34 yaşına kadar genelde zaman planı, yaptıklarım yapacaklarım vs vs vs. idi. dertlerimle uyuyordum kısaca. sonra her şey değişti.
bir gece kuzenimle aynı odada uyuyoruz, abi uyumadan önce ne düşünüyorsun dedi? ne hayal ediyorsun? kafamdaki tilkileri anlattim ona, cok da yoğun bir dönemdeyiz, sunla görüşme ayarlamamız lazım, sunu yapmamız lazım bunu halletmemiz lazım falan diye.
yook oyle olmaz dedi, bak şimdi liverpool'a transfer oluyoruz bu gece dedi, sen sol bek ben forvet ama geçmişimiz nerden geldiğimiz falan detaylarıyla. sonra bir gece antik yunan tanrısı olduk, bir gece viyana kuşatmasına zaman makinesiyle taramalı götürdük, bir gece nagazaki'yi engelledik, (hiroshima'yı durduramadık ama.) neler neler, aklınız durur.
bir gece futbolcuyuz, bir gece ajanız, bir gece cengaveriz. dedim demek ki hayalin sürreali makbulmüş. o haftadan sonra telefonla uyumayı, dertlerle uykuya dalmayı bıraktım. sabah kendimi halsiz mi hissediyorum? kalk diyorum normal bu, dun gece barcelona'ya 3 gol attın, antrenmanı kaçırma. bir yerim mi ağrıyor? olsun diyorum savaşta vuruldum demek dün gece, falan filan işte...
velhasıl arada gerçeklikten uzaklaşmak iyi geliyor zihne, tavsiye ederim.
neyse hadi ben yatıyorum editi; gidip da vinci'ye içten yanmalı motoru öğretmem lazim, rönesans'ı baştan yazacağız bu gece.
gokguru4 profili
-
erkeklerin yatmadan önce düşündüğü şeyler
-
cin görmüş yazarlar veritabanı
sanırım verisi olduğum tabandır. daha önce yazıp ne saçmalıyorum ben diyerek, android app'ının kesin tuşuna basmamla sonuçlanmıştı. pozitif bilimlerin köpeği olan zihnim varlıklarını hala inkar etmekte de olsa da bir gece birlikte eğlenmişliğimiz vardır.
ilkokul çağlarındayım dedem ve babaannemle hafta sonu için köye gittik, dedemin kardeşinin benden 10-12 yaş büyük oğlu ve kızı var, hayvanları, arazileri, arıları falan derken ben çok keyif aldım onlarla vakit geçirmekten. bizimkiler dönerken kalmak istedim, haftaya gelir seni alırız dediler ve müsade ettiler.
evin oturma odası binadan bağımsız olarak girilen bir oda, avlu gibi üstü kapalı önü açık bir alan var yazları sofra kurulan, bu avlunun solundan oturma odasına giriyorsunuz düz gidince de misafir salonu, yatak odaları, mutfak, kiler falan. ben bu oturma odasında yaylı bir divanda yatıyorum. dolayısıyla kapıyı açıp dışarı çıktığımda birinin beni duyması ihtimaller dahilinde değil.
gece kapı açıldı gayet janti giyinmiş bir abla beni dışardaki harman alanına çağırdı, "yatıyüm ben yaa" desem de camdan baktığımda ateşin etrafında eğlenen mutlu insanları görünce kalkıp gittim yanlarına. bir köşeye sandalyemi çekip oturdum, çağırdılar sonra; kalktım dans ettim, el çırpıp ritim tuttum dansedenlere, ateşten atladım defalarca, sıcaktı da, uyardılar hatta dikkat et çocuksun sen yanarsın dediler, yanmadım.
iki kişi evlendi o gece düğün oldu ama gelinlik damatlık yoktu. şu meksika, italya vs. dizilerinde filmlerinde falan gördüğümüz açık alanda çiçekli uzun bir elbise giyen gelinler var ya, gelin tam onlar gibiydi işte. mor çiçekli hardal sarısı elbisesinin içinde göz altları hafif koyuca esmer güzeli bir gelin. damadı pek hatırlamıyorum ama gelin o bukleleri, elbisesi ve rugan ayakkabıları ile bugün bile zihnimdeki güzel kadın algısının karşılığıdır.
bitti düğün biraz daha eğlendik ama ne eğlenmek, çılgınlar gibi. danslar, oyunlar, kahkahalar, o garip müzik; panflüt diyeceğim ama değil. alman folk müziği ile lise yıllarımda tanıştım, en çok onu benzetebiliyorum o gece çalanlara. gelinin elini tuttum bir ara, yanaklarımı sevdi, sonra devam ettik bol hoplamalı zıplamalı danslarımıza.
o harman alanında daha önce hiç düğün olduğunu görmedim, henüz bahsettiğim müziklerin varlığından haberdar değildim, o gece hariç hayatımda uyurgezerlik deneyimim olmadı hatta gece çişe kalkmışlığım bile nadirdir. pek de açıklayabildiğim bir durum değil kendi payıma.
ilk başta çekip oturduğum o sandalye var ya; sabah halam (aslında babamın halası) harman alanının kenarında, sandalyenin üzerinde uyandırdı beni, ne yapıyorsun burada dedi. uyuyakalmışım heralde, gece düğün vardı, yoruldum gidemedim yatağıma sanırım dedim.
ne düğünü dedi, nasıl dedi, kim dedi, nerden geldiler nereye gittiler dedi, derinlemesine anlattırdı her ince detayı. en son senle kimse evlendi mi diye sordu, çok garip geldi bana, çocuğum ben ne evlenmesi dedim. içi rahatlamış şekilde bana sarıldı, okudu üfledi beni bir kaç tur. sonra dedemler gelene kadar benim olduğum odada yattı.
babaannemle konuşurlarken duydum sonra, meğer o alanın cin düğünü meşhurmuş, o düğünlerde evlenip kafayı yiyenler mi dersiniz, hayata küsenler mi, kalkıp köyü terkedenler mi bir sürü hikaye varmış. bense eğlendim sadece, gerçekten her şeye rağmen eğlenmeyi bilirim ama hala zihnimdeki en eğlenceli sahnelerden biri o gecedir. umarım görmüşümdür be, çok tatlı bireylerdi. -
türkler kendi giden araba yapsa olabilecekler
arabalar park yerlerinde toplanır, "ben 23 kuruş yakiyom, sen ne yakiyon? " gibi muhabbetlere girerlerdi.
-
barış manço'nun abartılmış bir balon olması