzel bir kizla evlendi. kız bunu terk etti. sonra yalnız yaşamaya başladı. ramazanda icmez ama 11 ay bir dakika bile ayık dolaşmaz turgay. boris vardı köpeği, korkardık ama zararsızdı. bir gün, o kasvetli ayvalık kışlarından birinde, yeni meydan direğine tırmandı turgay. atlicam dedi. zar zor ikna ettiler, indirdiler. sordular turgaya, niye çıktın diye. sıkıldım, ayvalığa hareket gelsin diye çiktim dedi. tugiyi ozledim.
sonra balık tutmayı özledim, kargının ucuna misina bağlayarak. televizyon karıncalaşınca cundada elektriklerin gittiğini anlamayı, ara sokaklarında gezmeyi, poyrazıyla üşüyüp imbatıyla serinlemeyi özledim.
çok şey geliyor aklıma ama yazamıcam. uyumam, 8-5 calıştığım işime gitmem lazim yarın. ayvalıkta olsam uyumaz, arabayı çamlikta deniz kiyısına ceker bira içerdim belki.
ayvalikta, kış akşamlarinda, sokaklarda kediler bile yokken; sadece poyrazın uğultusu duyulurken yalnız hissederdik kendimizi. şimdi ise ayvaliktan uzakta, yapayalnız hissediyorum.
çocukluğum geliyor aklıma, oradan uzakta ölürsem, oraya gömülememekten korkuyorum.
barex5 profili
-
ayvalık denince akla gelenler
-
garip giyimi ile metrobüste şeytanı andıran kız
metrobüsün boş olmasını daha çok garipsedim.
-
türk kızlarından nefret etmek
edit6hiç beklemediğim bir şekilde kadınlardan oldukça fazla destek mesajı geldi. başlık seçiminin acımasız olduğunu söylemiştim. dikkat çekmek için seçildiğini de. nefret kelimesi için tekrardan özür dilerim. bıkmadan düşüyor mu böyle diyen yazarlara da tekrardan düşmüyor, rahat olun diyor; tekrar etmenin bu tip andavallar için vazgeçilmez bir bağımlılık olduğunu tekrar tekrar hatırlatma gereği duyuyorum.
editeyşın fayf aşağılarda bi yerde yıllardır görmediği lise arkadaşı tarafından facebooktan eklenerek aslında ben seni seviyordum yazılan kızın entrysini okuyunuz. “ay taciz edilcem, ay poposu değdi, ay bana mı baktı” diye sokakta gezen bir deli olduğunu düşündüğüm bu kızımız tam da benim korktuğum, onu tanıyınca yolunu değiştirdiğim ve nefretime sebep olan kızımızdır.
edit 4kanı sadece cinsel organına pompalayan genç ve heyecanlı arkadaşları bir kenara bırakırsak tacizci sanılma korkusu tahminimden fazla kişide mevcutmuş. bu durumun psikolojide bir adı var mı bilmiyorum. olmadı adını biz koyar, dernek kurar, tacizci değiliz diye istiklalde yürüyüş yaparız. ben kendimi demir donla zincirlemeye hazırım.
edit3 çok fazla mesaj geldiği için tekrar yazma ihtiyacı hissediyorum. tekrar neydi? tekrar aptalların afyonuydu, neyse. konuştuğum her kızla seviştim sananlar var, uydurduğumu zannedenler var. bunu yazanların yeteri kadar sosyal canlılar olmadığını düşünüyorum. bir kızla otobüste kahve içmem imkansız gelmiş bazılarına. hadi bunlar doğal da bir kişi de kalkıp dirseğimin değdiği kadının verdiği tepkiyi sorgulamamış ya ona yanarım. çoğunluk yok lan sevişmiş olamaz modunda. yemin ederim sevişmedim diyorum, playboy takliti yapıp kız düşürmeye çalışıyosun diyolar. gece rahat uyuyun, yemin ettim bak.
edit2 he canım playboy gibi gözükmeye çalışan bir kekokuyum. o libidoyu indir, beynini göremiyorum. amerikalının evinde iki hafta kaldım mesela, bak sen idrak edemeyeceksin ama hiç sevişmedik. vallahi bak sevişmedik. mutlu ol olum sevişmedik. bırak playboyluğu doğru dürüst bir kadınla muhabbet başlatmayı beceremem. vallahi bak. ukraynalı hatun allah var çok güzeldi, ama sevişme amaçlı değil düşmesin diye koluna girmeyi teklif ettim. onunla da sevişmedim. mutlu ol olum hayatım sevişmekle geçmiyor maalesef.
edit: yorumlar beklentimin haddini aşmadı. arada gerçekten ne demek istediğimi anlayan bir kaç kızdan mesaj geldi, mutlu oldum. bir kısmı düşüyor mu böyle diye yazmış; boy veriyorum, düşmüyor. bir kısım türk kızlarının orospu olmasını istediğimi yazmış ki nasıl böyle bir sonuca vardılar merak ediyorum. çokça da sen kızların ne yaşadıklarını biliyor musun mesajı var.
kadın olmadığım için tam manasıyla bilmem söz konusu değil. tekrar edeyim, ki bir entryde belirttiğim gibi aptallar tekrarı çok sever, bende tekrar anlatmayı. büyük harflerle diyorum ki, bu ülkede taciz tecavüz vardır ve sorundur. aile baskısı vardır ve sorundur. koca şiddeti vardır ve sorundur. pedofil vardır ve sorundur. kadının tacize uğraması için rahatsız olması, benim için yeterlidir; bunun adı tacizdir.
ancak arkadaşlar ben burada yanlışlıkla dokunulan koldan, adres sormaktan bahsediyorum. bir erkek olarak tacizci suçlamasına maruz kalmaktan ödüm patlıyor. yaşadığım olayı yazdım. o an yaşadığım stresi ifade dahi edemem. toplu taşımada yanlışlıkla birine dokunucam diye ödüm patlıyor. söylemek istediğim, türk kızının taciz eşiğinin avrupalı akranlarına göre düşük olması. yani bir avrupalı laf atılmasına gülerek karşılık verirken türk kızları buna tepki gösteriyorlar ki kültür farkı, yetiştirilme tarzı açısından düşününce gayet hak veriyorum. dediğim gibi, kadın rahatsız oluyorsa tacizdir, nokta.
niye böyle bir başlık açtım, tabiki dikkat çekmek için. o anki duyguları ifade edebilmek için. tabiki koca bir milletin hem de kendi ülkemin kızlarından nefret etmiyorum. ancak gerek bugüne kadar yaşadığım ilişkiler, aldatılma, yalan, entrika böyle düşüncelere sahip olmama yol açtı. belki benim şansızlığımdır, taktikler üzerinde yürüyen ilişkilerden sonra sadece dürüstlüğe dayanan bir ilişki yaşamak bu düşüncelerin sebebini açıklıyor.
edit sonu
her yurt dışı seyahati dönüşünde hissettiğim nefrettir.
orta doğu ve orta asya ülkeleri harici ülkelerden döndükçe olur genelde. aklınıza hemen fiziksel güzellik veya seks gelmesin. ülkemiz kızları bir çok ülke kızına göre bakımlı ve güzeldir fakat, evet koca bir fakat var burada.
türkiye’de bir markete girdim, üst raftan bir şey almam gerekti, doğal olarak sırtım koridora dönük. ürünü göğüs hizama doğru indirirken dirseğim, evet dirseğim benden yaklaşık 20 yaş büyük neredeyse annem yaşında bir kadının montuna değdi, daha doğrusu değmiş. ikimizde de mont olduğundan ben olayın farkında bile değilim. arkamda bir bağrış, bir çağrış napıyorsun dikkat etseneler salak gerizekalılar falan filan olayı anlamaya çalıştıkça hakaret işitiyorum. kadının bağrışlarına market görevlileri geliyor, bana sapık ve kuşkulu gözlerle bakıyorlar. yaşadığım durum inanılmaz derecede rencide edici. çok şükür ki olayı gören bir kamera var, görüntüleri hep beraber izliyoruz. market çalışanları bu sefer kadına rencide edici bir şekilde bakmaya başlıyor, benden özür diliyorlar. kadın bir özür bile demeden siktir olup gidiyor.
italya. marketten sigara alıcam ama karar veremiyorum. markette müşteri olarak bulunan güzel bir kız benim bu durumumu farkedip tavsiye veriyor, sonra kahve içmeye çıkıp evlerimize dağılıyoruz.
türkiye, yer halk otobüsü. aman yanlışlıkla bir tarafım birine değer de namusu kirlenir diye akrobatik hareketlerle arkalara yürüyorum. tam köşe bir yer bulup yerleşiyorum, önüme üçlü bir kız grubu geliyor, bir süre sonra otobüs ani bir fren yapıp yavaşlıyor, kızlardan birinin ayağı diğerine takılıyor. sırtüstü düşerken tek elimle sırtından tutuyorum. muhtemel hafif yaralanmalı bir kazadan kurtulan kızımız teşekkür etmek yerine sanki ben itmişim gibi ters ters yüzüme bakıyor.
yer ukrayna, kesif bir soğuk var otobüs bekliyorum. her zamanki gibi sovyet zamanından kalma bir hurda yanaşıyor. durakta benimle birlikte bir kız daha bekliyor. uzun topuklu bir çizme giymiş ve yürümekte zorlanıyor. orada bu tip -insani- yaklaşımların gayet normal karşılandığını bilmemden dolayı isterse otobüse binene kadar koluma girebileceğini söylüyorum. kabul ediyor ve otobüse biniyoruz. teşekkür edip boş olan koltuğa oturuyor. bir süre sonra yanındaki koltuk boşalınca eliyle gel gel yapıp çantasından küçük bir termos ve iki karton bardak çıkarıyor. teşekkür kahvesi olduğunu söyleyip birini bana diğerini de kendine dolduruyor. yol boyu kahvelerimizi içip vedalaşıyoruz.
yer türkiye, işten çıkıp evime doğru yürüyorum. kaldırımda oturan lise çağlarında bir kız dikkatimi çekiyor. yanına yaklaşana kadar ne olduğunu anlamıyorum. yanına geldiğimde burnunun kanadığını görüyorum. ne olduğunu sorup cebimden peçete çıkartıp kıza tampon yapıyorum. o anda mahalleli kadınlar geliyor birer birer. benden 10 yaş küçük bir kıza yaptığım tamponun -ki sadece bir elimle kızın başını diğer elimle de burnunu tutuyorum- kızın iffetine zarar verebileceğini düşünen kadınlar kız rahatsız olur gerekçesiyle görevi benden teslim alıyorlar. kızı ben gelene kadar pencereden izlediklerini ve ben geldikten sonra aşağıya indiklerini söyleyen kadınlara anlam veremeyerek ambulans çağırıyor ve oradan ayrılıyorum.
yer hollanda, sabahtan beri çok yürümekten olsa gerek bir kafeye girerken ayağımı ters basıyor ve şiddetli bir acı duyuyorum. en yakın sandalyeye oturduktan sonra yanıma oranın yerlisi iki kız geliyor ve ne olduğunu soruyor. kızlardan birinin hemşire olmasından dolayı ayağımı yoklayıp büyük ihtimalle incinme olduğunu söyleyip garsondan buz istiyor. ayağımı bi güzel sarıp hastaneye götürmeyi teklif ediyorlar. geçici sağlık sigorta poliçemin yanımda olmamasından ve kapsamını bilmediğimden dolayı hastaneye gitmek istemiyorum. kızlar kaldığım yere bırakmayı teklif edip kollarıma girerek beni arabalarıyla otelime bırakıyor. numaramı verdiğim hemşire olan yaklaşık bir saat sonra arayıp durumumu soruyor. istersem çalıştığı hastaneye götürebileceğini söylüyor. ayağımın ağrısı geçtiği için teşekkür edip sadece içki içmek istediğimi söylüyorum. üstü kapalı teklifime olumlu yanıt veren kızla güzel bir gece geçiriyoruz.
yaklaşık bir aydır ülke dışındayım. telefon dışında kimseyle türkçe konuşamadığım için memleket hasreti doruk yapmış. uçağa biniyorum, yan tarafta bir tane kız oturuyor. türk olup olmadığını anlayamadığım için hareketlerini takip ediyorum. bir türkle yüzyüze sohbet etmeyi özlediğim ve o bölgeye pek türk gelmediği için havadan sudan konuşma amacındayım. kız hostesi çağırıyor, gayet güzel bir ingilizceyle koltukların nasıl yattığını soruyor. hostes koltukların yatmadığını ve sabit olduğunu söyledikten sonra hostese türkçe bağırıp çağırmaya başlıyor. haftalar sonra canlı olarak duyduğum ilk türkçe kelimeler, bir türk kızının ağzından sinkaflı küfürler oluyor.
yer kanada, uçaktan inip bavulları beklemeye başlıyorum. telefonla aileme indiğimin haberini veriyorum. arada söylediğim türkçe ve türkiye kelimelerini duyan amerikalı bir kız görüşmem bittikten sonra yanıma gelip türk olup olmadığımı soruyor. evet deyince türkçe bir kaç kelime söyleyip gülüyor. lisede okurken değişim programıyla türkiye’den gelen bir öğrenciyi misafir etmişler ve yıllar önce türk öğrenciden duyduğu kelimeleri unutmadığını ve türkiye’yi çok merak ettiğini söylüyor. sohbet edip ayrılmak üzereyken nerede kalacağımı soruyor, bir otele rezervasyon yaptırdığımı söylüyorum. rezervasyonu iptal etmemi kendi evinde kalmamı teklif ediyor. tabiki kabul ediyor ve müthiş iki hafta geçiriyorum.
geçen hafta kharkivde otel odasında otururken sözlüğe giriyor ve can sıkıntısından milletin nickaltına olumlu veya olumsuz yorumlar yapıyorum. ertesi günü bir mesaj geliyor, kızdığını görünce efendi bir şekilde hiç tanımadığım hatta cinsiyetini dahi bilmediğim yazarın karakteri hakkında kırıcı olmayan yorumlar yapıyorum. türk kızlarının geneli üzerinden yaptığım karakter analizlerinden bir kaçı denk gelmiş olacak ki sinirlenip sapık, manyak gibi aşağılayıcı sıfarlarla dolu bir mesaj geliyor. bu kadarını beklemediğim mesaj üzerine özür dileyip nickaltı yorumumu sildiğimi söyleyen bir mesajla görüşmeyi sonlandırıyorum.
ve dışarı çıkıp gece kulübünde ruhumu arındırıyorum.
aklıma gelen bir kaç örnek bunlar. dün türkiye’ye inerken geldi bu örnekler aklıma. sonra türkiye ve yurtdışındaki insan davranışlarını düşündüm. türkiye’de sokakta yürüyen herkesin çok acil ve önemli bir işi var ve herkes birbirine o kadar yabancı ki, hiç tanımadığın biriyle sosyal bir ilişki içine girince ilk olarak sapık ve manyak olarak değerlendiriliyor, eğer bir kaç -kriteri- sağlıyorsan güvenilmez ama bir şans verilebilir kategorisine yükseliyorsun. yurtdışında ise durum tam tersi, insanlarla ilk diyaloğunda samimiyet ve güveni görebiliyorsun. eğer gerçekten güvenilmez ve kötü niyetli biriysen görüşmeyi nazikçe sonlandırıyorlar. türkiye’de adres sormak bile sapıkça bir davranış olarak anlaşılırken geçtiğimiz pazar günü yine kharkiv’de gittiğim bir restorantta doğum günü kutlayan gruptan bir kızla sigara içme alanında yalnız kaldık. tamamen muhabbet olsun diye harika bir doğum günü partisi, iyi senelere dedim. kız benim değil, kocamın doğum günü çok teşekkür ederim dedikten sonra umarım kocan beni dövmez dedim. tabi söylediğimin ne ifade ettiğini anlamayan kız niye dövsün dedikten sonra yüzüme garip garip baktı.
tüekiye’de öyle bir noktaya geliyorsun ki, erkek olarak doğmak sapık olman için yeterli. her an sapıkça fikirleri aklından geçiren ve karşı cinsle yaptığın her iletişimden sapık olduğun önyargısı üzerine kadınlara bırak adres sormayı göz göze gelmekten dahi korkuyorsun.
çok genelleyici ve acımasız bir entry gibi oldu, nefret etmek kelimesi belki ağır oldu ama medeniyetin beşiği avrupa’da dahi yolda yürüyen kızlara erkeklerin yaptığı hareket ve laf atmaları gördükten sonra türkiye’de kadınlara yönelik erkek tacizleri gerekçesini kabul edemeyeceğim.
baştan söyliyeyim, türkiye’de kadına taciz yoktur demiyorum. bu ülkede kadın tacizleri, cinayetleri, çocuk yaşta evlendirme, namus kültürü, aile baskısı gibi kadınlar için büyük sorun teşkil eden konular var. konuyu buralara çekecek varsa rica ediyorum erkek egemen küfürler ettirmeyin.
dikkat ettiyseniz fiziksel özelliklerden hiç bahsetmedim bile. amacım tamamen insani yaklaşımlar arasındaki farkları örneklerle açıklamak. kimin neyi nasıl idrak edip alacağı kendi sorumluluğuna kalmış. -
17 ekim 2017 mersin patlaması
abd’nin; “9 aydır türkiye’de terör olayı yaşanmıyorsa iş birliğimiz sayesindedir” açıklamasından kısa bir süre sonra yaşanması manidardır.
-
gurbetçilerin türkiye'deki kural tanımazlığı
böyle bir şey var. yurtdışında, daha doğrusu batılı muasır medeniyetlerde yaşayan gurbetçilerimizin, anavatanlarına gelince kuralları hiçe sayan garip davranışlar sergilemesi durumudur.
yaşadıkları ülkenin kurallarını harfiyen yerine getiren gurbetçilerimiz, ülkemize tatile geldikleri sıralarda nedense ipi çözülmüş gibi kuralları çiğneme girişimlerine şahit olmuşuzdur bir çoğumuz.
başıma gelen bir kaç olaydan bahsedeyim ki ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın.
bundan bir kaç yıl önce, bir yaz günü, püfür püfür esen rüzgardan daha fazla yararlanmak için motosikletle gezintiye çıkılmıştır. öndeki aracı takriben 50-100 metre uzaklıktan takip etmekteyken arabadan atılan sönmemiş sigara izmariti gömleğimden içeri girer. panikle durup yanan göbek bölgesinden sigara çıkarılır ve arabayı yakalamak için peşinden gidilir.
yaklaşık 5-6 km sonra arabayı yakaladım, baktım yabancı plaka. yanına yanaştım, elimle camı açmasını söyledim. cam açılana kadar içeridekileri görmediğim için arabanın içinde oturan iki kadına avrupa'da da pisliklerinizi sokağa mı atıyorsunuz diye sordum, cevap gelmeyince elimdeki izmariti arabanın içine atarak uzaklaştım.
bundan yaklaşık 6 ay önce, işe gitmek için acele bi halde pastaneye girip bir kaç hamurlu gıda alayım dedim. sırada beş kişi falan bekliyor, sıra bana gelince içeri yeni giren çomar görünümlü bir adam, iki tane simit versene ordan dedi. pastaneci simitleri vermeye teşebbüs edince ben, biz hayvan mıyız burda dedim. adam, görmedim kardeşim dedi. halbuki sıradaki beş kişi de gayet görünür, insan formundaki canlılardık. dışarı çıktım, adam hollanda plakalı arabasına biniyordu.
bir hafta önce, iki şeritli ve ortalama 70 km hızla gidilen bir yolda ilerliyorum. önümdeki araba şeridi ortalamış ve sağdan soldan araç geçmeyecek şekilde 20 km hızla ilerliyor. selektör yapıyorum, değişen bir şey yok. korna çalıyorum, el kol yapıp aynı şekilde ilerliyor. ne sağa yanaşıyor, ne de hızlanıyor. yaklaşık bir km böyle gittikten sonra yanına yanaşıyorum. bizim gurbetçi yanındaki hatunla muhabbet ediyor. geldiğin dağda da böyle mi kullanıyorsun diyorum, s.ktir deyip gazlıyor. araç fransız plakalı.
dün akşam, tek şeritli ve dar yolda rampa aşağı ilerliyorum. önümdeki araç ani bir fren yapıp geri vitese takıyor. korna çalmama rağmen aldırmayarak geri gelmeye devam ediyor. geri giderek aracıma çarpmasını önlüyorum. ne yapacak diye merak ederken yaya dolu kaldırıma çıkıyor öküz. hem yayaların üzerine sürüyor hem de yaya yolunu kapatıyor. arabanın altı vurunca vazgeçiyor, kaldırımdan inip yoluna devam ediyor. bu da alman plakalı olduğu için yanına çekip ne yaptığını sormaktan vazgeçtim.
bu adamlar ülkelerinde bırak kaldırıma çıkmayı, yaya görünce 100 metre önceden yavaşlayan insanlar. türkiye'de zaten kuralları takmayan bir çoğunluk trafikte dolaştığı için araziye uyum mu sağlıyorlar, yoksa çobanın peşinden giden koyun misali hareket mi ediyorlar pek anlayamadım. bu ikili davranış biçiminin açıklanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum. yoksa ülkelerine dönünce bir kaç tanesi, yah mahmuth bir dayakh yedim türkiye'de ki sormah, diye eşe dosta anlatabilir.