pandeminin hayatıma getirdiği güzelliklerden birisi. 3-4 saç traşı fiyatına makine alıp kendi kendime kesmeyi öğrenmek. artık istediğim şekli de verebiliyorum. mis gibi. kurtuldum berber muhabbetinden de, abuk sabuk kesiminden de. yanları kısalt üstler kalsın dersin illa üstlere de makası vuracak. o şeyden de kurtuldum, muzlu şampuan.
orukayu4 profili
-
kendi saçını kesmek
-
her filmi güzel olan oyuncu
(bkz: leonardo dicaprio)'nun filmleri yüzde 90 iyi filmlerdir. adamın iyi bir senaryo seçme ekibi var gibi. neredeyse kötü filmi yok. kendisini de hiç sevmem.
-
mühendis odalarının ne işe yaradığı sorunsalı
aidat toplar. vermezsen mahkemeye verir. meslek dışı devamlı siyaset yapar.
asla meslek hakkını savunmaz, istihdam projesi sunmaz, kadın mühendislerin haklarını savunmaz, işsize derman olmaz, asgari ücret veren işverene ses çıkarmaz, serbest çalışan mühendisin sorunlarına eğilmez, türkiye'de ki mühendislik eğitiminin yetersiz olmasını eleştirmez, mühendislik öğrencilerine destek olmaz, dünyadaki gelişmeleri takip etmez, ülkenin kalkınması için kurumlarla görüşmez.
sadece yıllık tescil ücreti ve aidat toplar. siyaset yapar. -
17 ağustos 1999
istanbul bahçelievler'de 6. katta olan evimizde gece 01 civarı annemle tartışıyorduk. tartışma uzuyor ve ben sinirlenip sivas'tan getirdiğim yavru kediyi yanıma alarak odama gidiyor ve kapıyı kilitliyorum. o sinirle 10 dakikalık uyuyorum ki annemin odamın kapısına vurarak ismimi seslenip "deprem oluyor" demesiyle yataktan fırlıyorum. annemi, babamı ve kardeşlerimi kapı eşiklerine yerleştirip kendimde bir eşikte bekliyorum. bütün bunlar saniyeler içinde oluyor. elektrik kesiliyor ve deprem duraksıyor. aileme yerlerinden ayrılmamalarını söyleyerek mutfağa koşuyorum. ortalığı aydınlatacak bir şeyler bulmak için. işte asıl kıyamet o an kopuyor. apatrman beşik gibi sallanıyor. mutfakta duvarda asılı her şey duvara vuruyor. salonda televizyon yere düşüyor.deprem sanki yukarıdan aşağıya şekilde vuruyor. duvarların içinde inşaat tahtaları çatırdıyor.ve bir türlü sonu gelmiyor.
depren duruyor. üzerimizde ne varsa o şekilde karanlık bir binada 6. kattan aşağıya kaçarken kedi aklıma geliyor. ailemi gönderip yukarıya geri çıkıyorum. hayvan odamdaki çekyatın altından miyavlıyor. normalde o çekyatı iki elimle bile kaldıramazken tek elimle kaldırıp diğer elimle yavru kediyi alıp tekrar koşarak apartmanı terk ediyorum.
bütün sokak aşağıda. ailemle arabaya atlayıp istikameti bilmeden gidiyoruz. gecenin 3' ünde e5 iki yönden de kilit. filmlerdeki mahşer günü sahneleri yaşanıyor. radyo ve cep telefonları çekmiyor. yenikapı sahiline geliyoruz. babam arabayı park ediyor. radyoları arıyoruz. birkaç saat sonra çok cızırtılı da olsa tgrt radyosu çekiyor sadece. fakat merkez üstü belirtmiyor. ben ankara'da ki kız arkadaşıma ulaşmaya çalışıyorum. ama telefonlar hala çekmiyor.
gün aydınlanmaya başlıyor. babam kendisini dükkana bırakmamızı istiyor. kendisini dükkana bırakıyoruz. bana beylikdüzü'nde oturan amcama bakmamı söylüyor. arabayı alıp anne ve kardeşlerimle basıyoruz beylikdüzü istikametine. avcılar'a geldiğimizde nasıl bir kıyametin koptuğunu görüyoruz. ana caddede, sokak içlerinde bir sürü yıkılmış bina. insanlar başlarında toplanmış. yaklaşık 5 saatten beri enkaz altında kalanlara sesleniliyor. tam 20 yıl önce bugün. kıyameti yaşadım. ölenlere ağladım, kurtulanlara sevindim. tanıdıklarım enkaz altında can verdi. sarsıntılar günlerce sürdü. rahmetli ahmet mete ışıkara'yı dinleyerek teselli bulmaya çalıştık ve yıllarca sürecek deprem korkusuyla devamlı tavandaki lambayı kontrol ederek.