reshad the lionheart17
profili

  • elon musk

    satin aldigi gunden bu yana twitter’a vurdugu darbelerin sebebini, o devir teslimin finansmaninda aramak gerek.

    twitter bu asagilik itin eline gectigi gunden beri yokus asagi gidiyorsa bu bir tesaduf degil. bu namussuz herif bilerek ve isteyerek ipini cekiyor twitter’in.

    40-50 milyar dolar da siradan insanlarin tahayyul sinirlarini asan bir miktar olsa da, korfez ulkeleri, cin ve rusya icin onemli bir kazanim ugruna rahatlikla gozden cikarilabilecek bir para.

    velhasilikelam, ozgur ifadenin ve bagimsiz medyanin dunya genelinde bayraktarligini yapan twitter’in bu guzide konumunu kaybetmesi icin her seyi yapiyor musk. gorunen o ki istedigini de alacak…

  • ali koç

    hep birlikte teessufle gorduk ki, tam bir ev kedisi bu adam.

    gercek hayati hic tecrube etmemis, zorluk cekmemis, kendi imkanlariyla bir seyler basarmamis; dolayisiyla fenerbahce gibi devasa bir camiayi ciddi hedefler dogrultusunda yonetmesine olanak taniyacak tum niteliklerden yoksun biri ali koc. "aziz yildirim'dan daha kotusu olamaz" diye dusunen herkesi (elbette ben dahil) muthis bir sekilde yaniltmayi basardi. yaziklar olsun.

    umarim en yakin zamanda oyuncagini isin ehli birine devreder. fenerbahce taraftari yeterince cekti ali koc'un kifayetsizliginden, biraz da ailesi ceksin.

    ayrica, fenerbahce ozelinde, diktatoryal yonetimlerden miras kalan enkazin sonraki donemler icin ne buyuk riskler tasidigini bir daha gormemize olanak sagladi, skandal yonetimiyle. saddam sonrasi irak, kaddafi sonrasi libya ve sah sonrasi iran gibi, aziz yildirim sonrasi fenerbahce de, "diktatorlukten kurtuldugu icin refah ve saadet dolu bir donem yasamasi beklenirken daha da camura saplanan bir yapi" oldu.

    erdogan sonrasi turkiye'nin izleyecegi seyri ongorebilmek adina cok degerli bir veri teskil ediyor aslinda bu.

  • diego rossi marachlian

    arkadaslar yillardir futbol izleyen biri olarak gonul rahatligi icinde diyebilirim ki, rossi adinda bir futbolcunun kotu olma ihtimali katiyyen ve katibeten yoktur.

    aksine, rossiler ekseriyetle kisa boylu, minyon suratli, munis karakterli, teknik, kivrak ve bitiriciligi de epey yuksek canlilardir. olgunluga erismis bir rossi bir sezonda rahatlikla xx gol, yy asist barajini gecebilir. ancak dogal ortamlarindan koparilmis rossilerin biraz narin ve istikrarsiz olabildikleri de gozlemlenmemis sey degildir.

    bu vechile, mevzubahis transferin bu muhim ve ultra objektif veri baz alinarak ivedilikle sonuclandirilmasi gerektigi kanaatinin bende hasil oldugunu soylemekle mukellef bulunuyorum.

  • 28 eylül 2019 galatasaray fenerbahçe maçı

    tum gun evde oturup kitap okuyarak bekleyecegim derbi mac.

    mac saatine dek uc kitap okursam elde edecegim entelektuel sermaye ile mac sonunda hala insan kalmayi basarabilirim diye umuyorum.

  • ekşi itiraf

    dun bir arkadasim, birkac ay evvel onunla dertlesirken soyledigim sozleri hatirlatti. sey demistim, "omrum boyunca yuzlerce insana mentorluk yaptim. ders calismaktan oturup kalkmaya, dil ogrenmekten hayati planlamaya, medeni cesaretten genel kulture, felsefeden kadin erkek iliskilerine dek hemen her alanda rehberlik yapmaya calistim insanlik ortak paydasi haricinde bir alakamin olmadigi genclere. karsiliginda da bir sey beklemedim. ama bazi zaman oluyor, 'keske bana da ufku yeterince genis biri mentorluk yapsa ve yol gosterse de amerika'yi yeniden kesfetmek zorunda kalmasam her defasinda' derken buluyorum kendimi..."

    bu konusmayi yaptiktan kisa sure sonra tam da bu tanima uyan birini cikardi allah karsima. o kadar ki, benim icin yaptiklari parayla satin alinamaz; kaderinizde olmasi gerek. cunku sadece bilgi birikimi ve ufkunun genisligi, bir insani rehber ve mentor olarak kabul etmeniz icin yeterli degil asla. hayat felsefenizin, espri anlayisinizin ve kisiliginizin bir butun olarak uyusmasi; sizin onu degerli buldugunuz kadar onun da sizi potansiyel vadeder bulmasi gerekiyor. cok fazla degiskeni olan bi denklem bu.

    59 yasinda asil bir ingiliz kadini olan liz'le olan iliskimiz tam da bu tanima uyuyor iste. haftada birkac defa bir bahaneyle bulusup her seyi ama her seyi konustugumuz, yemek yaptigim ve yemegini yedigim, birlikte muzikallere, tiyatrolara gittigimiz, kitap degis tokus ettigimiz, hayatimla ilgili hemen her konuda bana butuncul bi rehberlik sunan, artik adeta ikinci annem gibi gordugum ve sevdigim biri bu tatli kadin. tatli diye tanimlamam aldatmasin, bircok acidan james bond serisindeki m karakterini animasatan, "hukumet gibi kadin" tanimina tam olarak uyan ve son derece guclu bi kadin liz. yanimda oldugunu bilmek tarifi zor bir huzur veriyor. onunla zaman gecirmek ruhumu iyilestiriyor. ilkokul yillarimdan bu yana ilk defa, cocuk gibi hissediyorum liz'in yaninda. her seyi benim dusunup planlamam gerekmiyor. o kadar buyuk bir luks ki bu, birine gercekten guvenebilmek, anlatilmaz.

  • ekşi itiraf

    sokaktayken kendimle konuşmak istediğimde kulaklıkları takıyorum, insanlar beni telefonda sanıyor.

  • türk hukuk sisteminin ana sorunu

    hakimlik mesleğine alımlarda yazılı sınava ek olarak yapılan mülakatlardır hiç şüphesiz. bilemiyorum, bu işten canı yanan biri olarak belki de objektif bakamıyorumdur meseleye. fakat yazılı sınavda vasat bir puan aldığı halde amcalarının, dayılarının güçlü bağlantıları sayesinde 2 dakikalık mülakatlarda başarılı sayılıp mesleğe alınan, koca bir ömür boyunca aslında kendisine haram olan maaşı yiyen, herkesin "hakim bey, savcı bey" dediği, böbürlene böbürlene yürüyen kifayetsiz muhterisler meslek hayatları boyunca bu diyetin bedelini elli defa vermek zorunda bırakılıp her defasında adaleti temelinden dinamitlemekte beis görmezler.

    olduğu yere bileğinin hakkıyla değil de büyüklerinin ittirmesiyle gelebilmiş ve üzerine giydiği o cübbenin aslında emanet olduğunu çok iyi bilen namertler hakim savcı olduğunda dilerseniz olabilecek en güzel hukuki metinleri kanunlaştırın, yine de gün yüzü görmez toplumunuz.

    doktorluk mesleği hakimlikten daha mı az önemli veya boğaziçi bilgisayarın talibi daha mı az ki buralara girişte sadece adayın niteliklerini somut olarak ölçmeye yarayan yazılı sınav sonuçlarına bakmakla yetiniliyor da hakim savcılar daha mesleğe başlamadan birilerine karşı minnet borcu altına sokuluyor?

    bir de sanmayın ki bu bahsettiğim şekilde hakim savcı olanlar azınlıkta. aksine, bugün önünde el pençe divan durduğunuz tipi tiplerin çok büyük çoğunluğu 4 yıllık hukuk fakültesi eğitiminin ardından girdikleri sınavda ancak 70-75 alabilmiş, cübbeyi asla hak etmeyen, kaderinde vasat altı bir avukat olup kuru gürültü yapmaktan başka işe yaramamak olan mediocre’lardır.

    yazılı sınavda rock 'n' roll yapan akıllı, çalışkan ve fakat gariban vatan evlatlarının çiğnen hakları da işin cabası.

  • parlamenter sistem 1923'ten beri problem çıkarıyor

    1923 ve sonrasında parlamenter sistem yerine başkanlık sistemi mevcut olsa sittin sene iktidar yüzü göremeyecek siyasal islamın temsilcisine ait olmasıyla ironiyi onikiden vuran söz.

  • luis nani

  • türkiye'den siktir olup gitmek

    henüz netleşen bişi yok ama bu heyecanı paylaşmam lazım artık.

    bu başlığa daha önce dilek babında bir iki entry girmiştim. hakimlik mülakatlarından elene elene memleketten soğuduktan sonra lisansüstü eğitime devam etmek için çok sayıda britanya okuluna başvuruda bulundum ve geçtiğimiz bahar ayları boyunca bir sürü iyi okuldan kabul aldım. edinburgh, leicester, queen mary, durham, warwick, manchester.... ve hepsi bir yana oxford!

    ben ilk kabul veren leicester'a dahi gitmeye fitken (okuldaki hocalarım inşallah daha iyi okullardan kabul gelir de leicester'a sadece gezmeye gidersin diyorlardı) dünya'nın belki de en iyi hukuk okulu olan oxford'dan "i am delighted to inform you..." diye başlayan bir kabul mektubu almak beni resmen dumur etti.

    eğitim hayatı çorbaya dönmüş biri olarak yolun sonu oxford'a çıkınca bir hoş oldum. özellikle de her kazandığım sınavdan sonra mülakatta elenince hayal dünyamda adalet bakanlığı'nı bana "lan bi sktir git. almıyoruz oğlum seni. zorla mı lan? hakimlik makimlik yok olum sana" dermiş gibi düşünmeye başlamışken...

    fakat başta dedim, işler öyle kolay değilmiş. kabul alınca olay bitmiyormuş. ben zannediyorum ki oxford'dan kabul aldığımı söylediğim tüm kurum ve kuruluşlar "ooo vay aslanım. al ulan sana istediğin kadar burs. git ülkemizi orada güzelce temsil et" diyecek.

    e be saf! e be enayi! ulan oğlum adamlar zaten okumaya ve öğrenmeye değer veriyor olsa 90-95 puan aldığın sınavlarda ancak 70 alabilmiş kifayetsiz muhterisleri mülakattan geçirip milletin başına hakim yapmazlardı.

    her neyse. ülke içinden pek ümitvar olmasam da artık, ab'nin verdiği jean monnet burs programı var, sınavının ilan edilmesini beklediğim. ve bir de oxford'un internal bursları var, görevlilerin "size çıkması muhtemel" dediği.

    ınşallah bir şekilde bursu ayarlayıp şu ielts sınavından da istediğim skoru alabilirsem eylül ayında oxfordshire yolcusuyum. bir daha da dönmem herhalde türkiye'ye.

    homesick olanı da eri potır bebesine dövdürsünler.

    not: ingiltere'ye gitmek nasip olursa, oraya gittiğim hafta bu konuyla* ilgili ne biliyorsam paylaşacağım sözlükte. hatta bu konuda kafamda dönüp duran iki fikir var. zamanı gelince bu fikirleri somutlaştıracağım inşallah dostlar.

  • hayata dair gülümseten detaylar

    dün akşam boş bir taksi arıyorum. yağmur damlaları nezaketen düşüyor yere ama yağmur sonuçta. bir tanesi geliyor, yanımda duruyor fakat içinde bir kadın yolcu var. başka taksi var mı diye etrafa bakınırken bu dolu taksinin şoförü selektör yapıyor ısrarla. hatta taksideki yolcu da el işareti yapıyor, "gel gel" diye.

    "minibüs gibi mi kullanacağız acaba" diye düşünüp yaklaşıyorum taksiye. "oğlum gel, hanımefendi benim eşim. rahatsız olmazsan birlikte gidelim" diyor taksici bana. ne diye rahatsız olayım? biniyorum hemen. karikatür sevimliliğinde bir çift bunlar. içinde bulunduğumuz garip ortam hoşuma gidiyor. muhabbet açmak istiyorum.

    - söyle bakalım amcacım, yengeyi nereye götürüyordun?
    + hehehe eve götürüyordum oğlum. bizimkinin kız kardeşine misafirliğe gittik de...

    böyle açılan muhabbet ben inene dek öyle tatlı devam ediyor ki, sanki taksiye binmemişim de bu insanların evine misafirliğe gitmişim gibi hissediyorum. hanım teyze arkadan çay ve ıslak kek ikram etti edecek neredeyse. zaten iş o noktaya da geliyor. samimiyetten cesaret alan her kadın gibi soruyor;

    - nereye gidiyorsun oğlum bu yağmurlu cumartesi akşamında?
    + kız arkadaşımı görmeye gidiyorum teyzecim.
    - o da güzel mi senin gibi(böyle de inceden iltifat ediyor işte)?
    + benim gözümde, evet. çok güzel. iyi de biri.
    - e hanım kızımızı da alıp bize gidelim. size çay yapayım. bu soğuk havada gezmeyin öyle. üzerine de ince giyinmişsin, hasta olursun yavrum.
    + o sıkılır şimdi ya. yoksa gelirdim. bi dahakine inşallah(dünyanın en samimiyetsiz lafı. hangi bi dahakine ulan).
    - iyi bakalım. allah gönlünüze göre versin oğlum. bey, para almayalım bu çocuktan.

    indiriyorlar beni bahçeli'de. ücreti de almıyorlar bir türlü. sanki dayım ve yengem beni evden alıp kızla buluşacağım yere bırakmış gibi oluyor.

  • recep tayyip erdoğan

    bir hocam twitter'da paylaşmış;

    "öldü,ama koşuyor" bir afrika sözü.
    ölümcül yara alıp, sadece kasların itmesiyle biraz daha koşan ceylan için kullanırmış yerliler.
    tanıdık!

  • hatunların en güzel oldukları yaş

    60 olabilir. bilemedim. belki de 70...

    ömrünü sizinle geçirmiş, size evlatlar vermiş, bayat esprilerinize bir ömür gülmüş, sizi olabileceğiniz en iyi versiyonunuza çevirmiş...

    ve bunların hepsini sadece sizi sevdiği için yapmış kadını, kucağında torununuzla otururken seyreder ve içinizden söylersiniz, "ne güzel kadın ya bu" diye.

  • emlak balonu

    cok buyuk bir emeklilik fonunun yöneticisi vardi(adını hatırlayamıyorum şimdi), "borsada işlem gören hisse senetleri gerçek değerlerinin çok üzerinde işlem görüyor. ben bu balon patlamadan borsaya yatırım yapmayacağım" dedi ve fon yöneticiliğinden kovulacağı güne dek -oldukça uzun bir süre- bu sözüne sadık kaldı.

    bu dönem boyunca diğer yatırımcılar borsada kalıp inanılmaz kazançlar elde ettiler. tabi kumar masasında kazanmayı sürdürdükçe kalkmayı bilmeyen diğer kumarbazlar gibi, hemen hepsi "heybemizi yeterince doldurduk" deme bilgeliğini gösteremeyip kaynamakta olan kazanın içinde dönmeye devam ettiler.

    ve kara pazartesi geldi. bizim "ümmetsiz peygamber"in bir zamanlar yönettiği emeklilik fonu haricindeki tüm yatırım ortaklıkları ellerindeki her şeyi kaybetti. ve sü an adını hatırlayamadığım adamımız hak ettiği saygıyı görmeye başladı...

    turkiye'de birkaç yıldır sismeyi sürdüren emlak balonu bana yukarıdaki örneği hatırlatıyor işte. bu balonun sürdürülemez bir biçimde sistigini ve yakın gelecekte patlayacağını söyleyen biz yalancı çobanlar şimdilik alay konusu oluyoruz belki.

    yarın ben demiştim baskılı tişörtlerimizle arzı endam etmeyi de bilirdik. fakat ınanın, uzulecegim, bu milletin içine düşeceği duruma. bizim insanımız ne de olsa.

    "patlayacak diyordunuz, bak hâlâ fiyatlar artiyor" diyen ahmaklara ozel not: sismeyi sürdürdüğü için patlayacak oğlum zaten. balon patlayana dek sismeyi sürdürür elbette. doğanın kanunu böyle. bu kadar salak olunmaz vallahi.

  • başkaları ne der hapishanesi

    alayınızın müebbeten mahkumu olduğunuz kapalı cezaevi.

    ruhunuzun ilhamlarını takip edeceğiniz yerde başkalarının, yine "başkaları ne der" tabanlı görüşlerine göre hayatınızı şekillendirdiğiniz için hak ediyorsunuz siz bu cezayı.

  • 2015 ekonomik krizi

    bir fabrikanın endüstriyel değeri, emlak değerinden düşükse o ülkedeki ekonomi krizde değil, çöküştedir.

  • fuatavni

    polemik oluşturmaktan nefret ederim ama, yahu bu adamın memlekete bir hizmeti olmadığını söyleyenlerin ne tür bir faydası dokundu bu vatana, insan düşünmeden edemiyor.

    nıyet okuyuculuğu ancak sığ insanlara yakışır. yapılanlara, söylenenlere bakarım sadece, aksi yönde bir kanıt olmadığı sürece. yoksa paranoyalardan yaşanmaz bir hale gelir hayat. dahası, bir saygısızlıktır bu, sanki herkes senin güvenini kazanmak zorundaymış gibi. ya who are you ya?

    fuat avni hiçbir şey yapmadıysa dahi, oluşturduğu sandık bilinci yeter. adam seçime 2-3 gün kala çarşaf çarşaf lıste yayınladı be. belki 300 adamın ismini yayınladı ama verdiği mesaj binlerce adamın korkup alengirli islere girmesini engelledi.

    plakasız araçları bizzat gördüm. sandıkta çalışan yandaşların -fuat avni'nin yazdığı gibi- sabah namazında buluştuğunu kendi ağızlarından duydum. planlanan şeyleri yapmak isteyip de korkudan harekete geçemeyen insan korkusunu bunların gözlerinde gördüm.

    fuat avni kimin adamı olursa olsun, bu seçimde millete hizmet etti. aksini savunan ya kötü nıyetlıdır, ya da olayları okumaktan acızdır.

    ben bu hesaba güvenmiyorum. hiç kimseye güvenmem zaten. fakat birileri doğru şeyler yapıyorsa da, kimliği nedeniyle puan kırmadan pekiyi veririm. mertlik bunu gerektirir. az mert olun ya.

    edit:

    ayrıca, bu hesap devletin güvenlik açığının bir göstergesidir. bu doğru. eminim, "sorunu" çözmek için sabah akşam çalışan en az 100 devlet görevlisi vardır.

    fakat ben bu olaya şu perspektiften bakarım; kemal kılıçdaroğlu başbakan olsa ve allah korusun, kendi çizgisine sadık kalmasa, yine bir fuat avni'nin çıkıp millete gerçekleri söylemesini isterim. bence kılıçdaroğlu da bu konuda o kadar rahat ki, dost meclisinde oturup ona sorsak, bundan farklı bir şey soylemeyecektır.

    devlete tapmayı bırakın arkadaşlar. devlet sadece ve sadece insana hizmet ettiği sürece bir şey ifade eder. eğer devlet halkın çıkarlarına hizmet etme görevini bırakıp kamu görevlilerinin şahsi emellerine alet oluyorsa, bir takım başka kamu görevlileri de çıkıp bunu toplumla paylaşmalıdır. bu noktada bazılarınızı şok edebilir ama fuat avni kamu hizmeti yapmaktadır.

    bu hesabı kim yönetiyor olursa olsun, eğer bir gün yakalanır ve devlet sırlarını açığa çıkarmaktan hüküm gıyerse, türkiye aihm'de mahkum olur. biraz hukuk bılıyorsam, aihm hem sözleşme hükümleri, hem de içtihatları ekseninde fuat avni'nin yaptıklarını hukuka uygun bulacaktır.

    edit 2:

    kendisinin kimliğini merak eden dostlar için şöyle ufak bir ipucu vereyim bari :)

    https://m.youtube.com/watch?v=tkh3-ss96s4