dün bu konuda yazdığım bir yazıdan sonra ben de bol bol tepki içeren mesaj aldım. biraz sakin bir şekilde, sorunu unsurlarına ayırarak incelemek istediğim meseledir.
tunceli veya dersim olması yönünde belli başlı bazı görüşler var. bu görüşleri öncelikle objektif ve sonrasında da subjektif olarak incelemek isterim.
1- tunceli dersim olamaz çünkü bu ismi atatürk verdi.
atatürk'e olan takdirim ve sevgim biraz daha farklı gelişmiş olabilir ancak halen daha bakidir. atatürk'ün hata yaptığını düşündüğüm bazı konular da vardır. mesela, güneş dil teorisi. fakat bu konuyla ilgili eleştirimi kendi başlığına yapayım.
1933 senesinde mersin'in adı, şehir merkezi değiştirilmeden il olarak içel'e çevrilmişti. 2002 yılında, yanılmıyorsam henüz akp iktidarda yokken, mersin milletvekillerinin önerisiyle tekrar mersin'e döndü. kaç kişi bu durumdan rahatsız oldu? demek ki sıkıntı atatürk'ün isim babası olması değil, sıkıntı dersim isminin gerçekten de hala "üniter cumhuriyete tehlike" olarak görülmesi.
2- tunceli dersim olursa, hakkari çolemerg olur, diyarbakır amed olur, hatta istanbul konstantinopolis bile olur.
tunceli'nin dersimliği, yozgat'ın bozokluğu gibidir. dersim sadece kürtçe'de veya zazaca'da değil, türkçe'de de dersim'di. aynen bozok vilayetinin isyanlarla anılması gibi, dersim de bölgenin coğrafi ve sosyal yapısı sebebiyle devletin merkezi otoritesinin çok uzun süredir ulaşamadığı bir bölgeyi anlatmaktaydı.
uğur mumcu'nun kürt raporu'nda, ismet inönü ve sair devlet görevlilerinin bölgeye ilişkin yapılması gerekenlerle ilişkili burada yazanlara kıyasla çok daha az partizan ve çok daha mantıklı ifadeleri bulunur; tavsiye ediyorum kesinlikle. kurucu ataların konuyla ilgili düşüncelerini okumanız 10 dakikanızı alır.
3- bu iş belediyenin işi değildir, bu iş yasama organının işidir.
doğru. tunceli milletvekilleri, milletin vekilleri olarak bu konu hakkında ne düşünüyor, halkta bunun karşılığı var mı; ben de merak ediyorum.
4- gereksiz bir hamledir, milleti sosyalizmden soğutacaklar.
bu pragmatist yaklaşım da aslında kendi içinde gayet tutarlı, ancak bu durum karşısında duran kişilerin aşırı yıkıcı yazıları da muhtemeldir ki tam da iktidarın istediği şeydir. yine beyaz toroslardan başlayıp, sabiha gökçen'e, "kürt lütfen" ile başlayıp, "malum ırk" tanımına uzanan bir yelpazede döktürülmeye başlanmış.
oysa dersim ismi belediyede hdp zamanında da kullanılıyordu. diyarbakır belediyesi'nde kürtçe yazılar da kullanılıyor. ya da şöyle söyleyeyim, türkler arasında önemli bir kısım ingilizce'de "turkey" kelimesine karşı değil mi? aslında hindi anlamından çok daha eski olarak bu kelime zaten türkiye için kullanılmasına rağmen, zamanında üretilen ürünlere bile made in türkiye yazılarak bu durumun önüne geçilmek istenmedi mi? türkler "şükran günü'nde ne yiyor" gibi kimsenin ciddiye almadığı, tırışkadan esprilere bile, "atilla fuked your ass, turan türkiye is great, fuckin gayreek jewish sionist" diye tepki göstermeye çalışan bir milletin, az da olsa biraz empati yapması gerekmiyor mu?
kaldı ki, "tunceli'ye dersim diyorlar" diye sosyalizmden soğuyan zaten ne kadar ısınmıştır, müphem bir durum.
5- saf mısınız oğlum, bölecekler bizi, bunlar hep prova.
usta, 32 yaşındayım ben, istanbul, üsküdar'da kiralık bir evde büyümüş, devlet okullarında okumuş, karadeniz kökenli, komplo teorisinin tillahını doğu karadenizlilerin ezici çoğunlukta olduğu bir mahallede yetişmenin getirisiyle meşhur olmadan on sene önce duymuş birisiyim.
ayrıca da dünya üzerinde, stabil bir devlette varlığını sürdürmesine rağmen ayrılıkçı olan tüm akımlara karşıyım. katalonya överken, kürt'e söven bir iki yüzlülüğüm yoktur yani, ayrılıkçılık romansının üzerimde bir etkisi yok. braveheart izlerken bile "ulan hatun davasına bir sürü adamın kanına girdin numaracı" diye düşünen birisiyim.
türkiye cumhuriyeti'nin, tunceli'nin ismini dersim olarak değiştirmesi bölge halkının çoğunu (ki zaten seçim sonuçlarının son 50 yılını bir takip edin bakalım, ne düşüneceksiniz) ülkeye daha çok mu bağlar, yoksa "işte böyle koyarlar, lilililili (zılgıt efekti), faşist t.c. karşısında elde ettiğimiz bu muhteşem başarı" falan diye bir anda ayrılıkçı örgütler saflarına mı katılırlar?
bakınız burası çokomelli, bölge halkından bahsediyorum, halihazırda twitter'de almanya'dan, isveç'ten vesaire yazan ve artık türkiye'deki normalde sempatizanı olması gereken insanlara bile itici gelmeye başlayan insanlardan değil. devlet, madem ki türkiye'de insanların ezici çoğunluğunun istediği gibi, paternalist, baba gibi davranan bir devlet olsun; o zaman şu babanın biraz da takdirini görelim. derslerinde sürekli beş getiren çocuğunu bisiklet gidonuyla döver gibi davranmasın, al dersim, bu kadar zorluklar içinde, bu kadar okumuş yazmış bir ilsin madem, al sana bisiklet desin. ne kaybeder? bunun adı tatlı su hümanistliği değil, bunun adı mantık bana kalırsa.
türklerin (ben dahil) anlaması gereken, her talebin kendilerine bir hakaret, bir küfür olmadığı. hani o meşhur, ta tengriist zamanlarından beri bölgesinde yaşayan gayrı-türki unsurlara saygılı büyük millet? maçoğlu kalkıp da sırrı süreyya gibi "türk'üm ama tedavi oluyorum" cıvıklığına mı büründü sanki?
neyse, daha erken bitiririm diyordum ama toplantı zamanı yaklaştı. kalanını sonrasında devam ettiririm.
bir de özelden küfür edip insanların akıllarını küçümsemeyin ya eyyuhellezine. benim dangalak insanlarda en sık rastladığım ortak özellik, hepsinin başkalarının dangalak olduğuna inanması zira. biraz kamufle olun.
tavsan yumruklayan ivar6 profili
-
tunceli mi dersim mi meselesi
-
siz türkiye'de deveye mi biniyorsunuz
her turistik yerde nazar boncuğu satan teyzeler yüzünden değil, oğuzlar ve sair türki halkların orta asya'dan getirdikleri çift hörgüçlü baktriya devesi türleri ve mezopotamya ile levant'ta karşılaştıkları hecin devesini çiftleştirerek elde ettikleri ve fetihlerinde büyük pay sahibi olan bu hayvanları avrupa'nın göbeğine kadar götürmeleri sebebiyle soruluyor olma ihtimali yüksektir.
zira bu hayvan, bir at veya katırdan daha az bakım gerektirmekle birlikte ikisinin de iki katı kadar yük taşıyabilmektedir. bu sebepten osmanlı ordusu lojistik birlikleri, rakip avrupalı orta çağ ordusunun ikmal edebileceğinden çok daha kalabalık birlikleri ikmal edebilmiştir. bir kötü yanı, bu hayvancağızların ayakları taşlı sert zeminde hasar gördüğünden* dolayı ordu yollarında avrupa tipi taş döşeli yol yapılmamasıdır muhtemelen. maalesef ki bu yeni kırma hayvanlar, arap taraflarına çekmişler ve ayak tabanları orta asya develeri kadar dayanaklı olmamıştır.
sen kalk crassus'u delik deşik eden surena'ya küfeyle ok taşı, dandanakan'da oğuz süvarisine dağlardan çöllere yemek taşı, su taşı, moğol'un önünden fıtı fıtı kaçarken çadır taşı, kazan taşı, ayn calut'ta askeri gayrete getirecek nakkare taşı, kudüm taşı, viyana soğuğuna paşa keyfine çuvalla kahve taşı ama ondan sonra alıngan türk genci bir yabancıdan deve lafzını duyunca "ne devesi yea, bizi hep arap sanıyorlar burcu, amına koduğumun kovboyları" diye senden yüz çevirsin. adaleti yok bu dünyanın lan.
bana da iskoçya'da sormuştu bir hanımefendi, "yok bebeğim" dedim, "eskiden varmış ama yük hayvanıymış, tren falan gelince hepsini sucuk yaptık" dedim. "wow it's so exotic ivar, what's sucuk" diye sordu. anlattım.
kayseri'nin develi ilçesinden olup da "gavur bizi develi saniyyy" diye yırtınan bir hanımefendi görmüştüm, ilginçti. ben de taekwondoyu 18-19 yaşlarımda japon sporu sanıyordum, koreli bir asker eleman anlattı, hiç de "bizi sengoku jidai döneminde birbirini gondikleyen samuray sanıyorlar" diye ağlamadı adam yani. kasmayın amına koyayım bu kadar. -
yiğit özgür'ün anlaşılamayan tuhaf karikatürü
yıllar yıllar önce, henüz çocuk istismarı konusu türkiye'nin gündeminde yer almayan ve alması da mümkün görülmeyen zamanlarda çizilmiş talihsiz bir karikatürdür.
yiğit özgür'ün ilk işlerinin basıldığı karikatür kitabı hala arşivimde durur. geçenlerde ben de fark ettim, o zamanlar yayınladığı işleri şu an yayınlayabilmesine imkan yok. sadece toplumsal tepkiden çekindiği için değil, türkiye'nin şartları ve yaraları geçen sürede çok değiştiği ve muhtemelen karikatürist de bu tarz işleri etiğe aykırı bulacağı için. eski karikatürlerde kadına şiddet, tecavüz, çocuk istismarı vs. gibi pek çok tema komedi unsuru olarak kullanılmış.
ben de eskiden, penguen ve uykusuz'un ilk zamanlarında bunlara çok gülerdim. çünkü o zamanlar bize çok uzak ve absürt bulunan kavramlardı. şimdilerde insan gülemiyor aksine bir rahatsızlık hissediyor.
tüm bunlarla beraber, bu öğelerin zamanında komedi unsuru olarak kullanılması ve bu suçların gerçekleşmesi birbiriyle kıyaslanamayacak konulardır fikrimce. ve anakronist yaklaşmadan, karikatürü de çizildiği dönem itibariyle düşünmek gerektiği fikrindeyim. türkiye'nin bir zamanlar komiklik unsuru olarak kullanılabileceğini düşündüğü konuların, zamanla ne derece tepki uyandıran bir hale geldiklerini görmek açısından da iyi bir göstergedir. mizah dergilerini atmamamın sebeplerinden birisi de, ileride çocuklarıma yakın türkiye tarihini mizah dergileri üzerinden anlatmayı düşünüyor olmam zaten. -
zeytin dalı harekatı
cinderesi'nin de alınmasıyla, şahsım adına artık kontrolü ve icrasının başarısı hakkında kalan ufak şüphelerimin de bertaraf olduğu harekattır. taraflar küfre başlamadan önce belirtmek isterim ki, suriye iç savaşı gibi propaganda/karşı propaganda ve asparagas haberlerin aşırı yaygın olduğu bir savaşta belli bir ölçüde taraflara şüpheli yaklaşmanın doğal olduğunu düşünüyorum. bu süreçte bunları özellikle dile getirmedim, zira faydası olmadığı gibi adı üzerinde şüphe sadece şüphedir.
vatandaşlar arasında politik görüşler ne olursa olsun, öncelikle açıkça görülüyor ki tsk halen daha bu ülkede en profesyonel işleyen kurum ve bunu yine politik görüşlerden bağımsız olarak takdir etmemek kanaatimce kafayı kuma gömmek veya omuzları kaldırıp indirerek "bana ne, bana ne" demek gibi bir şey.
sivil savaş öncesi bile kürt nüfus yoğunluğuyla dikkat çeken, hatay/kilis bölgelerine sızmaların tamamen üzerinden yapıldığı, yine savaşın başladığı ilk anlarda ypg kontrolüne geçen ve ypg tarafından istihkamların kurulduğu, dağlık bir bölge afrin. bu bölgede yapılacak harekatın tsk ve müttefik grupları tarafından gerçekleştiren profesyonellik dışı ilk eylemde, sivil halkın ypg etrafında daha da birleşmesi sonucu ciddi bir hasar görebilme ihtimali vardı. şimdi afrin harekatını doğu guta harekatı veya diğer bölge harekatlarıyla kıyasladığımda gördüğüm şey, tsk'nın açık ve net bir şekilde kalite farkını ortaya koymasıdır.
böyle bir bölgede gerçekleştirilen harekat sırasında, günde en az bir büyük skandal haberin veya insan hakları ihlalinin karşıt unsurlar tarafından yüksek sesle haber yapılacağını düşünmekteydim. ancak iki aya yaklaşan süreçte karşıt unsurların asparagas haberlerle rezil olması, karşı propagandanın benim türkiye'den beklemediğim bir profesyonellikte icra edilmesi, sivil unsurlar gözetilerek minimum operasyon dışı verilen zarar gibi konular karşıt unsurların sesini neredeyse tamamen kesti.
bu tarz profesyonellik dışı hareketleri tsk'dan değil, öso'dan beklemekteydim pek çok kişi gibi. ancak anlaşılan o ki, öso unsurları ile tsk arasında eğitim ve benzer konularda efektif bir desteğe dayanan ciddi bir usul birlikteliği doğmuş. tsk desteğinin hava desteği veya topçu desteğinden ziyade eğitim anlamında çok önem kazandığını düşünüyorum. zira aynı şekilde desteğe sahip olan suriye arap ordusu veya fırat'ın doğusundaki ypg unsurlarından kesinlikle daha başarılı bir şekilde hareket ettiler bugüne kadar. bunları minimum yan hasarla yaptılar. birbirinden belli ölçüde bağımsız, irili ufaklı pek çok grubun türkiye'ye, savaş alanında bu derece koordine olabilecek kadar, güvenini kazanmış olmak çok büyük bir başarıdır. bunu bana kalırsa bu zamana kadar ne abd, ne de rusya yapabilmiş değil. özellikle bazı gruplar bu harekatta epey öne çıktı. hamza tugayı bunlardan sadece biri. bu birlik içerisinde yine türkiye tarafından organize edilen kürt şahinleri grubunun kurulması da bence çok akıllıca bir başlangıç.
fırat kalkanı da başarılı bir harekattı. ancak yine de fırat kalkanı ile zeytin dalı harekatları arasındaki kalite farkı çok bariz. üstelik fırat kalkanı, sünni arap çoğunlukta olan ve düz bir alanda icra edilmişti. şimdi buradaki farklar ismail metin temel ile zekai aksakallı arasında olan bir askeri zeka farkı mıdır, fırat kalkanı sonrası elde edinilen tecrübe farkı mıdır, yoksa ypg'nin ışid'e kıyasla aslında savaş motivasyonu daha düşük bir örgüt olmasından kaynaklanan bir fark mıdır bilemiyorum. daha pek çok değişken olabilir elbette, örneğin verilen zırhlı araç zaiyatı arasında da ciddi farklar var. bu doktrin uygulamasından mı kaynaklanıyor, yoksa araçların teçhizat farklarından mı bilemiyorum. yine türkiye bu operasyonda ciddi bir şekilde, milli, yarı-milli ekipmanları efektif bir şekilde kullanmaya başladı. muhtemelen iki harekat arasındaki fark, saydıklarımın ve unuttuklarımın toplamından gelen bir farklılıktır.
harekat, takip ettiğim kadarıyla hava koşulları dışında sebeplerle hiç ivmesini kaybetmedi. yavaş icra edilmedi. son derece kontrollü gidildi, bu süreçte iç unsurlar da baskı oluşturmadı. karşı propagandalar karşısında şüpheye düşmedi. halen daha "operasyon uzun sürdü" diyen insanlara veya ypg'nin tüm mühimmat ve mevzilerini terk ederek içerilere çekilmesinin kontrollü ricat olabileceği şüphesini taşıyanlara katılmam mümkün değil. tsk raco'yu da cinderesi'ni de, tüm askeri otoritelerin beklediğinden çok daha hızlı bir şekilde aldı. bu yüzden, bu otoritelerde bir sessizlik var. tek ses çıkaranlar ypg ve ypg'yi açıkça, objektiflikten uzak bir şekilde desteklemeye devam eden unsurlar.
şu an aklı çalışan, bölgedeki büyük aktörlerin komuta kademelerinin tamamının türkiye'nin bölgedeki diğer unsurlarla arasında birkaç lig olduğunu gördüğüne ve aslında bu duruma şaşırdıklarına eminim. bu büyük unsurlar, yaptıkları seçimler ve demeçleriyle türkiye'yi incittikleri anlardan muhtemelen pişmanlar ve türkiye'nin aktif müdahaleci bir düşünce tarzıyla hareket ettiğinde tüm oyunu değiştirebilecek bir aktör olduğunu gördüler. hava sahası açıldığı veya açılmadığı halde bunu yok sayma kararı alındığı takdirde, tsk varlığıyla bölgedeki kader belirleyici tek unsur. yine tsk, bana kalırsa pek çok bölgede bulunan yerli halklar arasında ortalama olarak en kolay kabul edilecek unsur.
mümkün mertebe objektif yazmaya çalıştım. özetle, tüm dünya'nın beklediğinden çok daha başarılı ve süratli işleyen bir harekattır. ypg'nin direniş romansı kırılmakta, yerini dostları tarafından hissedilen acıma duygusuna bırakmaktadır. bu ypg için iyi bir şey değil. selefilerin meydana gelmesine sebep olduğu islam karşıtı kamuoyundan beslenen bir destekleri vardı ancak bu desteğin en az yarısı kendilerinin güvenilir ve sağlam savaşçılar olduğu düşüncesinden besleniyordu. zamanla ortaya çıkan yeni görüntüler, sakinliğini koruyan açıklamalar ve türkiye'nin biraz daha fabrika ayarlarına yakın, seküler bir görüntü çizmeye çalışması kendilerini efektif olabilecek her türlü destekten yoksun bırakabilir. zira kendileri istediği kadar aksine inanmak isteseler de, hint-avrupa dili konuşuyor olmak avrupa'nın veya batı'nın gözünde onları temelde aşağı görülen bir orta doğulu olmaktan çıkarmadı hiçbir zaman. umarım ordunun gösterdiği profesyonellik, siyasi irade tarafından da gösterilir. -
hayvanlar dile gelse söyleyecekleri
babamın kedisinden;
"şşt, uyan lan uyan; kedi sevmek uykudan hayırlıdır." - saat: sabah ezanı
"aha geldi yine ızdırabını sevdiğiminin martısı, dolanma lan buralarda paletini siktiğim." - saat: öğle ezanı
"hop, insan! kurtar lan beni, aşiretini topladı yine kanatlı ibne." - saat: öğle ezanını beş geçe, terasta tam siper yatmış piç; martılar tepesinde stuka gibi pike yapıyor.
"valla yedim mamayı, yedim mamayı; bir ağırlık çöktü üstüme." - saat: ikindi ve sonrası.
"sevsene lan orospu çocuğu!" - saat: iftar
"of amına koyayım ufulet bastı; dur şu duvara boş boş bakıp durayım da benim insanlara hayrına bir nas okutayım" - saat: yatsı sonrası.
hem mümin, hem ağzı bozuk bir kedisi var babamın. -
en itici kadın ismi
kanaatimce açık ara aleyna'dır.