agrali miles3
profili

  • erkeklerin aşırı dar giyinmesi

    moda diye açıklanamayacak, en azından estetik olmadığı gayet açık bir trend.

    akıl tutulması gibi, bahsettiğim de alt kısım bu arada. yani hiç mi kendilerini aynada veya kamerada, fotoğrafta görmüyorlar. muhtemelen selfiede anlaşılmıyor, şöyle uzaktan tam boy bir fotoğraf gerekiyor. daha dün apartmana girerken yanımdan geçti genç bir delikanlı. böyle seksenlerde bay patbom mu ne vardı çizgi film. ters şemsiye gibi koca popo, bileklere doğru daralmış ve kısa kalmış siyah bir pantalon, yarım karış çıplak bileğin altında çorapsız ayakkabı. hayır şişmansan da, fitsen de çok ama çok boktan bir görüntü.

    bakın, kim makara yapıyor bilmiyorum moda diye 10 senedir böyle şeyler giydiriyorlar sizlere. ilk başta parayı yeni görmüş topçular giyerdi böyle, şimdi iyice millet kanıksamış iyice ki çok karşıma çıkıyor bir iki senedir, ama emin olun bir 20-30 sene sonra bu devrin kıyafetlerine bakıp, bunları nasıl bir kafayla giymişiz sahi diyecek bunların çoğu.

    o kadar mı çirkin ve estetikten uzak? evet o kadar çirkin ve o kadar estetikten uzak.

  • trabzonspor 2019-2020 üçüncü forma tanıtım reklamı

    boğazı düğümleten, çok eskilere götüren bir reklam oldu. o yüzden bir iki kelam etmek, kendimce bir iki paragraf karalamak isterim bir trabzonspor taraftarı olarak.

    hani yeni neslin artık forma bulma gibi bir sıkıntısı yok elbette, 90'ların sonundan itibaren çoğu spor mağazalarında ve tabii kulüplerin kendi mağazalarında satılıyor takım formaları, hatta isteyen dünyanın bir ucundaki kulübün bile formalarını bile sipariş verip alabiliyor bugün.

    ama seksenleri yaşamış biri olarak da o çocuğun köydeki forma özlemi ile beni ilk formama götürdü bu reklam. seksenüç senesi olabilir; annemle babamın, muhtemelen ilkokul 2. sınıftayken bana aldığı formayı hatırlattı. çok istemiştim, çok özenmiştim, çok önem vermiştim o formaya. eski fatih'i bilenler muhtemelen hatırlar özkan spor'u; malta'da hemen merdivenlerin üstünde çıkarken sağ köşede kalan iki cepheye bakan vitriniyle senelerce spor ayakkabıları, topları ve formaları görmek için her geçişimde bir heyecanla merdivenlerden yukarı çıkıp baktığım, karne hediyesi için hayaller kurduğum mağazasıyla bir dönemin benim için efsane olan spor mağazası. hani o yaşlarda nadirdir ve özeldir bazı dükkanlar ve mekanlar: akdeniz caddesinin arkasındaki musti oyuncakçısı, biraz büyüyünce nişantaşındaki dünya gençlik merkezi, tahtakale ve doğubankı keşfetmemiz, aksaray'daki kaset evi cabir.

    konuya dönelim, işte o zamanlar forma alışkanlığı da yok tribünlerde, öyle bir market ve pazar yok daha doğrusu, forma satışı diye bir kavramı yok kulüplerin. hele ki istanbul'da doğup büyüyen sıradan bir trabzonsporlu çocuksanız neredeyse imkanı yok trabzonspor forması bulmanın.

    ama işte günlerden bir gün dayımlar veya teyzemlere gidiş gelişlerimizden birinde o dediğim özkan sporun vitrininde gördüm ilk ben ilk trabzonspor formamı. muhtemelen o zamanlar orijinal, lisanslı ürün filan diye bir kavram da yok. diktirmişler bir yerde. fenerbahçe, beşiktaş, galatasaray formaları ile beraber vitrine koymuşlardı. hemen gittim fiyatını sordum. e onu gördüm ya, tutturmuştum artık illa istiyorum diye. evde bir iki gün gündem o. annemin de yüreği yufka, kıyamamıştı bana. babamı ikna etmişti de hadi gidip çocuklara forma alalım diye kardeşimle götürmüştü bizleri. babam beşiktaşlı, annem de abilerinden kaynaklı fenerbahçeli. onlar için gençliklerinden gelen bir alışkanlık, fanatik değiller ama skorları da göz ucuyla takip ederlerdi hep, asla sorgulamadım da zaten, ama ben çocukluğumdan beri, en azından kendimi bildim bileli trabzonsporluyum. tam da şenol turgay necati ile trabzonspor'un kupalara ambargo koyduğu yıllar zaten, avrupa'da liverpool, inter gibi devleri bile deviren bir takım, çok da zor değil tek bile olsan sınıfta trabzonspor'u tutmak o şartlarda. hele eniştem gibi fanatik bir fenerbahçeli beni kızdırıp dururken, inadına her hücremle, son damlama kadar trabzonsporluyum.

    neticede gidiyoruz özkan spora. kardeşim de ayrı bir inatçı, trabzonspor'u tutmuyor. aslında bir takım da tutmuyor 5 yaşında yok bile belki; o sene ligde alakasız bir takım var; yamulmuyorsam karagümrük mü neydi hatta, sonuçta o hafta kim kazanmışsa o da olabilir, onun renklerini seviyor tutturuyor ben onu isterim diye. tabii öyle bir forma yok. futbolla pek alakası olmayan ama bir yandan benim trabzonsporlu olmam ile gizliden gizliye gurur duyan, gençliğinden beri derinden bir trabzon hasreti çeken babam da diyor ki: ikisi de aynı olmasın, kardeşine de bordo mavi forma almayalım, trabzon'da idman ocağının eski renkler sarı kırmızıydı, gel ona da farklı bir şey alalım. benim zaten başkası umurumda değil, tek hayalim oradaki forma ve şort. sonuçta alıyorum istediğimi ve bu şekilde kardeşim bir ömür boyu kendisini bana ekran başında maç izlerken düşman yapacak renkleri seçmiş oluyor böyle bir anektod ile.

    hatta ertesi gün olabilir teyzemlere giderken yine annemin yufka yüreği ile sevgili yeğenine, benden iki yaş büyük ama neredeyse kardeş gibi büyüdüğüm teyzemin kızına da ailecek fenerbahçeliler diye sarı lacivert forma almıştık şortuyla beraber. onun sevincini de hatırlıyorum onlara gittiğimizde hediye paketini açınca, halbuki kız çocuğu der geçerdim ben olsam şimdi ama işte teyzesi düşünmüş almıştı ona da, ve belki farklı sebeplerden dolayı en az benim kadar mutlu olmuştu. o da ayrı bir entry konusu olur.

    o yaştaki bir forma tabii çok giyilemiyor, belki bir sene daha ya giyiyorum ya giyemiyorum bile o formayı, hızla boy uzayınca kalıyor forma, seneler sonra divandaki minderlerin birinin içinde buluyorum. bordo mavi çizgili formam dolgu malzemesi olmuş. şimdi olsa saklarım, ama o zaman çok önemli bir detay gibi de gelmiyor, hoş bir tat veriyor sadece, pek önemsemiyorum. sonra kim bilir ne oluyor zaten.

    peki ya sonra? sayısız atkım oldu ama forma almayı hiç düşünmedim senelerce. istanbul'da sayısız maça gittim, forma ihtiyacım da olmadı. dedim ya pek kimsede yoktu zaten. stadyum önlerinde satılan kaşkollar, bayraklar, örgüler ile mutluydum. nihayet 1997 senesi sanırım, annemler trabzon'a gidiyor dedemlere. çocukken her yaz giderdik de; ben artık lise, üniversite derken pek ailemle takılmıyorum yazları, trabzon'a da senelerdir gitmez olmuşum. anneme diyorum, anne trabzon'da satılıyormuş forma, bana bulursan alır mısın diye. döndüklerinde bakıyorum forma filan yok. bozuk atıyorum, halbuki köftehor! annen nereden o koşuşturmada ziyaretlerden vakit bulacak, gidecek de mağazayı arayacak, soracak, bulacak ve sana oralardan forma getirecek işi yokmuş, vakti bolmuş gibi.

    ama işte oğlunun gönlü kırıldı ya, iki sene sonra annemler yine trabzon'a gidiyor. bir söz söylemiyorum sanırım ama o unutmamış ve döndüklerinde 99 senesiydi sanırım, bir puma forması çıkartıyor annem. şaşırıyorum ama dünyalar benim oluyor. 1992 senesinde kıbrıs'tan getirdikleri adidas basket ayakkabıları kadar mutlu olduğum bir an. artık bir formam var. zaten o seneden sonra da hemen hemen her senenin en az bir formasını alıyorum, şimdi bir valiz içinde ne yapacağımı bile bilmediğim, ama kimselere vermeye de kıyamadığım en az 30 forma ile yaşıyorum.

    bir forma reklamı üzerine konudan bağımsız lüzumsuz uzattım belki, başkalarına ne ifade eder bilmem ama bana güzel şeyler hatırlattı, bir hatıra defteri tadında yazmak istedim vesselam.

    üstüne bir de twitterdan denk geldiğim erdal hoş imzalı seneler öncesinden kalan şu yazı okununca boğazı iki kere düğümleten bir reklam olmuş: o forma pahalıdır

    emeği geçenlerin eline sağlık.

  • 20 nisan 2018 fenerbahçe açıklaması

    selçuk erdem'in meşhur ayı savunması karikatürünü hatırlatmıştır. bugün başka vesile ile gündeme gelmişti, akşamında şu holiganizmi savunan fenerlileri görünce tam oturdu.

    karikatürün linki