en fazla şuku alan entry'nin birinde olabilir denilmiş ve desteklemek için mozart'ın dehasından bahsedilmiş falan. sözlüğün cehalet noktasında geldiği yeri afişe eden bir durum olmuş.
yahu matematiksel zekayı türev, integral olarak düşünmeyin bir zahmet. mozart'ın matematiksel zekası pek tabii vardı, illa bunu belli etmesi için matematikle ilgili bir şey yapmasına gerek yok. özellikle müzik alanındaki insanların matematiksel zekası üst düzeydedir. her iki elini de senkronize biçimde beyninin her iki lobunu da çalıştırarak icra etmek analitik düşünmenin yani matematiksel hesabın bir sonucudur.
matematiksel zeka analitik düşünmedir, olayları ve içinde bulunulan durumu hesap etme ve neden sonuç ilişkisi içinde mantık kurmadır. millet avrupa'da çocuğunu özellikle piyano vs kurslara gönderiyor ki matematiksel zekası varsa ortaya çıksın yoksa da geliştirebilsin diye.
gardner'ın çoklu zeka kuramına gelirsek, yine bu zeka kuramının temeli matematiksel zekadır. örneğin kinetik zekası yüksel olan bir sporcu düşünün, vücudunun ahengi, elastikliği doğuştan gelen yeteneğidir fakat bunlarla neler yapabileceği yine matematiksel zekanın ürünüdür.
velhasıl matematiksel zekaya sahip olmayan birinin zeki olması çok ama çok zordur, yapbozun büyük bir parçasında eksik vardır.
guyiks7 profili
-
kötü matematiğe sahip biri zeki olabilir mi
-
mauro icardi
kaliteli topçudur fakat gs taraftarlarınca aşkın olayım'dan hayalet sevgilim şarkısına artık geçiş yapılabilir.
-
deliler deli olduğunun farkında mıdır sorunsalı
adamın tekinin arabasının lastiği tam akıl hastanesinin önünde patlar. adam arabayı kenara zor yanaştırır. derken patlayan lastiğin bijonlarını sökmeye başlar. talihsizlik bu ya söktüğü 4 adet bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. mazgal açılır gibi değil, bijonlar görünmüyor bile. adam bir sağına bakar, bir soluna bakar, çaresiz kaldırıma çöker. olayı en başından beri akıl hastanesinin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir;
- sen ne yapıyorsun orda öyle?
+ sorma birader, lastik patladı ve değiştirirken bijonları mazgala düşürdüm.
- düşündüğün şeye bak! diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar. hepsi 3 bijonlu olsun. seni, bir lastikçiye kadar idare eder.
adam hemen denileni yapar. ve akıl hastanesindeki deliye seslenir:
+ senin ne işin var tımarhanede?
- biz burada delilikten yatıyoruz kardeşim, aptallıktan değil..!
kıssadan hisse, farkındadırlar fakat hayatı algılayış biçimleri farklı olduğu için deli etiketi üstlerine yapışmıştır bir kere. -
melih bulu ve boğaziçililer arasındaki tartışma
melih bulu yaptığı bu hamle ile klasik siyasi kafa yapısından sıyrılarak, tartışmalara konu olan bu atamasını öğrencilerin ve halkın gözünde onaylatma yönünde ciddi bir hamle yapmıştır. gerçekten stratejik bir hamle ve bu kararı kendisinin aldığını düşünüyorum. bakın bu tarz öğrencinin tepkisinin çekildiği konularda öğrencinin karşısına çıkma, onları ciddiye aldığınızı gösterme öğrencinin gözünde her zaman anlamlı gözükür. hatta sonuç öğrencilerin istemediği gibi olsa bile kendilerine gösterilen bu demokratik tavır içten içe hoşlarına gider.
size şöyle bir örnek vereyim; üniversitede yemek fiyatlarına zam yapılır. akabinde öğrenciler bunu protesto eder ve ufak gruplar şeklinde eylemler yaparlar. ve altın vuruş rektörden gelir. rektör inisiyatif alarak öğrencilerin karşısına çıkarak soru-cevap etkinliğine başlar, derken bu durumun izahını yapar öğrenciler rektörün kendilerine sunduğu bu demokratik tavır karşısında aslında yapılan zammın gerekli olduğuna kanaat getirirler ya da getirmezler farketmez akabinde istiklal marşı kapanış.
konuya dönersek peki melih bulu neyi biliyordu da bu hamleyi yaptı? birincisi melih bulu öğrencilerin karşısına çıkmayarak atamanın hakkı olduğunu düşünerek öğrencileri kale almayabilir ve olayın üstüne yatabilirdi fakat bunu yapmadı ve ters psikoloji ile kendini ifade etme seçeneğini değerlendirdi.
ikincisi, yahu bu öğrenciler isviçre'den ya da norveç'ten gelmiyorlar. has anadolu gençleri bunlar. kafası çalışan, disiplinli, ülke ortalamasının üstünde zekaya sahip, gelecek vadeden gençler. fakat bu ülke insanın en büyük problemi olan birbirini dinlememe, tansiyonu yüksek bir konu üzerinde grup içerisinde bulunduğunda ilkel bir insana dönüşme ve en önemlisi demokratik bir ortamda nasıl davranılacağı hakkında gayet cahil olma gibi karakteristik özellikleri barındırıyorlar.
melih bulu, tartışma ortamının kaosa dönmesi ile adeta ahanda demokrat dediğiniz boğaziçi öğrencilerine kendimi dahi ifade edemedim diyerek bir anlamda kral çıplak hamlesini kendisi yapmıştır. görüntüleri izledim ve gerçekten bu ülkenin en aydını olacağını düşündüğümüz gençlerin bir akademisyen karşısında nasıl davranması gerektiğini bilmemeleri (ya da herhangi bir insan da olabilirdi bu), mantıklarıyla değil de kabile anlayışı ile hareket etmeleri içimi acıttı.
melih bulu bu göreve layıktır değildir ya da bu görevde başarılı olur olamazdan ziyade şu ülke insanın üzerine lanet gibi yapışan nerede nasıl davranılması gerektiği bilincine varılamaması gelecek adına ümitleri tüketen bir törpü gibi. sen protestonu yine yap fakat protestoya konu olmuş kişi senin karşına gelmiş ki bu bulunmaz bir fırsat. sağ duyulu davranılarak aralarından iki üç temsilci seçilerek melih bulu ile konuşulabilirdi diye düşünüyorum. her iki tarafında birbirini anlayamadığı, kelimelerin ve cümlelerin anlamsızca havada süzüldüğü böyle bir ortamdan bir sonuç çıkmayacağı o kadar net görülüyor ki... -
fakirler neden çocuk yapar sorunsalı
film - belgesel türünde sert gerçekçi ve gerçekten sağlam bir yapım olan bal ülkesi'nde geçen bir diyalog tam da bu konuyu özetler nitelikte.
beş çocuğu ve karısı ile karavanın içinde hayat süren, tek geçim kaynakları, yabani arı ve büyük baş hayvan yetiştiriciliği olan bir baba var. sefalet diz boyu. film zaten belgesel tadında olduğu için ailenin hayatı tüm çıplaklığı ile sergilenmiş. yaşadıkları ortamı ve hayat şartlarını izledikçe insanın ruhu daralıp nefesi kesiliyor.
bir sahnede ailenin babası şehirden gelen başka bir adama bal satıyor. tabi o ara arabanın içinde sohbet ediyorlar. şehirli adam " beş çocukla zor olmuyor mu?" dedikten sonra baba ne dese beğenirsiniz?
" çocuksuz olmaz. çocuk gerçek hazinedir."
evet çocuklar hazinedir fakat o hazineye bakamadıktan sonra senin söylediğin boş lafın ötesine geçmez. benim söylediğim mantıklı ve rasyonel bir insanın düşüneceği şeyler. peki fakir ve cahil insanlar ne düşünüyor derseniz, her bir çocuğu kolay ulaşılabilir mücevher gibi görüyor. ne kadar çok yaparsam,hazinemi o kadar çok çoğaltırım düşüncesi. fakir insan dini ya da seküler inançta olsun hiç farketmez ulaşamadığı maddi gücün eksikliğini çocuk yaparak giderir. çocuğun yetişme koşulları ya da fizyolojik ihtiyaçları ile ilgili gelecek kaygıları hiç yoktur çünkü yaptıkları çocuk onlara zenginlik katmıştır.
çoğalma güdüsünün zenginlerde fakirlere oranla daha az ve tutarlı olmasının sebebi ise, zengin insanların gelecek ihtiyaçlarının metayla doyuma ulaşmasıdır. genelde tek çocuk yaparlar ki bu da tamamen sosyal baskı neticesinde ya da servetine mirasçı bırakma düşüncesidir. şimdi diyeceksiniz ki zengin ya da fakir çocuğunu severek yapmıyor mu? tabiki severek yapıyor. fakat bu düşünce üst benlikte aktif olan kısımda mevcut. asıl ve derin sebepler ise, alt benlikte gizli. -
röportaj adam'ın ekşi sözlük videosu
adam sözlüğün ve ülkenin geldiği noktanın ilaçlı mr'ını çekmiş resmen. tespitler ve göndermeler nefis.
" rahmetli edison yaşasaydı, ampulü buldu diye değil canlı yayında osurdu sıçtı diye gündem olurdu yani böyle bir ortam bu sözlük" kısmında sesli güldüm. tam da bu değindikleri nokta sözlüğün düşen kalitesine yapılan müthiş bir gönderme. bilimsel hiçbir gelişmenin ya da konunun sol framede olmayıp aksine eften püften konuların ve kişilerin gündemin üst sıralarını meşgul etmesi kalitesi düşük yeni yazarların sözlüğün içine sıçtığının kanıtıdır. -
yazarların almanca seviyelerini gösteren cümle
- sus dumkof
+ nein davut