iran ve rusya’da seçimlere katılım oranlarına bakın. bu ülkelerde katılımın nasıl azaldığını / azaltıldığını biliyorsunuz ya da az buçuk tahmin ediyorsunuzdur.
2025’te gerici anayasa değişikliği geliyor. bu seçimde oy kullanmayan sözde özgürlükçüler, kalan 3-5 özgürlüğünüz de elinizden alındığında ağlamayın.

hugh dallas: bu pozisyon için neden hakemi var’a çağırdın?

özgür yankaya: özür dilerim, baskı altındaydım.

hugh dallas: riva’da görev yapıyorsun, arada yüzlerce kilometre var, nasıl baskı altında oluyorsun?

akp sayesinde ülke geleneğinde olmayan irkcilikta başladı. hadi hayirlisi...

islami cihad'ın nuru adeta yüzlerine yansımış. maşallah orospu çocuklarına, umarım daha da nurlanırlar.

(bkz: kendi pisliğini global zannetmek)

saldıran köpeğin uyutulması lazım.
muhtemelen sahibinin de uyutulması lazım.

(bkz: bir kadın için gidilen en uzak mesafe)

oğlum şu çocuk şuan ligin en formda oynayan yerli topçu ki yaşına göre mükemmel işler yapıyor bunu görmemek için eşşek olmak gerekir.bu çocuk geleceğin golcüsü olacak hem milli takımın hem de kulüp bazında. şuan avrupa da oynasa bu çocuk hem değer olarak hem de manevi olarak göklere çıkartılırdı yazıklar olsun sizin yöneticiliğinize kolpanıza yediniz bitirdiniz be ülke futbolunu yıllardır bakmıyorum maçlara hala da bakmamaya da devam edecem gibi.

not: fb spor

yapılamayan pfdk sevklerini araştırmaya gelmişlerdir. eee senin ülkende bir maçta taraftar sahaya dalıyor taraftarla futbolcular arasında bildiğin tekne tokat kavga yaşanıyor üzerinden bir hafta geçiyor ama bir tane bile işlem yok. disiplin cezası yok. soruşturma yok. hiçbir şey yok. niye yapmadın pfdk sevkini diye sorarlarsa “seçim var diye ehiehi” diyebilecekler mi bakalım.

mert hakan yandaş'ın hollandalı bir hakeme; "dikkatli ol buradan çıkamazsın" demesinin sonuçlarını takip etmek keyifli olurdu.

(bkz: mert hakan yandaş'ın kadir sağlam'ı tehdit etmesi)

canı saçmalamak isteyen birinin açtığı başlık

dmax , bbc earth, nat geo wild vb belgeseller favorimdir.

olimpiyatları izlemek.
paris 2024 olimpiyat oyunları

bizim bu kadar mutsuz olduğumuz bir ülkede birilerinin bu kadar şuursuzca mutlu olması size de garip gelmiyor mu? adamlar bildiğin mutlu lan.^*

hoşgeldiniz
sağol
aparatif
adele
(bkz: hoş geldiniz, sağ ol, aperitif, adale)

türk solu diye bir şey olmamasındandır. kürt sağıdır o, türk solu olsa duramazsın.

atm'de para çekerken ağzında sigara, fırında ekmek kuyruğunda beklerken ağzında sigara, minibüse/otobüse binecek durakta beklerken ağzında sigara, kapalı pazar yerinde ağzında sigara, kalabalık sahilde yürürken ağzında sigara, apartmanın içinde ağzında sigara. yav arkadaş wc'de bile ağzında sigara.

atm'den para çekeceğim numaratör kül içinde, minibüse/otobüse bineceksiniz son nefesiniz içeride, kalabalık yerde yürüyorsunuz montlarımız delik deşik, hava almayan yerler duman altı, adım attığımız her yol, her kaldırım sigara izmaritleriyle dolu. ağzınızla yeni açtığız paketin naylonuda, folyosuda yerlerde. sikicem sizin sigara içme özgürlüğünüzü. harbi delirttiniz adamı.

bundan 30 sene sonra dahi insanları mağdur edecek, ülkenin çalışma yaşamının temeline konmuş dinamit değil atom bombasını tanımlama biçimi.

babam sağolsun, bandırmada öğretti bana yüzmeyi. aslında gerçekten yüzmeyi enka okullarında öğrendim ama dediğim gibi ilk ateşi bandırmada peder yaktı

gitti beni durup dururken iskeleden aşağı attı, sonra peşimden atladı. ben şok..

bak böyle sırt üstü durabilirsin diye göstermeye çalışıyor bana, az önce yaşadığım travmadan haberi yok. ben boğulmakla meşgulüm, bu hala oyuncak gibi beni havaya kaldırıyor, atıp tutuyor falan

biliyorum, sevdiği için yapıyordu. ama farklı şekillerde de gösterebilirdi sevgisini

servetini yurtdışına taşıdıktan sonra yapılacaklar listesi.
1- servet vergisi öner.

maalesef
(bkz: fatih terim)
not:okanburukspor

birileri kendisine ilkesiz, kutsali yoktur diyordu, di mi?

tarih 29 ekim 2012. o zamanlar ilçe başkanı olanı imamoğlu, acilim surecine girecek ulkede feto ile birlikte kutlatilmamaya calisan cumhuriyet bayramı vesilesiyle beylikdüzü ilçe başkanlığı çelenginin koyulmasına müsaade edilmediği için muhtemelen fetocu valiyle tartışıyor.

tarih 30.08.2012. tum chp ekibini yasaga ragmen celenk koymaya davet ediyor, laikligi ve cumhuriyet'i savunuyor.

kendisine ilkesiz diyen, akp'li sinan ogan'i 3.yol diye dayatip halki kandiran umit ozdag, ayni tarihlerde cok sevdigi lideri bahceli'nin pesinde, televizyonlarda bahceli'nin okyanus otesi lafinin kendisinin deyimiyle “sayin fettullah gulen icin olmadigini” anlatiyor, adeta yalvariyor durumu duzeltmek icin. evet bunu feto teror orgutu lideri icin diyor.

kafa hala ayni ki cikardigi ibb adayi diye cikardigi kisi “mhp turk milliyetciligi cizgisinde” diyor, cikardigi aday akp'ye yanliyor, kendisi erdogan'i desteklemek icin turkler muslumandir diyor sozde turkcu olmasina ragmen.

kimin ilkeli, kimin ilkesiz oldugu ortada.

imamoglu demokrat, modern, laik, ataturkcu, cumhuriyetci, liyakata onem veren, birlestirici bir devlet adamidir.

bu ulkeye akp'nin yaptigi gibi ayristirmak, iftiralarla ortaligi karistirmak isteyen, akp'ye calisan sozde muhalif liderlerle kiyaslanacak bir yani da yoktur.

laikliğe ve kemalizme saldırmanın ana akım olduğu o günlerde aklınca ulusalcılığı yerip ülkücülüğü yüceltmek için laik kemalistleri türk milliyetçiliğinden aforoz eden türk-islam sentezcileri bugün m en atatürkçü benim naraları atarak bize atatürkçülük öğretmeye kalkışamazlar.

imamoğlu o gün atatürk'ü ve laik cumhuriyeti savunmak için bu videodaki gibi direnip halka neredeyse suç sayılan "mustafa kemal'in askerleriyiz" sloganı attırırken, gezi'de beylikdüzülü gençlerin önünde bu sloganı attığı için gaz yerken bugün tek atatürkçü biziz naraları atanlar, bizim için "bunlar ulusalcı bunlar islam karşıtı" diyip siyasal islamcıların mağduriyet soslu hikayelerini tekrarlayarak aklınca chp'yi hedef alıyorlardı. o gün bu şekilde takılan türk-islam ülkücüleri bugün kalkmış "imamoğlu'na kutsalı yok" zart zurt deme cüretinde bulunuyorlar, bulunamazlar, yedirmeyiz.

bir yanım diyor ki ; polisin yetkisi yok, amerikada olsa, mermi manyağı yapar ne güzel,
bir yanım da diyor ki ; burada polise yetki ver, senin benim gibi efendi insanların ağzını yüzünü siker, kurtlar vadisi izler egosunu sende tatmin eder.

her türlü iş eğitime bakıyor. polis olana kadar çok var. insan bebekken eğitilmeye başlıyor ailede.
biz neden böyle şeyler yapmıyoruz çünkü aile terbiyesi aldık. eğitemeyeceğiniz çocuklarınızı doğurup doğurup sokağa sıçmayın

serbest gezdirdiği köpeği yüzünden bile isteye minik bir köpeğin canını alan kişidir! gözümde kediyi tekmeleyerek öldüren heriften gram farkı yoktur. o ağlayan iki kardeş yüreğimi acıttı.

kaynak

maalesef deneyimlediğim durum. psikolojik sıkıntılar yaşar yaşamaz ilişkim bitti.

haa haaa haaa çalıyor ama çalışıyor nasıl uydu mu.

aklı basında not ibb de envayi çeşit bakanlık müfettişi adım adım her şeyi izliyir. milyonu bırak bin tl açık bulsalar nara atacaklar..

afganistan
hindistan
pakistan

zaten kefen bulamayıp battaniyelerle topluca gömüldük geçen sene teyze kılıklım. kepçelerle çukurlara döküldüğümüzü söylemiyorum bile.

kimler sayesinde dersin? sanırım 22 senedir başta olan ekrem imamoğlu sayesinde olabilir. o ekrem'in de en yüksek bütçelerden birini verdiği diyanet'in sorumluluğunda olan olay. bunları hiçbir zaman unutmayacağız da tekrar hatırlattığın için de sana hiç teşekkür etmediğim gibi beddua da ediyorum.

paraya tapan siyasal islamcıların rezil halini gösteren savunmadır. yani ikiyüzlülük yapıp israile beddua etmeleri de ayrı bir gerzeklik.

ankara’da şirket kurup belediyeden milyon milyon dolarlık ihale alıp gemi filosu kurmak varken anlamsız hareketlerdir.

pardon, o başka konuydu.

bırakın izmiri birakin chpyi, atatürkçü olan, sol görüşlü olan hic kimse feristahi gelse hicbir sehirde akp adayina oy atmaz. atamaz. ülkenin içinden geçen partinin adayı ilah olsa yemezler. akpden aday olmussa düzgün adam değildir zaten.
ha siz yine de böyle başlıklar açın. oy vermeye üşenen chpli izmirlileri sandığa tasirsiniz. destekleyici olur

evet, nihayet bitirdim ve sizlere orijinal eserle netflix uyarlaması arasındaki birtakım felsefî farkları anlatacağım.

buradan itibaren spoiler deryası.

kitapla dizi arasında illa ki farklar olur, bunu yadsımak anlamsız. farklı mecralar neticede. hatta bazı uyarlamalarda ana eserin tamamen dışına çıkmak da mümkün. mesela the man in the high castle öyle bir diziydi. çünkü orijinal kitap pek fazla diziye malzeme verecek durumda değildi. felsefî bilimkurgu diyeceğimiz bir tarzdaydı. aksiyon azdı. hâliyle diziye uyarlamayı tercih edenler, onu başka bir kalıba sokmuştu.

netflix'in yaptığı ise kitabın ruhunu paramparça edip onu tamamen amerikan tarzı bir "uzaylı istliası" formatına sokmak. hatta bilimkurgu janrından çıkarıp büyülü fantastik bir evrene dönüştürmek.

ne demek istiyorum?

orijinal kitapta trisolaris gezegenindeki canlılar, dünyadaki bilim insanlarının beynini yıkamak ve bu arada gezegenlerinin hâlipürmelalini gözler önüne sermek için bir bilgisayar oyunu tasarlıyorlar. (evet, dizide de var.) bu oyunu ilk kez oynayan kahramanımız profesör wang miao, üniversitedeyken aldığı bir fotoğraf dersini hatırlıyor.

o derste hocası, iki kare gösteriyor öğrencilere. ilki, çinli song hanedanının ressamı zhang zeduan'ın elinden çıkma, along the river during the qingming festival isimli eser. başkentte hanedan ailesinin de katılımıyla kutlanan bir bayram bütün detaylarıyla aktarılıyor bu resimde. ikinci karede ise belli belirsiz bir bulut ve onun hemen arkasında parıldayan bir güneşin fotoğrafı var.

soru şu: hangisi daha fazla bilgi barındırır? ilk etapta herkes ilk resmin bize daha çok şey verdiğini düşünür ama esasında ikinci karenin derinliklerinde çok daha fazla bilgiye rastlamak mümkündür. klasik bilgisayar oyunları detaylı tasvirleriyle oyuncuları içine çekmeye çalışırken, trisolaris'lilerin yaptığı oyun bu basit görüntünün altında çok katmanlı, sofistike bir bilgilendirme aracı.

işte efendim, netflix'in yaptığı dizi ile orijinal kitap arasındaki en büyük fark bu. batılı yaratıcılar, bu sadeliğin arkasına saklanmış sofistike hazineyi (ç)alıp göze hoş gelecek biçimde yeniden yorumlamış (müzelik etmiş). bunda bir sorun görmeyebilirsiniz, farklı yorumdur deyip geçebilirsiniz. ben sadece farka işaret ediyorum.

ikinci meselem ise karakterlerle ilgili.

şimdi efendim ye wenjie, bu kitabın en önemli karakterlerinden birisi. antagonist mi? evet. villain mı? hayır. bu kadının neler yaşadığı, neden trisolaris'le iletişime geçtiği, ardından neden mark evans'la ters düştüğü ve kurdukları cult içinde neden fraksiyonlar oluştuğu detaylıca işlenmeyi hak ediyor. ye wenjie fanatik bir terörist mi? hayır.

ama netflix dizisinde tam olarak öyle yansıtılıyor. dizi, bilim dünyası ve insanlığın önde gelenleri için epey sarsıcı olacak bir gelişmeyi (dünyada yalnız değiliz ve dahası bizi istila etmeye geliyorlar) klasik bir terör-güvenlik mantığı içinde ele almış (bkz: 11 eylül sonrası dünya düzeni). bilim insanlarının yaşadığı "acaba bizim bilim dediğimiz şey, algılarımızın darlığı nispetinde bize oynanan bir oyun muymuş?" travması tamamen es geçilmiş. the shooter (atışçı) ve the farmer (çiftçi) hipotezlerine hiç girilmemiş. (şurada ingilizcesi var.)

çevre felaketleri, nükleer savaş ihtimalleri ve kıyametçilik gibi akımlardan bahis pek yok. kitapta önemli sayılabilecek bir karakter olan mark evans, sanki bir rahipmiş gibi sürekli "my lord, my lord" diye dolaşan bir ihtiyara dönüşmüş. baş kahraman wang miao parçalara ayrılmış (ki bence güzel bir fikir) ama bu parçaları toplayınca anlamlı bir bütün çıkmamış. bilakis hikâye gereksiz aşk hikâyeleriyle sulandırılmış. ayrıca shi qiang gibi orijinal bir karakter harcanmış, yerine ikâme edilen adam (da shi) da araya kaynamış.

hadi bilimsel açıklamalara girmeyelim, izleyici sıkılmasın diye düşündünüz, onu anlarım, ama kardeşim karakterler şıp diye bakıp her şeyi anlamasın di mi? azıcık dünyamızı tanıyalım. yani saul durand isimli karakter son bölümde üç beş kere "neden ben?" diye soracağına, bir kez sorsun, cevabını alsın, oradan artan süreyle de trisolaris'in teknolojik kabiliyetlerini adam gibi açıklayın ki boşluklar sırıtmasın.

açıkçası diziyi seyrettim çünkü merak uyandırıyor. çekimler de iyiydi. diyaloglar sıktı sadece. üstelik tencent'in o uzun uyarlamasını da seyretmiştim. netflix özelinde batılı eğlence sektörünün çoğu zaman seyirciyi "aptal" yerine koymasını ve ona uygun içerik üretmesini tiksindirici buluyorum. azıcık güvenin be kardeşim şu insanlığa. bakın üç güneşliler geliyor...

son bir not: dizi, sadece ilk kitabı değil, ikinci ve üçüncü kitaptaki bazı konseptleri de kullanmış. muhtemelen sonraki sezonlarda ayrışma artarak devam edecektir. çünkü diğer kitaplarda zaman sıçramaları da var.

1 kere çaldırmak aklımdasın, 2 kere çaldırmak uyudun mu.

ey gidi günler bilmez şimdiki tüketim hastası gençler kontörün kıymetli olduğu günleri.

japonyasindan belcikasina isvecine,gittikleri her ulkede olay cikarip duzeni bozan genetigi bozuk maymunlar. amk deport edin yollayin kuzey irak'a.

sıradan erkektir.
bilinçli insandır çünkü. herkesin üreme gibi bir kaygısı olması gerekmez çünkü. vasat zekalarıyla yaptıkları vasat çocukların peşinden benim çocuğum çok zeki diye koşan tipitipler gelmiş burada yargı dağıtıyor. bir kere bu ülkede kişisel sınır diye bir kavram yok. evlenince mahremiyet yok. evlenince bir de ailelerin çekişmesini yaşıyorsun. ekonomik kriz zaten hayatımızı sikmiş bir de ne istediğini bilmeyen aptallarla yarı yolda kalıp nafaka bokuyla mı uğraşsın erkekler? hayatını anlamlı kılan mutlu çiftler zaten bir elin parmağını geçmez. geri kalanları kendi hayatlarını dinamitlediği gibi sizin de hayatınızın içinden geçerler. şunu artık öğrenin tek yaşamayı ancak kendi değerinin farkında olanlar başarabilir. kendi kazancını ve en önemlisi zamanını kendine ayırabilir. o pamuklara sardığınız çocuklarınız da ilerde mülteci piçlerinin zorbalığı ile uğraşırken siz de saç, baş yolmaya devam edersiniz, hayatta başarılar şimdiden…

neden kilo alan bi kadın sizi bu kadar hayrete düşürüyor?

neden vin diesel'ler, matt damon'lar hatta ve hatta russell crowe'lar sizi şoke etmiyor, edemiyor?

illa kilo alan birisine çok şaşırasınız varsa, hepsine şaşırın kardeşim!

ne yapacağımı bilemez haldeyim. en azından başka birisi bu hale düşmesin diye görevimi gerçekleştirmeye çalışacağım.

25.10.2023 tarihinde vivense.com üzerinden 4 adet ederi yaklaşık olarak 25 bin tl tutarında mobilya siparişi verdim. bir adet orta sehpa, bir adet tv ünitesi, bir adet üçlü koltuk ve bir adet karyola. elime sorunsuz ulaşan hiçbir ürün olmadı. boyutları gereği ilk teslim edilen ürünler orta sehpa ve tv ünitesi idi. hasarlı teslim edildiler. büyük ihtimalle maliyetleri düşük olduğundan 10.11 ve 13.11 tarihlerinde hasarlı parçaların yenileri için sipariş geçildi. 21.11 ve 22.11 tarihlerinde ürünler teslim edildi.
15.11.2023 tarihinde sipariş verdiğim koltuğun teslimatı gerçekleştirildi. 4 adet ayak evimde monte edildikten sonra kuruluma gelen çalışanlara beklemelerini söyleyip koltuğa oturmak istedim. koltuğa oturmam ile çeşitli gıcırtıların odayı doldurması bir oldu. bu koltuğu üreten firmada sadece dinlenmek için bile birisi mutlaka üzerine oturmuş olmalı ve bu şekilde herhangi bir ürünü gönderemiyor olmalıydı. onca süre bekledikten sonra koltuk da hasarlı gelince moral olarak büyük bir çöküntü yaşadım. bir şekilde ustalar ayakları demonte ve tekrar monte işlemleri yaptılar. çeşitli denemelerde bulundular ve arından ürünün hasarlı/ayıplı olduğunu belirtip yeni ürün siparişi geçtiler. yeni ürün elime 17.02.2024 tarihinde ulaştı. yani parasını siparişini geçtiğim anda ödediğim mal veya hizmet elime dört ay sonra ulaşmış oldu. bu süreçte defalarca şirket ile görüşmeye çalışmamı ve yanıt alamayarak yıpranmam kısmını şimdilik hesaba katmıyorum.
gelelim asıl önemli kısma. firma ile görüştüğümde de hep belirttim. orta sehpa olmadan, tv ünitesiz ya da koltuk olmadan da bir şekilde yaşayabilirdim. bunu da yapmamalıydım. parasını ödediğim mal ve hizmeti alma hakkımdan bir milim bile geri adım atmamalıydım fakat firma sürprizin büyüğünü sona saklamıştı, bilemedim.

karyolayı alırken aynı zamanda da montaj hizmeti satın almıştım. çünkü çok yetenekli bir insan olmadığımı düşünüyor ve zorlanmak ya da ürünüme zarar vermek istemiyordum. 7.11.2023 tarihinde yatak, montajı yapacak kişiler ile birlikte evime ulaştı. arkadaşların elinde herhangi bir montaj şeması yoktu. işin ehli, yapacakların şeyin ustası olduklarını düşündürtecek bir kare. ekte görselleri görebilirsiniz.
olması gereken:
https://img.vivense.com/…7e4f9391a6b26d0f7bf48d.jpg
ustaların yaptığı:
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel

cilasız ham tahta bir ürünün kenarlarından dışarı keskin uçlar çıkıyordu ancak bu kadar içeri sokturtabildim. her sabah bacağımın bir kısmını bırakmamı istiyorlardı herhalde. orta destek ayakları için de üzerine yatınca yere değer onlar yorumu yapılmıştı.

ne dediysem olmadı, yaptıkları hataları verdiğim yorumlarla ancak bir aşamaya kadar düzeltebildim. daha ilk günden karyola kullanılamayacak haldeydi. hareketsiz bir şekilde yatmaya kendimi alıştırmaya çalıştım. karyola hem beşik gibi sallanıyor hem çatırdıyordu. arta kalan zamanlarında da gıcırdıyordu.

yine uzun uğraşlar sonunda firmadan 19.02.2024 tarihinde kontrol için bir çalışanın gönderilmesini sağlayabildim. firma çalışanı, karyolanın tamamen yanlış monte edildiğini, hasar aldığını, kullanılamayacağını belirtti. bundan sonra kullanamamak değil, hiç kullanamamak. evimde sürekli yatması gereken bir hasta varken karyolasız kaldım.

yine uzun uğraşlar sonunda bir çağrı merkezi çalışanıyla görüştüm ve bana şu soru soruldu: "yatak tamamen mi yenilensin yoksa ilgili parçalar mı değişsin?" sıfır ama ayıplı bir malı tamir ettirerek kullanmak pahasına en hızlı hangisi olacaksa onu istedim çünkü karyolasız yaşayabilecek durumda değildim. ardından bana zaten mağdur olduğum ve daha fazla mağdur olmamam için (teşekkürler) en mantıklı çözümün yeni ürün siparişi olacağı, bu yöntemin garanti olduğu (swh) söylendi. sonra fiyasko başladı. (evet henüz başlamamış meğersem)

bir gün firma tarafından arandım. yetmedi ankara depo tarafından arandım. müsait olup olmadığım soruldu. ürününüzü teslim edeceğiz dendi. çocuklar kadar olmasa da ekmek almaya otobüsle giden yaşlılar kadar şendim. sabah işime gitmedim. toplantılarımı erteledim. ustalar geldi. yatak odasına geçtiler. sağına soluna baktılar. sonra söküme başlamadan bana "yatağı kim getirecek?" dediler. nasıl yani, siz. siz getirmelisiniz değil mi? ya da sadece montaj hizmeti mi almalıydım bilmiyorum. birkaç saatlik bir uğraşının ardından benim için üretilen parçaların geldiği söylendi. görmedim ama inandım. peki parçalar ne idi? karyolanın tamamı değişmeliydi. fakat öyle olmamış. sonrasında yine firma ile görüşünce aslında parçaların da olmadığı fark edildi. 25.10.2023 tarihinde siparişini verdiğim karyola hala bende değil. tamı tamamına 5 aydır karyolam yok. ne olacağı da meçhul çünkü kimse benimle iletişime geçmiyor.

bu arada bir gün "yolda" olan ürün bir başka gün "hazırlanıyor" aşamasına dönüyor. bu esnada benimle ise kimse iletişime geçmiyor. ben her aradığımda da sorular cevapsız kalıyor.

görsel
görsel
görsel

o karyolanın gelmediği her gün, başka birinin acı çekmemesi, rezil olmaması adına bu başlığı yukarıda tutacağım. biliyorum ki bir vatandaşlık görevi, bilinciyle birileri de bana destek olacaktır.

avrupada iki ülke varsa evet sonuncu olmak bizim işimiz

bu sefer de bana kısmetmiş malum bknz.

(bkz: selim gülgören kim amk)

ben de 2,5 sene once arabami satmis ve 40.000usd'yi kriptoda batirmistim.

o donem de dahil hayatimin hicbir doneminde intihari dusunmedim, sen de dusunme.

verebilecegim tek tavsiye bu cunku hayat her zaman yasamaya deger ve guzel.

sağdan, soldan, yukarıdan, aşağıdan darbe ile bu toplum değişebilir. devrimle, karşı devrimlerin en kıyıcı hale gelmesiyle yönümüz farklılaşabilir.

bu denli demografisi, ekonomisi, özü, dini, diyaneti, siyaseti, eğitimi boka bulanmış ve ruh hastalarının oyuncağı olmuş ruh hastalarıyla dolu toplum bu vakitten sonra seçimle sıçımla değişmez.

iki muhalefet partisinin kuruluşunda yer aldım. içeriden bildiriyorum: düzen partilerinin alayı aynı. siyaset heveslilerinin yalakalığı ve aptallığı liderleri, lidercikleri öyle bir coşturuyor ki her biri önce kendilerine tapınan salakları böcek gibi görüyor.

tüm partilerin alayı tarikatlara dönüşmüş. ve laik tarikatlar da en az teokratik tarikatlar kadar iğrenç. her türlü istismara batmış durumda. siyaset kutupları, şıhları, imamcıkları dalgasına bakıyor sadece. dincisi, dinsizi aynı.

1) sonuç olarak iki hakem de hiçbir şey görmedikleri pozisyonda, gs'li oyuncuların aşırı tepkilerine bakarak penaltı çalmışlar. başlı başına büyük bir rezalet.

2) ikinci büyük rezalet, kapalı bir toplantı birileri tarafından kaydedilip sızdırılmış. bu sızdıran bir hakem mi, tff görevlisi mi? bu da bambaşka bir rezalet.

3) üçüncü büyük rezalet, fifa kokartlı hakemlerin tercüman ile konuşmaları. ingilizce konuşamıyor adamlar.

neresinden tutsan elinde kalan kayıt.

hayatları yalan dolan amk. aslında haber şu ''türk işçiler pahalı, fiyatları düşürmek için kaçak işçi çalıştırıyoruz kaçak işçilerden allah razı olsun işimizi ucuza hallediyorlar paramız cebimizde kalıyor'' demek istemiş.

"neden?" diye sormayı bırakmak; bazı durumlarda önce iyi hissettiriyor, sonra da iyileştiriyor.

bazen, bir neden aramak gerçekten anlamsız.

seçim sonrası olacak olan bazı şeylere işaret eden durumlardan sadece bir tanesine konu olan olay.

31 marttan sonra bir sonraki seçime 4 yıl var.

31 marttan sonra 4 sene boyunca ister ağlayın ister zırlayın adamların umurlarında bile olmayacaksınız. adamlar ananızı ağlatacaklar hazırlanın.

kendi hayatınızı toparlayıp, düzene sokmaktan acizseniz, başkasının duzene sokmasinı beklemek daha büyük acizliktir.
bu, bir başkasına yapılmış en büyük kötülüklerden biridir.

teyze siyasal islamcılara kendi kendini seçime kadar yem etmiş. ülkede at izi it izine karıştı, atatürk ilke ve inkılapları yerlebir edildi. hala başörtüsü...

ülkenin bu hale gelme sebebi, iki güruhun çomarları...

en doğrusunu yapan, kendine saygısı olan insandır.

saman alevi gibi parlıyorum. böyle ani ve birden ağzıma geleni sayıyorum. aradan biraz zaman geçiyor çok üzülüyorum.

hırçınım, açık sözlüyüm, dürüstüm kısacası içim nasılsa dışıma da öyle yansıyor. kendimi olduğumda farklı gösteremiyorum.

karşımdaki insan sinsi olunca biraz sinir uçlarıma dokunmayı başarınca hemen zayıf yanım ortaya çıkıyor.

başıma bela olan bir merhametim var. herkesi kendim gibi sanıyorum ve söylediğini kabul ediyorum. ona üzülüyorum ve yardımcı olmaya çalışıyorum sonucunda ne mi oluyor. karşımdaki insanın öyle olmadığını hissettiğim anda hemen çekip gidiyorum.

bugunku aciklamalarina soyle bir baktim, kendisi tahminimce cok saglam bir akp'li. sokak roportajlarinda gorulen en radikal olanlarindan hem de.

zira anlatim tarzi ve bahsettigi seylerin icerikleri, arasindaki baglantilar, verdigi ornekler, vs. tam bir siyasal islamci tezgahindan cikmis gibi.

t: vasat td.