dolandırdığını sanmak.
düşük risk yüksek kazanç aramak.
tardisin oglu5 profili
-
dolandırılmanın birinci şartı
-
bağımlısı olurum diye uzak durulan şey
uyuşturucu
sigara
uzun soluklu diziler -
youtube vanced
vanced'ı youtube premium ile karşılaştıran arkadaşlar olmuş. arkadaşlar premium bu uygulamanın onda biri etmez. bu öyle bir uygulama ki video içindeki intro, outro, sponsor reklamı, sessiz kısımlar, gereksiz yerler gibi bilimum boş parçayı belirleyip bu bölümleri atlamanıza izin veriyor, dislike sayısını gösteriyor, eski çözünürlük ayar panelini açıyor, ana sayfayı istediğiniz gibi düzenlemenizi sağlıyor, ekranın sağ ve sol tarafından ses ve parlaklığı ayarlamanızı sağlıyor... normal bir insan daha iyisi ücretsizse daha kötü bir versiyonuna para vermez.
-
ateistlerin nasıl emin olduğu sorunsalı
tanrı yoktur efenim. müslümanlığı, hristiyanlığı tartışmaya gerek duymuyorum. artık ne oluyosa olsun diye düşünüp kendi kafasında açıp kitapları okuyan biri doğru kararı verir zaten. bu noktada en olabilecek tanrı deist tanrı gibi gözüküyor. ki onun da yokluğunu ben kendime kanıtlayabiliyorum. yazım çok uzun olacak ama ateizme yakın veya yeni ateist olmuş kardeşlerimin okumaya ihtiyacı olduğunu düşündüğüm bir yazı. kemerlerinizi takın. daha önce değinilmemiş noktalardan vurmaya çalışcağım. ama önden uyarıyorum baştan bazı konulara belli bir düzeyde hakim olmanız gerekebilir.
canlılık tanımından başlayalım.
şimdi canlılık diye tanımladığımız bir olgu var. ama diğer tüm kavramlar gibi canlılığın da kesin sınırları yok. mesela virüsler. canlı mı değil mi belli değil. virüsler gibi bunun protistası, algleri, bakterileri, bitkileri vesayresi var. yani anlatmak istediğim, daha tam olarak sihirli bir sınıra sahip olmayan bir canlılık tanımı var. evrendeki en gelişmiş yapı olan insanlar da bir canlı, nefes alırken farketmeden hüpletip öldürdüğünüz bakteri de, ahan da yolda ezip geçtiğiniz papatya da bir canlı. ve biz biliyoruz ki bir canlının hangi durumda neyi tercih edeceği dna'sında kodlu. bu ilkel canlılarda çok basit bir kod mesela. dna'sında ye, parçala, üre yazıyor. besin görünce onu içine alıyor, dna'sından sentezlenen sindirim enzimleri monomerlerine parçalıyor, uygun bir duruma gelince de ürüyor. canlı, robot gibi bu döngüyü tekrarlıyor. e insanda da aynı kodun bilmem kaç kentilyon katı daha karmaşığı var. beynimiz, çevresel etkenlerle ve geçmişteki tecrübelerimizle beraber daha kompleks kararlar alabilen bir robot. yani anlatmak istediğim, bizi o ilkel canlıdan ayıran tek noktamız daha karmaşık olmamız. eğer evrendeki her bir atomun yerini bilseydik, her enerji aktarımını takip edebilseydik bir canlının tüm hayatı boyunca ne kararlar alıp vereceğini, hatta neler düşeneceğini bilebilirdik. yani ortada "ruh" olarak bahsedebileceğimiz bir meta varlık yok. biz ve diğer tüm canlılar; birleşip birbirileriyle etkileşime girmiş olan atomlar, moleküller ve hücreleriz. yaptığımız ve yapacağımız her şey zaten çoktan belli. acı çekmemiz, sevinmemiz, utanmamız, pişman olmamız doğal seleksiyonla seçilmiş kompleks hücresel ve kimyasal özellikler. bir bitkiyi parçaladığınızda acı çekmez veya okşadığınızda mutlu olmaz. bu özellikler yalnızca sinir sistemine sahip canlılarda gözükür.
üstelik değinmek istediğim daha önemli konu ise şu. biliyoruz ki ilkel canlılar mitoz geçirince aynı canlıdan 2 tane oluyor. yani canlılardan biri ölse de klon olan canlı soyunu devam ettiriyor. canlı bi nevi ölümsüzlük kazanıyor. e biz evrim teorisine göre tüm canlıların ilk canlıdan geldiğini biliyoruz. buna göre dünyadaki tüm canlılar o ilk canlının değişmiş formları. yani hepimiz kökenlerde aynıyız. evrim teorisini azıcık kafa yorarak bilen, öğrenen bunu çıtır çerez biliyordur zaten.
peki bunları anlatarak nereye gelmeye çalışıyorum. şimdiye kadar anlatmaya çalıştığım şey, diğer hiçbir canlıyla bir farkımız yok! yok, yok, yok. basbaya yok. ilk canlıyla da yok, son canlıyla da olmayacak. hem de bak ne diyeceğim. başka hiçbir cansız varlıkla da bir farkımız yok. hardcore ateist kardeşlerim bunu zaten biliyordu, ama birçoğunuzun "hassiktir iyice cıvıttın." diyişleriniz kulaklarımda çınladı. yok ama yani yok. basbaya pekala yok. 3 katrilyon kere yok. sizi yolda gördüğünüz kaldırım taşından daha değerli yapan tek şey doğal seleksiyonla gelmiş olan değerli hissetmeniz olgusu. değerli veya değersiz de yok. siz varsınız, o taş var. sizin bu halde olmanızın sebebi ilk canlının oluşabilmiş olması. ilk canlı ortaya çıktı, üredi, üremekte başarılı olan genler aktarıldı ve bu sekstilyonlarca kez tekrarlandı. şimdiye kadar gelebilmiş genler sizi oluşturdu. aşırı gelişmiş insan zekası da, bilinç gibi olmaması gereken bir olguyu oluşturdu. yani ortada iyiyi veya kötüyü oluşturan tek şey sizin beyniniz. sokakta gördüğünüz bir böceği ezmek sizin beyninizde kötü olan bir şey. yoksa ortada kötü veya iyi diye bir kavram yok. bir kedinin hiçbir amacı yokken fareyi öldürüp bir kenara atması da kötü veya iyi olarak adlandırılamayacak bir şey. insan dışında başka hiçbir canlı bunu önemsemiyor. eğer bu muğlaklığı da size açıklamayı başarabildiysem yavaştan finale geleyim. biliyorum her felsefi konudan bir kaşık bal çaldım ama varacağımız nokta için buna değecek.
şimdiye kadar anlattığım şeyler eminim halihazırda birçoğumuzun aklında olup, bir türlü birleştiremediği veya düşünülmeye üşenilen şeylerdi. ama bunları bir yerde topladığımıza göre artık sorulması gereken sorulara gelelim. evet dostlarım yukarıdaki destanı bu sorulara yanıt aramak için yazdım.
yani ortada bir tanrı varsa, bu tanrı yalnızca insanları mı yargılayacak? e bizim ne bir bakteriyle ne de bir kaldırım taşıyla bir farkımız yok, bunu olabildiğince açıkladım sanıyorum. tanrı neden sadece bizi yargılayacak?
tanrı, canlı dediğimiz tüm varlıkları mı yargılayacak? e bir bakterinin suçu neye göre belirlenecek?
bazı canlılar mitoz ile ürüyor. yani 2 canlı da aynı genetik kodları taşıyor. bunlar aynı canlı olarak mı değerlendirilecek yoksa farklı canlılar mı olacaklar? aynı olacaklarsa, evrimi kayda aldığımızda aslında tüm canlılar aynı olmuyor mu o zaman? farklı sayacaksak da aslında ezelden belli olan çevreye göre şekillenmiyor mu canlılar? nedir diğer canlıyı tanrı katında farklı kılan?
muğlakta olan canlılar var. virüsleri görmezden mi geliyoruz? tanrının yargılama sınırı nereye kadar?
alın size daha büyük problem. iyi ve kötü insan beyninde dedik. tanrı insan beynine mi sahip? neden bizi bizi olgularımızla yargılıyor? hadi öyle diyelim, 1000 yıl öncesiyle şimdinin iyi-kötü ayrımı bile çok farklı. yani üşenmeyip kafa patlatırsanız her yerde açıklar var. sadece tüm önyargıları bir kenara atın. çünkü onlar da sadece insan beyninde.
-
-
-
yani ortada yargılayan bir tanrı yok. buraya kadar bunu anlatmış oldum. e ortada bir tanrı varsa ve bizimle hiçbir alakası olmayacaksa varlığı veya yokluğunun ne anlamı var ki? varlığının tek amacı evrenin oluşumu ve gidişatındaki temel güçlerin düzeni ile ilgili olmalı.
evren ile ilgili bilemediğimiz konuları temele indireceksek "nereden geldiği?" ve "neden geldiği?" sorunlarına ulaşırız . bunları gelecekte belli bir aşamaya kadar öğrensek de, her yeni bilgimizde bir sonraki aşama muğlakta kalacağından muhtemelen hiçbir zaman aradığımız cevabı öğrenemeyeceğiz. ortada bir tanrı varsa yapmış olabileceği tek şey evreni yaratıp ana dinamikleri sağlamış olması. bu size bir cevap olarak gelebilir. evet, evet bu size oldukça yeterki bir cevap olarak gelebilir. ama işte bu çözüm yolu çok daha saçma bir paradoksu doğuruyor: o zaman tanrı nereden geldi, neden geldi. tanrı hep vardır ve zamandan muaftır derseniz ağzınıza ıslak odunla vururlar. çünkü bu sıfatları tanrı yerine evrenin kendisine vermek daha mantıklı bir çözüm yolu. tanrı sonsuz olacağına evren sonsuz olsun. tanrı dinamikleri sağlayacağına evren sağlamış olsun. ateizm kolaylıklar dini ne de olsa (bkz: swh).
yani a dostlar ben bunları kafamda pek tabi çok daha detaylı bir şekilde tartışarak kopkoyu bir ateist oldum. ama evet tanrının yokluğunu ispatlamak da varlığını ispatlamak kadar olanaksız. yani %0.000...1 de olsa tanrının var olma ihtimali her zaman var. ama benim messi olma ihtimalim, jüpiter'de mor inekler olması ihtimali, satürn'ün halkasının aslında basket potası olma ihtimali de var. değerlendirmek size kalmış.
peki, o zaman yaşamanın ne anlamı var? iyilik yapmanın amacı ne? bunlar apayrı konular. bunu da üşenmeyip kendi başlığına uzun uzun yazacağım. muhtemelen yıllar sonra. ama siz yine de ciddiye alıp okuduysanız aklınıza takılanları yazın belki ekleme yaparım. karşıt düşüncelerinizi dinlerim, yanlış yer varsa düzeltirim, anlaşılmayan yer varsa daha anlaşılabilir bir dile çeviririm ama lütfen yok şu ayet yok bunun ihtimali falan başka arkadaşların binlerce defa cevapladığı şeyleri yazmayın.
-
-
edit: onlarca arkadaş yazdı. bazılarıyla kısaca konuşup bir uzlaşıya varamadık, bazılarıyla uzun uzun konuştuk yine varamadık. üşenmeden en kısa konuştuğum kişiye bile onlarca satır cevap yazdım. kendimi ifade etmeye çalıştım. ama yoruldum arkadaşlar. bakın bu entry'de ilk paragrafta olduğu gibi biraz daha deist bir tanrı profili üzerinden ilerlemeye çalıştım.
çünkü bir dinin tanrısına birçok kişi zaten kendince neden inanmadığını anlatmış. benden de alacağınız cevaplar bunlardan fazlası değil. //yani sakin olun bu sefer mağdur değilsiniz// bu yüzden belli bir tanrı imajıyla gelmeyin bana. buraya bu yazıları girme sebebim şuydu: bir ateist dinlere inanmıyor, peki dinlere bağlı olmayan bir tanrı neden olamaz?
lütfen bunu kayda alarak bana ulaşın. ayrıca zaten yazının içinde cevabı olan bir şeyi bana tekrar sormanızın da bir anlamı yok. -
yüzüklerin efendisi (dizi)
sıkı bir lotr hayranı olarak lotr evreninin son derece cinsiyetçi, ırkçı ve ayrımcı bir temele dayandığını rahatça söyleyebilirim. yok şöyle, böyle... yok arkadaşım bu seri basbaya faşist bir dille yazılmış.
hiç bir insan köyünde başıboş dolanan bir orc'un iyi olabileceği düşünülebilir mi? hayır. neden peki? çünkü orclar kötüdür, iğrençtir batının halklarının düşmanıdır. hiç bir cüce rahatça bir elf şehrinde gezebilir mi? gezemez arkadaşım çünkü cüceler elflere göre yavşakların önde gidenidir, hepsi geçmişteki olaylardan dolayı ırklarının sorumluluklarını taşır. bir elf bir insana normal bir gözle bakabilir mi? bakamaz işte bakamaz insan acizdir, güçsüzdür, ölümlüdür, elflerin kusursuzluğunun yanında bir küfür gibidir.
yani demem o ki bu denli ayrımcı bir dille yazılmış bir edebi eserde kafanıza göre yok zenciydi, gay'di bilmem neydi ekleyemezsiniz. bu evrendeki olaylar ırklar arasından geçer. ırkların tasvirleri de bariz sınırlar dahilinde oluşturulmuştur. hikayede sözcük sözcük açıklar arayarak hikayeyi sikmenin bir anlamı yok. adamdaki argümana bakar mısın elflerin zenci olmadığı yazmıyormuş. "sırtlarında bacakları yoktur" yazmıyor diye hepsine 3. bir bacak mı ekleyeceğiz amk. eğer bu olay da zorunuza gidiyorsa bulaşmayın lan bize. biz böyle seviyoruz. faşist bir dünyadaki ırkların efsanelerine tanık olmak istiyoruz. eğer ticari kaygılarla sikilebilecek bir hikaye görmek isteseydik game of thrones'u isterdik, harry potter'ı isterdik ama biz bunu istiyoruz amınakoyim dokunmayin lan bize.
edit: mini mini eklemeler
edit: ya arkadaşım bakın ne güzel örnekler vererek anlatmaya çalıştım ama yaptığınız tek şey yok tolkien öyle şey yapmaz hedede hödödö. öncelikle şunu bi açıklayayım, bu kitabın ayrımsal yapısı bu ayrımcılığı propaganda yapmak için değil, kitabın içindeki ırklar ile ilgili okuyucuya önyargılar oluşturmak amacıyla oluşturulmuş. e bu yapılmış yani, hanginiz bir orc'u bir insana tercih eder. ya da hadi orc'u geçelim elf ve cüceler arasında dahi şiddetli bir ayrım ve çekişme yok mu? yok öyle bir şey diyorsanız da elle tutulur bir şey söyleyin. söyleyemezsiniz ki yok öyle bir şey. bu kitabın temellerinde ırkların ayrımı olması onu okuyan herkesi faşist, ırkçı yapmaz ki. basbaya elfler cüceler kanlı bıçaklıyken, gimli konseyi dağıtıp "yüzüğü bir elfin parmağında görmektense ölürüm daha iyi" derken nihayetinde legolas'la gimli göte şaplak arkadaş olmuyor mu? oluyor işte. demek ki buradan dahi tolkien baba bir mesaj veriyor biz aciz kulları okuyup anlasın diye.