saintalbray12
profili

  • üst komşunun dört nala koşan çocuğu

    şimdi de evinde çocuğunu dörtnala koşturup, bir de "beğenmiyorsan müstakil eve çık" diyenler türemiş. sen çocuğunu at gibi yetiştirme niyetindeysen, bir zahmet sen müstakil eve çık veya en alt kat hariç apartmanda oturma. hem milleti rahatsız eden kendisi, hem de "beğenmiyorsan terk et" diyor. utanmazlıkta son nokta.

    çocukların çok büyük bir kısmı, ufak yaştan itibaren düzgünce konuşursanız, gayet de laf dinliyor (ben evde at gibi koşan alman çocuğu görmedim mesela). çocuğunun enerjisini boşaltması için de bir zahmet alıp parka falan götür. küçükken çocuk bu diye yetiştirdikleriniz, sonrasında eğitilemez hale geliyor.

    alt kattakinden bolca küfür yiyen çocuktur.

    edit: anlam bozukluklari.
    edit2:
    ukalanin birine cok sinirlenip kisaca yazdim, ama ukala bir degil memlekette, bin.

    ucakta aglayan bebege kimse bir sey demiyor zaten. hem cok ufak, hem de bariz rahatsizlik duyuyor. yine de cocugunun baska seyle ilgilenmesini saglayarak, kendi ilgisini bir dakika bile cocuktan esirgemeyerek cocugun rahatsizligini, korkusunu azaltmaya calisan anne babalar da var. ayni yastaki iki bebekten biri 4 saat boyunca aglarken, hic rahatsizlik vermeden yolculuk geciren bebek de var. sonucta bebek aglamasi da, kizilamayacak bir durum olsa da, rahatsizlik verici bir durum.

    hadi evde kosan 1-2 yasindaki cocuga da sesimizi cikarmayalim (bence evde düzenli olarak kosmak hic bir kosulda normal bir durum degil), adam ilkokula gelmis cocugunun evde kosmasini savunuyor, dur diyoruz, dinletemiyoruz, enerjisini atamiyor diye.
    biz ufakken annem sürekli anlatiyordu. alt katta oturan hasta olabilir, uyuyor olabilir, kimseyi rahatsiz etmeye hakkimiz yok diye. kardesim hem cok ufakti, hem de sizin söz geciremediginiz asiri enerjik tiplerden biriydi. arada hala laf dinlemediginde cezayi (hem de ikimiz birlikte, ben de kardesime sahip cikmadim diye) yiyorduk, odadan cikmama cezasi. ben evime aldigim terliklere bile dikkat ediyorum, yürürken alt kattakilere ses gitmesin, rahatsiz olmasinlar diye.

    ailemin oturdugu apartmanda da (simdi ayni dairede biz oturuyoruz memlekette oldugumuz sürelerde) karsi komsu cok gec cocuk sahibi olmus. aralarinda 3-4 yas var, cocuklar elimizde büyüdü sayilir. onlarda da ben hic duymadim, görmedim öyle evde at gibi kosturmalar. en fazla gürültüleri, arada birbirleriyle kavga ederken geliyordu (düzenli ses degil, arada cikan gürültüye kimse sesini cikarmaz zaten, insanlik hali), anneleri bir sert cikinca (bagirmadan anlasin, milleti rahatsiz etmeyin tarzi) zirt diye sesleri kesiliyordu. yani, isteyince gayet türk cocuguna da egitim verebiliyorsun.

    simdiki apartmanlardan dert yanan olmus. bunlarda oturmaya mecburuz. burada cocugum her boku yesin kafasindakiler, en azindan yalitimi kendileri yaptirmakla sorumlu. ama o da ek masraf tabi, neden ugrassin. gürültüden rahatsiz olan, sikayete gelen komsuya ruh hastasi deyip gecmek daha kolay.

    eski bir is arkadasimin, kendi deyimiyle, asiri enerjik bir oglu var. cocugu özel okula göndermisler. cocuk sinifta hic rahat durmuyor, diger cocuklarin da ders dinlemesini engelliyormus. ögretmenler ceza verdiginde (dayak falan yok, tenefüne cikmama cezasi falan veriyorlarmis) benim arkadas hocalarla kavga etmeye gidiyordu kosa kosa. o kadar para veriyormus, cocuguna nasil ceza verirlermis. e ayni parayi verip cocuklari ders dinleyemeyen anne babalarin hakki ne olacak?

    bugün cocuk bu yapar diye bahane buluyorsun, yarin o kadar para verdim hakki diye bahane buluyorsun, sonra ülkenin bugün oldugu durumdan sikayet ediyorsun. sen önce cocuguna kücük yastan itibaren baskalarinin haklarina saygi duymayi, dünyanin yalnizca kendisine ait olmadigini, toplumla yasarken her istedigini yapamayacagini anlatacaksin ki sonunda, memleketin malini mülkünü yerken, torpille ise girerken, ise gitmeden maas alirken, milletin kizina tecavüz edip camdan atarken (ailesi aciklama yaparken buradan nefret kusmayi hepiniz biliyorsunuz) bile kendini hakli gören insanlar yetismesin. sen evde egitimiyle ugrasma, caninin istedigini yapmasina izin ver, sonra okulda ögretmen bicaklayan, üniversitede kopya cekerken yakalayan hocasini öldürme hakkini kendinde gören tipler ciksin ortaya. ondan sonra oturup olmusa agla herkesle birlikte.

    almanya konusunda da laf vuran olmus. burada cok da hoslanmadigim bir yazar var, almanya’da cocuklari anaokuluna gidiyor. kendisi sirada kaynak yapmaya calisirken, ufacik bebelerin, „ama bizim hakkimiz degil“ diyerek kendisini engellediginden bahsediyordu. aradaki fark burada cikiyor. milletin 2 damlalik cocugu hak hukuk kavramini ufacik yasta ögrenmeye basliyor. ha burada insanlarin söyle bir hakki da var, komsunun cocugu cok gürültü yapiyorsa, ararsin polisi, ailesi ugrassin ondan sonra devletle.

    cocuk sahibi olmak yalnizca onu cok sevmek, her türlü maddi imkani saglamak degil, ayni zamanda ona adam gibi egitim de verebilmek. dogurup dogurup insanlarin basina bela etmeyin cocuklarinizi adam gibi egitim veremeyecekseniz.

  • burger king vs mcdonald's

    bende her ikisi de aşırı tokluk yapıp sonrası için iştah kapatan (kullanılan yağ ile alakası olabilir belki) fastfood restoranları kıyaslaması.

    her ikisinden de nadiren yesem de, mcdonald's patateste bariz daha iyidir. burger king hamburger'de çok daha fazla çeşit sunar, ama kullanılan soslar ve ek malzemeler hariç hepsi birbirinin farklı boyutlusu gibi gelir bana. big mac adına yakışmayacak şekilde ufakken, whooper boyut olarak daha büyüktür.

    benim için ikisinden birini (burger king) at başı öne geçiren atıştırmalıklarıdır (bir de hakkıyla yapılanına denk gelirsem chili cheese burger). mozarella sticks olsun, soğan halkaları olsun, chili cheese nuggets olsun gidince hamburger yerine veya yanına yediğim yiyecekler. hatta bir ara chorizo cheeseballs diye bir şey çıkarmışlardı, allahtan çabuk çektiler (türkiye'de hiç çıkmadı bu ürün tabi ki, içinde domuz eti olduğundan), yoksa 2 güne bir burger king'de yiyen insana dönüşme potansiyelim epeyce yüksekti.

    edit: başlık karşılaştırma başlığı olmasına rağmen, ay her şeyin en doğrusunu ben bilirim, sakın ikisinden de yemeyinciler damlamış altına. bunların sağlıksız olduğunu bilmeyen kalmadı muhtemelen, bunu gelip karşılaştırma başlığı altında yazmanın manası ne bilemedim.

  • kdv'ye %22 zam iddiası

    basligi acan arkadasin hesabinda sorun olmayan zam iddiasidir. 18'in %22'si yaklasik 4'tür (3,96), 18'e 4 eklenirse bu durumda da %22'lik kdv bulunur.
    edit: ayni basligin altina tekrar tekrar entry girmemek icin buraya eklemeyi uygun gördüm.
    #72160828'da arkadas türkiye'de kdv'nin düsük oldugundan bahsetmis, dogrudur. mesela almanya'da %19 kdv vardir, ama özellikle gida ile ilgili bir cok kalemde ayni zamanda devlet sübvansiyonu da vardir. bir de biz haric ötv diye bir gudubetle ugrasip, üstüne ötv'nin kdv'sini ödeyen baska bir millet de yok. yani türkiye verginin düsük degil, tam tersine cogu kalemde asiri yüksek oldugu ülkedir.

  • cabrio araba kullanmanın dezavantajları

    sanirim üstü acilip gaza basildiginda beyni de ucurup götürmek gibi bir dezavantaji görmezden gelinmis.

  • dizi tarihindeki en iyi sezon finalleri

    person of interest 4. sezon finali benim gördüklerimden en iyisidir.

  • diego maradona

    her seyden önce 2 degil, tek dünya kupasi kazanmis efsane futbolcudur (bkz: #69909953).
    82, 86, 90 ve 94 dünya kupalarinda oynamis ve 86 yilinda sampiyon olmus takimin kadrosunda bulunmustur.
    belki gercekten de dünya üzerinde gelmis gecmis en iyi oyuncu degildir, ancak futbolu spor olarak takip eden kusaktan gelenler icin, futbola dair iyi olan, zevkli olan hemen pek cok seyi temsil eder (zayifin yaninda durmasi, napoli gibi bir takimi sampiyon yapmasi, ülkesi adina ingiltere'den bir nevi intikam almasi, maruz kaldigi onca faule ragmen kendini yere atmayip oynamaya devam etmesi vs).
    sözlükte muhtemelen futbol konusunda ahkam kesebilecek en yasli kusak da, onun efsane oldugu 86 dünya kupasini (benim izledigim en iyi dünya kupasiydi) iyi hatirlar. daha önceki kusaklari canli olarak izleme sansi olanlarin da sözlükte sayisi oldukca azdir sanirim.
    messi, ronaldo, zidane, ibrahimovic (aktif kusakta benim favorim kendisidir) iyi futbolculardir, kimse de kücümsemez zaten. aksi trollüktür. ancak günümüzde endüstriyel futbolun aldigi sekil, tüketim toplumunun genel getirileri, insanlarin bunlara maradona'ya baglandiklari kadar baglanmasini engelliyor sanirim. o sebeple maradona biraz da futbolun saf halinin son temsilcisi olmasi sebebiyle cok sevilir, en üste konur.
    benim icin izledigim ilk dünya kupasinin kahramanidir. teknik direktör olarak almanya'ya 4-0 kaybettiginde yüzünün halini görüp agladigimdir.
    kisiligine bir sürü elestiri getirilebilir, ama futbolculuguna laf eden ya yeni yetme, ya da trolldür.

  • ekonomik göstergeler harikayken sokağa inen kukla

    maslow'un ihtiyaclar hiyerarsisi'nde daha ilk basamagi atlayamamis, tek derdi karnini doyurmak olan organizmalarin anlayamayacagi insan.
    sokaga inen ekonomi bozuk diye inmiyor dikkat edersen, adalet yok diye iniyor.
    bu arada o ekonomik göstergeler de cok yakinda bir taraflara girecek, ama konunun disinda oldugundan bu kismina bir yorum yapmayayim.
    edit: eleman (arkadas demeye dilim varmadi) altta bir de cevap yetistirmis. devlet sirriymis.. sen devleti boka bulamak icin vatandasindan gizli gizli, vatandasin belki tüm gelecegini tehlikeye atacak her seyi yapacaksin, ve bu vatanin iyiligine bir durum olmayacak (geldigimiz noktada bu artik cok net, degil mi), ama zeytinyagi gibi üste cikip, bir de bunu halka anlatmaya calisan insanlari hapse atacaksin. allah size azcik akil, biraz da ahlak versin.

  • 1.55 boya sahip kızlardaki özgüven kaynağı

    orta okuldayken çok hoşlandığım birinin sonradan gittiği fen lisesinde çıkmaya başladığı kızın boyu 1,55 vardı yoktu. üniversiteye başladığımda şöyle bir tanıştım hatunla. inanılmaz bir özgüveni vardı. cep fıstığı gibi bir şeydi. sonrasında evlendiler. adamın başından bir sürü şey geçti. büyük varlıktan bir dolu boğuşmayla geçen bir hayata evrildi. internetten takip ettiğim kadarıyla kadın hep kocasının yanında durdu.
    demem o ki, bazılarındaki özgüvenin fiziksel görünümle alakası yoktur. insanın karakterinden, zekâsından, sevgisinden gelen özgüvendir. boyuyla alakası yoktur.
    edit: asiri zeki arkadaslar pek cok varsayimda bulunup, özelden mesaj atmis. bir kisminin ciddi doktora gitmesi gerektigini düsünüyorum.
    bilgi olsun diye ekleyeyim ki, millet laf yetistirmeye kasmasin. kimseyi stalklamiyorum (ayni sehrin insaniyiz ve babalarimiz arkadasti, o sebeple basina gelenlerden haberdar oldum, zaten karsilastikca sohbet de ediyoruz). zaten facebook'u hemen hic kullanmiyorum (yalnizca facebook üzerinden baglantim olan insanlar var ve mesaj alip verebilmek icin acik tuttugum bir hesabim var), instagram, twitter gibi platformlarda kullanicim yok, takip de etmiyorum.

  • zeytin tabağındaki zeytinlerin çatala batmaması

    zeytinin batacak sivri bir tarafi olmadigindan gerceklesmeyen olaydir. zeytin catala batmaz, catal zeytine batar.

  • ozan tufan'ın küçüklük fotoğrafı

    bildigin zengin bebesi olmayan anadolu cocugu iste, ne gibi bir tuhafligi var anlamadim. dalga gecenlerin hepsinin cocuklugu bir macaulay culkinbir shirley templeherhalde.

  • domuz eti

    ne tatil icin gittigimde, ne de yasadigim yerlerde hic de sokaklarda kokusunu alamadigim et türü. bu arada burnum da kokuya cok duyarlidir. sana kokuyorsa yemezsin. avrupa sana domuz kokusundan dolayi cekilmez geliyorsa da gitmezsin olur biter.
    bu konuda daha önce de yazdim (bkz: #62292029), neden yiyen ve yemeyen birbirine satasip duruyor anlamiyorum.

  • akp'nin türkiye'ye kazandırdığı muhteşem statlar

    bir tane de corum'a yapacaklar. ancak bunun icin yikilacak stad, normalde takim 2. lig'deyken bile dolmayan sehir stadi. sehrin göbeginde, genis bir arazi. burayi yikip, yerine rezidanslar dikip, stadi da sehir disinda bir araziye tasiyacaklarmis. yapilan stadlarin kac tanesinin altinda böyle hikayeler oldugu benim merakimi uyandiriyor, aldigim kokular burnumu kasindiriyor.