kurtuluş savaşımızda henüz çocuk olan ninemin bir anısı çocuk aklımla beni çok şaşırtmıştı. "olabilir mi böyle birşey" demiştim. yıllar yıllar geçti üzerinden. bu milletin insanlarını tanıdıkça nineme inanmıştım. yalan söyleyecek değildi elbet inanmak derken. çünkü inanması gerçekten güç bir anıydı:
yunan askerlerinin köyümüze doğru yaklaştıkları duyulunca bizimkiler apar topar samanlık olarak kullanılan bir mağaraya saklanmışlar. bir süre sonra sesler gelmeye başlamış. kimseden çıt çıkmıyor tabiiki. bir tane tanıdık ses duyulmuş dışardan. şurada saklanıyorlar şurada. girmiş bir komutan, ninem çocukça masumluğuyla el açıp sessizce aman dilemiş giren komutana. komutan sus işareti yapıp dışarı çıkarak, ihbar eden köylüyü dövmüş. valla hepsi oradaydı komutanım diye bağırıyormuş bizimki. bir daha kimse girmemiş. bakmışlar düşman içerde, gece karanlığından faydalanarak ormanlık olan dağa dogru yol almışlar. savaş bitmiş. sesin sahibi muhtar yok ortada. ama tabiiki her komutan o düşman komutanı değil. birçok kişi o adam benzerlerinin ihbarıyla katledilmiş. savaş bittikten sonra bu iç düşmanlar için küçük de olsa yer yer mahkemeler kurulmuş. kimi yunanlılarla birlikte kaçmış kimi de bu mahkemelerde yemin billah ederek paçayı kurtarmış.
rahmetli ninem derdi ki, en çok üzüldüğüm şey, bizimle birlikte samanlıkta saklanan köyümüzdeki tek rum ailenin köyden mübadele kararından sonra göç etmek zorunda kalmalarıydı. kızları benim en yakın arkadaşımdı. o gavurlar içimizdeki düşmandan daha insanlardı.
bunu niçin anlattım.
yukarıdaki bircok ruh hastası savaş durumu falan diyip ermeni diye bir insanın gözlerinin oyulmasını, azeri diye bir askerin boğazının kesilmesini gayet normal karşılayabiliyorlar. aynı fırsat onların eline geçse emin olun anıda anlattığım gibi sırf bir ailenin malına çökmek için bütün köyü içindekilerle birlikte ateşe de verebilir, savaşı da kadınlara tecavüz edebilmek için fırsat görebilir. asıl içimizdeki bu ruh hastası düşmanları iyi tanıyın diye anlattım bunları. 6-7 eylül olaylarında mesele türk-rum meselesi değildi, masum insanların kolayca malına çökülebilecek olmasıydı. bunu da yapanlar o gayrimüslimlerin bir zamanlar yüzlerine gülen kapı komşularıydı.
hayatguzeldirbesozluk5 profili
-
gözü oyulup yerine taş koyulan ermeni kız
-
06 mda 03
pek yazmıyorum artık sözlüğe ama dayanamadım. sözlüğün yarısı dövülen çocuk için kimbilir ne yaptı, videonun başı nerde demiş. bakın sözlüğün yarısı demiş bunu. bu ülkede insanlığını korumayı başarabilmiş diğer yarıya seslenmek için yazdım. içinde yaşadığınız bu hastalıklı toplumu iyi tanıyın ve bu milletin gerçekte ne olduğuyla ilgili bir fikriniz olsun. bunu bilerek ve her anlamda bu bilgiye dayalı olarak önleminizi alın. üstelik bu sözlük, bu ülkenin en okumuş kesimini temsil ediyor sözde.
-
erşan kuneri
izlemeden önce fularlı sözlük yazarları ne diyor diye okuyayım dedim önce. saçmalamaları görünce de bu kadar da kötü olamaz dedim ve yine gayet güzel bir iş çıkardığını daha ilk bölümde anladım.
1942 doğumlu hocamla aramda 40 yaş olmasına rağmen jenerasyon farkı yok gibiydi de, merak ettiğim şu. sizin bu ülkeye ve dünyaya dair tarih ve genel kültür bilginiz doğum tarihinizden itibaren cereyan eden olaylardan mi ibaret?
kemal sunal'ı beğenmez gizli gizli izler güler, recep ivedik karakteriyle tanıdığı şahan gökbakar'ın memleket meseleleriyle dertlendiğini görünce şaşırır. nesiniz oğlum siz? finlandiya'dan mı katıldınız bu ülkeye?
ustalara saygı duruşunu her filminde az çok sergilemeye gayret eden, sırf bu yüzden bile saygıyı hak eden bir sanatçıdır cem yılmaz. ne varsa bizim nesilde var yine. emeklerine sağlık olsun. cidden politik duruşunu sevmem, pasifist bulurum o ayrı ama herşeyi eleştirme hastalığından müzdaripsiniz siz. acil şifalar dilerim. -
latin alfabesine geçilmesinin nedeni
okuma ve yazmanın daha kolay öğretilebilmesi için. latin değil türk abecesi ayrıca. çoğu kişi bilmez, latin alfabesini en son uyarlayan millet olduğumuz için en iyi şekilde uyarlanmıştır. o da yine atatürk sayesinde.
gelin anlatayım. atatürk, fransızcayı çok iyi bildiği için harf uyarlamalarında bu bilgisinden çok faydalandı. örneğin fransızcada ç harfini yazmak için tsch harf kombinasyonu kullanılır. ç harfi vardır ama s olarak okunur. fransızcada kullanılıp okunmayan harfleri çıkartırsanız abartısız kitapların sayfa sayısında 3'te 1 oranında tasarruf yaparsınız. atatürk'ün ayrıca esperanto dilini bildiğini de düşünüyorum. bu sayede yazıldığı gibi okuyabiliyoruz. ingiliz 60 sesi 24 harfle karşılamak zorunda kaldığı için titanik'i taytanik diye okuyor.
atatürk'ün dil devrimini bizden anlayan biri çıkmadı henüz. elin fidel castro'su hatırlatmak zorunda kaldı ama onun da yukarda kısaca özetlemeye çalıştığım vurgusunu anlayan olmadı. dedi ki castro:
"atatürk türk milleti için sadece dil devrimini yapsaydı bile büyük bir devrimci olarak anılmayı hak ederdi".
edit: bu kadar beğenileceğini düşünmemiş, kısaca yazmıştım. keşke bu konuda tüm bildiklerimi anlatsaydım. özetle şunu söyleyeyim siz gerisini anlayın. atatürk okudukça bitmeyecek bir kitap gibi. onu okudukça ne kadar büyük bir deha olduğunu anlıyorsunuz. her konuda çağının bilgilerine sahip. bunu da zaten kendisi çok kitap okumasına borçlu olduğunu belirtiyor. ama bize atamızı hiç bu şekilde anlatmadılar okulda. harf devrimini niçin ve nasıl yaptığını kendisinden bizzat öğrenen bir köy enstitüsü öğretmeninden dinledim. atatürk'e en büyük ihaneti yapanlar onu sadece bir savaş kahramanı ve bir ülke kuran siyasi bir figür olarak anlatan, onu da tam beceremeyen, sözde atatürkçülerdir. -
avcılık bir spordur
"avcılık asla bir spor değildir. çünkü sporda iki taraf da bir oyunun bir oyunun içinde olduğunu bilmelidir."
paul rodriguez