solesurvivor4
profili

  • iyi parti'nin 4 partiye listelerini açmama kararı

    toplam oyu yüzde 5 bile etmeyen bu dört parti daha neyin vekilliğini istiyor anlamadım. saadet'in son seçimde aldığı oy oranı %1.3, diğer üç parti ise geçen seçimde seçimlere girmedi bile. en kabadayısı bile anketlerde %2'nin üzerine çıkamıyor zaten.

    bu partilerin her birinin genel başkanları cumhurbaşkanı yardımcılığı aldı, bir de üzerine her partiye minimum birer bakanlık verilecek. normalde bu oy oranlarıyla büyükşehirlerde muhtar bile seçilecek durumda değilken neye dayanarak vekil talebinde bulunup listelere girmeye çalışıyorlar?

    iyi parti doğrusunu yapıyor. madem bu partiler kendi partilerini bu kadar büyük görüyorlar, o zaman kendi listelerinden seçime girip çıkarabiliyorlarsa vekil çıkarsınlar işte. hem ittifak dolayısıyla seçim barajına da takılmayacaklar, daha ne.

  • 3. dünya savaşı çıksa katılır mısın

    3. dünya savaşı çıkarsa katılımın isteğe bağlı olacağını sananların sorduğu soru. yolda yürürken yapışan greenpeace'çiler gibi "savaşımız var da katılmayı düşünür müydünüz acaba?" diye soracaklar sanki herkese amk.

  • oyun oynamayıp oynayanın videosunu izleyen nesil

    bu saçmalık "ne var bunda, bilgisayar oyunları çok pahalı, ne yapsın çocuklar anca oynayanları izliyorlar." şeklinde savunuluyor genelde. ama burada ekonomik yetersizliğin ötesinde bir sıkıntı olduğu aşikar.

    bu sunulan argüman oyun oynayanları izleyenler için bir derece geçerli olabilir* ama bir de aynı kitlenin içerisinde "video izleyenleri izleyenler" var.

    youtube'da hangi videoyu arasanız "bilmemkim x videosunu izliyor" diye çıkıyor. bir bakıyorsun at hırsızı kılıklı bir tip bilgisayarın karşısında youtube'dan video izliyor. bir sürü mal da bu adamın video izlemesini izliyor.

    ulan acaba çok komik yorumlar mı yapıyorlar, benim kaçırdığım noktalarımı görüyorlar diye ön yargısız yaklaşarak bir iki tanesine bakayım dedim, adamların bir bok yaptığı yok. sadece sigara içip videoyu izliyor, komik bir yer olursa da gülüyorlar, o kadar. bir sürü insan da ciddi ciddi oturup bunu izliyor. altına da "abi, şu videoyu da izle, bunu da izle." diye yorum yapıyorlar.

    başkasını video izlerken izlemenin yoklukla falan ne alakası var şimdi? tamamen tembellik ve eziklik, başka bir şey değil.

  • ekşi itiraf

    yıllar önce, o zamanlar toy bir delikanlıyım. bir kız var çok güzel. ama öyle böyle değil. zaten sonra keşfedilip hafiften ünlü oldu. reklamlarda, dizilerde yan rollerde falan oynamaya başladı.

    biz bütün günü beraber geçiriyoruz bu kızla ama bana karşı ne hissettiğinden emin değilim. soramıyorum da. öpüşüyoruz, sarılıyoruz falan ama sevgili desen değiliz, sadece arkadaş gibi de değiliz. ne bok olduğumuz belli değil, takılıyoruz öyle. benim de umurumda değil açıkçası. kız çok güzel ve ben ona çok aşığım.*

    ama kızda bir tuhaflık var. durduk yerde uzaklara dalıyor falan. pek kimseyle de anlaşamıyor okulda. benim dışımda doğru dürüst görüştüğü biri yok neredeyse. "beni en iyi sen anlıyorsun." diyor, "evet." diyorum ama neyi anladığımı da bilmiyorum aslında.

    neyse, bir gün evine davet etti kız beni. ben sabahlara kadar çılgınlar gibi sevişiriz diye bekliyordum ama kız ailesi ile yaşıyormuş. annesi, kız ve ben üçümüz oturup çay içtik. bir de kısır yapmış kadın onu yedik. yalnız dikkatimi çeken bir şey vardı. annesi bizim kıza zerre kadar benzemiyordu. o kadar da yaşlı değildi aslında ama kızdaki güzelliğin onda biri bile yoktu bu kadında. babasına çekmiş demek ki diye düşünüp fazla önemsemedim durumu.

    aradan birkaç hafta geçti, kızın babası okula geldi. yakınlarda bir işi varmış, ona gelmişken kızını da göreyim demiş. babasıyla da tanıştırdı beni, oturduk muhabbet ettik. işin ilginci adam da kıza hiç benzemiyordu. "bu kızın bu ana babadan çıkmış olmasına imkan yok." diye düşündüğümü hatırlıyorum. acayip aklıma takıldı bu mevzu ama kıza da bir şey diyemedim tabii.

    iki üç gün sonra kızla okul çıkışı bir şeyler içmeye gittik. deli gibi yağmur yağıyordu o gün de. neyse, iki biradan sonra ikimizin de kafası hafiften güzel oldu. ben fırsattan istifade şaka yollu "ya sen de hiç annene babana bezemiyorsun ha, doğru söyle, çingenelerden mi aldılar yoksa seni?" dedim sırıtarak.

    kız şaşkınlıkla birkaç saniye yüzüme baktı ve ardından omzuma kapanıp ağlamaya başladı. ama ne ağlamak, mekandaki herkes bize bakıyor. garsonlar falan birbirine işaret edip bir şeyler fısıldaşıyorlar aralarında. aşık olduğum kız omzumda ağlıyor, ben ne bok yiyeceğimi hiç bilmiyorum ve dışarıda çok pis yağmur yapıyor, mekandan da çıkamıyoruz.

    bir süre sonra kız biraz toparlanıp tuvalete gitti. döndüğünde ağlaması geçmişti. "gidelim mi?" dedi, "yağmur yağıyor, donumuza kadar ıslanırız." diyemedim. hesabı ödeyip çıktık. çıktık da nereye gideceğiz, deli gibi yağmur yağıyor anasını satayım. neyse, benim ceketimi üstümüze tutarak zar zor bir otobüs durağına attık kendimizi. duraktaki banka oturduk.

    -"sen nereden anladın?" dedi.
    -"neyi?"
    -"benim evlatlık olduğumu."
    -"ben pek benzemiyorsunuz diye şaka yapmıştım sadece." dedim.

    sustu. anlatmaya başladı sonra, birkaç yıl önce babasını amcasıyla konuşurken duymuş. "aslında daha önce de şüpheleniyordum ama emin değildim." dedi. öğrendiği günden beri de bok gibi hissediyormuş, ne yapacağını bilmiyormuş. o an ben de ne yapacağımı bilmiyordum.

    "yanlış anlama, annemi babamı çok seviyorum ama gerçek ailemi de merak ediyorum, keşke bana söyleselerdi." dedi. bunu söylerken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. o kadar güzeldi ki o an, onun için büyük bir şeyler yapmak istedim aşkımın nişanesi olarak. "merak etme, ben gerçek aileni bulacağım sana." dedim. "sahi mi?" dedi çocuk gibi, gözlerinin içi parlamıştı bir anda. "söz veriyorum." dedim kendimden emin bir şekilde. dedim ama nasıl bulacağım konusunda hiçbir fikrim de yoktu.

    o akşam eve gidip bütün gece düşündüm nasıl bulacağım diye. aklıma bir şey gelmedi. ertesi gün okulda kantinde oturup düşünmeye devam ettim. kız yanıma gelip oturmuş fark etmemişim. "iyi ki varsın." deyip sarıldı bana bir anda. şart olmuştu artık ailesini bulmak, gerekirse elimde kızın fotoğrafı sokak sokak dolaşacaktım.

    gidip kızın annesiyle açık açık konuşmak geldi aklıma sonra. beni sevmişti kadın, terslemezdi herhalde. kıza bir yalan uydurup kalktım, evlerine gittim. annesi açtı kapıyı, beni tek görünce şaşırmıştı kadın. içeri davet etti ama. neyse uzatmayayım, bütün olanı biteni anlattım kadına. hiç şaşırmamış gibiydi. "kızınız sizi seviyor ama haklı olarak gerçek ailesini de merak ediyor." dedim.

    meğer çocukları olmuyormuş bunların, kızın amcası o zamanlar bir yerlerden yeni doğmuş bir bebek bulup getirmiş. bebeğin annesi yaşı küçük olduğu ve evli olmadığı için bebeği birilerine vermek istiyormuş, bunlar almışlar. kendi çocuğumuz diye de nüfusa yazdırmışlar. amcası dışında da bilen yokmuş bu olayı.

    kadın odadan çıkıp elinde bir kağıtla döndü. birkaç yıl önce kızın gerçek annesi, bir şekilde amcasını bulup ona telefonunu bırakmış. kız günün birinde aramak isterse diye. kadın kağıdı bana verdi. "ama bunu benim verdiğimi söyleme lütfen." dedi. "merak etmeyin." dedim. beklediğim fırsat ayağıma gelmişti resmen.

    ertesi gün koşa koşa gittim okula. kızı görünce elimde telefon numarası yazan kağıdı sallaya sallaya gittim yanına. "ne bu?" dedi. "gerçek annenin numarası" dedim. "nasıl bulabildin sen bunu?" diye sordu şaşkınlıkla. "bütün imkanlarımı kullandım." dedim. inandı. havamı sikeyim, bütün imkanlarını kullanmışmış. lan daha 19 yaşındasın, ne imkanı? ama işe yaradı, kızın gözünde bir anda acayip bir karizma yaptım. teşekkür edip öptü beni. o andan itibaren bana farklı bir gözle baktığını biliyordum.

    "sen ara, ben ne diyeceğimi bilemem." dedi. tamam, dedim onu da ben yapayım amına koyayım. neyse, aradık. kadın önce dalga geçiyorum sandı, sonra çok sevindi. istanbul'da yaşıyormuş ama sizin için oraya gelirim dedi. iki gün sonra buluşmak için sözleştik.

    uzatmayayım, o gün geldi, kadınla buluşacağımız kafeye gittik. "çok heyecanlıyım, elini tutabilir miyim?" dedi bizim kız. allahım, elimi tutacakmış iki gözümün çiçeği. o an öyle bir haldeydim ki bırak elimi tutmayı, kolumu istese hemen koparıp vereceğim, al zaten bende bir tane daha var diye. neyse, uzattım elimi ve biz elele kadının yanına yürümeye başladık. yemin ediyorum, o an muhtemelen kızdan daha heyecanlıydım ben.

    kadını bulmak hiç zor olmadı. kızın kopyasıydı resmen. erken çökmüştü biraz ama bu hali bile çok güzeldi. biraz tuhaf bir durum oldu ilk karşılaştıklarında ama çabuk ısındılar birbirlerine. kız babasını sordu, kadın "bilmiyorum, itin tekiydi, gebermiştir herhalde pezevenk." dedi. kız biraz bozuldu böyle deyince. kadın konuyu değiştirmek için "telefonda erkek arkadaşınla konuşmuştum ben, değil mi?" dedi. kız sessiz kaldı. ama sükut ikrardan gelirdi sonuçta, demek ki sevgiliydik biz. istemsiz bir sırıtış yapıştı suratıma. daha bir sert sıktım elimdeki elini.

    ondan sonraki günler hayatımın en güzel günleriydi. ben aşık olduğum kızla sevgiliydim, o gerçek annesini bulmuştu ve ikimiz de çok mutluyduk. allahım, böyle bir mutluluk yok! sabah okula giderken kediyle, köpekle selamlaşıyordum. böyle ağaçlara, tanımadığım insanlara falan sarılasım geliyordu. hayat sevince güzel filmindeki ayşecik gibi dolanıyordum sokaklarda.

    ama bu mutluluk uzun sürmedi tabii, yavaş yavaş kızın benden soğumaya başladığını hissettim. ben onun en zor günlerinde yanında olmuş, onun ayakta durmasına yardım etmiş ve şimdi de hayatındaki görevimi tamamlamıştım, bana ihtiyacı yoktu artık ayakta durmak için.

    istanbul'daki bir üniversiteye geçiş yapma ve annesinin yanında yaşama planlarından bahsediyordu. annesini bulmam sayesinde sevgili olmuştuk ve şimdi de annesini bulduğum için ayrılıyorduk.

    bir hafta sonra terk etti beni, yazları ya da tatillerde görüşebilirdik aslında ama ikimiz de böyle bir ihtimal yokmuş gibi davrandık. aradaki mesafenin her şeyi değiştireceğinin farkındaydık.

    "her şey için teşekkür ederim." deyip gitti. son bir kez omzundan öptüm onu. omzundan öpmeyi çok severdim, o da severdi. ondan sonra bir daha da hiçbir kadını omzundan öpmedim zaten.

    ilk gittiğinde aradı bir iki kere, vicdan azabı hissettiğinden belki de. ama sonra kesildi aramalar, ben de arayıp sormadım hiç. internetten falan takip ediyordum arada, gittiğinin ikinci senesi bir ajansa kaydolmuş, sonra bir iki dizide figüran olarak yer aldı. reklamlar falan derken roller biraz daha büyüdü.

    çok sonra bir gece kanalları gezerken televizyonda gördüm onu. bir dizide oynuyordu. yıllar ona yaramış, daha da güzel olmuştu. yanımdaki arkadaşımı dürtüp televizyonu gösterdim "bak bu kız benim eski sevgilimdi." dedim. "siktir lan" deyip güldü. ben de güldüm.