yıl 1994, yusupaşa'da oturuyoruz. fatih civarında bir sinemaya gitmiş ve the lion king'i izlemiştik. 6 yaşındaydım ve hala izlediğim en güzel filmlerden biri olduğunu düşünmekteyim.
bolca kuzen içeren 10-12 kişilik bir akraba grubuyla unutulmaz bir gün geçirmiştik. hala dün gibi anımsarım.
stajyer astronot4 profili
-
ilk sinemaya gidilen yer ve zaman
-
muhammed kerem aktürkoğlu
tek bir sorunu var; "fazla top kaybetmek". bakın, top kaybetmek demiyorum. elbette kaybedecek ama özellikle bu sezon başında dozajı biraz kaçırdı. muhakkak bunu azaltması gerekiyor.
takımın en iyi birkaç oyuncusundan biri. bu sezon fazla top kaybettiği için taraftar hiç olmadığı kadar tepki gösteriyor ama aslında istatistiki olarak en iyi başlangıcını yaptı ve bence çok da iyi gidiyor.
mantıklı ve dozunda eleştiriye varım ama yuhalama, nefret kusma gibi tepkiler tek kelimeyle korkunç. taraftarın bu çocuğun kıymetini bilmesi lazım. takım berbat haldeyken takımın en iyisiydi, takım çok iyiyken de takımın en iyilerinden biri.
yürüyedursun. gözbebeğimizdir. -
molde'nin galatasaray'ı ezmesi
sen kendi takımınla ilgilen biladerim.
galatasaray'ın rakibi sezonu nisan'da açmış, ligde 20. haftasına girmiş durumda. suni çimde oynuyor. her türk takımına ters gelen klasik kuzey takımlarından biri.
evet, galatasaray'ın iyi oynamadığı doğru ancak ilk yarıyı 1-4 önde de bitirebilirdi. iki takımın arasındaki 2 katı pozisyon farkına rağmen gol beklentisi aynı çünkü galatasaray az ama öz üretti. kalite farkı.
senin bugünkü rakibin tıpkı senin gibi liginin 2. haftasında. deplasmana gelmiş. kırmızı karta kadar da gayet iyi oynuyordu. üstelik sen daha pozisyon üretemeden 2-0'ı bulması da işten değildi. takımının asıl durumunu ilk yarının sonundaki yorumlardan daha iyi anlayabilirsin. bu ilk yarı bana, 2 yıl önce yine ismail kartal döneminde oynadığınız slavia prag eşleşmesini hatırlattı. iki maç güzel güzel taktik dersi almıştınız.
şimdi jorge jesus gibi son derece iyi bir teknik adamdan teknik direktörlük kariyerinde herhangi bir başarısı olmayan ismail kartal'a geçtiniz. sezon çok uzun. nereye varacağınızı hepberaber görücez.
sen galatasaray'ı dert etme. iyi geceler. -
galatasaray'ın şampiyonlar ligi şampiyonu olması
bilmeyenler vardır muhakkak ama 2000-2001 sezonunda bu ihtimal epey vardı.
bir önceki yıl uefa kupası'nı almış, sezona girerken de real madrid'den süper kupa'yı almıştık. sezon başında terim-lucescu ve hakan şükür-jardel değişikliklerinin başta sancıları yaşansa da takımın birbiriyle oynama alışkanlığıyla sancılı süreç çok da uzun sürmemişti.
o sezon şampiyonlar ligi'nde iki grup aşamalı sisteme geçilmişti. yani son 16 turu, grup usulüyle oynanıyordu ve galatasaray ilk grupta biraz zorlanmasına rağmen 2 gruptan da alnının akıyla çıkmayı başarmıştı. çeyrek finalde ise rakip sezon başında elinden süper kupa'yı aldığımız real madrid olmuştu.
ali sami yen'deki ilk maçta ilk yarı 2-0 geriye düşmemize rağmen özellikle hasan şaş ve fatih akyel'in unutulmaz performanslarıyla real madrid'i muazzam bir geri dönüşle 3-2 ile geçmiştik. yalnız o maçta savunmanın bel kemiği popescu, gördüğü sarı kartla rövanş maçında cezalı duruma düşmüş, komutan gibi bir adamın yerini de emre aşık gibi vasattan hallice bir adamla dolduramayınca yarı final elimizden kayıp gitmişti.
takım iskeleti o kadar iyiydi ki; o dönem milli takımın ilk 11'inde de 8-9 galatasaraylı oynuyordu ve bunların 6-7'si altyapıdan çıkmışlardı. o kadroyla 2000 yılında; tarihimizde 2. kez bir avrupa şampiyonası'na gitmiş ve ilk kez gruplardan çıkmıştık. 2002 yılında da yine tarihimizde 2. kez dünya kupası'na gitmiş, bu kez yarı final görerek şimdilerde hayal bile edemeyeceğimiz bir başarı görmüştük. işte o dönem galatasaray öyle bir takımdı.
bu arada; bizim yapamadığımızı 2 yıl sonra mourinholu porto başarmıştı. 2002-2003'te önce uefa kupası'nı, 2003-2004'te de şampiyonlar ligi şampiyonluğunu kazanmışlardı.