- sinema ile ilgilenen çoğu kişinin dudak bükeceği klişe ve vasat korku filmlerini izlemeye bayılıyorum. final destination, purge ya da cube çakması her türlü film gibi.
- uzun bir süredir toksik ilişkim yok, hasret kaldım resmen. şöyle bir kaşık suda boğmalı ilişki arıyor bazen bu bünye.
- okunan kitapların ya da izlenen filmlerin listelendiği sitelerde liste yapan insanları eleştiriyorum ama bir yandan da özeniyorum. bir ara mubi'de izlediğim filmlere puan vereyim hem de liste oluşur diye düşündüm. az önce bir baktım üç tane filme oy vermişim sadece. üç. allah bereket versin. spotify'da bile aynı listeyi döndürüp döndürüp dinliyorum.
- geçen gün superonline müşteri temsilcisiyle görüşüyordum. bir baktım bir yandan benim internet problemimi halletmeye çalışıyoruz bir yandan da bildiğin küçük küçük gülmeli flört ediyoruz. sözlükte meşhur bir entry var, italya'da herkesin flört etmesi diye. işte ben tam olarak bunu istiyorum.
- burada hiç görmediğim ama çok sevdiğim badilerim var. aslına bakılırsa tanımadığım bu insanların iyiliğini o kadar içten istiyorum ki ben bile şaşırıyorum.
- diğer bir guilty pleasure'ım da ağır yaşamlar. gerçi bende guilty pleasure çok.
- zarif şiddete bayılıyorum. tarantino tarzı şiddet gibi...
- tam yerinde küfreden bir arkadaşım var. ve çok fazla küfrediyor. bir kadın ancak bu kadar güzel küfreder. bir de içinde iyice coşuyor, şenlikli bir ortam oluyor. sadece o ortam oluşsun, eğleneyim diye dert dinleme bahanesiyle buluşmalar ayarlıyorum.
- nerede duyduğumu bilmiyorum ama birisi "kendimi geliştirmediğim ne kadar boş iş varsa, onları yaparken inanılmaz eğleniyorum" demişti. işte ben de tam olarak böyleyim. bu boş işler eğlendirmeyi bırak, üstüne bir de alışkanlık yapıyor.
- sevişirken izlenmek gibi bir fantezim var.
- bir insanı gördüğümde o kişiyle ilgili hemen iki tane yorumda bulunuyorum. modern dünyada kıyafetlerin kiri örttüğü bir gerçek olmakla birlikte, o kişinin temiz mi pis mi olduğunu anlıyorum. ikincisi de libidosu hakkında hemen bir yorum yapıyorum. eğer pis ya da libidosunun düşük olduğunu anladıysam, elimde olmadan bir tiksinti duyuyorum. bu o kadar fazla doğrulandı ki, bu hislerime sonuna kadar güvenirim.
- bir şeyler izlerken bir toplu iğneyi iki dudağımın arasında tutmayı seviyorum, sonra arada ağzımın içinde dolandırıyorum falan, umarım bir gün yutmam.
- lise döneminde başarılı bir ders hayatım yoktu. gerçi hayatımın hiçbir döneminde başarılı bir hayatım olmadı da neyse, orası uzun bir entry’nin konusu artık. yani ne lise ne de üniversite döneminde ders ve dolayısıyla da geleceği düşünen biri olmadım. ortalama bir öğrenciye kıyasla daha gezmeli, daha flörtlü bir öğrenci hayatım oldu. ama ona rağmen eğlence anlamında lise ve üniversite yıllarımı boşa geçirdiğimi düşünüyorum. işte tam da bu yüzden, karikatürize karakterler barındırdıklarını bilmeme rağmen, gençlik dizilerini ya da filmlerini seyredemiyorum. "iyiydi ya" diyerek kendimi avutmaya çalıştığım dönemin, aslında gençliğimi yaşayamadığım bir dönem olduğu gerçeğini yüzüme vuruyor. ve ben gerçeklerden kaçan bir insan olarak bununla sürekli olarak yüzleşmek istemiyorum.
- yukarıdaki konunun istisnası girls dizidir.
- hızlandırılmış ev toparlama, temizlik videolarına bayılıyorum. hipnotize olmuş gibi izliyorum.
- işle ilgili çok fazla whatsapp grubum var. normalde hiçbirinde değildim, fakat bu korona dolayısıyla hepsine girmek zorunda kaldım. ve gün içinde hepsi o kadar aktif ki, ilk 4-5 grup kendi içinde sürekli yer değiştiriyor. bu grup dışındakilerin en tepede kalması maksimum 10 dakika sürüyor. ben de birine mesaj, fotoğraf, video, müzik vs yollarken yanlışlıkla bu gruplardan birine gidecek diye tedirgin oluyorum. elli defa kontrol ederken, bazen karşımdakiyle olan muhabbetten kopuyorum. bir gün rezil olup patronun hiçbir şey söyleyemediği, benim de hiç bir açıklama yapamadığım türde işten ayrılmalı bir sansasyon yaratacağım gibi hissediyorum.
yoruichi6 profili
-
ekşi itiraf
-
ekşi itiraf
insan biriyle iyi anlaşacağını ilk bakışta anlıyor ya, bu hissi uzun zamandır tatmamıştım. iyi geldi.
-
ekşi itiraf
şu an oturduğum barda karşı masamda 60 yaşlarında iki arkadaş var. kadın. kapıdan girer girmez dikkatimi çektiler, bayılırım böyle ikililere. içip sohbet ediyorlar. başka bir masada oturan şen şakrak bir kadın da size bayıldım deyip yanlarına gitti. kırk yıllık arkadaş gibi sohbet ettiler. sonra benim yanıma gelip sohbet etti. o andan itibaren sırıtıp duruyorum.
insanları sevmiyorum ama bazen öyle anlar oluyor ki bazılarına da sıkıca sarılmak istiyorum. özellikle kadınlara. çok tatlısınız. -
geceye bir belgesel öner
ilk olarak ömrümün sonuna kadar her yerde öveceğim, herkese önereceğim bir belgesel;
dear zachary a letter to a son about his father: sevgilisi tarafından öldürülen bir adamın çocukluk arkadaşının o adam için çektiği bir belgesel. üstelik öldürüldüğünde kız arkadaşı ondan hamile olduğu için bir bakıma aslında arkadaşının oğlu için yapmış. beni en fazla etkileyen belgesel. izlemek istiyorsanız asla ama asla internetten bir araştırma yapmayın.
https://www.youtube.com/watch?v=dzxatzq1kzg
(bkz: genel)
- three identical strangers: izlediğim en enteresan ve en etkileyici belgesellerden biri. tüylerim diken diken izlemiştim. röportaj yapılan gazetecilerden biri olayı öğrendikten ve olayı deştikten sonra "hikaye şaşırtıcı olmaktan çıkıp inanılmaz hale geldi." diyor. gerçekten de öyle. doğduktan sonra farklı farklı ailelere verilen üçüzlerin tamamen tesadüfen birbirlerini bulma hikayelerini anlatılıyor. olay bu kadarla sınırlı değil. bu üç kardeşin farklı ailelere verilerek aslında bir deneyin içinde olduğu anlaşılıyor. film gibi belgesel. muhteşem. bunların dışında belgeselin kurgusu da mükemmel.
https://www.youtube.com/watch?v=c-of0oak3o0
filmdeki çalışmanın şu an erişilemeyen arşivleri;
https://archives.yale.edu/…tories/12/resources/3434
- the mask you live in: erkeklerin çocukluklarından itibaren toplum tarafından erkeklik maskesi takmak zorunda olmalarının hikayesi. röportajlar falan çok etkileyici gerçekten. erkekliği takıntı haline getirmiş red pill'cilerin, mgtow'cuların ve radikal feministlerin izlemesi gerektiğini düşünüyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=hc45-pthmxo
(bkz: spor)
- losers: her biri yaklaşık yarım saatlik altı bölümden oluşan netflix belgeseli. en sevdiğim bölüm ligde kalma mücadelesi veren futbol takımıydı. ahahaha. anlatıcıların da kendileriyle dalga geçerek anlatması müthişti. adamlar bana 271 gol yemiş ama hiç atamamış takımı hatırlattı.
belgesel serisi adından da anlaşıldığı üzere sporla uğraşan ama şampiyon olamayanlarla ilgili. çok güzel gerçekten.
https://www.youtube.com/watch?v=909qosdbalu
- basketball or nothing: kızılderili yerlilerinin yaşadığı chinle kasabasının lise basketbol takımının bir sezonluk hikayesi.
https://www.youtube.com/watch?v=sfnelev2lnk
(bkz: sinema)
- hayao miyazaki ile 10 yıl: ponyo filminin yapım aşamasından itibaren rüzgar yükseliyor filminin de anlatıldığı, miyazaki'nin 10 yılını kapsayan geniş bir belgesel. çalışanları ile arasındaki ilişkisi, oğluna davranışları, filmlerine bakış açısı çok güzel yansıtılmış.
belgeselin tamamı şu adresten izlenebilir;
https://www3.nhk.or.jp/…aomiyazaki/?type=tvepisode&
- stanley kubrick's boxes: kubrick öldükten sonra, evinde bulunan ve yaptığı filmler için toparladığı/araştırdığı belgelerin üzerinden kubrick'in sinema anlayışının anlatıldığı belgesel.
belgeselin tamamı;
https://vimeo.com/322890808
- bana bir film anlat: nuri bilge ceylan'ın bir zamanlar anadolu'da filminin konuşulduğu, belgesel diyemeyeceğim ama gerçekten kaliteli bir söyleşi. kendi yaşadığı bir anıdan yola çıkılarak yazılmış olan filmin senaristi ve oyuncusu ercan kesal'la yapılan bir sohbet diyebiliriz. ayrıca ercan kesal'ın bu filmin senaryo süresini anlattığı evvel zaman kitabı da çok güzel.
https://www.youtube.com/watch?v=n3thhz-4byi
bir de yine nuri bilge ceylan'ın ahlat ağacı filminin kamera arkası belgeseli vimeo üzerinden yayınlandı. ücretli. izlemedim ama iyi olduğunu tahmin edebiliyorum. en kısa zamanda da izleyeceğim. satın alma ücreti biraz pahalı. bir zamanlar anadolu'da için verirdim, ama ahlat ağacı için kiralayacağım. hayat pahalı.
https://vimeo.com/…/makingofwildpeartree1/327476534
(bkz: sanat)
- fake or fortune: sanat eserlerinin sahte mi gerçek mi olduğunun anlatıldığı bbc'nin belgesel serisi. yeni sanatçılar tanımak açısından ufuk açıcı. diğer yandan da insana sanat eseri nedir kavramını düşündürüyor. o eseri kıymetli yapan şeyin günümüz dünyasında para olduğunu görmek insana bazı şeyleri sorgulatıyor gerçekten.
https://www.youtube.com/watch?v=cz5k9a4xxhs
- cutie and the boxer: amerika'da yaşayan 40 yıldır evli olan sanatçı japon bir çiftin sanata bakışının anlatıldığı belgesel. her ikisi de sanatçı. ama her ikisinin de sanata bakış açıları, sanatlarını sergileme biçimleri, planları çok farklı. çok tatlılar gerçekten.
https://www.youtube.com/watch?v=yxs6aby5aug
(bkz: müzik)
- söz ve müzik 90'lar: türk pop'unun 90'ların başından sonuna kadar gerçekten ayrıntılı bir şekilde anlatıldığı çok güzel bir belgesel.
https://www.youtube.com/watch?v=z85wobu6uxk
- şarkılar seni söyler: bülent ortaçgil hakkında mini belgesel. 10 dakika. insan ister istemez, izlerken durdurup bülent ortaçgil şarkılarını defalarca dinlemeye başlıyor. belgeselde benimle oynar mısın albümünün tirajının bin olduğunu öğrenmek şok etmişti beni.
https://www.youtube.com/watch?v=4rol7im45-w -
stanley kubrick's boxes
stanley kubrick öldükten sonra, asistanının jon ronson'ı arayarak kubrick'in evine davet etmesiyle başlayan ve kubrick'in filmlerinden önce neleri araştırdığının, neleri arşivlediğinin anlatıldığı yaklaşık 50 dakikalık bir belgesel.
https://vimeo.com/322890808
bir oda komple kutu dolu. ayrıca evin çeşitli yerlerinde de yüzlerce kutu var. karışmasın diye üstlerine çeşitli notlar düşmüş.
eyes wide shut'da doğru sahneyi yakalayabilmek için ingiltere'de bir caddenin tamamını çektiği/çektirdiği fotoğraflar var mesela. sadece cadde de değil, bahçe kapıları, evlerin içleri... otomatik portakal'da kullanacağı beton merdiven sahnesi için uygun merdivenler, koridorlar, garaj girişleri... her şeyi çektirmiş. her şeyi. sırf uygun arka planı yakalayabilmek için. öyle fazla ki, fotoğraflar bir araya getirilip caddenin panoramik görüntüsü elde edilebiliyor.
bunların yanında asistanına gönderdiği faxlar da duruyor. a space odyssey filminin çekimleri sırasında hava durumu ofisine gidip şu tarihte şu saatler arasındaki barometrik basınçların olduğu notları bul, ortalamayla kıyasla diyor mesela. manyak.
hayran mektuplarını falan biriktirmiş hep. böyle bir adamdan hiç beklenmeyecek bir davranış diyordum ki, olumlu mektuplara ayrı olumsuz mektuplara ayrı işaret koyduğunu söyledi. tam da bu adamdan beklenecek bir davranış. asdfgh.
kutulardan filmleri için yaptığı araştırmalarda kullandığı kitaplar da çıkıyor. belki okuduğu kitapları direkt olarak filmlerinde kullanmamıştır ama sahnelerin sağına soluna imgeler yerleştirmiştir herhalde. film okuması yapmayı sevenler bayılır böyle şeylere.
bu kutular aslında bir hazine. bu hazineyi tanıtan belgesel ise arşiv niteliği taşısa bile kötü. müthiş bir belgesel çıkaracak hazineyi kullanamamışlar. -
kitaplıktan ödünç kitap vermemek
kitaplarımı birilerine ödünç veririm, verdiklerimin çok büyük bir çoğunluğunu da geri alırım zaten. geri vermeyenlerden de istemem açıkçası kitabımı. ama onun hakkında düşündüklerim anında değişir. konu kitabı geri vermemesi değil. bir insandan bir süreliğine kullanmak için ödünç bir şey alıyorsun. kitap, kıyafet, para vs. her şey olabilir bu. sonrasında bunu unutup hayatına devam ediyorsun. çok ilginç geliyor bana bu. birinden ödünç bir şey aldığımda ve bir süre veremeyince benim rüyalarıma giriyor. ama bazı insanlar bunu unutuyor. bildiğin unutuyor. çok garip.
vurdumduymaz insanlara tahammülüm yok benim.