kennedy öldürüldükten sonra, dönemin koalisyon hükümeti başbakanı ismet paşa abd'ye ziyaret gerçekleştiriyor cenaze töreni için. yeni başkan johnson ile de diplomatik ilişkileri konuşmak için randevu alıyor. görüşmeden birkaç saat önce de ismet paşa'ya diplomatik suikast düzenleniyor ve koalisyondaki diğer partiler istifa edince, ismet paşa başbakan sıfatını kaybediyor doğal olarak. kendisi elbette çok üzülüyor ve başkana durumu anlatan bir haber gönderiyor. görüşmenin iptal edilmesinin kendisi tarafından anlayışla karşılanacağını bildiriyor. yeni başkandan aldığı cevap benlediğinden çok farklı oluyor. yeni başkan johnson paşa'ya, o'nun çok değerli bir devlet adamı olduğunu ve hangi sıfatla olursa olsun kendisiyle pek tabii görüşebileceğini söylüyor.
ülke olarak düştüğümüz şu kepazeliğe bak şimdi de. eğitimsiz adamları başımıza getirdik, yer gök kabul etmiyor bu eğitimsizleri.
benim sadik yarim kara topraktir2 profili
-
erdoğan'ın abd ziyaretini yarıda kesip dönmesi
-
26 şubat 2016 ankara yüksek ihtisas acil rezaleti
başımdan geçen bu olayı anlatmadan önce bu yazdıklarımın; işini hakkıyla yapan, maaşının her bir kuruşunu hak eden sağlık personeliyle bir alakası olmadığını belirtmek isterim. bu yazdıklarım; hekim, hemşire, sağlık memuru unvanında, meslektaşların onuruna leke süren, insanların hayatıyla oynayan vicdansızlaradır. önce babamın sonra annemin ve halihazırda ablamın hasta olması sebebiyle bu yaşadıklarım içimde açtığı yara ve çaresizlik hissi çok büyüktür. kimseden öncelik ya da özel ilgi istemedik, istediğimiz tek şey insanca muameleydi. üzüntümün tek sebebi budur. ayrıca türkiye’de birçok meslek gurubu harcadığı emeğin karşılığını alamamaktadır. sağlık çalışanların bu adaletsizlikte en üst sıralarda olduğunu bilmekteyim.
24 şubat’ta kalp hastası babam rahatsızlandı, ankara yüksek ihtisas hastanesi’ne getirdik. 25 ve 26 şubat’ta 24 saat arayla 2 kez anjiyöye alınarak yoğun bakıma kaldırıldı. kırıkkale’den babamı görmeye gelen annemin yolda göğsü ağrımaya ve yanmaya başladı, kendisi 64 yaşında, şeker ve tansiyon hastası. böyle olunca ablam, annemi babamla aynı hastaneye getirmeyi kararlaştırmış ve annemi yüksek ihtisas hastanesine getirmiş.
babamın yanında ayrılıp annemin yanına ulaştığımda ilk 20 dakika çoktan geçmişti fakat girişi dışında hiçbir şey yapılmamıştı. gerek hekim hanımla gerekse sağlık memurayla konuştuktan sonra ‘içeride yer olmadığını, 6 hasta olduğunu, beklemesi gerektiğini’ söylüyorlardı. ne diyeceğiz, tamam, dedik bekleyeceğiz lakin kadın dooktorun hal ve hareketleri çok anlamsızdı. içeriye eşiyle birlikte orta yaşlı bir erkek girdi, adamın suratı kıpkırmızı, elleri ayakları titriyor, konuşamıyor ve diyebildiği tek şey “kalbim”. sağlık memuru bağırıyor “neyin var?” kalbim cevabını aldıktan sonra “yer yok geç şöyle” bekle diyor sonra suratında “of mof bir de bunlarla uğraşıyoruz tribi” beliriyor. devamında doktor geliyor suratına bakmadan “yer yok bekle” diyor. doktorun ağzında sakız var, cakkıdı cakıdı çiğniyor, şapırtı sesleri geliyor adam karşısında can çekişiyor, aklım almıyor. evine hırsız giriyor, polis geliyor komiserin ağzında böyle bir sakız var, ya da ne bileyim herhangi bir devlet memuru karşında bu şekilde duruyor ne hissedersiniz?
yahu adam kalp krizi geçiriyor kimse müdahele etmiyor, durumu gözle görülür derece ağır. şikayete gelen hastaların şikayetlerinin kalp krizi olup olmadığına dair herhangi bir tetkit yapılmıyor sadece öyle bakılıyor. ne bir ekg çekiliyor, ne tansiyona bakılıyor, ne de kalp kriziyle alakalı enzimlerin ölçümü için kan alınıyordur. hasta girişi yapılan hastalara “herhangi bir hastalığınız var mı?” diye bir soru dahi sorulmuyordu. müdahale edilmediği için durumu ciddileşen insanlara tanıklık ettim. biz de bütün bunlar gerçekleşirken bekliyoruz
doktorundan hemşiresine, hemşiresinden memuruna kadar herkes suçlayıcı bir tavırla “burası yoğun, yer yok, niye geldiniz?” minvalinde sözleri yüksek sesle dile getiriyordu. hastalar nereden bilebilir ki içerisin ne denli yoğun olduğunu, insanlar yer yok diye ölecek mi? gelenlerin çoğu orta yaş ve üzerinde, benzer özellikte insanlar. çoğunun şikayeti; göğüste yanma, göğüs ağrısı, sırtta ağrı, kollarda uyuşma… bu insanların kalp hastalıkları üzerine kurulu, türkiye’nin sayılı hastanelerinden birine gelmek istemesinden başka daha ne normal olabilir ki? nereye gitsin bu insanlar karaambar kamyoncular derneğine mi gitsin?
ben de filmin kopuşu kardiyolog olmayan bordo önlüklü kadın nöbetçi doktorun sorundan sonra oldu. kadın doktor gayet gevşek bir şekilde gülümseyen suratla “neden buraya geliyorsunuz, neden numuneye gitmiyorsunuz?” demez mi? 22 yaşındayım birçok yakınımın başına birçok şey geldi fakat hiçbirinde gözyaşımın bu kadar güçlü akmaya çalıştığını hatırlamıyorum. artık saygı maygı umrumda olmadan cevapladım “babam iki gün önce kalp krizi geçirdi yoğun bakıma kaldırdınız, sonra annem böyle oldu. tek başımayım ben, kime gideyim nereye gideyim, ne yapayım şimdi? biz sizden yatak istemiyoruz ki bir şey yapmanızı istiyoruz.” dedim. sonra rere rörörörö şeklinde bi’ mırıltı çıktı. insanların istediği hastaneye gitme özgürlüğünden falan bahsetmiyorum. annem de kalp’le ilgili şikayetlerle gelmişken nereye götüreyim bu kadını ya ben? kaldı ki böyle sağlık personeliyle öyle emrivaki konuşmuyor elpençe divan duruyorduk. kardiyolog olmayan doktor tarafından ekg’nin yatarak çekilmeyeceğini hastanın yatması gerektiğini öğrendim. bu kadar hasta varken çok mu zor bir tane sedye getirip hastaları sırayla yatırıp, kalp grafierini sırayla çekmek? insanlara yardım etmek bu kadar mı zor? türkiye’nin başkentinde kalp alanında uzman olduğunu söylenilen hastanede bir tane boş sedye bulmak gerçekten bu kadar zor mu?
daha öncesinde de babamın yanındayken yardımımıza kuzenim gelmişti. annemin yanında elinde giriş kağıdıyla beklerken kardiyolog olmayan nöbetçi memurla arasında geçen diyalog şöyle. kuzenim universite mezunu ve kpss’ye hazırlanıyor ve efendice cevaplıyor ( + doktor, - kuzenim)
+beyefendi yer yok, tek kardiyolog var yapacak bir şeyimiz yok.
-koskoca hastanede bir tane mi kardiyolog var.?
+ sizin sülalenizde kaç tane doktor var? okusaymışsınız doktor olsaymışsınız kendi kendinize baksaymışsınız.
-doktor hanım bu ülkenin bir tek doktora ihtiyacı yok ki. polise, öğretmene, mühendise, memura, işçiye de ihtiyacı var. insanlara bakamayacak kadar az mı doktorumuz var? diyor.
kardiyolog doktorumuz geldi ve orada çalışan personale “bu böyle olmayacak yukarıdan sedye getirin ekg’yi öyle çekelim” sonra da sandalye’yi gösterek “şurada da otursunlar” diyordu. sanki insandan değil de iğrenç bir mahlukattan bahsediyordu. tüm bunlar yaşanırken doktor hanım geldi “bari kan alalım” dedi. 1 saate yakın vakit geçti ilk müdaheleye şimdi başlanıyordu. kalp’le ilgili enzimleri gösteren kan sonucu 2 saatte çıkıyordu ve bu çalışanların gevşekliği yüzünden 1 saat kaybedilmişti. değerli doktorlar konu kalp olduğunda tanı koymak ve zamanla yarış çok önemli değil mi? boşuna mı medyada bilgilendirici yayın yapılıyor? doktor hanım kan numuneleriyle ilgili evrağı doldururken ben de annemle ilgili bilgileri söylüyorum ama hiç soru moru sormuyor sakız çiğnemeye devam ediyor. 2 sene önce anjiyo geçirdi başka doktor raporları var. “10 saniye baktıktan sonra bunun geçerliliği yok.” dedi elimize verdi.
kan alınacak ve hemşire hanım hasta gelsin diyor. müdahele odası ana baba günü, kadın yürüyemiyor “hastaa gelsiiiiin” diyor. gittim yanına “ hemşire yanım annem iyi değil, zaten oturuyor, gidip kan alamaz mısınız ?” diye sorduktan sonra tam olarak 6 adım ötede duran anneme büyük efor sarf ederek kan aldı. anlamıyorum gerçekten anlamıyorum bir sağlık çalışanı 6 adımın hesabını nasıl ve niçin yapabilir? kan alındı sonra kanı göndermesi gereken sağlık personali bunu birkaç dakika içinde gönderebilecekken lak lak yapıyor acilin en yoğun olduğu saatte çay içmeye gidiyor. düşün iş çıkışı sinyalizasyonu bozulmuş bir kavşak var ve polis köşedeki büfeye çay içmeye gidiyor ne olur oranın hali? yanlış anlaşılmasın ben insanlar köpek gibi çalışsın, işemesin çay içmesin demiyorum, ortada benim annem değil bir sürü kalp krizi şüphesiyle başvuran insan var.
ha bir de girişte cia ajanlığından emekli güvenlik görevlimiz var. annem gerçekten kötü durumda kadın konuşamıyor ve o an birinin yardımına ihtiyacı. ayrıca annemin işitme kaybı var, telaştan işitme cihazını unutmuş biri seslense duymuyor bile. içeri gireceğiz hastanın yanında bir kişi – öyle 20 kişi değiliz - var güvenlik görevlisi çıkıyor “nereye?” diyor. allah’ım kafayı yiyeceğim ya hayattı en değer verdiğim insanın hayatı söz konusu adam kaş göz yapıyor, beni boydan süzüyor. “içerii, annem hasta” diyorum, “ha öyle mi tamam geç.” diyor. benzer tip babam kalp krizi geçirirken de aynısını yapmıştı. kalp grafisi çekildi, babamın kriz geçirdiği kesinleşti doktor adamı konuşturmuyor bana soruyor hastanın geçmişini arkadan güvenlik görevlisi bağırıyor. “hasta yakınlarııııı dışaaarııı!” ulan götün evladı nereye gideyim, adam konuşamıyor ya konuşamıyor!
kan sonucu için 2 saat ve ekg için de yine aynı süre bekleyeceğimiz kesinleşince annemi alıp başka bir devlet hastanesine götürdük. içeri girip durumu anlattıktan sonra doktorlar kontrole başladı. tansiyon, şeker, vücut ısısı kontrol edildi, ekg’si çekildi. ekg sonucu eski sonuçla - yüksek ihtisastaki doktorun geçersiz dediği – karşılaştırıldı. yüksek ihtisastakinin aksine kimse bize hayvan muamelesi yapmadı. gerekli her şey oradakinden iki kat daha hızlı yapıldı. örneğin kan sonucu 1 saatte çıktı.
vicdanını, insanlığını ve görev bilincini kaybetmiş insanlarla ülkenin her yerinde karşılaşmak; vergisini ödeyen, kimseye zararı olmayan işinde gücündeki bireyleri-vatandaşları- ağır yaralıyor.