benim gibi sade vatandaşları ilgilendiren kısmı şurasıdır:
"türkiye, git-hub platformunu yasaklayacağını ilan ettiğinden daha sert bir tavırla discord'u da hedef almış hatta şirket yetkilileriyle iletişime geçerek bu uygulamayı "bylock" tarzı bir terör iletişim aracı olarak mimlemek suretiyle türkiye’de yasaklamakla tehdit etmişlerdi.
discord ise üç buçuk milyon abonesini gözden çıkaramayarak türkiye ile anlaşma masasına oturmuş ve ülkemizde yasaklanmama karşılığında türkçe konuşulan her hesabın verilerini türkiye'ye vermeye razı olmuştu."
midjourney'de 2 görsel üreteceğiz, 1-2 işle alakalı topluluğa katılacağız derken fetöcü olmamıza ramak kalmış.
zamanında telefonuna kaçak bir şekilde bylock yüklenen (bir kısım farklı uygulamalar arka planda bylock çalıştırıyormuş, sıradan kullanıcı fark etmiyormuş diye okumuştum) kişiler bile "fetöcü" damgasıyla yaşarken, sıradan bir discord kullanıcısına da aynı etiket verilmesi işten bile değilmiş meğer.
siyasi kavgalar falan beni ilgilendirmiyor. discord'da öyle abuk gruplara da hiç girmedim ama alakam olmadığı halde bir örgütle ilişkilendirilebilirdim sırf discord verileri vermedi diye.
olacak iş mi bu?
gerçek olmamasını veya abartı şekilde çarpıtıldığını dilediğim ifşalardır.
demetrius of magnesia10 profili
-
14 haziran 2023 discord'un devasa reddit sızıntısı
-
beyaz yaka hayatının özeti
en özet haliyle, it gibi çalışmaktır. başka da bir bok yoktur ama ne hikmetse dişinden tırnağından artırıp gittiği 1 haftalık tatil bile dillere pelesenk olur.
beyaz yakalılar olmasa memleket bok çukuruna dönecek halbuki. azıcık bilim/sanat talebi varsa, şu ülkede 1-2 güzel gelişme oluyorsa, bir şekilde ülkeye dışarıdan hala para giriyorsa bu beyaz yakalıların it gibi çalışması ve ısrarla kendilerini geliştirmeye çalışmaları sebebiyledir.
beyaz yakalılar bu memleketin en değeri bilinmeyen grubudur. “emek” diye yeri göğü inletenler bile ilk önce beyaz yakalıyı satar, onun emeklerini hiçe sayar.
patron gelir beyaz yakalıya afra tafra yapar. müdür gelir beyaz yakalının ağzına sıçar. hak ettiği parayı çoğu zaman alamaz.
“beyaz yakalı prototipi”ni ben de sevmem. fakat o tipler bile gayet faydalıdır. değer yaratabilir.
eğer bir beyaz yakalı değer yaratamıyorsa, burada yazılanlar gibi bütün gün yatıyorsa bu beyaz yakalının değil bizzat patronun veya şirketin sorunudur. zira insandan verim almak herkesin harcı değildir ve şirketin yöneten kişilerin asli sorumluluğudur.
beyaz yakalı %10 ekstra zam almak için bile tüm sene it gibi çalışır. çalışmaları soyut olduğundan bir şekilde göstermek ve kendini kanıtlamak zorundadır. baskı altındadır. değerli olduğunu gösterecek materyali de kendi üretmek zorundadır üstelik. patronunu/müdürünü çalıştığına ikna etmek de kendi görevidir.
hak ettiği parayı, değeri istemesi bile şımarıklık gibi algılanır.
çoğu beyaz yakalı hayatının büyük bölümünü okumakla geçirdiğinden, hayata karşı acemidir. bilemez patronlarının onu nasıl kullandığını, kimlerin üzerine basıp yükseldiğini anlaması zaman alır. yıllar sonra bunu anladığında ise hırslanır. boşa geçen yıllarını geri kazanmak için daha çok çalışmaya ve kendini göstermeye başlar. kaşarlanır. işte ondan sonra herkes tarafından yine şımarıklıkla itham edilir.
herkes maaşını 100 zannederken aslında 10 alır. bu onu içten içe üzer ve değersiz hissettirir. zira hak ettiğini aldığından asla emin olamaz.
bütün bu karmaşalar içinde yine de çalışmaktan ve üretmekten vazgeçmez. çalıştığı kuruma değer katmak için uğraşır.
zavallı beyaz yakalı. yalnızdır, değersizlik hissi ve hayatının bir gün düzeleceği umuduyla yaşayıp gider. -
ne rusya'dan ne de ukrayna'dan vazgeçebiliriz
çok doğru ve yerinde bir cümledir. bizi bu savaşın dışında tutmayı başarırsa -azılı bir muhalif olarak- (yaptıklarını hiç unutmadan) yıllar boyunca kendisini hayırla yad edeceğim ve şükran duyacağım.
dünyanın neresinde olursa olsun savaş çok kötü bir şey ama kendi ülkende olursa, yaşanabilecek en kötü şeylerden biri.
bizimle ilgisi olmayan meseleler için ne taraf olmaya, ne binlerce (belki milyonlarca) vatandaşın canını tehlikeye atmaya, ne de en az bir neslin hayatını komple yok etmeye gerek var.
ömrümde 1 kez savaşın içinde yer almaktansa, 40 yıl türkiye’nin “eh işte”liğini çekmeye razıyım. -
12 kasım 2021 doların 10 lira olması
dolar;
3 lirayken yurt dışı hayallerimizi,
4 lirayken pahalı hobilerimizi,
5 lirayken elektronik heveslerimizi,
6 lirayken ilk sıfır araba alma deneyimini,
7 lirayken daha büyük bir eve çıkma düşüncemizi,
8 lirayken ikinci el araç ihtimalini,
9 lirayken kafamıza göre mutfak alışverişi yapmayı,
ve bugün;
10 lirayken hemen hemen tüm temel ihtiyaçlarımızı
kaybettik.
ve neden biliyor musunuz? bir ayağı çukurda, yaşlı ve belki de bunamış bir başkanın (tabi ki adı biden olanı kastediyorum) ekonomi konusundaki inadı yüzünden. kendinden başkasından haberi olmaması yüzünden. hatta belki özellikle 80 milyonu çaresiz bırakışı yüzünden.
ölmek üzereyken bile hayatımızdan bir 10 sene eksiltti ama o kayıpların hepsini söke söke alacağız. alacağız senden biden. -
bahşiş vermeyen müşteri
bütün bu bahşiş faşizanlığına karşı tam aksini destekleyen ve bunu dile getirmeyi bir görev edinmiş biri olarak benimdir.
bir de türkiye’de kültür diyorlar. değil kardeşim, yok öyle bir kültür, bu sizin uydurmanız. ha siz vermek istiyorsanız yine verin beni alakadar etmez.
yurt dışını bilemem ama geniş plandan bakınca bahşişin garson maaşlarının düşük olma sebebi olduğunu görebiliyorum. “maaş+bahşiş” üzerinden anlaşıyor herkes. ondan sonra 3 kuruşa yaşamaya çalışan müşteri bunun vicdan azabını çekiyor patron yerine.
garsonlar, kuryeler (ve bahşiş bekleyen kim varsa) birleşsinler, maaşlarında iyileştirme talep etsinler, sonuna kadar destek olurum. gerekirse o patronlar batana kadar dışarda yemem içmem ama patrondan alamadığı haktan beni sorumlu tutmasın kimse.
ben de yıllardır kendine bakmaya çalışan, maaşı ortalama bir insanım. “50 lira size koymaz ama o adam çocuuuna harçlık verir”miş. nerden biliyorsun koymadığını? benim yerime çalışan sen olmadığına göre bilemezsin.
ayrıca kimse bana işimi çok çok süper yapsam da bahşiş vermiyor. hiçbir müşteri, hiçbir patron türkiye’de bir ekstra vermiyorken bu nerenin kültürü abi? yurt dışıyla iş yapınca işini iyi yaparsan beyaz yaka da olsan bonus alırsın. garsonlara özel bir şey değil bu. e peki hani türkiye’de beyaz yakaya bonus?
bahşiş vermemeyi ölümüne savunacağım. garsonların maaşından da ben -yani sıradan halk- sorumlu olmayacağım artık. lütfen herkes muhatabından hakkını alsın. müşteri olarak bana da duyursun, desteğimi olurum.
ha, bu prensibimi nadiren aştığım oluyor. mesela sürekli gittiğim bir yerde çalışan ve bizzat tanıştığım genç çocuklara harçlık veriyorum. birini ekstra zahmete soktuysam veriyorum. sürekli gittiğim yerlerde arada ikramda bulunuyorlar o zaman da veriyorum ama işini iyi yapması gereken biri işini iyi yaptı diye vermiyorum.
bir gün çok iyi, terbiyeli müşterilere ikramda bulunmak kültür haline gelirse, bu durum müşteriyi sömürmekten çıkıp karşılıklı bir hal alırsa, o gün bahşişi savunurum.
*kelime hatası düzeltildi -
piramitin üstünde sevişen çift
çift iyi yapmıştır kötü yapmıştır bilemem de, aynısını türkler herhangi bir tarihi mekanda yapsa ne cahillikleri kalırdı burada ne de düşüncesizlikleri.
-
dünyanın en yorucu şeyi
-tarla çapalamak
-art arda 10’larca kömür çuvalı taşımak
-ev kaloriferinin yüksek kazanına her gün 5 kömür çuvalını kaldırıp boşaltmak
zihinsel olarak yorucu olan ise; düşünmek. yazılan sebeplerin hepsinin temeli düşünmeye dayanıyor bence. -
sözlük yazarlarının evcil hayvanlarının isimleri
annem bu konuda çok yaratıcıdır. bir ara 10-15 tane sokak kedisine bakıyorduk. annem hepsine tek tek isim veriyordu. bir de isim vermeden önce karakterlerini tanır, onlara uygun şeyler bulurdu. aklımda kalanlar;
-lombuduk / kardeşimden büyüktü bu kedi. 15-16 yaşlarında öldü tahminen. şişman bir tekirdi.
-karbonel / iri, erkek ve bembeyaz bir kediydi. çok hırçındı.
-kestane / bu kedinin tüylerinin üst kısmı mat mor-mavi arası bir renkti. iç tarafları daha kahverengimsiydi. ince yapılı bir dişiydi bu. hakikaten kestane gibiydi. kışın daha kahverengi olurdu. renk de değiştiriyordu totoş.
-küllü / gri bir erkek kedi idi. gri dediysem gerçekten kül rengi gri.
-paspas / çok hırçın bir dişi tekirdi. sürekli yerde paspas gibi uzanır, ayağımızı uzatınca da ısırırdı.
-dişi kedi / tahmin edeceğiniz üzere dişibir kedi :) ilk zamanlar bundan başka dişi yoktu. yavrızımızın adı da dişi kedi kalmıştı.
-domdom / hafif dili dışarda, japon gözlü, tekire benzer, şişgo bir erkek idi. görseniz siz de domdom derdiniz. çok yumuşak görünüyordu bir de canım benim yav. adeta hamur.
geçenlerde de sokaktan bizim eve yerleşen bir kedi 3 tane yavruladı. isimlerini recep, tayyip ve erdoğan koyduk. bir tane de 15 temmuz demokrasi kedisi’miz var :) -
o ses türkiye yılbaşı özel
yılbaşı için çam ağacı bulamayıp yıldız tilbe’yi süsledikleri program.
-
vergileri arttıracağız ya da borçlanma yapacağız
arttırsınlar, biraz da şurama arttırsınlar dediğim.
benim aldığım yoğurtla ekmekle, çayla, çorbayla mı kurtulacak bu memleket? sen vergi arttırdıkça ben daha az harcayacağım. kiraya zam gelince tek oda tutacağım, almak istediğim elektroniği inadına almayacağım, araba alma ihtimalimi dahi sıfırlayacağım, gerekirse otobüs kullanmayacağım ama yaşam standartım zaten çok değişmeyecek. zaten fakirdim, biraz daha fakirleşeceğim. bana etkisi öyle aman aman yük olmayacak.
belki savuracak param kalmayacak, belki ayda 4 kitap almak yerine 3 ayda 1 kitap alacağım ama bana koymayacak.
boğazımdan geçen eti kısacağım, gerekirse aylarca makarna yiyeceğim. 100 lirayla aldığım market ürünleri giderek azalacak ama senin alabildiğin/alabileceğin vergi zaten uçmayacak. benim elimde para yok çünkü anlamıyor musun?
sen boğazıma basmaya kalktıkça ben kemer sıkacağım, cüzdanı cebimden hiç çıkartmayacağım, ayı döndürmenin yollarına bakacağım ama zaten param olmadığı için harcayamayacağım.
sonra ne olacak dersin? ben harcamıyorsam kimse harcamayacak. ekonomiyi döndüremeyeceksin. avucumuzdaki kuruşlar 10 günde değil 5 günde bitecek sonra ekonomi duracak. belki biz aç kalacağız ama sana da yaramayacağız.
sonuç olarak bir halt beceremeyeceksin. içine ettiğin ekonomiyi böyle düzeltemeyeceksin.
yahu, koskoca hükümetsin. hiç mi acil durum planın olmaz lan. hiç mi çıkar yolun olmaz. başkanlık dedin aha onu da verdik daha ne istiyorsun? uçursana ülkeyi ama yok. vasıfsızlık almış yürümüş. sen de ne yapacağını bilmiyorsun anca vatandaştan çıkarmayı akıl edebiliyorsun. vergi arttırınca ekonominin duracağını bal gibi de biliyorsun ama başka çare bile bulamayacak kadar acizsin.
ama bak ben fikir vereyim sana; her vatandaştan bir böbrek kampanyası yapalım. illa alıcı buluruz nasıl olsa, var böbrek piyasası. böyle minik minik almaktansa bir anda al da bari biz de kalan ömrümüzde azıcık huzur bulalım. zaten dertten kederden öleceğiz bu ülkede, bari düzgün yaşamamızın bedeli bir böbrek olsun. al da vallahi sen de kurtul biz de kurtulalım.