sweet leaf7
profili

  • 2024 yılı kitap okuma hedefi

    goodreads üyeliği başlattığımdan beri her yıl kendime ekstradan bir eğlence olsun diye okuma hedefi belirlerim, hiçbir yıl okuma sürecinde bu hedef tuttu mu, tutmadı mı diye kontrol etmem, sadece goodreads'e okuduğum kitapları düzenli işaretlerim, o benim yerime sağ olsun yılın sonunda rapor gönderir. (bu arada goodreads'ten de önce okuma günlükleri tutardım, hatta kitap blogu bile yazardım, o yüzden bu arşiv tutma, istatistik tutma, liste yapma güdüsü de benim kişisel alışkanlıklarımda goodreads'ten çok öncedir.)

    her yıl, bir önceki yıl kaç kitap okumuşsam, onun bir fazlasını kendime hedef olarak belirlerim. çoğu yıl hedefi tutturur, bazen hedefin epeyce gerisinde kalırım. çünkü kitap var, kitap var, proust okuduğum günle zweig okuduğum gün bir değil. o yıl ağırlıklı olarak dan brown, haruki murakami, stephen king okuyorsam o yılın hedefi genelde uçarak, koşarak geçilir, daha ağırbaşlı yazarları okuyorsam genelde geride kalınır.

    henüz yıl bitmedi, şimdiye dek goodreads kayıtlarına göre okuduğum kitap sayısı bu yıl için 45 imiş, yıl bitene kadar kaç olursa benim için 2024 yılı hedefi de onun bir üstüdür. şu an görünen o ki en aşağı 46. neyi okuduğumuza göre de gerçekleşme ihtimali değişir. hedef tutsun diye "ince kitap" da okumayız çünkü o ne öyle, ilkokulda da değiliz. (ilkokulda bile yapmazdık.)

    bu gibi başlıkların altında da "rakama indirgiyorsunuzcular", "skor tutmak neymişçiler" de tartışılır genelde. skor tutmak değil ama arşiv tutmak iyidir. neleri okuduğunuzu, hangi yıl, nerede okuduğunuzu, okurken o kitapla ilgili neler hissettiğinizi, o kitapla beraber o yıl neleri de okuduğunuzu vesaire bilmek güzel şey. ben bunu yine goodreads'ten de çok önce okuma günlüğü tutmanın yanında bir de her kitabın başına o kitaba başladığım tarihi ve yeri de not ederek kaydederdim kendime. skora/rakama indirgemekten ziyade bir yılın okuma güzergahının bütünlüğü, nerelerde neleri okumuş olmanın bilgisi, hangi kitapların kendini birden fazla kere okuttuğu gibi detayları bir yerlere not etmek güzel şeylerdir, tavsiye ederim. skor tutmak, skor için yarışmak da kişiye göre motive edici ve hoş hedefler olabilir elbet, okuma alışkanlığını daha da artırmak isteyenler için. ancak başkalarıyla değil, kendinizle yarışın derim. yoksa sosyal medyada gördüğümüz her ay paylaşılan kitap yığınları, kitap kuleleri, "bu ayki okumalarım" paylaşımları için bir yarışa girmek okuma eyleminden aldığınız keyfi azaltıp eyleme değil sonuca odaklanmanıza neden olabilir. şu hayatta en güldüğüm pasif agresif paylaşım "bu ayki okumalarım" diye mezarlık paylaşan bir twitter/x kullanıcısının bir gönderisiydi * ki normalde bu tür pasif agresif paylaşımlardan hazzetmem ama bu biraz yerini bulan bir taştı.

  • okunmuş en kalın kitap

    başlığı gördüğümde "benim için bu kitap hangisidir acaba?" diye düşündüm. tek cilt olarak basılmış yerdeniz ve yüzüklerin efendisi serileri mi, yine tek cilt basılmış poe hikayeleri mi, kindle ve daha öncesinde de tablet sayesinde ağırlığını hissetmediğim moby dick ya da 1q84 mü, yky'nin iki cilt olarak bastığı kayıp zamanın izinde mi, ithaki'nin yine tek ciltte topladığı arthur c. clarke - bir uzay efsanesi serisi mi, hangisi daha kalın bilmem. ama sanırım kitaplığımızda en kalın duran, henüz üçüncü kitabın bittiği doğrulanmadan, basımı haber verilmeden kendimce protesto edip başlamadığım bilge adamın korkusu olabilir. ilkini yutarak okuduk, üçüncü kitap sallantıda diye fark edip ikinciye başlamadık ailece. eşim başlamayı düşünüyormuş. ben boşa heveslenmeyeceğim sanırım.

  • eğer yapsaydım çok iyi yapardım denilen meslek

    mesleğimi öğrendiğinde "of ben de avukat olsam çok iyi olurdum ha, adaletsizliğe hiç gelemem, insanları savunmaya çok merakım var, çenem çok iyidir benim, altından girer üstünden çıkarım, ağzım iyi laf yapar," demeyen bir kişiye kırk yılda bir denk geldiğim için, ülkenin yüzde sekseninin cevabının avukatlık olacağı anket. insanlar meraklı avukatlığa, cmk'dan ifadesine atandığım şüphelilerden bile duyarım "ben esas avukat olacak adamdım da okutmadılar, ağzım iyi laf yapar"ı. anladığım kadarıyla ülkenin ağzı komple iyi laf yapıyor.

  • şahmaran (dizi)

    meksika filtreli bir dizimiz olacağını hiç düşünmezdim ama ilk meksika filtreli dizimiz sanırım. niyeyse.

    görsel

  • türk müzik tarihinin en mistik şarkısı

    (bkz: dönence)

  • eski sevgiliye seni hatırlatacak film

    sadece bir kişi "bence kişilerde olan yerlerinizden çok emin olmayın," yazmış, kendisini tebrik ediyorum. muhtemelen sizin sandığınız gibi tarihinin tozlu sayfalarından bir filmi yeniden izlese aklına gelmiyorsunuzdur ama egonuz böyle düşünerek mutlu olmanızı sağlıyordur.

    bununla birlikte ben eminim, daha önce birlikte izlemememize, bir anısı olmamasına, biz ayrıyken çekilmiş bir film olmasına rağmen coherence izleyince o zamanlar eski sevgilim olan eşimin aklına ben gelmişim, filmin konusu da "ya daha mutlu olduğumuz bir halimiz mümkünse..." çıkarımı için uygundu, daha çok da filmdeki bir karakteri de bana çok benzetip film boyunca ona odaklanmaktan rahatça izleyememişti. sonrasında beraber de izledik çokça, daha mutlu olduğumuz bir halimiz mümkünmüş, sekiz yıldır yeniden beraber, beş yıldır da evliyiz, bir kedi, bir köpeğimiz ellerden öper.

    ama ben eminim de yazıyorum yani, yoksa geride kalan insanların sizi unutmadığını, özel bir yerde tuttuğunu, hatırlayıp andığını, özlediğini, bir şey izleyince aklına geldiğinizi sanmak narsistçe ve egonun köpeği haline gelmişlikçe bir yaklaşım, böyle şeylerden emin olmayanların böyle şeyler yazması bana acınası gelir. hepimiz isteriz hayatına girip çıktığımız kimse bizi unutmasın, amanin çok özel ve nadide olak falan ama hayat böyle narsist dilekleri kendi içimizde yaşamazsak etrafımızdakiler için de zorlaşır; bir de her şeyi geçtim, geride kalanlar bizi hatırlasa ne olur, ansa ne olur, zamanında yanındayken mutlu olamamışız. değil mi ama?

  • sözlükçülerin hayat felsefesini özetleyen şarkılar

    canım fuckleberry linn bu başlığı gözüme sokarken aynı zamanda "bu başlıkta senin entry'ni göremedim, geçen pazar seni kilisede de göremedim?" de diyerek beni sıkıntıya soktu. hep müzikli entry yazıyoruz ya, görev oldu değil mi aq müzik anketlerini doldurmak, hayret bi'şey ya? alala... (olm çok boku çıktı sözlüğün diye iyice forum gibi kullanırken mis gibi bir rahatlık çöküyor yeminlen ama bir gün çaylak yapılırsam çok kötü bozuşacağız.)

    benim "en sevdiğim şarkı" seçmem bile çok zordur ki hayat felsefem de pek de yoktur, gelişine vuruyoruz ama ona da bir nevi sesli düşünürken aklımdaki en baskın şarkı pearl jam'in all or none'ı oldu. hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin edemeyeceğim tek kişi benim ve kendimle olan savaşlarımda kendimi kabullenip teslim olmam da çok zaman almaz. başladığım yerden daha kötüsünde bulunsam da "eh işte ne yapalım, hayat devam edecek..." diye bir şeylere devam etmeye çalışırım, ne demişler, hep denedin hep yenildin (bak bu dolu bakınız mesela, sizlere yine küçük sürprizler hazırladım), yine de en başından başlamaz mıyız, öyle bir şeyler. başladığım işlerden kendim memnun kalmayacaksam ya da o işi bitiremeyeceksem o işe başlamayı sevmem ki yine de zorla başladığım ve sürekli kendimle kavgalı olmak zorunda kaldığım, yarım kalan birçok işim vardır. eddie vedder da tam olarak bunu, kişinin kendisiyle olan kavgasını çok da içe işleyen bir melodiyle sakin sakin anlatırken durunamaz isyanlar eder, işte ben de sakin sakin "başa gelen çekilir," derken tam da öyle bir yerlerde durunamaz, ağlaklaşarak isyanlar ederim, tam da öyle bir şeyler. pek havalı bir entry olmadı ne yazık ki ama hayat da bana hiç bir zaman gül bahçesi vadetmedi, ona rağmen miyazaki karakterleri gibi kaderci kaderci all or none diye diye bugünlere geldik. fuckleberry linn'in gözlerinden öper, "bu olmadı, ben bu entry'i kesin sonra geçmiş entrylerimde gözüme çarpınca editlerim lan," diyerek satırlarıma son veririm. (yok lan mis gibi de oldu bence, ne editleyeceğim, ya heb ya hiç.)

    https://www.youtube.com/watch?v=cbhib1u3ljk