kirbit9
profili

  • cine5 denince akla gelenler

    gece +18 kuşağı başladığında yaptığımız hayali ihracat. mesela bana emmanuelle dendiğinde kafamda bir kadın figürü değil de yatay siyah ve beyaz çizgiler belirir. çizgilerin arkasında da güzel bir şey var.

  • 00.00'da başlayan şehirler arası otobüs yolculuğu

    saati pis olan otobüs yolculuğudur. aman diyim dikkat edin. babam uçak bileti al demişti salı akşamına. ben de salı gecesi 00:00 uçağına bilet almıştım. bu hazırlandı çıktı kapıya. iyi akşamlar diyen komşuya bile uçağa yetişicem dedi mk. sanki komşu, "cemalettin bey nereye yetişeceksiniz" diye sordu. telefon geliyor. direkt, "uçağa yetişicem" diye açıyor telefonu. daha 3 saat var mk.

    neyse indi bu aşağı bremen mızıkacısı gibi bavulunu tıkır tıkır süre süre gitti sokaktan taksi baka baka. iki kere taşa taktırıp takla attırdı bavula heyecandan. bileği çıkıcak zannettim. keyfi nası yerinde ama. puhahaha uçağa yetişecekmiş amk. hala gülüyorum.

    neyse 1 - 2 saat geçti. bu aradı. ben de agar.io ya sarmışım o dönem. ekranda bir tane ipneyi kovalıyorum. açmadım. bin git mk ne arıyorsun diyorum içimden. ısrarla 3 - 5 kere aradı. dedim heralde uçak kalkacak ondan arıyor. açtım telefonu. oğlum diyor bu uçak dünmüş. aa dedim nasıl dünmüş? dünse dün niye gitmedin dedim o zaman? başladı salak falan demeye. sen diyorum uçağı kaçırmışsın. bu kadar büyütme diyorum. dün annem, sen, ben çay içerken o sırada meğer senin uçağın mı kalkıyormuş? yok ama sallıyor bana bir ton telefonda. dur diyorum şikayet ederiz. bana salak mısın diyo neyi şikayet edeceksin. dünmüş diyor uçak. kapat dedim şikayet edicem ben. bir yandan da düşünüyorum adam dünkü uçağa yetişmek için çıkmış evden mk. einstein mezarında ters takla atmıştır.

    baktım başka uçak yok gece. bir tane var 3 saat sonraya onun da uçmuş fiyatı. aradım bunu. dedim dön, yarına alıcam bilet ama onu da kaçırma. sen ehli keyifsin biraz onu da kaçırırsın. neyse döndü bu. dedim herkese söyledin mk. uçağa yetişicem diye nazara geldin sen. girer girmez söylene söylene gitti duşa girdi niye girdiyse. stresi suyla toprağa gönderdi heralde. üzerinden elektriği akıttı. çok sinirliydi lan.

    neyse işte tabloda 00:00 salı yazınca işte oradan bir karışıklık olmuş. o pazartesi gecesi 00:00'mış aslında.

  • bir erkeğin sevgili olmazken diğerinin çok olması

    --- spoiler ---

    başlık bir erkeğin hiç sevgili olmazken diğerinin erkeğin çok olması olacaktı sığmadı.
    --- spoiler ---

    orijinal başlığı iyi ki sığmamış dediğim çok olma durumu.

  • site sakinlerini yumruk manyağı yapan güvenlik

    14 ya da 15 yaşlarımdayken muhtemelen bir dövüş sanatı bilen bir güvenlikle girdiğim yumruk avuca kavgayı hatırlatmıştır. aynen, yumruk avuca. çünkü adama arka arkaya 15 - 20 yumruk sallamıştım ve bütün yumruklarımı avucunun içiyle tutmuştu. evet sadece yumruklarımı tutmuştu. bana hiç vurmadı. çok onur kırıcıydı. çok üzülmüştüm.

  • 26 nisan 2021 büyük bitcoin bitişi

    alım fırsatıdır da bir daha satım fırsatı olmayabilir yalnız. ytd

  • kariyer yapmak için patronuyla yatan kadın

    dişiliğini kullanan kadındır. patronu, çayını kendi koymayı göze alıyorsa bize bok yemek düşer. yalnız bana ürkütücü geliyor bu kadın. tabi kadınla alakası yok, bir deneyimimden dolayı benimle alakalı konu.

    15 - 16 yaşlarında falandım. buram buram testosteron kokuyorum. ergenliğin o karanlık dehlizlerini el yordamıyla aydınlattığım dönemler. ateşin nasıl bulunduğunu ben o zaman anladım mk. gün içinde enerjiyi kontrol edemeyip saçma sapan karate hareketleri yapıyorum.

    eniştemin yanında büro mobilyası dükkanında çalışıyorum. çarşıda 3 erkeğe 2 erkek, 1 domates düşüyor anasını satiyim. öyle bir dönemde böyle bir ortamda çalışıyorum. bir gün sabah dükkanı açmışım 3 metrelik tavandaki florasanlara zıplayıp değmeye çalışıyorum. lan o ara birisi kapıdan, merhaba dedi. kadın sesi bu. tam havadayken yakalandım sese. şirazem kaydı. havada merhaba dedim gitmesin diye. bileğimi burktum yere konarken.

    dedi yağ sökücüye ihtiyacınız var mı? lan biz büro mobilyası işi yapıyoruz. ne işimiz var yağ sökücüyle. cevabımı beklemeden, “izin verin ürünü anlatayım” dedi. ama kadın afet. kadın bildiğin ateş. girdi içeriye. bir giyinmiş abi hani biz pantolonu giymek için alırız ya, bu çıkarmak için almış. gömleğinde yukarıdan karnına kadar bütün düğmeler açık. geceleri o dönem cine5’te hayali ihracat yapıyoruz. bu ihracat da değil, baya bildiğin uluslararası lojistik. kadın anlattı bir şeyler ama benim tek anladığım şey, temel içgüdüdeki sorgu sahnesinin ne kadar zor çekildiğiydi. neyse kadın 15 dakkada bana 3 bidon yağ sökücü sattı. baya da iyi paraya sattı. kasadan verdim parayı. çıktı gitti. peşinden ben kalakalmış, büyülenmiş bir şekilde bakarken az önceki o sahneye yakışmayacak şekilde 3 tane fanelalı kıllı tüylü adamı geldi bir minibüsle yağ sökücüleri bırakıp gittiler.tabi adamları görünce ben kendime geldim.

    lan adamlar çıktı peşine eniştem geldi. dedi ne istiyorlarmış. ne getirdiler minibüsle? dedim yağ sökücü getirdiler. bidonlara baktı. bana baktı. ne yapıcaz? dedi yağ sökücüyü. bilmiyorum dedim. nasıl dedi bilmiyorsun? sen almadın mı dedi. ben aldım dedim. niye aldın dedi. kullanırız diye aldım. nerede kullanıcaz? dedi. dedim ilerde yemek yaparsak lazım olur. 3 bidon? dedi. sinirlenmeye başladı ama bir şey de diyemiyor. gitti oturdu. 37 ekran sikindirik bi tüplü televizyonu vardı. gitti onu açtı. ben, kaça aldığımı sormasın diye çıktım bu oturunca masasına.

    1 saat falan dolandım. gittim büfede çay içtim. hayal kurdum falan. döndüm dükkana. bu hala televizyon seyrediyor. hayatında o televizyonu açtığını görmediğim adam oturmuş esra ceyhan seyrediyo. dedi ödeme günüydü bugün. kasada para vardı yok şimdi. yağ sökücü aldık ya mk. niye bu kafasında bunun bağlantısını yapamıyo ne salak adam lan bu. diye düşündüm.

    hesabı iyi yaptın mı ki? diye sordum. yağ sökücüyü düştün mü? dedim. bunun yine bakışları değişti. ben yine çıktım. ama dönmedim tekrar dükkana. eve gittim. bıraktım işi. teyzeme de dedim senin o gerizekalı kocanın yanına gitmicem artık dedim.

    bu sonra gitmiş bidonları tuvalete koymuş. bunun bir tane salak kardeşi var. gidiyor sular kesik tuvalete giriyor. bidondan maşrapaya su zannedip yağ sökücü koyuyor. sen git götünü yağ sökücüyle yıka. bir feryad bir çığlık. iyi oldu ama. uyuz oluyodum zaten buna. bütün kadınların götüne bakıyordu allah da onun götünü yaktı. ilahi adalet.

    bir tane dişiliğini kullanarak para kazanmaya kalkan kadın eniştemin kardeşinin götünün yanmasına neden oldu.

    ben sonradan kendi hayatımda bir iki şirket falan kurdum ama mesela hep işe alacağım kişi kadınsa giyimine falan dikkat ettim. abi mühendislerin çalıştığı bir şirkette en yüksek maaşı görevi sadece çay getirmek olan kadın alır mı? ben böyle şirketler biliyorum. yatmak falan? mesafeyi bile korudum. benim korktuğum bir şeydir bu. geçmişimde de böyle bir olay olunca kararlarımı etkileyebilir diye ultra dikkat ettim tabi.

  • ibrahim tatlıses'in öğrettiği en önemli şey

    kafandan vurulmak demek illaa öleceksin demek değildir.

  • covid-19 tanısı konulmuş birini evine göndermek

    ya nereye göndereceğdi dükkana mı göndereceğdi. bütün dünyada şu anda böyle. ağır semptomlar başlamadığı sürece hastalığı evinizde izole geçiriyorsunuz. çin'de bu durumdakiler çıkıp gezip başkalarına bulaştırmasın diye evlerinin kapılarına kaynak yaptılar. bak doktorların hayatta tutabilmek için seçim yapacağı dönemden bahsediyorlar. öyle yığılmalardan bahsediyorlar. acilde ehi ehi diye hafif öksüren kişiyle solunum cihazına bağlanması gereken kişiyi düşünün. yığılma ve yetersizlik durumunda zaten semptomu hafif öksürük olana değil diğerine bakılacak. bence uygulama doğru. yığılmaya sebebiyet vermeyin ki, hayati tehlikesi olanlara iyi bakılsın, iyi ilgilenilsin.

    edit: uyuyordum çok mesaj atmışsınız. "adam öyle mi diyor", "gerizekalı", "cahil", "okuduğunu anlama özürlü" falan demişsiniz. sevgili ağzı bozuk kardeşlerim. sizler, güzellik bahçelerim siz spor salonlarında tutulsunlar derken ne dediğinizin farkında mısınız? insanları bir arada büyük alanlara tıkmak? o kadar hasta insan? hepsiyle ayrı ayrı ilgilenemediğiniz okb'li, anksiyeteli, panik ataklı farklı farklı yüzlerce kişiyi bir arada böyle olağanüstü bir dönemde bir yere tıkıştırmak? valla 2 düşünün 1 konuşun 1 yazın. bakamadıktan sonra. her biriyle ayrı ayrı ilgilenecek sağlık personelini bulamadıktan sonra? yüzlerce insanın günlerce spor salonlarında falan bir arada tutulması? gaz odası da yapalım mı?

    arkadaşlar, ben de isterim böyle kıl dönmem bile olsa hastanede doktorlar etrafımda el pençe gezsinler. herkes bana hizmet etsin. bir elim yağda bir elim balda olsun falan. canım yandığında bir hemşire gelip, "ay kıyamam kıyamam uff mu oymuş" desin. karnım acıktığında hasta bakıcı gelip, "çenin kaynın mı acıkmış" desin de ama işte olmuyor öyle istediğimiz gibi. bir de annelerimiz bizi çok şımartmış. sıkıya gelemiyor muyuz ne? bir süre sağlam öksüreceksin, ciğerlerin sağlam acıyacak. hayati tehliken oluştuğunda da doktorlar devreye girecekler. bakın olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. şu süreçte konfor arayan gitsin rüylarında arasın. hadi dağılın. evinize gidin. meşgul etmeyin sağlık sistemini.

    eve gideyken haştalık yaymaj mıyıj? maskenizi takarsanız yaymazsınız.

  • previously on denince akla gelen ilk dizi

    2007 senesiydi heralde. yabancı dizi izleme kültürü henüz yok. daha oturmamış. yok yani daha böyle bir kavram. televizyon haricinde yok henüz.

    herkesin ağzında dönüyor bir lost. "sen lost izliyor musun?" en popüler soru o dönem. lost izliyor olmak yavaş yavaş statü göstergesi olmaya başlamış. ama benim hiçbir şeyden haberim yok. en son izlediğim dizi 80'lerin sonunda çocukken, mariana luiz alberto. zenginler de ağlar.

    böyle güzel bir ortamdayız. yeni kişilerle tanışıyorum. şöyle yazılımcı, böyle nasaya giresi, atıyorlar tutuyorlar benim için. mk bir tanesi geldi sordu ki, “lost izliyor musun?”. dedim izliyorum. ama yalan. bilmiyorum ki o nedir? ama çok duymuşum. diyorum alla’m ne olur bu kişi bana bu şeyle alakalı başka bir şey sormasın. nolur, nolur, nütfen... gidip bir sürü rekat namas kılıcam evde nolur sormasın.

    neyse... "güzel di mi" dedi. "evet" dedim kaçtım kahve yapmaya.

    eve geldik. hemen koştum geçtim bilgisayar başına başladım google da aramaya. “lost nasıl izlenir?” diye. ulan ben zannediyorum ki. lost diye bir devrim yapılmış dizi sektöründe. bir aparatla falan izleniyor heralde. hani bilgisayara aparat takıyorsun o lost oluyor ve izliyorsun bunu. bu başka bir şey. bu bizim o zamana kadar bildiğimiz dizi kavramından farklı bir şey. bilmediğim bir şey olduğundan da nedir ne değildir hiçbir fikrim yok. ama biliyorum ki bu şey böyle ekranın karşısına geçip öyle izlenmiyor. bu başka bir şey olmalı. acaba yurtdışından bir aparat mı getirtiyorsun izlemek için. her şeyi düşünüyorum tabi. ne olabilir? diye.

    lost nasıl izlenir yazıyorum saatlerce aradım yok çıkmıyor hiçbir şey. diyorum analarını s...yim bunların. nasıl istemiyorlar ki herkes izlesin.

    kimse bir şey paylaşmamış. halbuki lost izle yazsam görücem ne olduğunu. ben arıyorum ki; "lost nasıl izlenir". doğal olarak da çıkmıyor hiçbir şey. sıkıntının anlaşılması için söylüyorum en son "lost izlemek nedir?" diye bile arama yaptım. özel gözlükleriyle izlerken heralde kendini okşuyorsun, götünün yanaklarını mı ayırıyorsun bir yandan? ne olabilir ki? her şey geliyor aklıma işte.

    sonra iyice merak etmeye başladım. bu lost nedir lan? aradım kuzeni sordum. dedim, "sen lost izliyor musun?" ağzından laf alıcam bir şey çaktırmadan. "yok". dedi abi izlemiyorum ama bir kere aradım ulaşamadım. dedim yurtdışında mı aradın? yok dedi türkiye’deydim.

    kafamı iyice karıştırdı.

    abi hiçbir fikrim yok. vallahi yok lan fikrim deliricem. hatırlayın o dönemi. lost, bu popülaritede ilk dizi bu kadar konuşulan. hani sanki devrimmiş gibi başka birşeymiş gibi konuşulan bir şey.

    4 ya da 5.kişide izleyen birisini buldum. o da başka bir kuzen. izliyormuş. sordum dedim, “izliyor musun?”. dedi “izliyorum?”. nasıl izlenir? diye sordum. “torentten indir izle abi” dedi. “indirip mi? “ dedim. “ indirip abi” dedi. “o kadar mı?“ dedim. “evet abi.“ dedi. “bu kadar yani” dedim.

    “evet abi de sen ne yapmak istiyorsun tam olarak? yani indirip ne yapacaksın. sen diyor indirip izlemekten başka bu amına kodumun dizisiyle ne yapmak istiyorsun abi? abi bak bu dizi. indirip izlenir. sen bir şey mi ima etmek istiyorsun ben anlamadım ne istiyorsun? ne yapacaksın. tamam işte abi indir izle. gerizekalı gerizekalı sorular soruyorsun abi. ne demek istiyorsun? ne istiyorsun sen?” kayış koptu bunun. işi vardı heralde ya da başka bir şeye sinirlendi benden aldı hıncını.

    küfür etmeye falan başladı burada çünkü içinde bulunduğu duruma anlam veremiyordu. karşısındaki kişinin ne yapmak istediğini anlayamıyordu. hayata falan küfür etti çok. bahtına şansına. neyse tamamdır dedim indirip izlicem. kuzen aydınlanmadan kapattık telefonu.

    indirdim izledim. sonra prison break, sonra the 4400 falan. lost ama ilk aşk gibi, ilk öpüşme gibiydi. hani unutulmaz ve hep ararsın ya. her izlediğim dizide hep lostu aradım.

    diyeceğim o ki. izledikten sonra anladım ben de. o kadar konuşulması için devrim yapmasına gerek olmayan bir diziydi. kendisi bizzat devrimin kendisi idi.
    lost’tu. lost’tur.