ayrı ülkelerde yaşıyorduk biz. daha telefonlarımızda internetin olmadığı zamanlarda uzak mesafe ilişkisi yürütmeye çalışıyorduk. sıklıkla mesajlarla, arada sırada telefonla, nadiren de yüz yüze. kolay değildi ama birbirimizi deliler gibi seviyorduk. evlenme teklifimi etmiş, yüzüklerimizi takmıştık. yüzükleri taktığımız akşam annesi, babası ve babaannesi ile birlikte yemek ve şarap ile kutlamıştık. her şey mükemmeldi. evlenecektik. kızımızın adı “eylül irina …” olacaktı.
sonra o işi gereği daha başka bir ülkeye gitti. onun adına mutluydum. hayallerini bir bir gerçekleştiriyordu. ben de onu destekliyor, işlerimi yoluna koyup, yanına gideceğim günü sabırsızlıkla bekliyordum.
derken bir şeyler oldu. önce mesajlar azalmaya başladı. arada sırada olan telefon görüşmeleri nadirene, nadiren olan yüz yüze görüşmeler hiçe düştü. yoğundu, yeni bir ülkedeydi, alışmaya çalışıyordu. ama o benimle konuşmadan duramazdı ki. anlayamıyordum bir türlü.
bir süre daha böyle geçtikten sonra tahmin edilebilir an geldi ve söyledi :
“seni seviyorum. seni çok seviyorum. ama ben başkasına aşığım.”
cevap vermem 10 saniye falan sürdü. ama o saniyede aklımdan neler geçti yazmaya kalksam satırlar yetmez. tek diyebildiğim “mutluluklar” oldu.
…
aradan 1 – 1,5 sene geçmişti. türkiye’ye gelmiş, bizi tanıştıran ortak arkadaşımızda kalıyormuş. akşam dönecek, dönmeden önce beni görmek istiyormuş. hayır dedim. 1,5 senedir nefes bile alamıyordum zaten, onu görürsem dayanamam, kaldıramam. arkadaşımın ısrarı, biraz da acı çekmeye olan bağlılıktan sanırım “tamam, geliyorum” dedim ve gittim.
tahmin ettiğimden bile kötü oldum. konuşamıyordum, ellerim titriyordu, terliyordum, midem bulanıyordu. neyse, o 1-2 saat bir şekilde geçti ve artık gitme vaktiydi. hava alanına gidecekti, ben götürecektim. evden çıkarken arkadaşım “konuş onunla. sen istersen gitmeyecek, kalacak yanında” dedi.
yol boyunca konuşmadık. sadece el ele tutuşuyorduk ama tek kelime bile konuşmadık. hava alanına ulaşmış, güvenlik kısımlarından geçmiş, check-in’i falan yapmış, artık o son ana gelmiştik. gidiyordu artık. sarıldık. sanki zaman durmuş, biz ise tek olmuş gibiydik. döndü arkasını, gidiyordu. uzaklaştı. sonra tekrar bana döndü ve koşarak tekrar geldi yanıma. yine sarıldık uzunca. artık söylemem gereken tek şey vardı : gitme/kal…
diyemedim. demedim. demek istemedim. onu tanıyordum çünkü. yanına gideceği adamı da görmüştüm. birçok açıdan benden daha iyiydi. gerçekten yakışıklı, boylu poslu, güzel vücutlu, inanılmaz sosyal, bir sürü hobisi falan olan, işi gücü, hali vakti yerinde biriydi. ona neden aşık olduğunu anlayabiliyordum. onu nasıl heyecanlandırdığını. her zaman her ilişkimde piç olan ben, hatunların efendi adam yerine piç tercihindeki efendi adam olmuştum bir anda. o yüzden beni seviyorken, ona aşık olmuştu ya zaten.
gitme diyemedim. demedim. demek istemedim. çünkü biliyorum, gitme deseydim ve benimle kalsaydı, o içinde kalacaktı. her zaman bir eksiklik hissedecekti. ve evet, büyük bir saygısızlık yapıp, onun adına karar verdim. hiçbir şey demedim ve gitti. gitti ve o adamla evlendi…
…
6-7 sene geçti üstünden. ondan sonra hiçbir şey aynı olmadı. ben aynı olamadım ki…
yaşıyor muyum, evet. nefes alıyorum bir şekilde hala. yemek yiyorum, arkadaşlarla takılıyorum, film seyrediyorum, müzik dinliyorum, çalışıyorum, gelecekle ilgili planlar kuruyorum. ama gerçekten yaşıyor muyum, hayır.
o gitti ama giderken yalnız gitmedi. tüm hayallerimi, tüm mutluluklarımı, tüm yaşam enerjimi de götürdü yanında.
o gitti ama giderken yalnız gitmedi. beni de götürdü…
man on the silver mountain4 profili
-
başkasına aşık oldum diyen sevgili
-
türkiye'den siktir olup gitmek
37 yaşındayım. 10 yıldır dürüst bir şekilde, vergilerimi vs. zamanında ödeyerek kendi işimi hakkıyla yapmaya çalışıyorum. bugün itibarıyla baktığımda ise verdiğim vergi kadar para kazanmamışım. 10 yılda yaptığım onlarca projeye karşılık ne bir evim ne de bir arabam var. yani neresinden bakarsanız bakın boşa geçmiş bir 10 yıl. böyle olmuyor, bari işe gireyim, en kötü 7000-8000 tl maaş alırım, türkiye şartlarında gayet rahat geçinirim diyorum, iş başvurularıma dönüş bile olmuyor. başka bildiğim bir iş de yok, mecburum mesleğimi yapmaya.
işte böyle bir durumda kararttım gözlerimi. şu anda belgelerimi hazırlıyorum. 6 aylık iş arama vizesi ile almanya'ya gitmeyi, 6 ay içinde de bir iş bulup mavi kart alabilmeyi planlıyorum. umarım başarılı olabilirim.
ayrıca bir cevap vermeden edemeyeceğim : ben oraya ülkemdeki savaştan kaçıp, beleşten eve konup, devletten alacağım yardımlarla tavşan gibi üremek, milletin karısına-kızına sarkmak, 10-15 çomar bir olup insanları soymak, rahatsız etmek için gitmiyorum. yani kimse bana, buradaki suriyeliler'e bakıldığı gibi bakmayacaktır emin olun.
son bir not daha : eğer becerip de gidebilirsem, tüm süreci buradan paylaşacağım. ve eğer istediğim gibi giderse, oradaki evimin kapıları hepinize, ihtiyacınız olduğu sürece açık olacaktır. -
ukrayna'da türk kızı bulup evlenen adam
hayatında ukrayna'ya gitmemiş, ukraynalı bir kızla tanışmamış insanlara dert olmuş adamdır.
-
ergin ataman
- bu takımı gruptan çıkaran adam.
* italya, turnuvadaki en kötü maçını bize karşı oynadı
* almanya maçının ilk çeyreği, 20 yılda bir anca görülebilecek bir çeyrekti
* izlanda maçını uzatmalarda kazandık
evet, bu gruptan bileğimizin hakkıyla çıktık, inanıyorum.
- milli takımı gençleştiren adam.
bobby dixon : 32 yaşında - 31,6 dk/maç
semih erden : 29 yaşında - 25,2 dk/maç
ersan ilyasova : 28 yaşında - 26,2 dk/maç
sinan güler : 32 yaşında - 27,4 dk/maç
furkan korkmaz : 18 yaşında - 5,3 dk/maç
kartal özmızrak : 20 yaşında - 7,7 dk/maç
- biz savunma takımıyız.
maç başına yediğimiz sayı : 87,3
- ülkede basketbolcu yok.
cedi, kenan, kartal, furkan ortalama 15 dk süre alsın, grup aşamasında 5 malubiyetle elenelim. eminim kimse buna itiraz etmez.
ayrıca, ülkede basketbolcu var. mesela enes kanter. son yıllarda yetiştirdiğimiz en iyi basketbolcu ama milli takımda yok. kendi istemedi, başkası istemedi önemli değil. milli takım bu, ikna edeceksin bir şekilde.
bunun yanında; ender arslan. nefret ederim kendisinden ama ölüsü bile şu takımda oynardı. ya da cenk akyol, kerem tunçeri, kerem gönlüm, barış ermiş, engin atsür vb (sakatlık ya da form durumlarını bilmiyorum ama en azından 1-2 tanesi olabilirdi sanırım)
bu ergin ataman hakkındaki 3. yorumum. ne zaman yorum yazsam "fenerbahçeli orospu çocuğu" olduğuma dair mesajlar alıyorum. ben şimdiden tekrar belirteyim : takım tutmuyorum.