dragonlady13
profili

  • 3 haziran 2023 süleyman soylu'dan kurtulmamız

    kanaatimce bütün kabinenin yenilenmesi, salt soylu'dan kurtulmak için yapılmış bir manevradır. “tüm kabineyi değiştirdik birader kime ne anlatıyon” adı altında soylu'dan kurtulma operasyonudur bu olay. akp de dahil olmak üzere tüm türkiye için doğru hamledir. hayırlara vesile olacaktır. tüm kötülüklere rağmen ülkede güzel şeyler de olmaktadır.

  • muharrem ince'nin seçim gecesi alkol tercihi

    seçimin sonucuna bağlı olduğunu düşündüğüm tercih.

    eğer kılıçdaroğlu seçimi ilk turda kazanır ve ince ufak bir oy alırsa, emekli milletvekili maaşıyla bir şişe chivas alıp siyasi hayatının bitişini unutmaya çalışabilir.

    eğer seçim ince'nin böldüğü oylar sayesinde ikinci tura kalırsa, reis'in sarayın zulasından bizzat kendi yeğeniyle göndereceği 25 yıllık macallan ile güzel bir keyif de yapabilir.

  • devlet ile hükümet arasındaki fark

    hükümet kurulur.

    devlet kurulmaz, sürekliliği esastır.

    devlet üç erkten ve alanlarında özerk kamu tüzel kişiliklerinden oluşur.

    hükümet ise üç erkin biri olan yürütmenin, yani diğer adıyla idarenin tepesindeki seçimle gelen yönetici(ler) topluluğudur.

    bu yönetici(ler) eskiden bakanlar kuruluydu. bugün bu yönetici tek başına seçimle iş başına gelen cumhurbaşkanıdır.

    bürokrat, amir, memur, diplomat, hakim, vali, rektör gibi makamlar hükümeti oluşturmaz. seçilmiş ile atanmışın arasında fark vardır.

    bugünkü son derece absürd bir sistem olan türk tipi başkanlık sisteminde hükümeti tek kişi oluşturur. o da cumhurbaşkanıdır.

    türk anayasal tarihinde, yani türkiye cumhuriyeti devlet tarihinde omurga her daim parlementer demokrasi üzerine gelişmişse de, akp gibi 3 gün ötesini göremeyen müteahhit sermayesi iktidarının getirmiş olduğu türk tipi cumhurbaşkanlığı sistemi, yaşadığımız tüm bu çoklu kriz ortamının tek başına müsebbibidir.

    (bkz: türk tipi başkanlık sistemi/@dragonlady)

  • 15 aralık 2022 savcılığın istinaf talebi

    anlaşılan o ki mahkeme duruşmada kısa kararını açıklamış.

    ancak yine de ceza mahkemelerinde istinaf kanun yoluna başvuru süresi tefhimle başlar, bu yüzden uygulamada “süre tutum dilekçesi” adı altında hak kaybına uğramamak için gerekçesiz istinaf dilekçesi verilir. savcının yaptığı da iddia makamı olarak budur. imamoğlu'nun avukatı da aynı mahiyette bir dilekçeyi mahkemeye verecek. süreci uzatmak için, mantıklı olan, sürenin son gününden bir gün öncesinde dilekçeyi sunmak olacaktır. son gün de dilekçenin dosyaya girip girmediğinin sağlaması yapılır.

    bu arada bu dosyayla ilgili şu küçük bilgiyi de verelim:

    istinaf mahkemesi = bölge adliye mahkemesi

    temyiz mahkemesi = yargıtay

    *

    gelelim olaylara.

    bu davada siyasi bir satranç dönüyor. tam olarak ne olduğunu ben de bilmiyorum ama ihtimalleri yazacağım.

    her şeyden önce imamoğlu'na karşı yargıdan bir hamle yapacakları, gassal olayıyla beraber ortaya çıkmıştı. mevcut davanın da kökleri birkaç sene öncesine kadar gidiyor.

    bu kapsamda akp içerisindeki bir klik, bu yargılamada imamoğlu'na siyasi yasak çıkması için kolları sıvadı ve bu planı yürürlüğe soktu.

    dün attığım tivitte de alıntıladığım gibi, mahkemenin önceki hakimi siyasi yasak vermeyeceği yönündeki görüşünü belirtmiş fakat sonrasında adliyenin yönetici hakimlerinden birinin hükümet ile görüşmesi sonrası yerine başka hakim getirilmişti ve imamoğlu hakkında ancak bu şekilde bir mahkumiyet ve siyasetten yasaklılık kararı verilebilmişti. (hakimlerin atamasını yapan kurum olan hsk'nın başında adalet bakanı var)

    şimdi, savcının akp ile bağlantısı olduğu biliniyor. bu kapsamda dünkü tepki ve saraçhane rüzgarı sonrası imamoğlu'nu ekarte etmeye çalışan bu klik, ihtimallerden birine göre tam tersine imamoğlu'nu kahramanlaştırdığı yönünde akp içinden eleştiri aldı. bu sebeple, chp cenahı istinafa gitmeyip kararı kesinleştirmesin ve olaylar büyümesin diye de savcı süre tutum dilekçesini hemen vererek dosyanın kesinleşmesini engellemiş oldu. böylece kararın infaz edilmesine blokaj geldi. (bkz: infaz kanunu)

    bu doğrultuda istinaf mahkemesi üzerinden kararın kaldırılıp imamoğlu'nun beraatine karar verilebilir ve bu kahramanlık hikayesi sona erdirilmek istenebilir. imamoğlu da ibb başkanlığına böylece devam eder.

    bir diğer senaryoya göre, savcı tavandan bir ceza isteyebilir. çünkü savcı süre tutum dilekçesinde “usul ve yasaya aykırı” diyor, ki bu şablon bir terimdir. fakat aynı savcı, son celsedeki mütalaasında mahkumiyet isteyen de savcıydı; dolayısıyla istinaftan beraat istemesi düşük ihtimal. bu kapsamda cezanın tavandan verilmesi senaryosunda ve bunun tam seçim öncesinde kesinleştirilmesi durumunda imamoğlu cezaevine gir çık yaptırılabilir ve bu da tam olarak seçim dönemine denk getirilebilir. (bkz: selahattin demirtaş)

    savcının yıllık izin muhabbetini de bir üçüncü ihtimal olarak şöyle yorumlayabiliriz: mahkeme kararın gerekçesini yazıp taraflara tebliğ edecek. savcının izni mizni onu ilgilendirmez. savcı izne çıkarsa başsavcılık başka bir savcı görevlendirir nitekim. dolayısıyla burada da akp ile bağlantılı savcının izne gönderilip, yerine dosyaya bakacak nöbetçi savcının beraat talebiyle dosyayı istinafa göndermesi mümkün olur. bu da akp'nin geri adımı olarak yorumlanabilir.

    *

    imamoğlu kanadı açısından da artık imamoğlu maalesef aday olmamalıdır. çünkü seçime 2-3 ay kala imamoğlu aday olursa, jet hızıyla mahkumiyet ve yasak kararı kesinleştirilip imamoğlu siyaseten yasaklı hale getirilebilir ve muhalefetin tüm oyunu bozulur. bu risk şu an var.

    mevcut senaryoda gönüllerin cumhurbaşkanı artık imamoğlu'dur fakat, siyaseten yasaklı olma ihtimali olmayan bir kişinin aday olması gerekir ki kampanya sekteye uğramasın. bu da mansur yavaş, kılıçdaroğlu veya rıza türmen ya da başka bir isim üzerinden ancak gerçekleşebilir.

    bir de anayasa gereğince seçim bir anda baskın seçime dönüşebilir. cumhurbaşkanı üçüncü kez seçilebilmek istiyorsa ve ysk denetiminden sorunsuz sıyrılmak istiyorsa, bir şekilde erken seçim olmalı. buna da altılı masanın hazırlıklı olması gerekir. ancak erken seçim olmasa bile, üçüncü kez aday olmayı akp ysk'ya “anayasal sistemin başkanlık sistemine evrilerek yeni bir anayasal sürecin içerisinde olunduğu” gerekçesiyle bir şekilde onaylattıracaktır.

    tüm bu sürecin kaybedeni ise bana göre kılıçdaroğlu olmuştur. böyle bir davada almanya'da olmak, o esnada akşener'in imamoğlu'na saraçhane'de sahip çıkması, garip garip açıklamaları, kötü retoriği falan derken dua etsin saraçhane'de yuhalanmadı. kılıçdaroğlu şahsen iyidir, dürüsttür, tontondur fakat başarılı bir siyasetçi maalesef değildir, karizmatik lider vasfını taşımamaktadır, bir noktadan sonra kendi jübilesini değil seçmeninin çıkarlarını ön plana almalıdır.

    her an her şey olabilir. her türlü senaryoyu düşünmek ve hepsine göre strateji kurmak gerekir.

    zamanla hikaye netleşir, biz de buralardan elbette yazarız.

    (bkz: together we stand, divided we fall)

    *

    (bkz: imamoğlu'na ceza verilip siyasi yasak getirilmesi/@dragonlady)

    (bkz: ekrem imamoğlu/@dragonlady)

    (bkz: yargının siyasallaşması/@dragonlady)

    (bkz: türk tipi başkanlık sistemi/@dragonlady)

  • borsa istanbul

    1* bugünün türkiyesi'nde hiçbir yatırım aracından artık enflasyon oranında bile para kazanılamadığı için, tek başına alternatif olarak görülen borsa olur kendileri. özellikle reel faizlerin bu kadar düşük, düşük ne kelime, eksi 70'lerde olduğu bir ekonomik konjonktürde bunun bu şekilde olması da çok doğal. kaldı ki bu tüik enflasyonu. velev ki enag enflasyonu geçerli, o vakit eksi 170'lerde olan bir negatif reel faiz olduğunu söylemek mümkün olacak.

    2* gün gelecek, o faiz arttırılacak. sevilse de sevilmese de o faiz yükseltilecek ve beraberinde gelen "ekonomiyi düzeltme yönündeki pozitif hikaye" bütün türkiye'nin ilk başta, kabaca 6 ay - 1 senelik vadede canını yakacak. doktor o ameliyata girip neşteri vuracak. o vakit borsadaki nominal balon da patlayacak. bugün yurtdışı piyasalarda endeksler nasıl düzenli ve sürekli düşüyor ise, borsa istanbul'un akıbeti de bu olacak. fakat bu kanserli hücrenin atılıp, sonrasında müthiş sağlıklı bir piyasaya zemin hazırlanacağı için, bu husus uzun vadede oldukça verimli bir değişim olacak.

    3* ancak bu ne zaman gerçekleşecek? zaten zurnanın zırt dediği nokta da burası. anlaşılan o ki haziran 2023 seçimlerine kadar bu şekilde devam edeceğiz. hatta geçtiğimiz 2022 ağustos ayında, ayağımı kızgın kumlardan serin sulara sokarken ve biramı yudumlarken attığım şu tivitte, kemal derviş'in 2001-2002 yıllarındaki ekonomiyi düzeltmesi zamanında yaşadıklarını anlattığı kitabın görselini paylaşmış, yaklaşık bir buçuk yıllık süre içerisinde derviş'in kuyumcu hassasiyetiyle yürüttüğü ekonomik krizden çıkış hikayesini okumuştum. (kitabın yeni baskısı yok, sahaflardan edinilebilir)

    4* sonrasında bugün, krizin kökeni farklı olsa da, yani bir anda gerçekleşen bir bankacılık krizinden ziyade uzun vadeli anayasal bir kriz yaşıyor olsak da, yine devalüasyon ve sonrasında bunun enflasyona sirayet etmesiyle aşırı değersiz bir türk lirası'yla karşı karşıyayız ve tıpkı o günlerdeki gibi kronik enflasyonun düşürülmesi ve beklentilerin düzeltilmesi için çözüm aranması gerekecek.

    5* ben bu noktada ege cansen'in "türkiye çift paralı bir ekonomi ve sanki para değişimine doğru yol alıyor" düşüncesine katılamayacağım. ege cansen'in makro politikalarda iki kez büyük yanıldığına örnek vereyim de, kimse kimseyi ilahlaştırmasın: bunlardan birincisi kendisinin covid'in 1-2 ay sonra geçeceği düşüncesiydi. 2020 mart aylarındaki programlarına isteyenler dönüp bakabilir. ikincisi ise rusya-ukrayna savaşının yine 1-2 ay içerisinde biteceği öngörüsüydü. her ikisinde de ege cansen yanılmıştı. kendisinin bilgi birikimine hayranım ancak dünya üzerinde kimsenin beklentileri %100 tutmaz. önemli olan yüzdeyi yüksek tutmak.

    6* şu an aşırı değersiz bir türk lirası var ve artık tek başına hükümeti oluşturan cumhurbaşkanı'nın tekrar seçilmesi için, ekonominin çarklarını döndürmesi gerek. bu ise düşük faiz, değersiz türk lirası, feda edilen bir enflasyon, fakat aynı zamanda hiç değilse büyümenin önceliklendirildiği bir ekonomik atmosferle mümkün. kimsenin inanmadığı tüik enflasyonunu düşük tuttuğun zaman da, sözde "büyümüş" olursun. bu taktiğin bir kez daha işe yarayıp yaramayacağını bilemeyiz.

    7* ve işte bu noktada, ben türk lirası'ndan farklı bir para birimine geçiliyor düşüncesini kendi zihnimde oturtamadım. bana kalırsa, son derece basiretsiz bir ekonomi politikasının sonuçlarını yaşıyoruz ve bunun temelinde de anayasal bir temelsizlik ortamı var. önce bunun çözülmesi gerekecek.

    8* fakat bu noktaya gelene kadar, dolar kurunun kamu satışlarıyla tutulması, dolara geçişin kkm ile önlenmesi, asgari ücretin devamlı arttırılması, faizlerin reelde eksi 70'lerde olması vb. gibi senaryolar dikkate alındığında, yatırımcılar için yatırım yapılacak tek yer olarak borsa kalıyor.

    9* borsanın yükselmesini hükümet de istiyor. "bakın borsası yükselen ülkenin ekonomisi de çok iyi" tezini ileri sürmek istiyorlar. geçtiğimiz günlerde yaşanan manipülasyon kısmını ben bu hikayenin dışında tutuyorum çünkü sicili belli olan birkaç kişinin yaptığı bir işlemdi ve "denetim ve gözetim" ile sorumlu olan kişiler bunu tespit edemeyecek kadar da bilgisiz ya da tecrübesizdi. az biraz yatırım geçmişi olanın bu oyuna gelmeyeceği ve manipülasyon hareketinden etkilenmeyeceğini/etkilenmediğini söylemek mümkün.

    10* son olarak avrupa ülkelerinin savaş, değersizleşen euro, enerji krizi ve resesyon tehdidi gibi çeşitli mücadelelerle uğraştığı senaryoda, bu durumdan nemalanacak çok güzel ve başarılı türk şirketleri olduğunu söylemek mümkün. özellikle benim "decoupling" olarak adlandırdığım dünya konjonktüründe artık neoliberalizm veya küreselleşmenin sona ererek bölgesel üretim pazarlarına dünyanın dönüyor olması ve çift kutuplu bir dünyaya geçtiğimiz değerlendirildiğinde, türkiye'nin bir süre her iki tarafa da oynayabilir olması yine türk şirketlerini ve yatırım ortamını pozitif etkileyecek gibi duruyor.

    11* tabi burada yazdıklarımı siyasetten tamamen bağımsız tutuyorum. belki eleştirilebilirim ama şunu da söylemek isterim ki türk vatandaşı enflasyonla nasıl mücadele edeceğini dünya üzerindeki diğer bütün ülke vatandaşlarından daha iyi biliyor. ancak yine de vatandaşın alım gücünün feda edilerek böyle bir politika izlenmesi falan bunlar hep ayrıca tartışmamız gereken unsurlar.

    farklı düşünenlere saygı duymakla birlikte, adettendir: "lütfen bu yazıyı yatırım tavsiyesi olarak almayınız"

    saygılar,

    *

    (bkz: dolar kurunun 18.58'i aşamamasının sebebi/@dragonlady)

    (bkz: bir yerden para gelse çok rahatlatacak olan miktar/@dragonlady)

    (bkz: şaka maka türkiye'nin bir türlü batmaması/@dragonlady)

    (bkz: 2022 hayat pahalılığı/@dragonlady)

  • hayat pahalılığını hissettiren ürün

    1* hemen hemen her ürün. nitekim buna da "enflasyon" deniyor. bir mal veya hizmetin üretim maliyetlerinde dövize endeksli hiçbir unsur olmasa bile, elektriğe, doğal gaza, personel ücretlerine, kiralara, malzemelerin nakliyesi aşamasındaki akaryakıt ve geçiş ücretlerine, nakliye araçlarının fiyatlarına ve masraflarına, tüm bunlar üzerinden alınan nispi ve maktu vergilerin arttırılmasına bakıldığı zaman zaten daha maça 5-0 handikaplı başlanıyor. osmanlı zamanından beri, yani yıllar yılı bu işin böyle gitmesi derken enflasyonda "yapışkanlık" yahut "atalet" hep bir aşırı enflasyona da ayrıca sebebiyet veriyor.

    2* bunun üzerine, satın alınan ürünlerin dövize endeksli kısımları eklendiğinde, ambalaj, hammadde, petrol vb. müthiş bir hayat pahalılığı ve enflasyon ile karşılaşılıyor.

    3* bunları önceden yazmıştık buralarda, fakat bu işin bu kadar bokunun çıkacağını kim bilebilirdi? "daha sindire sindire olur" görüşü hakimdi şahsen bende. ta ki tek kişilik hükümetin işin içinden çıkamayıp yeni nesil devalüasyon kararı alıp onu da elini yüzüne bulaştırana kadar. ipin ucu kaçınca 18.50'ye giden bir dolar kuruna bile o esnada "çin modeli", "rekabetçi kur", "ama ihracatımız artıyor!!!" savunmalarını yapacak seviyeye gelinmiş olması gerçekten büyük bir basiretsizlik.

    (tdk'nın "basiretsiz" tanımı şu şekilde: gerçekleri, ileriyi ve uzağı görememe, sağgörüsüzlük)

    4* mevzuatımıza göre, her bir şirketin, yani tüzel kişinin, "basiretli davranma" yükümlülüğü düzenlenmiş durumda. türk ticaret kanunu'nun 18'nci maddesinin 2'nci fıkrasında bu açıkça düzenlenmiş. şöyle diyor: "her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir". yani dandik 10.000 tl sermayeli bir limited şirket için bile basiretli davranma yükümlülüğü söz konusuyken, devletin bu kadar öngörüsüz olması müthiş saçma bir olay bana kalırsa.

    5* ege cansen bir yayında söylemişti. kur zaten 8-9'larda rekabetçiydi. çünkü kavcıoğlu'nun mart ayında göreve başladığı gün mini bir kur şoku yaşamıştık ve dolar 7'den 8'e çıkmıştı. bugün daha bu olayın üzerinden 1 sene bile geçmedi. ancak o mini kur şoku sonrası faizlerin %19'da sabit tutulmasıyla nispeten enflasyonda bugünküne nazaran büyük bir sıçrayış olmadı. böylece fiyatlar bugünkü gibi müthiş yükselmedi. tabi yine tüik enflasyonu müthiş yatay seyrediyordu, ama bugünkü gibi bir olay da yoktu. işte o zaman ihracatçı kazanıyordu.

    6* şimdi ise öyle değil. mevcut başkanlık sisteminde hiçbir şey yönetilemediği gibi ekonomi de yönetilemediğinden, sarayda "küçük bir devalüasyon yapalım, enflasyon artar ama seçimlere kadar baz etkisiyle bu, yıllık enflasyondan çıkınca, baz etkisiyle enflasyonu düşürdük diyerek seçimlere gireriz" şeklinde bir strateji kurulmuş olmalı. bu esnada kamu üzerinden yeni satışlar yapılacak ve kur dizginlenecekti. bu devalüasyonu yapacak bir reis söylemi de gerekiyordu ki kur hemen yükselsin, gazı alınsındı. bildiniz: nas!

    7* bunlar tamamen benim şahsi okumam. bu böyle oldu diyemem, belki de olmamıştır. başka biri çıksa, burada yazdıklarıma zıt bir okuma paylaşsa "eyvallah" derim. ama dışarıdan bir göz olarak, çok sevdiğim siyasi görüşümü işin içine katmadan yazmaya ve olayı analiz etmeye çalıştığımda ortaya böyle bir tablo çıkıyor. ve tabi sonrasında "nas" söylemi vatandaşı o kadar paniğe sürüklüyor ki, millet evini arabasını satıp dolara hücum ediyor. bu esnada hükümet, yine ekonomiden anlamadığı için, "çıksa çıksa 12-13'e çıkar, olur da 14'e gelirse satışla durdururuz" görüşünde idi. fakat panik öylesine büyük oldu ki, 14'lere doğru sağlam satışlar gelse de baraj kapakları bu basınca dayanamadı ve patladı, böylece birkaç gün sonrasında 18,50'ler görüldü. yine yeniden yeni bir beceriksizlik daha ekonomi literatürüne geçmiş oldu. bunu kerim rota "erdoğan krizi" olarak adlandırdı.

    8* işin sonrasını başka bir entry'de anlatırız ama hayat pahalılığı ne ara kucağımızda patladı? işte zaten her şeyin boka sardığı nokta da burası: ihracat artsın diye yeni nesil devalüasyon yap, elinde patlasın, sonra a'dan z'ye her şeye zam gelsin, enflasyon patlasın, vatandaşın alım gücü kontrollü tüik verilerine endekslindiği için devamlı düşsün. müthiş bir sefalet yaşansın ve devalüasyon anlamını kaybetsin. asgari ücretten akaryakıt fiyatlarına kadar, hem küreselde hem yerelde müthiş fiyat artışları yaşandıktan sonra bu devalüasyon sonrası ihracatın artması bir yana, ithalatı arttırmak gerçekten müthiş başarı.

    9* netice itibarıyla hem kur, hem enflasyon patlatıldı. aynı zamanda vatandaşın alım gücü düştü ve müthiş bir yoksulluk yaşanmaya başladı. en çok üzüldüğüm ise bebeklere mama alınamıyor olması ve çocukların beyin ve vücutlarını geliştirecek proteine erişememesi; zihinsel olarak bir neslin yoksulluğa ve akıl sığlığına terk edilmiş olması. bir haberde bebeklere pirinç unu verilmeye başlandığı söylenmiş, gerçekten çok üzücü.

    10* peki madem herkes zararlı çıkacaktı, niye yapıldı bu iş? çünkü öngörüsüz yönetim, bunda da başarılı olacağını zannetti. daha önce neyde başarılı olunmuştu da, neyde verimlilik artmıştı da, bu işte de başarılı olunacaktı? yine getirilen kkm ile de altı boş başarı hikayeleri anlatılıyor olsa da, dolar'ın 6,88'i gördüğü mart 2021 üzerinden bugüne daha 1 sene bile geçmedi ve bugün kur 13,50'de. daha ne denilebilir ki?

    diğer bir deyişle dolar, bugünkü 13 küsürlü kura göre türk lirası'na karşı %100 değer kazandı.

    bir ülkenin para birimini düşünün ki, başka bir ülkenin para birimine karşı sadece 1 senede %100 değer kaybetsin.

    putin bile "ben merkez bankasına karışmıyorum, reel sektör faiz artışını sevmiyor. ama bunu yapmazsak sonumuz türkiye gibi olabilir" dedi mi demedi mi?

    hakikaten büyük basiretsizlik.

    zorunda mıyız?

    *

    (bkz: kur korumalı tl vadeli mevduat/@dragonlady)

    (bkz: 20 aralık 2021 doların sert düşüşü/@dragonlady)

    (bkz: kemal derviş'in ekonomik kriz öngörüsü/@dragonlady)

    (bkz: türk tipi başkanlık sistemi/@dragonlady)

  • 15 nisan 2021 para politikası kurulu toplantısı

    geçtiğimiz günlerde reuters'da bir haber çıktı. burada tcmb para politikası kurulu'nun (ppk) faiz kararının toplantı evvelinde saray ile paylaşıldığı ve sarayın bunu onayladığı ileri sürülüyordu.

    ağbal'ın son önden yüklemeli 200 bps artırdığı toplantıda da yine aynı bildirim yapılmış, ancak bu sefer saraydan yanıt gelmemişti. nitekim birkaç gün sonra ağbal görevden alındı ve kavcıoğlu yerine geldi. piyasa çalkalandı. bir gecede top, tüfek, tank, gökdelen, avm; aklınıza ne geliyorsa her şeyimizle %10-15 fakirleştik. bir adamın bir kararı yüzünden.

    saray'ın tcmb'ye müdahil olduğunu biliyorduk ama ben ağbal döneminde ve ppk öncesinde doğrudan bu şekilde "olur" alındığını bilmiyordum açıkçası. kamuda "olur" işlemi, gerçekten amirden alınan ve sıklıkla uygulanan bir işlemdir zira. örneğin en son 128 milyar dolarlık afişlerin indirilmesi valilik "olur"uyla yapılmıştı. ya da "bakan oluru" falan vardır pek bilinen. bu işin idari boyutu. savcılık kısmından verilen bir toplatma kararı ise -her ne kadar yasaya aykırı sayılsa da- işin adli boyutu. dolayısıyla üst makamın "olur"unun alınması bir devlet prosedürüdür. bizde de sarayın oluru alınıyormuş ppk faizleri için. reuters bunu haber yapmış ve tüm dünyaya duyurmuş. ne günlere kaldık.

    neyse, bugün bir karar verilecek. o karar her ne olursa olsun, sarayın doğrudan "olur" dediği, yani kendi beklentisini yansıttığı bir karar olacak. hatırlar mısınız bilmem, naci ağbal görevden alınmadan hemen önceki 2 gün, borsa istanbul'da anlamsız satışlar olmuştu. sonrasında bazı ünlü ekonomistler o iki günde "kimlerin yüklü dolar aldığı araştırılmalı" diye tivit atmıştı. sonrasında da pazartesi-salı günlerinde, saray ekonomisti yiğit bulut'un açıkladığı şekilde, daha önce tarihimizde görülmediği şekilde bireylerden 7-8 milyar dolarlık satış gelmişti.

    tüm bunlar değerlendirildiğinde ve son 2 gündür dolar kurunun 8.03'lere düştüğü göz önüne alındığında, tcmb'nin bugünkü kararının da önceden saray ve ilgili elit kesimin bilincinde olacağı tartışmasız. bu aslında suç. buna insider trading deniyor ve ciddi bir suç. sermaye piyasası kanunu'nda bu suçlar düzenlenmiş halde ve bu suçlara özel olarak bakan mahkemeler var.

    tabi kime ne anlatıyoruz birader.

    asıl olay bundan sonra ne olacağı. bir kere enflasyon ve fiyat istikrarı kontrol halinde değil. salgın da aynı şekilde. dolayısıyla türkiye acaba emin adımlarla "ödemeler dengesi krizinin" patikasını mı oluşturuyor diye sormadan edemiyorum.

    neden diye sorulacak.

    birincisi ağbal kendisi bir şekilde dolarizasyonu kırıp rezervleri güçlendirmeyi hedefliyordu ve piyasada ona güven vardı. onun gidişiyle şu an hiçbir yerde güven yok. okyanusta bir o tarafa bir bu tarafa sallanan kayık gibi türkiye. bu halde dolarizasyonu kıramayacağı gibi, sert devalüasyon ise tekrar enflasyonu azdıracak, göreceksiniz. ki o da kontrollü enflasyon. gerçek enflasyonun çok daha yüksek olduğunu, tüik verilerine itibar edilemediğini artık asaf savaş akat hoca bile sıklıkla dile getirmeye başladı.

    diğer yandan ise eksi rezervlerle piyasaya müdahale edilmesi mümkün değil. geçen yine biraz müdahale edilmiş ve tcmb eksi rezervleri dipte rekor tazelemiş, yine reuters bunu haber yapmıştı. öte yandan türkiye bir de kronik cari açık sorunu olan bir ülke. bunun ise finansmanı meselesi gündeme geliyor her sene doğal olarak. normalde bu açık yabancı turistin getirdiği dövizle kapatılıyordu. korona çıkınca başta turizm ve havacılık sektörleri olmak üzere hizmetler sektörü havlu attı. geçtiğimiz sene turizm çok zorlu geçti ve döviz getirisi oldukça düşük kaldı. ki aslında sırf yabancı turist gelsin diye salgın verileri "vaka" ve "hasta" olarak ikiye ayrılmış ve o ara gerçek veriler tüm dünyadan gizlenmişti. buna rağmen yine görece bir yabancı turist gelmişti.

    bu sene bu gidişle öyle olmayacak. ben yabancı turistin geleceğini düşünmüyorum. birincisi aşı pasaportu meselesi, ikincisi salgın korkusunun devam edecek olması, üçüncüsü aşıların tüm dünyada yetersiz kalması, dördüncüsü ingiltere, almanya ve rusya'nın koyduğu yasaklar.

    yabancı turist kılçıksız döviz demek. ve bugün bu konu hakkında alaattin aktaş'ın yazısı yayınlandı ve "turizm sezonu başlamadan bitti" çıkarımına varılıyor yazısında. bu ise cari açığın finanse edilemeyeceğini, yani dolar kuru üzerindeki baskının artacağının şimdiden ihtiyati göstergesi. diğer yandan üfe'nin %31'lere gelmesi, bunun tüfe'yi de yukarı çekecek olması, tcmb'nin faiz artırmamakta direneceği dikkate alındığında; herhalde bir kur enflasyon sarmalı üzerinden hiperenflasyonlu 90'lı yıllara dönüş manevrası yapıyoruz dersek yeridir. bu dönüş, elbette gayriihtiyari gerçekleşiyor. kötü yönetimin cezasını biz vatandaşlar fakirleşerek çekiyoruz.

    serin hikaye.

    *

    edit: 15 nisan 2021 ppk toplantısında faizler %19'da sabit tutuldu.

    *

    (bkz: tarih tekerrür/@dragonlady)

    (bkz: kontrollü enflasyon/@dragonlady)

    (bkz: 128 milyar doları satmanın suç sayılması/@dragonlady)

    (bkz: 0.64 faiz oranıyla konut kredisi çeken güruh/@dragonlady)

  • 19 kasım 2020 merkez bankası faiz kararı

    1* hikaye şöyle. bir görüntüdeki faiz oranı var, bir de diğer birçok faizin ortalaması var ve uygulamada bu ortalama üzerinden işlem yapılıyor. ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti (aofm) denen bu ortalama (%14 civarlarında ve ufak ufak artıyor), dışarıdan biri baktığı zaman görünen bir oran da değil. örneğin haftalık the economist dergisinin meşhur en arka sayfasındaki ülke istatistiklerine baktığınızda, türkiye'de %10,25'lik faizi göreceksiniz. oysa bu gerçekleri yansıtmıyor.

    2* faizin yükselmesi elbette ki iyi bir şey değil. bir yerde bir sıkıntı var ki o faiz yükseliyor çünkü ideal faiz oranları %2-3 civarlarında olandır. sebebiyse %1,5-2 oranındaki enflasyonun da en ideal enflasyon olmasıdır. bunların düşüğü de ya da eksisi de belki bizimkinden daha kötü bir durum. şu anki euro bölgesi en son eksi 0,50 faizle fonlanıyorken, japonya 25 senedir faizin ve tabi enflasyonun çok düşük olduğu bir ekonomik atmosfer içerisinde, ki bu sebepten de 90'ların o büyük japon bankaları yavaş yavaş yerini diğer yabancı bankalara bırakmıştı.

    3* her neyse. konu tcmb. bu noktada her ne kadar başkan rte'nin kafasında bilime aykırı bir politika varsa da, enflasyon aslında sebep, faiz ise neticedir. reis bunun tam tersini savunuyor. zaten damadı da bu söylemi uygulamaya çalıştığı için yaklaşık 130 milyar doları tcmb ve kamu bankaları üzerinden sattırdığı gibi, ekonomi de gittikçe dışa kapatıldı ve içinden çıkılamayan krizler dönemine girdik. uğur gürses bu durumu "ağır çekimde gerçekleşen bir tren kazası" olarak yorumluyor.

    4* şimdi ise, özellikle abd seçimlerini joe biden'ın kazanmasıyla ne tesadüftür ki söylem bir anda değişti. ben buna akp tornistanı diyorum. doğal olarak da beklentiler olumluya döndü. sadece bu olay bile doları düşürdü. şu aşamada ise söylemin bittiği, eylemin başlaması gereken noktadayız. o eylemin ilk testi de 19 kasım 2020 merkez bankası faiz kararı olacak. "bugüne kadar güzel güzel konuşan o kişiler, acaba bu işi fiiliyata dökebilecekler mi?" sorusunun cevabını alacağız. bu ilk test. bunun arkasından gelecek şeylere de bakılacak, örneğin bddk'nın uydurduğu aktif rasyosu denen garabetin kaldırılması da bekleniyor. bu aktif rasyosunu da zaten tcmb ppk'sında damada yakın bir üyenin tasarladığı ve bddk eliyle uygulamaya sokturduğu söyleniyor. zaten naci ağbal ile birlikte ppk'da bulunan toplam 5 kişi içerisindeki damatçıların da tasfiye edilmesi bekleniyor. belki de edilmiştir, bilemiyorum.

    5* gelelim faiz hikayesine. görüntüde 10,25, fiiliyatta her gün değişmekle birlikte 14 küsürlerde bir faiz olduğunu biliyoruz. bu aslında iki önceki tcmb başkanı erdem başçı zamanında keşfedilen, sonrasında murat çetinkaya döneminde devam ettirilen, bugünlere kadar da murat uysal'ın mecburen uyguladığı bir faiz politikasıydı. elbette ki çalışmadı. çünkü dünya standartlarında ekonomi düzeni böyle değildi. türkiye açık ve serbest bir piyasa ise o zaman eli mecbur finans kapitalin kurallarına uymak zorundaydı. yeni gelen bakan lütfi elvan'ın da, yeni başkan naci ağbal'ın da söylemleri zaten bu yönde olduğundan güven de tazelendi. faiz artmadan kur düştü, yani fiyatlandı. beklentiler satın alındı. sıra geldi beklentinin gerçekleşmesine.

    6* turkey data monitor, ekonomik verileri paylaşan oldukça güzel bir oluşum ve onun bir grafiğini kullanarak faiz meselesini görsel olarak aydınlatmak yerinde olur. grafiğe baktıktan sonra yeşil olan çizgi ile siyah olan çizginin farklılığı, özellikle son dönemde görülecek. işte dananın kuyruğu zaten burada kopuyor. dolayısıyla yapılacak olan şey, tıpkı 2018 sonbaharında murat çetinkaya'nın yaptığı gibi, politika faizinin (yeşil), siyah ile görünen aofm'ye çekilmesi işlemidir. çünkü mevcut halde tcmb'nin etkin bir mücadele yürütmediği, piyasayı hangi faizle fonladığının belli olmadığı, dolayısıyla güvenin de sarsıldığı bir ortam yaratılmış oluyor. oysa tcmb'nin, kanunu ile kendisine verilen görev fiyat istikrarı ise, yani enflasyonu düşürmek ise, piyasada "ben burdayım" diyebileceği ve kimseyi tereddüte düşürmeyecek tek bir faiz olan politika faizi (yeşil) ile faiz oranını belirlemesi gerekiyor. bunda ne kadar geç kalırsa, sonraki maliyetleri en az o kadar daha fazla oluyor. bunun en güzel örneği 2018'deki 625 baz puan faiz artışıdır. halbuki o zamanlarda da ekonomistler, evvelden bir 200-300'lük bir artış ile işin çözülebileceğini ifade ediyorlardı. elbette rte bu durumu istemediği için politika faizi yerine alternatif faizlerle piyasa fonlandığından, tcmb'ye laf etmek yerine tepeye bu eleştirileri yönlendirmek gerekir.

    7* işin bir de enflasyon boyutu var. ne demiştik, rte'nin faiz politikası iflas ettiğinden artık normale dönüyoruz. yersen. o nedenle de enflasyon verilerine de bakmak gerekiyor. bunun için de elbette bakılacak yer tüik olacak. burada da enflasyonun dolar kurunun artışıyla artık artmaya başladığına yönelik veriler var. bunu engellemek için de elbette tek çare faiz silahını kullanmak olacak. dolayısıyla siyah ile görünen aofm'nin belki biraz daha üzerine politika faizinin çekilmesi gerekebilir. tabi bunu izleyen süreçte ülke ufaktan bir resesyona girecek, ancak hiç değilse kazanılan o zaman zarfında güzel şeyler yapılırsa uzun vadeli faizler kalıcı olarak düşecek. bunlar tabi yıllardır söylense de, tepedeki bir adam başka bir şey istediği için herkes onun dediklerini uygulamaya çalışıyordu ve duvara da böyle tosladık.

    8* bundan sonra ise izlenmesi gereken bazı şeyler var. bunlar ise elbette kuru nispeten 7'lere doğru gönderebilecektir. örneğin bddk'nın uygulamakta olduğu aktif rasyosunun tamamen kaldırılması, swap limitlerinin eski düzeyine getirilmesi, düzenleyici ve denetleyici otoritelerin bağımsız karar alabilmesi, özel bankaların kredi vermeye zorlanmaması, hükümetin siyasi söyleminde piyasa dostu olunması, gereksiz harcamaların kısılarak bütçe harcamalarının azaltılması, borçlanmanın düşürülmesi, varlık fonu denen garabetin tasfiye edilmesi vb. önemli. bu işin finansal boyutu. işin bir de hukuki ve sosyal boyutu var. hukuki boyutunda elbette insan haklarına saygı, adalet bakanını hsk başkanı yapan düzenlemenin iptal/ilga edilmesi, yargıçlara telefon gitmemesi, kamu ihale kanunu'nun günümüze kadar neredeyse 200'e yakın kez değiştiği dikkate alındığında yeni, şeffaf ve çok katı bir ihale kanunu tasarlanması, hazine garantilerinin mücbir sebep veya yolsuz kurulmaları sebebiyle hükümsüz sayılması vb. gibi reformlar olduğu gibi, özellikle ne idüğü belirsiz saçma sapan bir sistem olan cumhurbaşkanlığı sistemi'nden tekrar parlementer demokrasiye geçiş önemli. bunların bazıları anayasa değişikliği gerektiriyor o yüzden öyle kolay şeyler değil. kaldı ki, ben akp'nin geçmiş 18 senesine bakarak, bir noktada tıkanacakları yönünde bir okuma yapıyorum. ama madem ralli var, tl faizini de yerim orası ayrı konu.

    9* bunların analizine ise söyleme değil, eyleme bakarak varacağız. örneğin daha bugün kıbrıs'a adam devletin 8 uçağıyla gitmiş. birinde kendisi, diğerinde bakanlar, bir diğerinde korumalar falan varmış. vatandaş da 1.000 tl kısa çalışma ödeneği alıyor bu esnada. benzer şekilde daha içişleri bakanlığı genelgeleriyle anayasal haklar usulüne aykırı olarak kısıtlanıyor, ki aynı konuşmada hukuk reformu, insan hakları bıdı bıdı laflar var. dostlar alışverişte görsün hesabı. daha bugün olan şeyler bunlar. genelgelerle anayasal hakların kısıtlandığı bir ülkeyken, o söylem elbette faiz vb. gibi nispeten kolay şeylerle eyleme dönüşebilir ancak bu iş bir noktada tıkanacaktır.

    10* her ne kadar naci ağbal ile lütfi elvan'ın kişiliklerine ve iş yapışlarına güveniyor olsam da, balık baştan kokar. önce tepedeki zihniyet değişecek, ondan sonra ülke güzel günlere gebe kalacak.

    faizi indirip kaldırmayla iş bitse, ohoo.

    *

    (bkz: naci ağbal'ın berat albayrak'ın ayağını kaydırması/@dragonlady)

    (bkz: ekonomi yönetimini yeniden oluşturduk/@dragonlady)

    (bkz: yargının siyasallaşması/@dragonlady)

    (bkz: almanya'nın türkiye'nin iflasını duyurması/@dragonlady)

    (bkz: hazine garantisi/@dragonlady)

    (bkz: 2020 ekonomik krizi/@dragonlady)

  • donald trump

    genelde buyuk devletlerde giden devlet buyukleri arkasindan cok legal prosedur uygulanmaz ulkenin imaji zarar gormesin diye. bizde de boyledir mesela. gecis doneminde zorluk cikarmamasi karsiligi bir cesit gayriresmi dokunulmazlik verilir.

    ancak trump sansini cok zorladi, hala da zorluyor. ulkesine zaten uzun vadeli cok buyuk zararlar verdi, biraz daha abartmaya devam ederse abd ismini zedelemenin bedelini cok fena odetebilirler.

    potus olarak abd ve dunyaya verdigi zararlar sirali tam liste:
    - adam koskoca abd'nin bir saklaban tarafindan yonetilebilecek bir yer oldugunu dunyaya gosterdi. aslinda her tasin altinda ciktigi dusunulen, ust aklin veya 3 ailenin yonettigine inanilan bir ulkenin basina gecti ve o ulkeyi samar oglanina cevirdi.
    - demokrasinin besigi oldugunu dunyaya anlatmaya calisan bir ulkede secim sonuclarini kabul etmeyerek bir ilke imza atti. 250 yillik gelenege karsi geldi.
    - kuresel isinmayi reddetti.
    - absurd gerici politikalarla amerikayi dunyanin beyin gocu merkezi olmaktan cikardi; en ust kalite insan kaynaklarini, teknolojik avantajlari vs. altin tepside cin'e hediye etti.
    - land of opportunities diye tabir edilen bir ulkeye insanlari yatirim yapmaktan korkar hale getirdi.
    - dusuk kalifiye isleri yurtdisina tasiyan ust kalite isleri abd'de tutan mentaliteyi reddetti. dusuk kalifiye isleri abd'ye getirerek kendi comarlarinin oyunu almayi hedefledi.
    - dunyadaki liberal bati medeniyetine cok buyuk darbe vurup rusya ve cin gibi ulkelerin ekmegine yag surdu. johnson, bolsonaro gibi liderlerin onunu acti. salvini, le pen gibilerine de ilham kaynagi oldu.
    - koronavirus'u reddetti; kendi ulkesinde 100binlerce insanin olumune sebep oldu.
    - halki kutuplastirdi; zaten agir silahli olan ve agresif milyonlarca vatandasa sahip amerikan halkinin dinamiklerinin altina dinamit koydu.
    - onlarca yildir atilmis adimlarin icine etti.
    - konsoloslukta kafa kesen suudilere leader of the free world denilen bir makamda "ne yapiyim amk, adamlar silah aliyor" dedi.
    - yenilenebilir enerjiye inanmadi, dunya petrolden cikmaya calisirken o petrolde kalmaya karar verdi.
    - yabancilari hedef gosterdi.
    - muslumanlari hedef gosterdi, zencileri hedef gosterdi, latinolari hedef gosterdi,

    fakat belki bir sey icin iyi oldu. amerikan ruyasi. adam aslinda amerikan ruyasinin ta kendisi. bir dangalagin bile dolar milyarderi olabilecegini dunyaya gosterdi. ayni zamanda irkci, fasist, seksist, zenofobik, homofobik, cahil ve yobaz bir adamin abd'de baskan bile olabilecegini dunyaya gosterdi. amerikalilarin kucuk siniflarda ogrencilere anlattiklari birsey vardir: "...you can be anything in this country..." adam bunun kaniti niteliginde.

    trump cok zeki adam yaaa diyenlere adamin hakkinda onlarca belgesel var onlari izlemelerini tavsiye ediyorum. babasindan hayvani boyutta bir miras devralmis, hep boyundan buyuk islere girismis, hesap-kitap nedir bilmeden kucuk isletmeleri kaziklayarak servetini arttirmis ancak defalarca iflasin esiginden donmustur.

  • 22 ekim 2020 dolar kuru

    dolar 7.98'e çıktı. sebebi basit, anadolu ajansı bile 200 baz puan, yani yüzde 2 faizlerde artış beklerken, bu gerçekleşmedi. bakın "beklerken" diyorum. çünkü piyasada böyle bir beklenti oluşmuştu. bu beklentinin tam 180 derece aksine, merkez faizlere dokunmadı ve dolar elbette fırladı. ya ne olacaktı?

    tcmb'nin saray'dan gelen direktiflerle karar verdiğini sağır sultan biliyor. ben artık iyice işkillenmeye başladım. acaba tepedeki yöneticiler, bu karardan önce 7.80'den yüklü dolar aldılar mı? karardan sonra da sattılar mı? çünkü bu kararı bilen bir tcmb yönetimi, akp üst yönetimi ve saray erkanı var. her birine 10-20 kişi desen en az bir 50 kişi bu kararı karardan önce biliyordu. bunlar zararda olan yandaş şirketlere de bazı "tüyo"lar verdilerse ve hiç değilse kur üzerinden de bu şirketleri kâr ettirmeye çalıştılarsa? hatırlayın, son verilen bir ihalede yaklaşık 9,5 milyarlık vergi muafiyeti getirilmişti yandaş bir şirkete. para yok demek ki, vergilerden muaf tutuluyor o şirket. dolaylı yoldan ödemedir bu. şimdi de bazı kişilere kambiyo kârı elde ettirmek olmasın hedeflenen?

    bakın dikkat çektiğim husus, anadolu ajansı'nın dahi 200 puan artıracağı yönünde haber yapması olmuştu.

    demek ki piyasaya özellikle dolar düşecek sinyali verip beklenti yönetimiyle doları düşürdüler. evvelden de birileri bu dolarları 7.95'lerden satıp, geçtiğimiz günlerde 7.79'lardan aldı. bugün de kur patlayınca 7.98'lerden sattı ve deli gibi kâr etti. bu büyük vurgun ve manipülasyon suçudur.

    artık ben iyi niyete, normalleşmeye, ekonomi yönetimindeki arkadaşlara falan kesinlikle inanmıyorum. türkiye ekonomisi bir avuç insanın çıkarları uğruna mahvedilen bir ekonomidir.

    türkiye devleti biz bireyleri ya da kurumsal tüzel kişilikleri koruyamıyorsa, o zaman insanlar da kendi kendini korumasını bilir. dolara, altına talep patlar, bunlar yastık altı yapılır. kayıt dışı faaliyet tavana vurur. vergiler, krediler ödenmez. sistem tıkanır. gidişat öyle.

    yapacak bir şey yok. geçmiş olsun.

    birileri türkiye'yi büyük soyuyor.

    yazık.

    (bkz: 22 ekim 2020 para politikası kurulu toplantısı/@dragonlady)

  • paribu

    bitcoin 53.000'lere düşmüş, 49.000'den alış emri veriyorum, paribu'dan gelen mesaj "alış emriniz çok düşük, lütfen makul bir seviyeden fiyat belirtiniz".

    zuahahaha. borsaya bak ya. sana ne amına koyayım? sana ne ya? ulan istersem 1 kuruşa alış emri veririm, istersem 10 liraya. sana mı soracağım? götüm ya.

    fakat balinalar da çok iyi manipüle ediyorlar. valla helal olsun. koskoca borsaya bile yan bastırdı. safljhdkaslf.

    son olarak bir lafım daha var sana paribu:

    - bugün 10:30'da binance'te bitcoin fiyatı 12.570 usd.

    - bugün 10:30'da paribu'da bitcoin fiyatı 57.500 tl.

    investing'den açıp bakın.

    türk her yerde türk amına koyayım. paribu'daki lavuklar da biliyorlar bunun manipülatif hareket olduğunu ama bıraksanız 80.000'de tutacaklar btc fiyatını. bu nasıl bir şark kurnazlığıdır ya?

    3.83'ten hesaplarsanız binance'teki fiyat 48.143 tl ediyor. %25 fazladan satmak nedir ya? belki buraya yazmıyorum ama içimden hepinize ana bacı küfür ediyorum haberiniz olsun. monacoin hepinizin, her bir çalışanınızın, şark kurnazlığınızın, küçük beyinlerinizin.

    evet, bilmiyorsanız böyle bir coin var.

    monacoin senin paribu.

    (bkz: monacoin)

    *

    edit: bunun taksi versiyonu, havalimanında 100 kişi öldüğünde 300 liradan aşağıda gitmeyen taksi şoförlüğüdür. ben buna insanlık dışıdır diyorum, ki benim için en ağır küfürlerden beterdir. para için ananızı babanızı satacaksınız be. utanın. her gün bitfinex'ten hesap açmaya çalışıyorum sırf swift ile dolar gönderebilmek için, size maruz kalmamak için. neyse ki çoktan diğer borsalara aktardım parayı da, zerre kazanamıyorsunuz benden. çekerken de sizden çekip bir yerinize monte etmezsem ne olayım.

    edit 2: şaka gibi ya şimdi de borsası bozuldu. şahin mi lan bu. marş basmıyor şu an. yarım saattir 60.000 tl de btc fiyatı. bi ara bi 66.801 e çıktı kendi kendine sonra indi falan. adamların zihniyet bu işte. 60.000’e alt limit koymuşlar. birazdan 2-3 bine düşücek bitcoin, burda hala 60.000 amk. neyse ya sabahtan beri kanser ettiler. iş de bitti gidip bira içicem ben. gelen varsa gelsin.

  • rte'nin g20'de türkiye'yi temsil etmesi

    şu an recep tayyip erdoğan türkiye'nin cumhurbaşkanı ve g20'de türkiye'yi temsil ediyor. (1)

    eskiden kendisi başbakandı ve o zamandaki g20'lerde de türkiye'yi temsil ediyordu. (2)(3)(4)

    peki kardeşim ne oldu da bir anda başbakanlıktan alındı bu merasim de cumhurbaşkanlığına verildi? hayır benim bildiğim anayasada bir değişiklik de yok, yani ülkenin genel siyasetinden başbakan bizzat anayasa tarafından görevlendirilmiş durumda. cumhurbaşkanı makamının gereksizliği ve padişah yetkilerinin olağanüstü kısıtlanmış hali olması bir yana, şu andaki fonksiyonu devletin bütünlüğünü temsil etmek.(5)

    ben soruyorum o zaman bir vatandaş olarak;

    - kardeşim bu tutarsızlık neden?
    - başbakan ahmet davutoğlu'nun fonksiyonu yok mu?
    - yetkisi olmayan bir insan nasıl oluyor da temsil edebiliyor türkiye'yi?
    - eğer yetkisi şu an varsa eskiden nasıl temsil edebiliyordu?
    - bütün bunlar recep tayyip erdoğan'ın makam değiştirmesi sebebiyle mi?
    - türkiye'nin en saygın makamlarına insanların atanması gerekirken, makamların insanlara atanması nasıl bir vurdumduymazlık, devlet kokuşmuşluğudur?
    - nasıl bir algı yaratıldı ki, bu durumu normal karşılayıp farkına varamıyoruz?
    - beni temsil etmesini istemediğim bir insan neden ve nasıl oluyor da beni temsil edebiliyor?
    - demokrasi ne kadar meşru eğitimsiz toplumlarda?
    - eğitimsizlik kriterini belirleyebilen otorite kim?

    daha o kadar çok şey sorulabilir, söylenebilir ki... hepsinin de cevabını biliyoruz oysa. ülkeme olan sevgimi her geçen gün azaltıp, aksine beni sivil itaatsiz yapan her bir aracın yok olmasını temenni ediyorum. bu ülkeyi ileri taşımak için elimden gelen her şeyi yapma şevkimi kıranlardır bu ülkeye en büyük zararı verenler. iktidar, makam, mevki hırsları gözlerini bürümüş pişkin, hoyrat ve çıkar bağımlısı ögelerin en kısa sürede etkisiz olmasını en içten dileklerimle siz okurların göz keyfine sunuyorum naçizane. bu ülkede kendini her konuda geliştiren veya bunun için çabalayan, durumun farkına varabilmiş güzel insanların çoğalması dileklerimle...

    *

    ekleme: ilerleyen entry'lerde kaynaksızca antitez üretenlere, yine ilerleyen entry'lerde oldukça güzel cevaplar verilmiş. her birinin ellerine sağlık.

  • st.petersbug'da başıma gelen tuhaf olaylar

    (bkz: okumadım kardeş ticarete atıldım)