agonvaye zunbaye4
profili

  • hasan can kaya vs cem yılmaz

    hasan can kaya; mahalle arasında insanların liseli zamanlarında yaptığı karı kız muhabbetleri, bel altı sohbetler, bol küfür, karşıdaki insanla alay etme, %75 burs ve estetik tahminleri ile hemen hemen her bölüm kendini tekrar eden bir komedyen. konuşanlar programını izledim, yukarıdakiler eleştri gibi görünse de kendisini izlettiriyor, ben de izliyorum. ama sadece bu. programı başarılı mı? kendi çapında bence başarılı. ama sadece o kadar. 'bir yer altı sit-com'u' adında bir yapımı var, yemin ederim bir bölüm dayanamadım. sonra bir sinema filmi çekmiş, oyunculuk desen berbat.

    cem yılmaz ise; karikatürist, seslendirme sanatçısı, stand-up sanatçısı, sinema oyuncusu, komedyen, senarist, film yapımcısı ve yönetmendir. oynadığı, yönettiği ve seneryosunu yazdığı sinema filmleri, oynadığı reklam filmleri, tek kişilik stand-up gösterileri ile ülke çapında damga vurmuş birisidir. bugün anadolunun en ücra köşesinde yaşayan bir insana bile sorsan cem yılmaz'ı tanırken, hasan can kayayı tanıyan insan çok sınırlıdır. cem yılmaz 7'den 70'e kadar herkese hitap ederken hasan can kaya sadece belirli bir kesime hitap eder. cem yılmaz'ı eşinle, kızınla, annenle, babanla rahatça izleyebilirken, hasan can kaya'nın konuşanlar programını anca mahalleden erkek arkadaşlarınla izlersin. cem yılmaz gerektiği zaman karşısındakini çok gömmeden komediye dahil eder, hasan can kaya karşısındaki insanı anasından doğduğuna pişman edercesine yerin dibine sokar. bir de bunu karşısındakine 'özgüvenlisin' diyerek meşrulaştırmaya çalışır.

    yani bir kıyaslama yapılırken messi ile ronaldo kıyaslanır. sırf ikisi de topçu diye messi ile arda turan'ı kıyaslayabilir misin? şampiyonlar ligi ile konferans ligini kıyaslayabilir misin? veya sezen aksu ile zeynep bastık'a vs yazabilir misin? cem yılmaz'ın karşısına da hasan can kaya'yı yazamazsın. çünkü bu cem yılmaz'a hakaret olur…

  • down sendromlu diye bebek aldırtmak

    bir akrabamız var, annemin kuzeni; ayfer teyze. dünya tatlısı bir kadın. 25 yaşında bir kızı 20 yaşında bir oğlu var. büyük olanın (25) herhangi bir sağlık problemi yok, küçük olanın ise (20) çok ciddi bir sağlık problemi var.

    ayfer teyze çok güzel ve başarılı bir kadınmış. eski fotoğraflarını gösterdiler de inanamadım. sanki emel sayının kız kardeşi, o kadar güzel ve havalı. ayrıca lise okumanın bile başarı sayıldığı bir dönemde bir üniversite bitirmiş ve özel bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışıyormuş. 20 yıl önce 2. çocuğuna hamile iken bir hastalık geçirmiş. bu hastalık sonucunda doktora kontrole gittiklerinde doktor hayatlarında duyduğu en kötü cümleyi kurmuş; 'çocuğunuz dünyaya bir sağlık sorunu olarak dünyaya gelicek. ya kör doğacak, ya sağır doğacak ya da akli dengesinde bir sorun olacak' doktor sonra eklemiş; 'zor bir karar ama isterseniz çocuğu alabiliriz'

    ayfer teyzenin eşi hulusi amca. çocuğu aldırmak istemiş. ayfer teyze bunu kabul etmemiş. gerekirse senden boşanırım ama bu çocuğu doğururum demiş. işte kadınların hormonlarındaki değişiklikler mi desem, ya da bilmiyorum ne desem o dönemde kimse ikna edememiş çocuğu aldırmaya. aslında sülalenin en mantıklı insanıdır. ama işte doğuracam diye tutturmuş.

    doğum zamanı gelmiş ve çocuk doğmuş.gözleri sapasağlam, işitme testinden de geçmiş. maalesef ilerleyen dönemlerde anlamışlar ki akli dengesi yerinde değil. tabi ayfer teyze işinden istifa etmiş, o gün bugündür hayattaki tek şeyi oğlu olmuş. bayramdan bayrama görürüz, ki zaten ne bir düğüne gelebiliyor, ne bir pazara çıkabiliyor, ne de başka bir şey yapabiliyor. tam 20 yıldır evde hapis hayatı yaşıyor. her gittiğimizde neşe saçıyor etrafa ama ben içindeki yangını görebiliyorum. çocuğun durumu çok ağır. hani öyle böyle bir seviye değil. çok iyi bir maddi durumları varken varlarını yoklarını oğulları için harcamışlar. işte şimdi eşinin ailesinden kalan bi evleri kalmış, onda yaşamaya çalışıyorlar. ayfer teyze 20 yıl önceki o kararı ile sadece kendi hayatını bitirmiyor, aynı zamanda büyük kızının da hayatı bitiyor, eşinin de hayatı bitiyor, hiçbir zaman akli dengesi olmayan ve bu dünyadan hiçbir şey anlamayan oğlunun hayatından bahsetmiyorum bile.

    onlara her gittiğimde hayatı sorguluyorum ve korkuyorum. bunlar hayatın gerçekleri. oluyor yani. bu verdiğim örnek çok uç bir örnek tabi. şimdi down sendromlu çocuklar çok daha uysal ve topluma kazandırılabiliyorlar. ancak ciddi bir psikolojik savaş istiyor bu durum. inşallah böyle bir şeyle karşılaşmak zorunda kalmaz hiç kimse ama ben karşılaşırsam da bu psikolojik savaşı kazanabileceğimi düşünmüyorum.

  • 3 milyonluk evi satıp parayı faize yatırmak

    eğer bu işlerden anlamıyorsan (ki anlamıyorsun) otur mis gibi evinde, icat çıkarma kendine. 3 sene sonra bankadaki paran 4 milyon olur, gider 1 milyon kredi çeker sattığın evi 5 milyona almaya çalışırsın.

  • arkadaşından 22.5 lirasını isteyen eleman

    kimi adama yüzlerce liralık yemek, içecek, taksi vb. ısmalarsın feda olsun, kimine de bi su ısmalarsan bile içine oturur. çünkü bazı insanlar vardır, yanındaki arkadasını sömürme üzerine gelmişlerdir dünyaya. hesap ödenecek olur bunlar elini cebine atmaz, taksiye binilecek olur sana kitler. bu bir iki derken bir aşamadan sonra iyice batmaya başlar. bu elemanınki de muhtemelen böyle. kitlemiş taksiyi, sonra bide unuttum ayağına yatıyor. olay burda 20 lira mı aq? çocuğa bunu istetmeden yollayacaksın parasını. bide utanmadan twit atıp şov yapıyor..