kusası gelmiş ablamızın, ay götüm
#146627828
şimdi ilk öncelikle yukarıdaki kardeşim, ve diğer kadın kardeşlerim;
istediğiniz kıyafeti, istediğiniz yerde, istediğiniz gibi giyebilirsiniz. sizin bu özgürlüğünüzü - hatta özgürlük yanlış kelime oldu, hakkınızı - sizden daha çok ben savunurum.
bizim bakmamız konusu ise biraz karışık. giydiğiniz bazı kıyafetler bazı yerlerinizi teşhir etmekte. dolayısıyla biz de - hadi biz demeyelim, ben de - bakıyorum. hatta bazen istemesem de bakıyorum. tayt özelinde konuşursak; tayt var, tayt var. kimisi tay giyiyor, üzerine uzun bir t shirt ya da kazak. benim de kafamı eğip poposuna bakacak halim yok. ya da kısa giymiştir ama giydiği tayt her detayı gösteren bir cins değildir.
ammaaaa; aranızda bir kısım tayt giyenleriniz var ki... değil popoları, kadınlar artık labiaları meydanda geziyorlar. süper sıkı taytlardan bahsediyorum. üstelik spor falan da yapmıyor bu ablalar. baya gündelik olarak giyiyorlar.
şimdiii, bakışlarımızdan rahatsız oluyorsanız şunu bilmenizi isterim. vücudunuzun bazı yerlerini çekici bulmak; bazı yerlerini ise baya baya temel hayvani içgüdülerle çekici bulmak üzere evrimleşmiş canlılarız erkekler. vajinanız, poponuz, memeleriniz bize içgüdüsel olarak çekici geliyor. gelmese zaten soyumuz üremezdi o da ayrı mesele. bunun böyle olduğunu siz de biliyorsunuz, hem de bal gibi. bilmiyorsanız da öğrenin. herkes her gördüğüne sırf tahrik oluyor diye bakmak zorunda mı diyebilirsiniz. birincisi evet zorunda değil, hiç istemiyor da olabilir. ama bazen elde olmuyor. ikincisi sizin teşhir ettiğiniz organlarınız en temel cinsel uzuvlarınız. vajinanın içinde olmadığı bir cinsel ilişki ne kadar düşünülebilir? şunu demek istiyorum. erkek vardır kadının elinden tahrik oluyordur. ola da bilir. el kadının hayatını sürdürmesi için en çok kullandığı uzuvlardan birisi. sen tahrik oluyorsun diye kadın hep eldivenle gezecek hali yok. erkek çok bakıyorsa kadın rahatsız olur, olmakta da haklıdır. ama labia minor'unuza kadar belli eden taytı giyip öküz gibi bakıyorlar yaaa demeyin çünkü o sırada hayvanlarla ortak noktamız olan karşı cinse içgüdüsel cinsel çekim devreye giriyor. bir kadının elinden tahrik olan bir erkek kendi kendine "oğlum insan ol kadını rahatsız etme" demelidir. ama bunu vajinasının detaylarını halka arz eden kadın için demeli mi? bence dememeli. birisi giyiyorsa, hem de bile bile giyiyorsa, öbürü de istemli ya da istemsiz bakar - bakıyor.
bazı ülkelerde toplum çok daha rahattır, açıktır. erkekler böyle şeylere doygundur, çevirip de kafalarını bakmazlar. ama burası türkiye, erkekler de karşı cinse hiçbir zaman doygun değil. bir kadının teşhir ettiği bir cinsel uzvuna bakarken ben de rahatsız oluyorum - şahsen. ne olursa olsun bir kadını potansiyel olarak rahatsız etmek istemiyorum. bazen başarıyorum, ama bazen de olmuyor. ama asıl soru şu, ben neden bu savaşı vermek zorunda kalıyorum? sizin giyerken düşünmediğiniz konuları biz neden bakarken düşünmek zorunda kalıyoruz?
başlığa uygun olarak, tavsiye vermem gerekiyorsa; istediğiniz çeşidini, istediğiniz gibi giyin. ama bazı yerleriniz teşhir oluyorsa bakıyoruz diye de bize kızmayın, rica ediyorum. teşhir ediyor olmak istemiyorsanız alınabilecek küçük önlemler var. üst tarafı uzun giymek ya da hiç değilse o gün günlük ped kullanmak gibi.
cokmedinamigi17 profili
-
tayt giyen kadınlara tavsiyeler
-
tatlı krizi geldiğinde yapılması gerekenler
yorumlar tatlı krizini tatlıyla bastırmak üzerine, güzel kafalar valla. evet tatlı kriziniz geldiğinde tatlı yiyin ki bir sonraki kriz daha şiddetli gelsin, insülin direnciniz de tavan yapsın.
tatlı krizi denen şey tamamen bağırsağınızda yaşayan bir grup bakteriyle alakalı. bağırskta binlerce çeşit bakteri yaşıyor ama bunlar da 4-5 ana kategorilerde toplanabiliyor. bu ana kategorilerden birisi de şekerle beslenen bakteriler. siz şeker tatlı tükettikçe bu bakteri grubu güçleniyor ve sizi karşı irade koysanız bile daha fazla tatlı tüketmeye yönlendiriyor. evet beyninizi ve dolayısıyla sizi olmadık zamanlarda tatlı tüketmeye yönlendiren bu ibneler bağırsaklarınızda yaşıyor ve sizi oradan yönetiyor.
peki ne yapılmalı? cevabı serkan karaismailoğlu'nun mikrobiyota - beyinde ararken bağırskta buldum adlı kitabından birebir olmasa da benzer şekilde alıntılıyorum. bu ibneler sizi gece gece tatlı yemek üzere sinsi sinsi buzdolabına mı yönlendirdi? kalkın ve gidin. sonra bir kase sarımsaklı yoğurdu "alın lan ipneleeer" diyerek yiyin. bu davranışı yeterince tekrarladığınızda bsğırsağınızda şekerle beslenen bakteriler güçsüzleşecek. bunun yanında sağlıklı besinlerle beslenen bakteri grubu güçlenip sözleri geçmeye başlayacak ve bir bakmışsınız canınız tatlı yerine sarımsaklı yoğurt çekiyor. -
birikim yapamamak
bazı insanlar için az ya da çok birikim yapabilmek kolaydır, çünkü alışkanlıktır ve de muhtemelen hayatın çok erken evresinde kazanılmıştır. bu insanlar çok nadirdir.
geri kalanlar için tavsiyem borçlanmalarıdır.
para biriktirip bir şeye sahip olamıyorsanız borçlanın. faiz ödemek gibi bir bedeli vardır ama bir şekilde ödenir gider. bir zaman sonra bakarsınız ki bir varlığınız vardır artık. o yüzden; eğer 30 yaşınızı geçmiş, düzenli para biriktirme alışkanlığınız oluşmamış ve - örnek veriyorum - bir arabanız veya para edecek herhangi bir şeyiniz yoksa hala; bu saatten sonra bir gün para biriktirebileceğinizi düşünüp oyalanmayın. gidin borçlanarak bir şeyler alın. sonra o borç bitince daha büyük borçlara girin.
"gençliğimi borç ödeyerek heba mı edeceğim yaaaa :(((" diye hönküren genç kardeşlerime sadece şunu söylemek isterim: parasız geçen bir gençlik iyi kötü idare edilebilir, gençlik her şeye katlanma azmi verir insana. parasız geçen bir yaşlılık ise berbat bir durumdur, rezildir. para en çok olgunluk ve yaşlılıkta lazımdır. -
2. çocuk yapılmalı mı sorunsalı
tek çocuk ve tek çocuk babası canlı bildiriyor.
yapacaksanız yapın ama sadece kardeş olsun diye değil. yani bu amaçla çocuk yapılmaz. ikinci bir çocuğu istiyorsanız, diğerine verdiğiniz sevgi ve maddi imkanlardan kısmadan bunu da büyütebileceğinize inanıyorsanız, birinin sorumluluğunu diğerine yüklemek gibi bir aptallık yapmayacaksanız; cümlenin başında da söylediğim gibi "istiyorsanız" yapın.
sırf ilki yalnız kalmasın diye ikinciyi yapmak geri zekalılığın daniskasıdır. tek çocukları kusurlu gibi gören toplum genel kanısına kapılmayın, salak olmayın. tek büyümek veya kardeş sahibi olmanın kişiliğe etkisi, ailenin yetiştirme tarzının yanında hiç bir şeydir. ve tekrar söylüyorum, iyi düşünün. ikinciyi yapıp sorumluluğunu ilkine yüklemek, ve bu koca sorumluluğu ilk çocuğa sormadan yüklemek bildiğiniz terbiyesizlik. -
üsteğmenin kıdemli başçavuşa abi demesi
benim bölük komutanım olan üsteğmen gayet de adıyla çağırırdı, kimsenin de abi dediğine şahit olmadım herhangi bir astsubaya. belki kendi aralarında yalnızken seslenilebilir o şekilde.
sorun bizdeki ordu ast-üst ilişkilerinin alman ve hatta prusya ekolünden gelmesinde yatıyor. anglachelm'in konuyla ilgili bir entrysi var gayet detaylıca anlatmış mevzuyu. ben çok kısa özetleyecek olursam alman ve amerikan ekolünün farkı şu şekilde: alman ekolünde subaylar seçkin ailelerden gelen seçkin sınıfa ait insanlardır - astsubaylar ise daha orta ve alt tabakadan gelen personeldir. o yüzden arada çok keskin sosyal ve mesleki bir ayrım ve ona göre de bir ast üst ilişkisi vardır. bizim türk ordusunda subayların seçkin ailelerden gelmesi gibi bir durum olmasa da kesinlikle seçkin sınıf olarak yetiştirilirler. mesela ben askeri lise sınavlarına girdiğim esnada bizimle ilgilenen subay eğitmenler astsubaylarla kesinlikle hiç bir şekilde muhatap olmamamızı, eğer bir sorun ya da ihtiyacımız olursa onlara gelmemizi söylemişlerdi. bakın daha subay aday adayıyken uygulanan gelenek bu. sanırım olayı anladınız.
amerikan ekolü nedir derseniz; onlarda subaylar x ekseniyse astsubaylar y ekseni gibidir. olayları tamamen farklıdır yani. tamam yine subay üst, astsubay da asttır ama bizdeki gibi keskin bir sosyal sınıf ve rütbe ayrımı yoktur. esas olan biraz daha orduda geçirilen süredir. genç bir subay yaşlı bir astsubaydan emir almaz, onun üstüdür falan ama yaşlı astsubaya da yerli tabirle "kıdem veya rütbe basamaz". hitabına dikkat etmesi gerekir falan. subaylar taktik ve planlama adamıyken astsubaylar saha adamıdır. bir noktada elbet kesişirler ama yaptıkları iş çok farklıdır en nihayetinde. direkt ast-üst muhabbeti yoktur aralarında.
bizdeki duruma dönersek, samimiyet ve aradaki ilişkinin niteliğine göre abi deme durumu olabilir ama asla yaygın bir uygulama değildir. ya direkt isimleriyle ya da "başçavuşum" şeklinde hitab ederler genç subaylar. -
21.00-05.00 arası kısıtlama kararının mantığı
"akşam işten sonra sosyal hayatın olmasın siktir git evine otur bu arada da iş yerleri de kapanmasın çark bir şekilde dönsün"
şeklinde özetlenebilecek mantıktır. -
düğün yemeğini davetlilere ödeten çiftler
mantıklı bulanları anlamakta zorlanıyorum. evlilik ya da başka bir kutlama olması hiç fark etmez. eğer insanları kendi evliliğinizi kutlamak için bir yere davet ediyorsanız hesabı da ödersiniz. hatta kutlama olmasına bile gerek yoktur. bir insanı bir yere siz davet ettiyseniz hesabı ödemek size düşer. ha maddi durumunuz müsait değil mi? kimse kafanıza silah dayamıyor, kimseyi bir yerlere toplamak zorunda değilsiniz. insanların yüzsüzlük katsayıları inanılmaz arttı...
-
sevilen diziden bir replik bırak
- "çenenin yayını sikeyim harun, çenenin yayını sikeyim!!!"
- "la oğlum bak, amirim ondan habersiz böyle bir halt yediğimizi bir duyarsa hepimizi dazııır dazır siker..! "
- "yoook, sen bana hiç bir şey yapamazsın, yaparsan ben senin ağzını yüzünü sikerim...!"
tabi ki (bkz: behzat ç.) -
aldatan kadını affeden erkek
aldatmanın faturasını da erkeğe kesen kezbanatörleri de gördü ya bu gözler... hasbinallah çekerek ağzımı daha da bozmadan asıl konuya geliyorum.
herkes hata yapar. kadın da yapar erkek de yapar. aldatmak bazen bilinçli bir seçim olduğu gibi bazen bilinçsiz bir seçim de olur. kişi yaptığı şeyin ne olduğunu anlamadan yapar ve olur. aldatma esnasında bile farkında olmaz nasıl bir şey yaptığının. kendisiyle belki bazı vicdani tartışmalara girer. ben ne yapıyorum diye sorar, ama kendisi de bilir ki bu cevabı olmayan, vicdanının iş olsun diye sorduğu bir sorudur sadece. kişi - eğer karakteri ve vicdanı kuvvetliyse eğer - yeterince yüksek perdeden itiraz edebilir kendisine. o noktada aldatma eylemine son vermekten başlar, itiraf etmeye kadar götürebilir işi. ya da yakalanana kadar ne yaptığının farkında olmadan, akışa kaptırmış şekilde devam eder. yakalanınca da çok acı bir şekilde yüzleşir kendisiyle.
her iki senaryoda da - eğer yaptığından dolayı af diliyorsa - affedip affetmemek diğer kişinin tasarrufundadır. pişmanlığını samimi bulursa, sevdiğini kaybetmek istemiyorsa, karşısındakinin hatasını anladığına kanaat getirdiyse.. affedebilir. neden affetmesin? belki de gururu daha baskın çıkar, karşısındakinin samimiyetine inansa bile affedemez. çok acı çekse de affedemez. bu da insani bir şeydir. sözün özü ne affedeni, ne de affetmeyeni, kadın da olsa erkek de olsa eleştirmek bize düşmez. her ilişkinin kendi dinamiği vardır. her kişilik farklıdır.
başlığın konusuna dönersek, aldatan kadını affeden erkek, insani bir davranış göstermiştir. normaldir, kendisi gibi pek çok erkek ve dahi kadın vardır. bu insanlara (bkz: gavat), (bkz: alagavat), (bkz: geniş) ve diyen tipler ezik, kompleksli ve ömür boyu aldatılmaya da mahkumdurlar. -
hindistan denince akla gelenler
öncelikle (bkz: doğu kültürü) yani gösteriş budalalığı, her şeyin abartısı, keskin sosyal sınıflar, zalım bakışlı adamlar.
ikinci olarak (bkz: açlık). hayır oradaki insanların açlığından bahsetmiyorum. yiyecek doğru düzgün bir şey bulamamanızdan mütevellit kendi yaşadığınız açlık. kaldığınız lüks beş yıldızlı otelin büfesinde bile yiyecek bulamayıp meyvelere abanmak, akabinde motoru bozmak da cabası.
son olarak (bkz: bok kokusu). nüfusunun çok önemli bir kısmının tuvalete erişimi olmayan hindistan'da sokak ortasına, çalılıklara, derelere, deniz kenarlarına, velhasıl aklınıza gelebilecek her yere sıçmak gayet normal karşılanan bir davranıştır. dolayısıyla sıcak günlerde ya da yağmurlu günlerde burnunuza çalınan kesif ve baharatlı bok kokusu hafızanızda en çok yer eden şeylerden birisi olur. -
uber hırsızlık yapan korsan bir taksidir
(bkz: gazete damga ne amk?)
hazır konu açılmışken yazayım, dinleyin lan taksici sürüsü, sizin plakalara bayıldığınız para bizi ilgilendirmiyor. işler bu noktaya gelene kadar her türlü itliği şerefsizliği çakallığı yapıp über gelince "gorsan bunlaaar" diye feryat etmeye hakkınız yok. bu saatten sonra adam olmazsınız, pislik yuvası mafya meslek odanız kıçını da yırtsa artık insanların size itimadı kalmadı. bokunuzda boğulun..
edit: başlığı açan taksici borazanı anti-uber fikirlerini benimle özelden paylaşıyor şu an. bu uber hakkında ilk başlığı değil, ve maksatlı olduğu da çok belli. sadece bir haberi duyuruyormuş. ticari dergilerdeki haber kılıklı reklamlarla gerçek haberi ayırt edebilecek düzeydeyiz aslanım.
edit2: evet taksicilerimiz medeni bir şekilde haklarını arıyorlar işte hak arayışları lan bu adamların kullandığı arabalarda yemin ederim kelle koltukta yaşıyoruz. -
50 adet inegöl köfte 5.49 tl
içeriği at, it, eşek eti falan değildir. ben size muhtemel içeriği sayayım: kanatlı eti +kemiği+yağı, ruminant (büyük-küçük baş) eti ( tabi ki çok az oranda) iç ya da kuyruk yağı, un, karbonat, bazı hacim artırıcı ve tatlandırıcı kimyasallar ve baharat.
neden at-it-eşek eti olmadığına gelirsek, bu sayılan hayvanlar türkiye'de endüstriyel yetiştiriciliği yapılmayan hayvanlardır dolayısıyla mamüllerini seri üretim yaptığınız köftenizde kullanamazsınız. misal eşek, ülkemizde zor bulunan bir hayvandır, eşeğini kaybeden bir çoban ciddi sıkıntıya düşer, yenisini kolay kolay bulamaz. bunlar genelde şehir efsaneleridir. gıda terörü yukarıda saydığım et-imsilerle gerçekleştirilir genelde. zaten mamülün inegöl köfte olması da bu yüzdendir, en yağlı köfte tipidir. yerseniz sizi öldürmez bu arada, en fazla hafif bir ishal olursunuz bünyeniz alışık değilse.
afiyet olsun -
ekşi sözlük'te cumhurbaşkanına küfür edilmesi
(bkz: entry nick uyumu)
-
türk kadınlarının orgazm olamaması
tabi tabi, tamamen ama tamamen erkeğin çabasına bağlı. başka ne olabilir ki??! yatacaksınız alta, erkek debelenecek yukarıda, ve yeterince debelenirse, sizi orgazma ulaştırmak şerefine ulaşabilir, hatta şirinleri bile görebilir.. erkeğin görevi zaten bu, sizi orgazma ulaştırmak. siz bu arada telefona candy crush falan oynayabilirsiniz.
size benden bir tavsiye ey kadınlar, iyi dinleyin bunu:
sevişen kadın orgazm olabilir ama sikilen kadın ulaşamaz. bence kendinizi siktirmeyin, sevişin (bkz: sevişmek). zira bir müddet sonra sizin gibi kadınları sikmek el sikmekten daha verimli olmuyor. size de kuku parmaklamak düşüyor. -
evliliğin en büyük getirisi
bu beyana sahip ergenler üstüne üstlük bir de "uğraşsız, masrafsız, kılçıksız ve tertemiz" olduğunu ilave ederek adamı gülmekten yararlar.
doğru yapılmış bir evliliğin en büyük getirisi size bir hayat arkadaşı sağlamasıdır. hayat arkadaşı ise iyidir, çok iyidir. -
yakışıklı erkek görünce verilen tepkiler
mekan ankara'da özel bir üniversitenin kantini yıl 2004 falan, ben arkadaşımı ziyarete gitmiştim (yok orada okumadım durumumuz yoktu). arkadaş grubunda bir kız var büyük bizden yaşça. bunun bir kuzeni varmış, askeri okul (harp okulu) öğrencisi, henüz birinci sınıf. bir emanet bırakmak için mi yoksa almak için mi neydi, bu kızın yanına uğrayacakmış. telefonlaştılar bunlar, eleman gelmiş okula, işte kantindeyim oraya gel dedi, biz de aramızda muhabbete devam ediyoruz.
eleman geldi, abla kuzen sarıldılar, bize bi selam verdi çocuk, sonra kenara geçip biraz konuşup işlerini hallettiler ve gitti. bu arada çocuk allah var yunan tanrısı, kumral, mavi gözlü, vücut falan da çalışmış sanırım, bir de çok olgun tavırlı,iyi yetişmiş, adam gibi adam olduğu her halinden belli - ki daha 19 yaşında bu çocuk.
gittiği sırada dikkat ettim bizim gruptaki diğer bir kız - ki bu da çok güzel ötesi bir kızdı, rumeli göçmeni çok da kafa bir kızdı- öyle aval aval bakıyor. abla kuzen masaya döndüğünde yüzünü ona döndü ve surat ifadesini değiştirmeden "x, ben senin kuzenine aşık oldum, babam haftaya geliyor, onunla gelir isteriz, verin bunu bana. okulu falan bırakır evimin kadını olurum, on beş tane çocuk yaparım, saçımı süpürge ederim, isterse üzerime kuma da getirsin, karnımdan sıpayı sırtımdan sopayı eksik etmesin vallaha çok hayırlı gelin olurum senin de her işini yaparım nolur verin bunu bana" diye sıralayıverir birdenbire.
tam üç saniye sürdü sessizlik. sonra masadaki herkes ağzında ne varsa püskürterek gülmeye başladı. abla kuzen ciddi ciddi bozuldu ama, kıskandı kuzenini, bi o gülmedi, yani güldü de, gayet sahte ve (senin bacaklarını ayırırım) bakışlarıyla. milletin bu kadar gülmesinde başka bir etken de bu kızın çok erkek canı yakması, kıskançlığa asla gelememesi, gayet feminist ve özgürlükçü takılmasıydı ve nice yakışıklı/zengin erkek tarafından kovalanmış olmasıydı. sağlam tezat olmuş tabi içinden birden bire böyle bir anadolu kezbanı fırlayınca.
bu da böyle bir anımdır sözlük. -
kadının yaşça küçük erkekle ilişki yaşaması
(bkz: uyuşturucu madde etkisinde sözlük kullanımı)
hoş etki altında değilken de değişeceğini sanmıyorum durumun.
edit: başlık hakkında bilgilerimizi girmeden de etmeyelim madem. bir kere okuduğum entrylerin çoğu böyle bir deneyimi yaşamamış erkek ve kızların genelleme ve götten sallama mahsulü ürünleri, hepsi ayrı ayrı güldürdü piçler.
lan bir kere anlayın ki bu gönül işlerinin bilinen bir formülü, matematiği, sistemi, mekaniği yok. efendim kadın kendini genç hissetmek için böyle bir olay içine girebilirmiş. evet olabilir, ama bizim ergen salakların bilmediği şey kadınların aslında büyümedikleri, olgunlaşmadıkları, sadece yaşları ilerledikçe içlerindeki büyümeyen çocuğu maskelemeyi daha iyi öğrendikleridir.
kadının cinsel isteği erkekten çok daha erken bitermiş, o yüzden olmazmış o iş. en çok buna güldüm, ağzımla değil tabi. bakın size iyi bilinen ve kanıtlanmış tıbbi bir gerçekten bahsedeceğim. erkeklerin "çoğu" altmış yaş üzerine çıktıklarında kontak kapatır. kadınların "çoğunda" ise bu yaş seksenlere kadar tırmanır. çoğu kadın hayatı sona erme döneminde bile hala cinsel-aktif olabilmektedir. bunun belirgin nedeni erkeğin ve kadının fizyolojik yapısıdır. erkeğin cinsel ilişki yaşayabilmesi için bir uzva kan pompalaması ve oradaki kaslarını aktif kullanabiliyor olması gerekmektedir. genel kondisyonu saymıyorum bile. kadının ise cinsel organı internaldir, uyarılmak için en çok beyinden gelen sinyallere ihtiyaç vardır, hepsi bu.
efendim otuz yaş üzeri kadın genç hemcinslerini çok kıskanırlarmış :(((( bu da sözlük ergenlerimizin otuz yaşı bir bok sanmalarından kaynaklıdır. hele kırk yaş? öl daha iyi, cesetten farkın yok. öncelikle bi siktirin gidin çay koyun. zamanın nasıl hızlı aktığının farkında değilsiniz. otuzunuza geldiğinizde hepiniz hala anneciğinizin dizinde "beni çok üzdü anneaaa" diye ağlayan salak ergenler olarak kalacaksınız. yaşlılık kavramı kendisini yetmişli yaşlara taşıyacak bir süre sonra. ilişkilere dönersek. yirmili yaşlarda bir erkek ve otuzlu yaşlarda bir kadın ilişkisini ele alalım. yaş farkı da beşten büyük olsun. iddialara göre (tabi ki ergenler) otuzlu yaşlardaki kızımız erkeğinin etrafında gördüğü genç ve diri (!!) kızlar yüzünden komplekse girer ve kıskanırlarmış. oy oy oy. öyle bir dünya yok lan veletler. kıskanan taraf genelde etrafınızdaki o genç ve sidikli kızlar olur. kıskandıkları ise artık vücut yapısı ve karakteri oturmuş, güzel olmayı, güzel davranmayı, güzel konuşmayı öğrenmiş, kendilerinin upgrade versiyonu olan otuz yaş üzeri kızımızdır. kadınların en güzel yaşlarının başlangıçlarındadırlar. etraflarında yine otuzunu ve kırkını geçmiş, donanımlı, ne istediğini bilen, karakteri oturmuş, paralı ve de saçı sakalı giyimiyle at götüne benzeyen ergenlerin aksine çekici ve yakışıklı erkekler vardır. ve kıskanan taraf genelde genç erkek sevgilidir. kaldıramaz ve ayrılmak ister ya da dünyayı sevgilisine dar ederek kıçına sağlam bir şut yemeyi hak eder.
başta da belirttim ama yine kısaca özet geçerek entrymi (daha doğrusu editimi) burada noktalıyorum. eğer ortada aşk varsa, salak genellemelerinizi ince bağırsağınıza kadar sokabilirsiniz.