phoebe waller-bridge’in yapımlarını neden seviyorum diye düşündüm kendi kendime geçen gün. uzun yoldan bir açıklama buldum buna, izninizle paylaşayım:
bugüne kadar izlediğim dizi ya da filmlerden, kadın protagonistlerin yer aldığı hikayeler çoğunlukla erkekler tarafından yapılmıştı, erkek bakışıyla yaratılmış karakterlerdi, hikayeleri ne olursa olsun bizim onlardan beklediklerimizi yaratan bir veri toplamı vardı ve bu toplamı erkeklerin bakışı oluşturuyordu aslında.
bir filmi ya da diziyi izlerken, karakterleri sınıflandırdığımızı, onlardan bir şeyler beklediğimizi düşünüyorum (bir başkadır’ı izlerken imamın sahtekar, acımasız, baskıcı bir karakter olmasını beklemiştim mesela. sonrasında bu beklentiden de utandım). bunlara klişe mi dersiniz bilemiyorum ama bana klişelerden daha derin, neredeyse sezgisellikle yaratılmış imajlar gibi görünüyorlar. kadın karakterlerden de kadınlıklarının alıştığımız performansını izlemeyi bekliyoruz.
phoebe waller-bridge’in yapımları, öte yandan, bizlere kadın varoluşlarının bin türlü halini izletiyor. izlerken stereotipleri ya da ezber ettiğimiz kadın imajlarını değil gerçek, bin türlü, kesişimsel karakterleri izliyoruz. kendi varoluşuma dair bir şeyler bulduğumu hissetmemin sebebi de bu sanırım. kaldı ki sizin için yaratılmamış bir dünyada varolmaya çalışmak halihazırda sizi ilginç kılacak bir zemin hazırlar bence zaten.
bu kadar lafı neden ettim? başlığın altında kadınlardan daha aktif şekilde kadınlara dair ucuz stereotipleri tekrarlamaya bayılan erkekleri bu körlükle suçlamak için, dünyanın yarısını paylaştığınız insanları, taktığınız gözlüklere çok güvendiğiniz için görmekten aciz olduğunuzu anlatmak için sanırım.
kadınlar her şeyden konuşurlar, konuşmaya bayıldıkları konuların çeşitliliğini sınıflayamayız ama erkekler duymak istediklerini duyarlar genelde. çünkü yalnızca duymak istediklerini duyacak kadar imtiyazlıdırlar da.
kendimden örnek vereyim (bu saatte bu entry’yi yazıyor oluşumun bir hikayesi var): bundan bir saat kadar önce çok yakın bir kadın arkadaşımla whatsapp’ta kafa kafaya vermiş politik bir mesele üzerinde tartışıyorduk. hikayenin sonunda beni online gören ve iletişim bilgilerime yalnızca beraber iş yapmış olduğumuz için sahip olan, benden yaşça çok büyük bir adamın flört etme girişimiyle rahatsız edildiğim için arkadaşımla sohbetimizi apar topar yarıda kesmek durumunda kaldım. hissettiğim rahatsızlıktan ve gerginlikten ötürü uykum kaçtı, kendimi bu entry’yi yazarken buldum.
ya yaa. alles hängt zusammen.
round midnight2 profili
-
kadınların konuşmaya bayıldığı 3 konu
-
ekşi itiraf
bugünkü gibi gündemler beni çok tetikliyor. çünkü yanlış zamanda, yanlış yerde yanlış bir insana hoşuna gitmeyecek bir yanıt vermemin canımdan olmakla sonuçlanabileceğini biliyorum.
ne hukuk var bizi koruyacak, ne toplumun umrunda, ne siyasilerin. kendimi yalnız hissediyorum. son aylar hayatımın en güvende hissettiğim ayları oldu, hiç evden çıkmadığım için.
istanbul sözleşmesi’ne saldırıyorlar, sosyal medyaya saldırıyorlar. kadın cinayetlerine, şiddete karşı elimizde zaten bunlar var bir tek. bunları da elimizden alıp canımızı bir erkek panayırının ortasına atacaklarını, bizi sokaklardan yavaş yavaş sileceklerini düşünüp korkuyorum açıkçası.
bu yüzden hiç evden çıkmadığım günler hissettiğim güven duygusu beni utandırıyor. güvende hissetmek için ille eve, kapalı bir alana sığınmak zorunda olarak yaşamak istemiyorum.