allah belanızı versin.
adam aile geçindiriyor. milyonlarla vergiyi cebine indirenlere, kaldırımı gasp edenlere, belediyelere para yedirip iş gördürenlere gücü yetmeyen zabıta gariban bir adama artistlik yapıyor.
aldığınız maaş haram zıkkım olsun size..
ayrıca baston kullanma sebebi 15 temmuz darbe girişiminde yaralanmış olmasıdır.
adaletinizi sikeyim.
amirinizi de ayrıca sikeyim.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. zabıta ile tatlıcı ali'nin kavgası
-
2. çocuk getirilmemesi rica olunur
dans pistinde kafayı bulmuş bir şekilde kendi etrafında dönen sevimsiz çocuklarınızı görmememi sağladığından desteklediğim uygulama.
-
3. 81 ilde de rakı içmeye karar veren iki genç
iç anadolu dolaylarında tecavüze uğrayıp öldürülmeleri muhtemeldir.
-
4. cuma namazı kılmayan beyaz yakalı
sözlükte allahlığa soyunmuş, insanları yargılayan varlıkları gösteren kişidir. bildiğim kadarı ile, insanların ibadetlerini islam dininide sadece allah sorgulayabiliyor. ki kim evinde ne yapıyor onu da sadece o biliyor. bildiğim kadarı ile.
-
5. rock konserlerinde kızları hiç taciz etmiyorlar mı
hiç rock konserine gitmemiş birinin soracağı soru.
giden herkes bilir ki, konser sonrası herkes konserin verildiği alanda toplanır ışıklar kısıldıktan sonra bakire keçi kanı içilip hardcore orgy yapılır. bu yüzdendir ki rock konserlerinde taciz olmaz -
6. yılmaz özdil'in 14 ekim 2016 tarihli yazısı
her olayda olduğu gibi gata'nın gasp edilip askeri hastane statüsünden çıkarılmasında da halkın nasıl kandırıldığını, ümit özdağ'ın meclisteki konuşmasını köşesine taşıyarak gözler önüne serdiği bugünkü yazısıdır.
ülkeniz için içiniz bir kez daha cız edecek okuduğunuzda. dağını taşını, ormanını deresini mahvettikleri yetmedi; şimdi de yalanla, çarpıtmayla üç beş tane kalmış son parçaları da mahvediyorlar.
yazının tam metni:
--- alıntı ---
işte gata gerçeği
sağlık bakanı recep akdağ'ın, sağlık bakanlığını menzil cemaatinin etkisine terk ettiği kanaati kamuoyunda yerleşmiştir. bu bakan, şimdi aynı şeyi gata ve 35 askeri hastanede de yapacak.
*
sağlık bakanı “terör bölgesinde yaralananlar bakanlığa bağlı hastanelerde, üniversite hastanelerinde tedavi edilmiştir, gata'ya getirilen küçük bir kısımdır” diyor. bu iddia doğru mudur? ocak ayıyla ağustos ayı arasında devlet veya üniversite hastanelerine giden yaralı sayısı 119'dur. aynı dönemde askeri hastanelere gelen yaralı sayısı 1523'tür. sağlık bakanı doğru söylemiyor.
*
sağlık bakanı, askeri doktorla sivil doktor arasında fark olmadığı izlenimi veriyor. bu doğru değildir. askeri tıbbiyeli dört askeri kamp eğitiminden geçiyor. havacı askeri tabipler iki ay uçuş fizyolojisi eğitimi görüyor, uçuş eğitimi görüyor. denizci tabip subaylar sualtı dalış eğitimi alıyor. bu askeri eğitimler, silah arkadaşlığı duygusu yaratıyor. askerler, komutanım dediği doktora güveniyor.
*
askeri sağlık sistemi sadece gata değildir. gata merkezdir. yurdun değişik yerlerinde 35 askeri hastane ve 600 askeri sağlık merkezi var. sırf bu sağlık merkezlerinde 1000 askeri doktor çalışıyordu. mesela, diyarbakır askeri hastanesindeki bir doktor, gerekirse gata'daki hocasını arar, ne yapacağını sorardı. şimdi bu zincir koptu.
*
gata ve askeri sağlık sistemi kötüleniyor. karalama kampanyası yürütülüyor. düşük kapasiteyle çalıştığı söyleniyor. halbuki, askeri hastaneler sefer görev hastanesidir. asla tam dolu çalışmaz. hele türkiye gibi, ordusu savaşan bir ülkenin askeri hastaneleri, sürekli stratejik miktarda boş yer tutar.
*
sağlık bakanlığı bu boş tutulan yerleri dolduruyor, her hastanenin alabileceği hastaları gata'ya alıyor. bu akıl dışı politikanın bedelini de savaşan askerlerimiz ödüyor. mesela… gata'nın yanık tedavi bölümünü doldurdular, suriye'de ışid saldırısında ağır yaralanan uzman çavuş akif güleç nakledilemedi, adana'da, bu konuda uzmanlığı olmayan bir hastanede şehit oldu. sağlık bakanı vicdan azabı çekmek yerine, “gata'da yanık ünitesinde nöbetçi doktor yok” diyerek halkı yanıltmaya çalışıyor. akif'in şehit olmasının hesabını allah'a sadece ışid teröristleri değil, sağlık bakanı da verecek.
*
yüzbaşı özgür özekin, hakkari'de üç gün hastanede tutuldu, tomografisi bile çekilmeden ankara'ya getirildi. neden üç gün bekletildi? çünkü… sağlık bakanlığının helikopterini kullanan pilot, gitmeye korktu. özgür özekin yüzbaşı, hastaneye getirildiğinde, olması gereken multicic potasyum ilacı yoktu, ailesinden temin etmesi istendi. aile bu ilacı eskişehir'den bulabildi, saat 23.30'da gata'ya yetiştirdi ama, yüzbaşımız saat 01.30'da şehit oldu.
*
sağlık bakanı “yüzbaşıya 40 ünite kan verildi” diyerek, kurtarılamayacak durumda olduğunu ima etti. oysa, 100 ünite kan verilip kurtarılan gazilerimiz var. üstelik, şu soruya hiç cevap vermedi, gata'da her zaman bulunan ilaç, nasıl oluyor da sivile devredilince bulunmuyor?
*
sağlık bakanının verimliliği, özgür yüzbaşıyı, akif çavuşu şehit etti. van'da polis memuru muhammet acar yaralandı, genel durumu çok iyi olmasına rağmen, özel hastanede şehit oldu, savcılık soruşturma açtı. sağlık bakanı hâlâ askerin canını-kanını parayla hesaplayıp, verimlilik hesabı yapıyor.
*
sağlık bakanı, askeri doktorların çatışma alanına gitmediğini, pkk'yla gerçekleşen kent çatışmalarında bu görevi sağlık bakanlığının yaptığını söylüyor. ve bu yalan, şehitlerin canı üzerinden söyleniyor.
*
gerçek şudur… yaralanan asker ve polisleri, sağlıkçı astsubay ve erbaşlar tahliye ediyor. sağlık bakanlığı unsurları, çatışma bölgesine sokulmuyor. bu çatışmalarda iki sağlıkçı astsubayımız, biri şırnak'ta, biri hakkari çukurca'da şehit oldu. yaralılarımız, çatışma bölgesinden çıkarıldıktan sonra, 112 ile tahliye ediliyor.
*
sağlık bakanı “çatışma bölgesinde yoklar” diyor ama… 1984'ten bu yana 8 tabip, 2 diş tabibi, 2 veteriner, sağlık astsubayı ve 25 sıhhiyeci erbaş şehit oldu. sağlık bakanına önerim, allah'tan korkmasıdır.
*
sağlık bakanı açıkça yalan söylüyor, “gata'daki öğretim üyelerinin birçoğunun muayenehanesi var, bu devir sırasında muayenehaneleri tercih ettiler, gata'yı bıraktılar” diyor. rakamlara bakalım… 15 temmuz öncesinde, ankara gata ve istanbul haydarpaşa'da çalışan 500 öğretim üyesinden sadece 27'sinin muayenehanesi vardı. bu rakamları hacettepe ve ankara tıp'la karşılaştıralım… hacettepe'de 415 öğretim üyesi var, 65'i yarızamanlı çalışıyor. ankara tıp'ta 452 öğretim üyesi var, 101'i yarızamanlı çalışıyor. açıkça görüldüğü gibi, askeri rakamlar, sivil tıp fakültelerinin çok çok altında.
*
sağlık bakanının kamuoyunu yanılttığı bir başka konu, harp cerrahisi… akla ve vicdana aykırı olarak küçültüyor, gata'da harp cerrahı sayısının çok az olduğunu söylüyor, “şu anda 5 harp cerrahı, 2 askeri psikiyatrist var, ihtiyacı karşılamıyor, gazilerimizin büyük kısmı üniversite hastanelerinde tedavi edildi” diyor.
*
kasten çarpıtıyor, karalıyor. harp cerrahisi 2008 yılında tanımlandı, 2010'da anabilim dalı olarak kuruldu. bu anabilim dalı, dünyada da çok yenidir. genel cerrahi uzmanı bir hekim, beyin cerrahi, ortopedi, plastik cerrahi ve göğüs cerrahide altışar ay rotasyon yaparak harp cerrahı oluyor. sayıları 8'dir. görevleri, çatışma alanına en yakın bölgede ilk müdahaleyi yapıp, konunun uzmanı doktora sevketmektir. gata'da oturdukları doğru değildir. çatışma ne zaman yoğunlaşsa, bu anılan harp cerrahları derhal bölgeye gider.
*
cerrahlıksa, kadın doğum bölümü hariç, gata'daki tüm doktorlar cerrahtır. bakan çarpıtıyor. harp cerrahi anabilim daha üyesi olmak başka şeydir, harp cerrahisinde uzmanlaşmış ortopedist, göz doktoru, kulak-burun-boğaz veya plastik cerrah olmak başka şeydir. bakan bunu bilmiyor mu? biliyor. çarpıtmak işine geliyor.
*
gata'daki cerrahlar kadar yaralanma gören sivil doktor var mı? asla temenni etmeyiz, ancak… sağlık bakanının çocuğu silahla yaralansa, benzer yaralanmalarda 1600 defa ameliyata girmiş askeri doktorun ameliyat etmesini mi ister, yoksa sivil doktoru mu tercih eder?
*
gata'nın tasfiye edilmesiyle güneydoğu'daki askeri sağlık sistemi de çöktü. diyarbakır askeri hastanesi kapatıldı. selahaddin eyyubi devlet hastanesine bağlandı. bu hastane, en fazla pkk'lı doktorun ve hemşirenin olduğu hastanedir! sağlık bakanlığının güneydoğu'daki tüm sistemi terör örgütünün kontrolündedir. asıl mücadele edilmesi gereken budur. sağlık bakanı askeri tabiplerle uğraşacağına, gitsin, gazilerimizi tedavi etmemek için izin alan pkk'lı doktorlarla, zehirlemek için uğraşan pkk'lı hemşirelerle uğraşsın!
*
gazilerimiz, terör bölgesinde sağlık bakanlığına bağlı devlet hastanelerine, özel hastanelere gönül rahatlığıyla emanet edilemiyor. gata, 15 temmuz'dan bu yana diyarbakır, şırnak, hakkari ve van askeri hastanelerine 275 öğretim üyesi uzman doktor, 42 yardımcı sağlık personeli yolladı. ayrıca, sağlık bakanlığının talebi üzerine, nusaybin ve yüksekova devlet hastanelerine 85 askeri personelle destek verdi.
*
aslına bakarsanız, askeri hastaneler, güneydoğu'da sadece askerin değil, tüm devlet memurlarının emanet edildiği yerdir. şırnak ve cizre'deki çatışmalar sırasında şırnak devlet hastanesi askerlere ve eşlerine hizmet veremedi. yüksekova ve nusaybin'de operasyonlar yapılırken, polis özel harekatçıların tedavi edildiği dönemde, pkk'lı doktor ve hemşireler hastaneden uzaklaştırıldı, sistem ancak o şekilde işletilebildi.
*
hakkari'deki askeri hastane, tugayın içinde… sağlık bakanlığı tugayın içindeki hastaneye el koydu. hastanede sadece 5 doktor kaldı. göğüs cerrahi uzmanı yüzbaşı, yüksekova devlet hastanesine yollandı. bilerek söylüyorum… bölgedeki askeri hastanelerden devlet hastanelerine gönderilen askeri hekimlerin can güvenliği yoktur!
*
uyarıyorum… eğer devlet hastanelerine gönderilen askeri hekimlerimiz, nöbette veya cadde ortasında pkk'lılar tarafından şehit edilirse, bunun sorumlusu sağlık bakanı olacaktır.
*
rehabilitasyon merkezi türk milletinin bağışlarıyla yapıldı. kolunu bacağını gözünü kaybeden aslanlarımızın fiziki ve ruhi tedavileri amacıyla çalışıyordu. sağlık bakanlığı el koydu, doldurdu. gaziler kapıdan geri çevriliyor.
*
“gata'dan ayrılan yok, eski personelle devam ediyoruz” deniyor. doğru değil. sistemde büyük moral bozukluğu var. gata mensuplarında “bir yıla kalmaz, hepimizi dağıtırlar” duygusu hakim.
*
savaşan subayların astsubayların, sağlık bakanlığına güveni kalmadı. ailelerine “yaralanırsam beni özel hastaneye yatırın” şeklinde, adeta vasiyette bulunuyorlar.
*
akp hükümetinin hatasının bedelini, savaşan askerlerimiz canlarıyla ödeyecek. sonra eski sisteme tekrar dönülecek. cumhurbaşkanı erdoğan “bizi yanılttılar” diyecek, helallik isteyecek. sağlık bakanı ve sağlık bilimleri enstitüsü rektörü görevden alınacak. sonra gata'nın eski doktorlarına “geri dönün” çağrısı yapılacak. bu arada dökülen kan, sağlık bakanı başta olmak üzere, bu sistemi savunanların elindeki kandır. o nedenle… bu suça ortak olunmaması konusunda rica ediyor, asker hayatıyla oynanmaması gerektiğini ifade ediyorum.
*
kime ait bu sözler?
terör uzmanı, gaziantep milletvekili, profesör ümit özdağ'a ait.
*
nerede söyledi bunları?
tbmm'deki basın toplantısında söyledi.
*
peki sizin niye hiç haberiniz olmadı?
çünkü, haysiyetli (!) basınımız ambargo uyguluyor, yazmıyor, göstermiyor, haberiniz olmasın, ruhunuz bile duymasın isteniyor.
*
duyduk duymadık demeyin ey ahali…
gata bangır bangır imha ediliyor.
--- alıntı --- -
7. içimizde bakan ve m.vekili düzeyinde fetö'cü yok
''emin olabilirsiniz.'' diyerek iddiasını hukuki temeller üzerine dayandıran ve açıklayan başbakanımızın ikna edici beyanı.
-
8. osurulduğunda kokuyu iki kata çıkaran yiyecekler
(bkz: en çok bana soracaksınız)
-
9. pkk'nın don lastiği chp
--- spoiler ---
chp, mhp’nin siyasetini sorgulayacağına 'ailece hdp’ye oy verdik' diyen dönemin genel başkan yardımcısını sorgulamalıdır.
--- spoiler ---
sen mecliste en az vekili olan parti olduğunu sorgulasana, sen 5 ayda 40 vekil kaybettiğini sorgulasana, chp ile koalisyon kursaydım bu kadar insan 7 haziran'dan itibaren hayatını kaybeder miydi diye kendine sorsana, meral akşener'e yapılan hukuksuzluğu sorgulasana, terör olaylarının araştırılmasına neden karşı çıktığını açıklasana, mhp lideri aile nedir çocuk nedir bilmez diyen adamın 14 yıldır peşinde takılmanızı sorgulasana! -
10. düğün yemeğini davetlilere ödeten çiftler
yemekli düğün pahalıymış.
yapma o zaman düğün!
nikah yap, git maldivlere. -
11. tatlıcı ali'ye karşı duyulan endişe verici sempati
tuhaf bir şey. ortada işgaliyesini ödemeden, gerekli izni almadan yani kaçak olarak satış yapan bir seyyar satıcı var. yani yaptığı şey temelde hırsızlık.
sonra bu kişi bu illegal duruma el koyan zabıta ve polis memurlarına bıçak çekiyor ve çekinmeden sallıyor bıçağını sağa sola. belli ki gözü dönmüş, orada biraz daha kafayı sıyırsa adam öldürecek.
sonra efendim bu olayın videosu çekiliyor ve sosyal medyada paylaşılıyor ve bir anda tatlıcı ali (aka ruh hastası hırsız ali) insanların sevgilisi oluveriyor. belediyeye şikayet yağıyor, millet para vermek için ali'ye ulaşmaya falan çalışıyor... ne oluyor amk? yanlışlıkla insanların şiddet eğilimini sempatik bulduğu bir alternatif evrene falan mı geldim? komple kafayı mı yediniz lan siz amına koduklarım?
hayır adamın sattığı şey güzel, faydalı bişey olsa yine eyvallah, bi bildikleri vardır derim de adam bildiğin kerhane tatlısı satıyor amk. -
12. 14 ekim 2016 kamuya alımların dondurulması
koskoca devletin, insanların saf ve temiz hayalleriyle alenen taşak geçmesidir. bir devlet düşünün ki işsiz, umutsuz gençlerine destek olması gerekirken onları daha da çıkmaza sürüklesin.
yasal yollardan hırsızlık yapmak şeytanın bile aklına gelmezdi, vallahi bravo!
bari ödediğimiz paraları geri verin de 50 tl'lik akaryakıt alalım amk. -
13. çantasında mandalina taşıyan kız
milletin çantasının içine dahi karışan hödükleri rahatsız eder mandalina.
oysa ki sabah elma yiyerek uyanmak, kahveden daha etkili olduğu gibi sağlıklıdır.
ya da gün içerisinde yağlı yağlı, bol kalorili atıştırmalıklar yerine, mandalina çok daha iyi olacaktır.
yapınız efendim, sağlığınız için, daha güzel yaşamak için yapınız. -
14. iphone 7 almak için gece sıraya giren insanlar
-
15. 26 ocak 1700 oregon depremi
her ne kadar merkez ussu bugunku oregon aciklari olsa da bugunku abd ve kanada'nin bati kiyilarinin tamaminda hissedilen 9 buyuklugunde ve 4-5 dakika suren zebellah gibi depremdir. aslinda depremin kendisi eglenceliden ziyade korkunc bir konu olsa da bu depremin ortaya cikartilis hikayesi tam bir dedektiflik hikayesidir ve insanin bilime olan saygi ve sevgisini kat kat arttirmaktadir. bundan 25 yil oncesine kadar varligindan haberdar bile olunmayan bir olayken gunumuzde "bilinen kuzey amerika tarihinin en buyuk dogal felaketi" olarak tanimlaniyor. bu entry'de bu depremin bilimadamlari tarafindan ortaya cikartilis hikayesini anlatacagim.
1700 yilinin 26 ocak tarihine gidiyoruz. o siralarda avrupalilar bugunku amerika'nin dogu yakasina yerlesip buralari ele gecirmeye baslamisti ama henuz ulkenin pasifik kiyilarinda kizilderililer yani yerel amerikalilar disinda kimse yoktu. pasifik kiyilarinda yasayan kizilderililer'in bir kismi balikcilikla ilgilenerek ekmegini okyanustan cikartirken diger bir grup da bolgedeki ucsuz bucaksiz ormanlarda avlanarak gecimini sagliyordu. iste 26 ocak gunu oldukca soguk bir kis gunuydu ve hava erkenden kararmisti. o gece olacaklardan kimsenin haberi olmadigi icin balikci yerliler yuzlerce km uzanan plaj boyunca kamp kurarken ormancilar plajin otesinde kalan daglik alanda yerlesim kurmuslardi. hava saat 4-5 civari karardiktan sonra herkes kulubesine veya cadirina kapanmisti. gokyuzu o gece bulutsuzdu ve gokyuzunu bastan basa aydinlatan yildizlar ve ay mevcuttu. gokyuzunden gelen isiklar ortami biraz olsun aydinlatadursun pasifik okyanusunun periyodik olarak sahile vuran dalgalari her zaman oldugu gibi sessizligi yarmakta ve etrafindaki insanlara huzur vermekteydi.
olayin gerceklestigi yeri daha iyi resmedilmeniz icin cektigim su 10 saniyelik videoya bakin (not: videoda deprem yok, ruzgarli bir gunde titreyen eller var): https://goo.gl/ysr3dj
video acilmazsa baska acidan cektigim su resimle idare edin: https://goo.gl/gto7lu (resim de acilmazsa rezalet basligini hakettim demektir).
ne olduysa aksam saatlerinde oldu. saat 9'da dalga seslerini bogan muthis bir ugultu duyuldu. birkac saniye icinde yeryuzu daha once gorulmemis bir bicimde sarsilmaya basladi. okyanusun altindan gecip sahil seridine paralel giden 1200 km'lik fay hatti tek seferde kirilmisti (erzurum'dan istanbul'a kadar olan kuzey anadolu fay hatti'nin tek seferde kirildigini dusunun) ve california'dan kanada'nin kuzeyine kadar olan sahil seridi sanki kendi kiyametini yasiyordu. sarsintilar bir turlu durmak bilmiyordu. sonucta sarsintilar 5 dakika boyunca devam etti ama bu 5 dakika depremi yasayanlar icin 5 saat gibi gelecekti.
5 dakikalik deprem sirasinda sahil seridi 3 metre kadar asagi ve 10 metre kadar batiya cokmustu. bu da ortalamada deniz seviyesinden sadece 1 metre kadar yukarda bulunan plaj seridini bir anda su basmasi anlamina geliyordu. ustelik is bununla da bitmemisti cunku 20 dakika sonra sanki deprem yetmezmis gibi devasa tsunami dalgalari gelecekti.
ilk tsunami dalgasi gelmeden once her tsunamide oldugu gibi deniz 1 km kadar geriye dogru cekilmisti ve kumsallar bir anda yeniden genislemisti. yerliler olup bitenlere bir turlu anlam veremiyordu ve bazilari kiyametin koptugunu bile dusunuyor olabilirdi. yuksekligi neredeyse 40 metreye kadar ulasan (7-8 katli apartman) ilk dalga geldiginde sahil seridinde kalip da sag kalmayi basarabilen tum yerlileri supurecekti. olanlari tepelerden ve ciktiklari agaclarin uzerinden izleyen ormanci yerliler koskocaman bir dalganin gelip asagidaki arkadaslarini adeta bir canavar gibi yutmasina sahitlik ettiler ama onlar da cok guvende sayilmazdi, zira siddetli deprem heryerde toprak kaymasina sebep olmustu ve buralarda da cok sayida zayiat vardi. aslinda tsunami de tek bir dalgadan ibaret degildi, zira depremden sonra her 2 saatte bir yeni bir tsunami dalgasi geliyordu. her gelen dalga oncekinden daha buyuktu ve bu 12 saat kadar boyle devam etti.
anlatilanlara bakilacak olursa gece boyunca bir cok yerli civardaki 30-40 metre yuksekligindeki cam agaclarina tirmanmisti ve bazilari kanolarini ve kayiklarini da agaclarin yuksekteki dallarina baglamisti. iclerinden cahil cesaretine sahip bazilari da ilk tsunami dalgasi gelip cekildikten sonra tehlike gecti sanip ortami incelemek icin sahile inmisti ve ilkinden daha da buyuk olan ikinci dalgada helak olmustu. bu depremin ilk artci soklari bile 7-8 civarinda buyukluge sahipti. artci soklar hic bitmeyecek gibiydi ve 2 yil boyunca azalarak devam etti.
bu depreme sahitlik eden cok az kisi hayatta kalmisti ve bu bolgede bu tur buyuk depremler 400-500 yilda bir goruluyordu. yani bu buyuklukte depremler ortalama 20 kusakta bir goruluyordu. bu da depremin zaman icinde mit statusune sahip olmasina sebep oluyordu. yerliler nesilden nesile "buyuk buyuk buyuk buyuk dedem cok buyuk bir deprem gormus" gibi anilarini anlatsa da insanlar bunlarin hayal urunu veya efsane oldugunu dusunuyordu. bunun bir sebebi de yerlilerin bu depremleri cesitli kurgularla suslemesiydi. anlatilan bir efsaneye gore pasifik okyanusunda devasa bir balina ve bu balinadan daha da buyuk bir kartal vardi ve bu ikisi denizde guresince deprem oluyordu ve depremin akabinde de tsunami dalgalari geliyordu. bu fikri destekleyen bazi eski gorseller icin tiklayin.
1800'lu yillarin basinda beyaz insan bu cennetvari mekani kesfeder ve topluluk halinde buraya yerlesmeye baslar. ayni donemde bazi yerliler dedelerinin anlattigi deprem hikayesini avrupali gocmenlerle paylasirlar ama avrupalilar anlatilanlara pek inanmazlar. beyaz insan buraya yerlestikten sonraki 200 yil boyunca bolgede hicbir buyuk deprem olmaz ve her sene sessiz sakin biraz daha gerilen ve adeta bir saatli bombayi andiran fay hatti okyanusun 80-90 km icinde ve suyun altinda oldugu icin varligindan da kimse haberdar olmaz. bu yuzden beyaz insan burada deprem olmadigini dusunur.
1960'larda okyanusta petrol arayan son teknolojiyle donatilmis gemiler pasifik kiyilarinda devasa bir fay hattinin oldugunu saptadilar. bu sahil seridine 60-70 km mesafede ve sahile paralel giden 1,200 km uzunlugunda bir fay hattiydi. buyukluk olarak san andreas fay hattiyla esit olan bu fay hatti eger deprem uretirse cok tehlikeli olabilirdi ama henuz bu fay hattinin deprem urettigine dair hicbir kanit yoktu. bu yuzden bu konuda pek bir adim atilmadi.
guney ve kuzey amerika ve asya ulkelerinin pasifik kiyilarina paralel giden volkan ve fay hatlari sistemine "ring of fire" ismi veriliyor. bu sistem tarihteki gelmis gecmis en siddetli deprem olan (9.5 buyuklugundeki) 1960 sili depremiyle beraber, 1964'te alaska'da gerceklesen 9.2'lik depremini ve 1985'te meksika'da gerceklesen 8.0'lik depremi ortaya cikartti (ayrica 2011'de japonya'da gerceklesen 9'luk deprem de bu fay sisteminin urunuydu). 1960'lardan sonra japon ve amerikali bilimadamlari ring of fire boyunca her yerde depremler gorulurken oregon-washington hattinda neden hic deprem olmadigini merak etmeye baslamisti ve buranin bir sekilde deprem yaratmayan bir fay hatti oldugunu dusunmeye baslamisti. bolgeye konan sismograflar yillarca veri toplamalarina ragmen ufak depremleri bile gormuyordu cunku bolgede hicbir sismik aktivite yoktu. fay hatti resmen uykudaydi.
yukarda bahsettigim 1985 meksika depreminden sonra yeniden dikkatler pasifikteki deprem sistemlerine dondu. 1980'lerin sonunda brian atwater isminde bir jeolog washington ve oregon kiyilarini incelerken dere yataginda ve okyanus kiyilarinda ilginc bir sey kesfetti. bazi yerlerde durup dururken olen ve yuzlerce yildir kurumakta olan agaclar ve bunlarin kalintilari mevcuttu. bu agaclarin topluca birden bire neden kurumaya basladigi ve bunun hangi yilda gerceklestigi merak konusuydu. ilginctir ki rakim olarak suya yakin olan agaclar birer birer kururken 50 metre ve uzerindeki agaclar gayet saglikli bir sekilde buyuyordu. bu durum uzun bir sure boyunca esrarini korumaya devam etti ama bu sonradan cozulecek olan bulmacanin ilk parcasiydi.
daha sonra okyanus kenarindan 1-2 km otedeki dere yataklarinda tabakalar halinde plaj kumu bulan atwater bu kumlarin buraya sadece tsunami veya buyuk bir firtina ile gelmis olabilecegini kesfetti. yapilan karbon testlerinden sonra dere yataklarinda son 3500 yillik donemde 7 tabaka halinde plaj kumu kesfedildi. bu da bolgede her 500 yilda bir tsunami yasandigi anlamina geliyordu. brian atwater bulgularindan emin olmak istiyordu cunku bu plaj kumlari yerel bir firtina sonrasi gelmis de olabilirdi. bunun uzerine ayni arastirmalari 100 km guneydeki bir baska dere yataginda yapan arastirmacimiz burada da ayni sonuclari buldu. daha sonra 300 km guneye inen atwater yine ayni sonuclari buldu. ayni sonuclar kanada'nin bati yakasindan california'nin kuzeyine kadar devam ediyordu. bu kadar buyuk bir lokal firtina olamayacagina gore bu kumlari getiren devasa bir tsunami olmaliydi. daha sonra baska bilimadamlari bati yakasinda okyanus kiyisina yakin bazi ufak gollerin yuzeyini (ornegin devil's lake) incelediklerinde benzer sonuclari buldular.
yine de elde yeterince kanit yoktu. bir cok arastirmaci hala bolgede buyuk bir deprem olmasina ihtimal vermiyordu cunku beyaz insan tarafindan kayit altina alinan 200 yillik tarihte kucuk bir deprem bile gorulmemisti. bir yerde deprem aktivitesi olmasi icin arada sirada ufak depremlerin olmasi gerekiyordu. bu arada brian atwater dere kenarlarinda yuzlerce yildir curumekte olan agaclarin yasini tahmin etmekte zorlaniyordu. agaclarin halka sayisini sayarak olduklerindeki yaslarini tespit etmek mumkundu ama olen agaclarin ne zaman oldugunu tahmin etmek daha zordu. ilk yapilan karbon testler sonucu agaclarin 1680 ile 1720 arasinda curumeye basladigi ortaya cikti. bu iki rakamin ortalamasi 1700 yilini gosteriyordu.
brian atwater bundan sonra yanina japon jeolog ve agac uzmani david yamaguchi'yi aldi ve arastirmalara hiz verdi. yamaguchi bolgede hakkin rahmetine kavusan bu agaclarin tamaminin ayni yil vefat ettigini tespit etti. boylece agaclarin olumune sebep olan sey bir anda gelen tek bir sey olmaliydi. daha sonra bir dere yataginda olen agaclarin yakinindaki bir tepedeki saglikli agaclari inceleyen yamaguchi bu agaclarin ayni zamanda ortaya ciktigini belirledi. bu da agaclarin tam olarak hangi yilda curumeye basladigini kanitlamanin ilk adimiydi. zira, eger ayni bolgede olup tsunamiden etkilenmeyecek kadar yuksekte olan agaclarin 500 halkasi varsa ve tsunamiden etkilenen alcaktaki agaclarin 200 halkasi varsa bu o agaclarin 300 sene once tsunami tarafindan yenilip yutuldugunu kanitlayacakti. zira tsunaminin getirdigi tuzlu su agaclari oldurmeye yeterliydi. yapilan testlerde bu agaclarin tamaminin 1700 yilinin kis aylarinda vefat ettigi ve bu guzel dunyamizi terk-i diyar ederek ahiret diyarlarina intikal ettigi ortaya cikti.
boylece 1700 yilinin kis aylarinda buyukce bir tsunaminin abd ve kanada'nin bati yakalarini sular altinda biraktigi ortaya cikmisti ama olay hala tamamen cozulebilmis degildi cunku bu tsunami pasifikte gerceklesen baska bir depremin kalintisi veya kimseden habersiz bir sekilde dunya atmosferini yardiktan sonra okyanusun ortasina duserek adeta hollywood filmlerinin vazgecilmezi haline gelen "teksas buyuklugundeki bir goktasinin" yan etkisi olabilirdi. abd'nin kuzeybati kiyilarini tamamen sular altinda birakacak bir tsunami ayni zamanda baska yerlerde de bazi etkiler yapmis olmaliydi. bu konuda bakilabilecek en iyi kaynaklardan biri yuzlerce yildir depremle yasamayi duse kalka ogrenmis olan ve dunya futboluna tsubasa'yi kazandiran japonlardi. 1500'lu yillarda ic savasla calkalanan ve 1600'lerden itibaren baris, huzur ve sukut donemi yasayan japonlar bu tarihten itibaren herseyi kayit altina almaya baslamisti.
japonya'da kucuk tarla sahiplerinden buyuk isadamlarina kadar herkes gunluk tutuyordu ve ozellikle vergi duzenlemelerinden dolayi yapilan isleriyle ilgili belli basli notlar uzun sure saklaniyordu. mesela bir koyde firtina sonucu tarlalarin o yilki hasatlari zarar gorduyse vergi indiriminden faydalanabilmek icin bu kayit altinda tutulmaliydi. 1942 yilinda bu kayitlarin bircogu kitaplastirilmisti ama ikinci dunya savasindan sonra ortaya cikan karisiklikta bu kayitlar kaybolmustu. neyse ki kayitlarin bir kismi sonradan eski bir binanin bodrum katinda tesaduf eseri ortaya cikti. 1990'larin ortasindan itibaren japonya'ya giden yamaguchi buradaki bazi tarihcilerle konusarak bu defterlerin orjinallerine ulasti. kayitlara gore japonya'nin dogu yakasindaki cesitli sehirlerinde cok buyuk bir su baskinindan bahsediliyordu.
http://images.mentalfloss.com/…ublic/4hjh3kj634.png
ornegin batan balikci teknelerinden bahseden notlarin yaninda pirinc tarlalarinin zarar gormesinden bahseden notlar da vardi. hatta ulkenin sahil seridinde sular altinda kalan ve yikilan evler mevcuttu. tum gunluklerde felaket tarihi olarak 27 ocak'in gece saatleri gosteriliyordu. abd'nin bati yakasinda gerceklesecek bir depremin tsunamisi japonya'ya 10 saat sonra ulasacagina gore deprem 26 ocak aksam 9'da gerceklesmis olmaliydi. tarihleri boyunca depremler yasayan japonlar deprem-tsunami iliskisini daha o gunlerde cozmuslerdi. japonlar'in yasadigi hemen hemen tum tsunamiler bir deprem sonrasi gelmisti. bunun aksine o gunku tsunami geldiginde hicbir japon deprem hissetmemisti. yani tsunami depremsiz gelmisti. bu yuzden tsunami'ye japonlar tarafindan "oksuz tsunami" ismi verilmisti. demek ki oregon'daki deprem o kadar siddetliydi ki olusan tsunami okyanusun obur tarafindaki japonya'ya kadar gelip burada epeyce yikima sebep olmustu. yapilan hesaplamalara gore japonya'ya gelip boylesi bir yikima sebep olabilecek bir tsunami doguran bir deprem en az 9 buyuklugunde olmaliydi.
2000'lerin basinda oregon state universitesinden chris goldfinger son teknoloji aletlerle donatilmis bir gemiyle okyanusa acildi ve okyanusun yuzeyinden toprak ve tas ornekleri toplamaya basladi. 1100 km'lik bir alanda yillarca suren bir ornek toplama isleminden sonra yapilan testler 1700 tarihinde gerceklesen depremle beraber son 10 bin yilda gerceklesen 43 buyuk depremi ortaya cikartti. goldfinger bundan binlerce yil onceki depremleri, bu depremlerde fayin ne kadar kirildigini ve ortaya cikan buyuklugu bile tahmin edebilecek kadar veri toplamisti ve bu fay hattinin 10 bin yillik tarihcesini cikartmisti. tarihte ilk kez bir fay hatti hakkinda bu kadar derin ve nitelikli veri sahibi olunmustu.
yapilan karbon testleri ve tam olarak mahiyetini anlamadigim bazi karmasik testler sonucu buradaki fay hattinin 256 yilda bir 8-8.5 buyuklugunde deprem yapacak sekilde kirildigi, her 2 kirilmadan birinin (ortalama 500 yilda bir) 9 ile 9.2 buyuklugunde depreme neden oldugu ortaya cikti. son depremden bu yana 316 yil olmustu ve eger bir sonraki deprem 8-8.5 araliginda olacaksa bunun vakti gelmis demekti ama bir sonraki deprem 9-9.2 araliginda olacaksa bir sonraki depreme daha 200 yil var demekti. ha bu arada 8.5 ile 9'luk deprem arasinda enerji bosalimi olarak epeyce fark var. ornegin 9'luk bir deprem 8'lik bir depreme gore 10 kat, 7'lik bir depreme gore 100 kat ve 6'lik bir depreme gore 1000 kat enerji bosalimina sebep oluyor. yani bir depremin 8.5 veya 9.0 olmasi arasinda epeyce fark var.
tum bu parcalar birlesince 26 ocak 1700 depremi artik bir gizem olmaktan cikti ve bilimsel bir gercek haline geldi. depremler her ne kadar "guzel" bir olay olmasa da bir cok bilimadaminin cesitli ufak parcalari bir araya getirerek bulmaca cozer gibi 1700'lere ait bir depremi cozmesi gercekten cok guzel ve etkileyici. dedigim gibi depremin kendisi korkunc olsa da ortaya cikartilis hikayesi oldukca heyecan vericidir. bundan 25 yil oncesine kadar varligindan haberdar bile olunmayan bu olayken gunumuzde "bilinen kuzey amerika tarihinin en buyuk dogal felaketi" olarak tanimlaniyor. chris goldfinger'in deyimiyle "[cascadia] bundan 25 yil once hakkinda en az sey bilinen fay hattiyken simdi hakkinda en cok sey bilinen fay hatti haline geldi."
abd'nin dort bir yani yil boyunca firtinalarla, kasirgalarla, hortumlarla, sel baskinlariyla ve cesitli dogal felaketlerle bogusuyorken hicbir felaket yasamayan bir bolge olmasi zaten dusunulemezdi. peki bu bolgedeki bir sonraki deprem ne zaman gelecek ve nasil bir yikima sebep olacak? o baska bir entry'nin konusu. sadece su kadarini soyleyeyim: uefa catirdayabilir. -
16. çamlıca camii'nin altın minyatürü
yapımında 233 kilogram külçe altın ve 73 kilogram gümüş kullanılmış.
http://www.dha.com.tr/…avideogaleri.asp?vid=1351004
bu müsriflik ve görmemişlik niyeyse hiç yabancı gelmedi... -
17. toplu taşımaya business class seçeneği getirmek
şoföre burberry marka şemsiye ile vurulabilir.
-
18. çocuklarla girilen komik diyaloglar
savulun, iki senedir bu başlığa yazmak için bekliyorum. ilerleyen günlerde burayı kapatmayı umuyorum, neyse parası veririm.
oğlumuz 4 yaşında ve otizm spektrumundadır. son iki senedir çılgın bir eğitim almaktadır ve bildiğimiz anlamdaki iletişim yolu-yani konuşmak- yerine farklı yöntemlerle derdini bana ve bakıcısına anlatabilmektedir. ki bu bizim için dev bir adım.
yine bir ön bilgi anlamında, en büyük tutkusu arabalardır. bir km çapındaki tüm arabaları daha kasasından tanır ve o arabanın yanından geçene kadar markayı tekrar eder.
öğrenme anlamında bize katkısı olacağını düşündüğümüz için ben de ona araba fotoğraflarıyla kitaplar hazırladım. balkonda araba saymaktan yorulduğumuzda bu kitaplarla oynarız.
son zamanlarda iki ve üç kelimeli cümleler gelmeye başladı ve tabi biz çok heyecanlıyız. amacımız bizden kelimeleri kullanarak bir şey istemesini sağlamak.
kitabını alır ve koynuma uzanır.
oğul- mini kupır binicem
ben-tamam oğlum
oğul-pejoya binicem
ben-tamam oğlum
oğul-nisana binicem
ben-tamam oğlum
oğul-mersedes binicem
ben-tamam oğlum
-bunu tüm sayfalar boyunca yaptığını düşünün. ben de artık otomatik pilotta olduğum için kafalarımız rahat-
oğul-anne bememe al
ben-ne, ne dedin, bi daha söyle, bişey istedin, ne istedin, benden bişey mi istedin, oğlum ne istedin, bi daha söyle.
oğul (biraz şaşıran bir ifadeyle)-anne bememe al
ben-almayan şerefsiz, söz sen büyüyünce bmw alıcam sana. hem de hangisini istersen. oley be. sen yeter ki iste.
oğul (bir an ciddileşir, hızla sayfaları çevirir, malum sayfaya gelir, yüzüme bakıp)- anne ferrari al
ben (kahkalar eşliğinde)-eşşoğlusu, sen aslında bunları hep planlıyorsun di mi, bunların hepsi oyun.
oğul-anne ferrari al x20
ben-tamam be, iki böbrek bana fazla zaten, birini satar üstüne tamamlar alırız. sen yeter ki iste cüce.
sonrası dans, sonrası renk. -
19. bodrum'da halkın beslediği yaban domuzları
domuz evcilleşebilen bir hayvan olduğundan sorun olmayandır...
dini alet edip de sikik sokuk yorum yapmak ise tam bir dinci köpekliğidir... -
20. ntv'nin tadı damağımda programını bitirmesi
programını zevkle izlediğim, ince zevkine ve kültürüne hayran olduğum vedat milor'un instagram hesabınında az önce yaptığı açıklama. tüm program ekibine ve seyircisine teşekkür etmiş. televizyonda izlediğim tek programdı. hiçbir ülkenin halkı, bu kadar sistemli kültürsüzleştirilmemiş, yozlaştırılmamıştır. okumayı okuldan önce, 80'li yıllarda trt'de yayınlanan okuma yazma bilmeyen kadınlar için yapılmış bir programdan öğrenen biri olarak kitlesel yayın organlarının kalitesinde geldiğimiz noktaya inanamıyorum. eğitici, öğretici, dünyayı gezdiren, ufuk açıcı programların yerini saçma sapan evlilik programları, insanların birbirini yediği en çirkef benim tarzı programlar ve ağlak dini programlar aldı. herkesin izleyebileceği, tatilde gittiği yerde tatması gerekenleri not aldığı tek programı da kaybettik. burdan kar edersiniz, dolar cebiniz. ülkenin bu duruma gelmesinden sorumlu olan, bundan nemalanan bir sektörden ne bekliyorum ki? yazıklar olsun.
link
edit: link eklendi
edit 2: insanları yanlış yönlendirdiğini, bu nedenle programın bitmesinin isabet olduğunu söyleyen arkadaşlar, şaka gibisiniz. müşteri öpme odaklı çalışan, kurnaz, çakal işletmelerin suçu yok, programda buralara da şans verip gezdiği için bu adamın var ve bedel ödemeli. ne desem boş, ne desem gg. aferin , aynen böyle devam edin. kafalar pırıl pırıl. programı izleyenler bilir, kendisi de bu durumdan şikayetçiydi ve işletme sahiplerine porsiyonların herkese o şekilde gelip gelmediğini mutlaka sorardı. böyle güzel adamları ve yaptıkları güzel işleri karalamayın artık. -
21. doların 3 liranın altına inmesinin bir anlamı yok
(bkz: 19 ilde kenevir üretiminin yasallaşması)
ben bu kadar hızlı tesir edeceğine pek ihtimal vermiyordum. -
22. 30 yıl sonra çocuklara anlatılacak üç futbolcu
(bkz: tsigalko)
(bkz: nikiforenko)
(bkz: okoronkwo) -
23. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
kadın frengi hastası, 8 çocuğu var. bu çocukların üçü sağır, ikisi kör, birisi de zeka engelli. kadın hamile ve doğan çocuk beethoven
sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden dahi; dostoyevski
6 çocuktan ilki o, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor, üç kızkardeşi nazi zulmünde ölüyor. babası baskıcı, geçimsiz. o ise hep yalnız; onun adı kafka
11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi sert kişilik. onu evden gönderiyor. yoksul aile, 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; gorki
babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk.. çogu geceler sokakta yatıyor. cildi hasta, karaciğerinden muzdarip ; bukowski
13 yaşında annesi ölüyor, okula gidemiyor, hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından muzdarip. bir kitap kurdu; virginia woolf
babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor;charles dickens
“mutlu insanın hikayesi olmaz”
( umberto eco ) -
24. imdb'nin erdoğan'ı diktatör olarak tanımlaması
türk milletine yapılan büyük bir saygısızlık değildir.
saksıda mı yetişiyorsunuz bilmiyorum ama aynı ülkede yaşamadığımız kesin. şu "ne olursa olsun, ülkemizin cumhurbaşkanı" duyarını bi kenara bırakın artık ya.
ülkede malum kişi ve zihniyetinin sayesinde ne yolsuzluklar ne cinayetler ne ölümler oldu hala "ülkemizin cumhurbaşkanı" diye dolanıyorsunuz ortalıkta.
ah şu ulusalcı saflığınız yok mu. -
25. bilkent'te 29 milyon liraya satılan köşk
iç mimar arkadaşı takdir etmeme sebep olan köşk.
köşkün sahiplerine dekorasyon için nasıl bir fatura çıkardığını az çok tahmin edebiliyorum. lâkin kusura bakmasın ben olsam 29 milyon liralık köşkümde 290 liralık çin malı muslukla yıkanamam..
edit:imla -
26. 1 cm'lik bile karadelik yaratamamak
(bkz: başı girse yeter)
(bkz: çok şey mi istiyorum) -
27. emre mor
fatih terim sayesinde gittikçe gelişiyor. artık direkt kırmızı görüyor. sarı yok. ahaha ulan ya.
-
28. aşırtma şut denince akla gelen ilk futbolcu
https://www.youtube.com/watch?v=weyznxoryfe
futbolcu demeyelim de mac diyelim. -
29. kedilerin gariplikleri
genelde hafta sonları içinde kedi barınağı bulunan antalya’daki falez parkına giderim. her gittiğimde de kedi maması aldığımdan parka girer girmez karşılarlar beni yoğun miyav sesleri eşliğinde. yemek yerken bazen lazerle bazen de küçük quadcopterle oynatırım bunları.
yine bir gün quadcopterle oynatırken şu fotoğrafta görünen sarı kedi oyuncağı kaptığı gibi barınağına götürdü bıraktı, sikerim oyuncağını biraz da beni sev der gibi geldi ayağıma sürtünmeye başladı. yerde yuvarlanıyor filan. 5-6 dakika kadar kendini sevdirdikten sonra aniden kalktı koşarak gidip oyuncağı getirdi yeter sevdiğin hadi oyuncağını da al siktir git dercesine...... -
30. otobüse binemeyen gencin şoföre saldırması
ülkede magandalığın suçu yok ki. önüne gelen dayı kesiliyor.
türkiye'nin güneyinde bir ilde oturuyorum. geçen bayramda şahsi aracımla istanbul'a doğru giderken ankara'ya giriş yaptığım sırada gölbaşında bir tane araç birden önüme geçti. neyse dedim birşey olmaz. sinyal minyal hak getire ama neyse. sonra birden sağa atma sebebi olan kamyonu geçmiyor. aheste aheste gidiyor. ben de bir kornaya bastım baktım çekilmiyor sağından geçtim. arkamdan celalle geldi camı indir diyor. indirdim birader soldan neden yavaş yavaş gidiyorsun dedim. o kornaya birdaha bassana diyip silah çekti. bende birden gaza kökleyip kaçtım ama nasıl gidiyorum sağdan sola soldan sağa. en sonunda bir polis çevirmesi gördüm hemen önünde durdum. direk polislere şu giden siyah cip bana silah çekti dedim. plakası 06 xxx .. diyorum bir tek nokta kısmına da diyorum ki ya 44 ya da 45 ikisinden biri. polis diyor ki tam plakayı vermen gerekiyor yoksa bulamam.
ya dedim ruhsat numarasını da söyliyim onu da bilirsem zaten direk emniyete şikayet ederim sordursanıza diyorum yok sorduramam öyle diyor.
özeti şudur polis böyle durumlarda başına iş almak bile istemiyor. maganda da ne bok yerse yesin yanına kâr kalacağını biliyor. şansa yaşayıp gidiyoruz ülkede işte. -
31. tatlıcı ali'ye yardım ediyoruz kampanyası
akp versin denmesi içime sinmeyen kampanyadır. fakat bu kutuplaşmaya biz sebep olmadık. herkesin özgürce yaşadığı, iş yapabildiği, ekmeğini çıkarabildiği bir cumhuriyetin mensubu olmak istedik hep. fakat siz bu talebimiz yüzünden bizi sokak köşelerinde tekmeleyip öldürdünüz.
akp versin kardeşim, akp versin. -
32. ya anneni sileceksin ya beni diyen kadın
sikeceksin okumam üzerine çok ilginç düşüncelere daldıran kadındır. swinger dediniz tamam dedik de ulan bu nedir dedim bir an. neyse silmekmiş. kadını silin.
-
33. galatasaray
ne hikmetse 17/25'ten sonra türkiye'de alınabilecek 9 kupadan 6'sını almış olup ligdeki etkinliği azalmıştıakfjakdj
-
34. çanakkale köprüsü mü 20 tane fabrika mı
(bkz: türkçe)
edit: üstteki bakınız başlığın türkçe karakter içermeyen ve soru eklerinin birleşik yazıldığı hali içindi.. lakin başlık sahibi kaçmış gözüküyor. -
35. kadınların göğüsle taciz etmesi
toplu taşımada bir kadın olarak apağır çantalarımla vs. zor ayakta duruyorum, ani hareketlerde savruluyorum. e bu göğüs denen meret de dışa doğru uzanan bir organ, hep ileri bakıyor. bu durumda savrulma anlarımda çevremdekilere çarptığım oluyor. demek adamların inip de "kıza bak beni taciz etti ehe ehe çok yakışıklıyım" demelerine sebep oluyormuşum. yazıklar olsun bana
-
36. futbol tarihinin en iyi ikilileri
-
37. chp'nin bahçeli'yi başkanlık için tahrik etmesi
ulan bunda da mı suç chp'nin? chp neden bahçeli'nin suyuna gitmesi gerekiyor ki, bunu anlamıyorum. adam 2002 yılından beri akp'nin can simidi, eşbaşkanı gibi hareket ediyor. ne zaman darda kalsalar, çakıyorlar gökyüzüne kurt amblemini, bahçeli hemen tayyip'in yanında bitiveriyor, batman gibi. bunları dile getiren chp'de şimdi bahçeliyi tahrik etmiş oluyor he mi?
napsın chp, 3 yaşındaki bebelere yapılan ters psikolojiyi mi uygulasın. -
38. 14 ekim 2016 antalya patlaması
tank üzerinde poz vermiş hiçbir ortadoğu halkı bir daha gün yüzü göremedi. bu tesadüf sanıyorum ülkemiz için de gerçek olacak. zaten bir iç savaş mevcuttu, bu saldırı da bu savaşın nasıl sıçrayabileceğinin, hiçbir yerde güvende olmadığımızın göstergesi. alakasız sandığımız yerlerde başımıza ne tür bir iş geleceği belirsiz ve uzun süredir düzelen hiçbir şey yok.
sonumuz hayrolsun. -
39. türkiye'den siktir olup gitmek
37 yaşındayım. 10 yıldır dürüst bir şekilde, vergilerimi vs. zamanında ödeyerek kendi işimi hakkıyla yapmaya çalışıyorum. bugün itibarıyla baktığımda ise verdiğim vergi kadar para kazanmamışım. 10 yılda yaptığım onlarca projeye karşılık ne bir evim ne de bir arabam var. yani neresinden bakarsanız bakın boşa geçmiş bir 10 yıl. böyle olmuyor, bari işe gireyim, en kötü 7000-8000 tl maaş alırım, türkiye şartlarında gayet rahat geçinirim diyorum, iş başvurularıma dönüş bile olmuyor. başka bildiğim bir iş de yok, mecburum mesleğimi yapmaya.
işte böyle bir durumda kararttım gözlerimi. şu anda belgelerimi hazırlıyorum. 6 aylık iş arama vizesi ile almanya'ya gitmeyi, 6 ay içinde de bir iş bulup mavi kart alabilmeyi planlıyorum. umarım başarılı olabilirim.
ayrıca bir cevap vermeden edemeyeceğim : ben oraya ülkemdeki savaştan kaçıp, beleşten eve konup, devletten alacağım yardımlarla tavşan gibi üremek, milletin karısına-kızına sarkmak, 10-15 çomar bir olup insanları soymak, rahatsız etmek için gitmiyorum. yani kimse bana, buradaki suriyeliler'e bakıldığı gibi bakmayacaktır emin olun.
son bir not daha : eğer becerip de gidebilirsem, tüm süreci buradan paylaşacağım. ve eğer istediğim gibi giderse, oradaki evimin kapıları hepinize, ihtiyacınız olduğu sürece açık olacaktır. -
40. türk kızlarının gecelik yerine pijama giymesi
birkaç sebebi var.
1- kadına, kadın olduğunu hissettirecek şekilde davran, giyer. yani ona erkek arkadaşın gibi davranma, üslubun nezaketli olsun, güzelliği anında gör ve takdir et. incelikler yap, arabanın kapısını aç mesela, oturuşu değişir o dakika. önce kadın olduğunu hissetmesi lazım.
2- ev arkadaşın gibi davranma. ona maddi olarak yük verme. geçim konusunda yük altında kalan kadının erkekten farkı kalmıyor.
3- doğalgaz faturasından şikayet etme ki kış günü de giysin. -
41. türkiye'nin gömülü savaş uçakları
ortaligi cok da sallayacak bir haber degildir. fakat malum memleket olayi buyutecek insan dolu, biraz aydinlatayim istedim.
ikinci dunya savasi'nda almanlara uzun bir sure hava ustunlugu veren, savas sonlarina dogru zaten hem teknolojik hem de sayi olarak ustunlugu muttefik ucaklarina kaptiran focke wulf fw-190'lari turkiye almanya'dan uygun bir fiyata satin almisti. bu satin almanin altinda hic suphesiz ki ismet inonu'nun her iki tarafa da oynadigi denge politikalari yatmaktadir.
savas bitimiyle zaten kullanilmasina gerek kalmayan demode ucaklardi focke-wulf fw 190'lar.
zira artik hem roket- itkili (messerschmitt me 163 komet) hem de turbojet (heinkel he 162 salamander ve messerschmitt me 262 schwalbe) ucaklar on plana cikiyordu. bu ucaklar bugunku savas ucaklarinin atasidir.
o yuzden focke wulf'lar 1944'ten sonra o kadar etkisizdi ki, almanlar mistel denen cilgin yontemleri kullanmaya basladilar. mesela focke wulf'a eklenmis ta 154 gibi, burdan buyrun. misteller dahi muttefik ilerlemesini durduramamistir.
ozet : buyutmeyin. -
42. istanbul'da yaşanır mı sorunsalı
aman ha kardeşim, etmeyin. istanbul'da 20 binle de insan gibi yaşayamazsınız. hayvani paralar bayılıp bir ev tutarsınız, ne yolu vardır ne manzarası. egzoz kokuları ve araba kornaları içinde "huzurlu bir hayat"ınız olur. bir pazar ailece sakin bir kahvaltı yapmak için taa kilyos'a filan gitmeniz gerekir. istanbul öyle bir dolu, öyle bir tıklım tıkış ki insan vapurdan caddeye varana kadar panik atak geçirecek gibi oluyor.
kendimi bildim bileli istanbul'da yaşıyorum. arada üniversite için ayrıldığım oldu, 1 yıldan fazladır da bursa nilüfer'de yaşıyorum. yemin ederim huzuru buldum. istanbul tam bir kaos. yolda yürürken deliren bir esnaf mı kesecek, çıldırmış bir otobüs üstüne mi çıkacak, yanındaki çöpte bomba mı patlayacak belli değil. ne bir yeşillik var ne bir park,bahçe. yarın öbür gün çocuğunuz da olursa alışveriş merkezlerinin yapay çocuk alanlarında büyüyecek. lafın özü, iki gün gidip gezmek için istanbul iyi şehir derdim eskiden. şimdi beyoğlu filan da bitti, emin değilim. ama yaşamak? her gün çekeceğin strese değmez. fazladan kazanacağınız iki kuruş ta zaten dört bir taraftan yiyeceğiniz kazıkları kapatmaya gider. kendinizi kemirdiğinizle kalırsınız. çok olumsuz oldu ama kusura bakma artık.
aklına sonradan gelme editi: birkaç hafta önce bir iş için gittik istanbul'a. caddebostan k.m'de bi kahve içelim dedik. cinemaximum vardı içeride, 2 sade kahveye 15 lira verdik. güzel bi filtre kahve olsa uygun tamam da, kahvede bir koku, bir koku... gidip sordum çalışan çocuğa bu niye böyle diye, ben daha birşey demeden çocuk iade aldı. kahveyi arıtma suyla yapıyorlarmış. orada geldi aklıma 2 yıl önce suya bi bok karıştırıp bu iğrenç kokulu suya mahkum ettiklerini koca ıstanbul'u. havası, yolu, suyu, her şeyi ayrı dert yani. -
43. birini unutmanın en iyi yolu
birini unutmanın en iyi yolu hatırlayacak yeni birini bulmaktır.
-
44. ışık hızının sürekli geçildiği gerçeği
klasik fizik ile modern fizik alanlarını birbirine karıştıran yazar beyanıdır ve varılan sonuç yanlıştır.
ışık hızı evrensel bir sabittir. evrensel sabit nedir ? evrenin her yerinde koşulsuz aynı durumlarda aynı değere sahip olmaktır. asla ve asla değişmeyecek olan evrenin her yerinde boşluk ve yapay olarak yaratılan boşlukta ışığın hızı 299.792.458 m/ s olması evrensel sabite bir örnektir. bu hız hiç bir şekilde kütlesi olan herhangi bir nesne tarafından aşılamaz.
örneğin ışık hızına yakın yani 0.99c (999 devirli) ile giden bir tren içerisindesiniz. tren x ekseninde + yönüne doğru hareket ederken, siz de trenin hareket ettiği x ekseninde + yöne doğru 0.7 m/s hızla koşmaya başlıyorsunuz. bu durumda hızınız 296 794 553 m/s + 0,7 m/s olmaz. lorentz dönüşümüne göre hesaplarsınız klasik fizikte 3 m/s + 5 m/s hızların toplamı ile elde edilen toplam hız değerleri klasik fizik alanına girer ve newton uzayında, newton yasalarına göre hesaplanır.
ancak iş ışık hızı ve ışık hızına yakın hızlara girdiğinde hesaplamaların formülleri değişir. hendrik lorentz ile fizik dünyasına kazandırılan lorentz dönüşümü ile soru çözülür ve görülecektir ki hiçbir şekilde kütlesi olan herhangi bir nesne ışık hızını geçemez.
atom altı parçacıkların ışık hızından daha hızlı oluşu farklı denklemler ile anlatılmaktadır ve fizik dünyası için göreceli olarak yeni kavramlardır.
yazarın entry editinden sonra gelen edit;
yazar arkadaşım, ışık hem dalga hem de parçacıktır. parçacık olup momentuma sahip ama kütlesi olmayan ve evrende bilinen tek fiziksel kavram, ışık kavramıdır. dolayısıyla ışığın hızı evrensel sabittir. dalga veya parçacık olması ışığın boşluktaki hızını etkilemez. ışığın kara delikler tarafından doğrultusunun parabol şeklini alması nedeni ışığın momentuma sahip oluşudur. ilk önce kütle nedir ve kütlesi olmayan ile kütlesi olan bir nesne arasında ne farklar olur öğren.
ışık momentuma sahip olduğundan, güçlü ışık demeti ile nesneye bir kuvvet uyguluyormuş gibi etki edebilir ama bu ışığın kütlesiz olduğunu değiştirmez.
senin kütleni sıfır yapabilseydik en fazla gideceğin hız ışık hızı ile aynı olurdu ki o da sürtünmesiz, vakum ortamda. dünya üzerinde kütlesiz olsan ve ışık hızına ulaşmaya çalışsan muhtemelen 0.1 veya 0.15c hızlarında alev alıp küle dönersin sürtünmeden dolayı.
insanlara atar yapacağına bilmediğin konuda soru sorup cevap isterken, bilen ve bu işin alanında çalışan insanlara az saygın olsun. lorentz dönüşümünü biliyorsan bu soruyu sormazdın, bu demek oluyorki fizik bilimi konusunda en fazla lise fizik bilgisine sahipsin ve yeni lise müfredatında lorentz dönüşümü işleniyor. yani bu müfredatın işlenmediği zamanlar 2008 yılına kadar falandı. bu yüzden yaşının en az 25 olduğunu sanıyorum. en az 25 yaşında olup google'a bu nedir diye yazamıyorsan sorun sana oturup cevap verenlerde değil, kendinde aramalısın. 25 yaşından küçüksen ve lisede isen fizik derslerinde gırgır yapmak yerine otur dinle.
edit 2 ; imla, anlam bütünlüğü düzeltmesi -
45. kadir mısıroğlu
meczuptur.
bir meczup ne kadar düşünür ise o kadar düşünür hesap et işte. -
46. 14 ekim 2016 aşure yasağı
--- spoiler ---
ankara valiliği, yasağın gerekçesini "huzur ve güvenliğin sağlanması" olarak gösterdi.
--- spoiler ---
milyonları alevi aşuresi tehlikesinden koruduğu için valiliğe buradan teşekkürlerimi iletiyorum. ailece çok rahatladık.
cem evlerini de kınıyorum buradan. bakın tarikatlara, cemaatlere hiç böyle şeyler yapıyorlar mı? maaşallah bıcır bıcırlar uslu uslu oturuyorlar. lütfen siz de artık aşure gibi çağ dışı şeyleri bırakıp devlet kurumlarını ele geçirmek gibi modern şeylerle uğraşın. teessüf ediyorum artık bu kadar da yobaz olunmaz. yıl 2016.
edit: başlıktaki alevi kelimesi de ışık hızıyla sansüre uğradığına göre dağılabiliriz.
edit 2: typhoon r ben başlığı zaten bu şekilde açmıştım diyor. ben yanlış görmüşüm demek ki. kimsenin günahını almayayım. ya da alayım amk sanki sol frame'de sansürlenen başlıklar olduğunu bilmiyoruz. -
47. zengin koca bulup evlenmek
açılın, herkesin yüreğine su serpmeye geldim.
ben zengin kocayla evlenmedim, orta direğiz ikimiz de. ama zenginlerden oluşan bir çevremiz var. arada bir ayak uyduruyoruz onlara, onlar da bizi atmıyorlar gruplarından, seviyorlar sağolsunlar*. çok uç zengin de var çevremizde. adamın ailesinin 40m'lik yatı var işte öyle düşün. evde 3 tane yardımcı filan var. antika araba koleksiyonu olan var. şimdi sayınca böyle ne manyak bir çevreymiş bu, daha iyi anladım.
neyse böyle 6-7 aileyi gözlemledim ben. hiçbirisinin evliliği iyi gitmiyor arkadaşlar. zengin adamın da başka sorunları oluyor. eve bağlanamıyor, eşine bağlanamıyor. genelde çocuk olduktan sonra hepsinin bir dengesi şaşıyor. ciddi psikolojik sorunları olanlar var. çabuk sıkılıyorlar herşeyden. aldatanlar var aralarında. bunların etrafında metresi olmak isteyen kadınlar da cirit atıyor. bunları öğrenip kabulleniyor eşleri. ben aldatırım diye başından şart koşanlar var daha nişanlıyken. karısını döven var ya. adamdaki ego çok yüksek. hele bir de karısı onun kadar sosyetik değilse baba evinde, bütün sülalece, her fırsatta eziyorlar bu kadınları. bunların aileleri de zor insanlar. herşeylerine müdahiller. adamın babası da dominantsa zaten yeri geliyor bir sabah kahvaltını bile sen organize edemiyorsun. asla özgür olamıyorsun hiçbir kararında.
adam olaya "ben olmasam bu hayatı yaşayabilir miydin, şimdi ben ne istiyorsam öyle olacak" diye bakıyor. eşini annesiyle görüştürmeyenler var. bu tip adamların eşleri genelde çalışmıyor. çalışan da zaten hobi gibi bişeyler yapıyor. adamlar bunları inanılmaz pasifize etmiş. bunlar habire çocuk doğurup, evde kocaya süsleniyorlar. gündemlerinde devamlı estetik doktorları, yeni çıkan teknolojiler, nasıl kilo veririm. yeni doğum yapmış karısına "hayvan gibi oldun, yeme artık şunu" diyeni gördü bu gözler.
yani bunların iç yüzünü bilmeyen zannediyor ki, zengin, yakışıklı ya da en azından bakımlı, iyi giyimli, aynı zamanda pamuk gibi bir kalbi olan, romantik, eşine değer veren bir adamla evlenecek ve şatolarında sonsuza dek mutlu mesut yaşayacaklar. öyle olmuyor işte malesef. kadının da ayaklarının yere sağlam basması gerekiyor bu evliliklerde sözünün geçebilmesi için. hem ailesi sağlam olmalı, hem de kendisi. yoksa ezilir gider çok fena.
mercedes jeep'e binmek için bu kadar ego çekmeye değer mi? ha belki açlık çekme noktasıyla kıyaslarsak bu tabii ki tercih edilebilir ama yine de orta direk ve egosuz, vicdanlı ve uyumlu bir eş inanın bu hayata tercih edilir. -
48. demet şener ibrahim kutluay çiftinin boşanması
bu başlıktan debe'ye giren entrydeki öz güvene takılmış durumdayım. şuna bakar mısınız:
"...simdi bu erkek denen mahluk ic gudusel olarak sadik yaratilmamis. dunyanin en sumsuk, en hanim koylu adaminin karsisina cikar bir cilveli hanim, 2 3 gerdan kirsin takilir gider pesine. realist olalim. sadik adam yoktur. ortamini bulamayan adam vardir ya da en guzel cilveyi sen yapiyorsundur. ben niyet etsem herkesin sevgilisini kocasini alabilirim. siz de benimkini alabilirsiniz. ama ne yapmiyoruz? niyet etmiyoruz buna. o kadar kendimizi bozmuyoruz, baska adam mi yok dunyada diyoruz, baskasinin gozyasi uzerine saadet olamayacagini algiliyoruz ve efendiligimizi bozmuyoruz."
ben 11 senedir bir kadınla beraberim, bir kere bile aldatmadım. çirkine yakın bir erkek olarak defalarca elime fırsat geçti, yapmadım. yapmayı da düşünmüyorum. erkekleri birilerinin elinden alınıp verilebilecek bir mal olduğunu düşünmek ve bütün dünyayı cinsel organının emrine amade sanmak, tam türk işi içi boş bir kibirle açıklanabilir. -
49. berat albayrak
gereksiz yere seviye kasan tipleri anlayamadığım olayın kahramanıdır. ulan sizler sülalecek memleketin başına gelecek, memleketi din kisvesi altında baba malı gibi yiyeceksiniz, garip gurebaya bakmadan bu ülke varlıklarını sonuna kadar sömüreceksiniz, bu ülkeyi kuran insana hakaretler edeceksiniz, insanların yatak odalarına ve kaç çocuk yapacaklarına kadar karışacaksınız sonra da ben bu tayfanın özel hayatı ifşa olduğunda saygı duyacağım öyle mi?
hiç kusura bakma arkadaş. elbette ki her insana yapmıyorum bunu, hatta bugüne değin hiçbir insana yapmadım ama bırak da dalgamı,taşağımı geçeyim. çünkü benimle, anayasadaki kişi temel hak ve özgürlüklerimle, hukuk önündeki eşitliğimle yıllardır taşak geçiliyor. -
50. istanbul'da yaşayan hiç edirneli olmaması
edirne varken istanbul'da yaşamayacak kadar akıllı ve maddi güç sahibidir.