o an geldiğinde insanın aklı ve kalbi ortak bir kargaşa çıkarabilir. tüm hislerin aynı zamanda yaşandığı bir telaş gibi. belki rahatlık, belki korku kim bilir? belki de korku ile karışık bir rahatlık hâlidir. o kısım şimdilik muamma... lakin "vakit tamam, hadi toparlan bakalım!" sinyali duyulduğu an hissedilen en güçlü duygu hiç şüphesiz tüm insanlar için pişmanlıktır. bu konuyla ilgili en çarpıcı satırlar oğuz ataya aittir.
"ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? birdenbire, ‘buraya kadar!’ dediler. oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. bütün sularda gölgeni seyrederdin. üstelik daha önce haber vermiştik, derler onlar. her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. sevginin ölümünü her pazar çanlar çalarak ilan etmiştik. işte onların kanunları böyle. bizimkilere benzeyebilir mi hiç?"
(tutunamayanlar'dan)
mailbag5 profili
-
öleceğini bilmek rahatlatır mı korkutur mu
-
restoran + mum + keman + diz çökme + yüzük
söz konusu program, primitif ayin ritüelleri gibi -sanki olmak zorunda, olmazsa olmaz- art arda sıralanmış aman allah'ım!
gözümde izbe ve karanlık bir mekânda müzik eşliğinde gerçekleştirilen acımasız infaz törenleri canlandı. hatta kulağıma rüzgarın ürkütücü uğultusu bile geldi.
rastgele bir parkta; belediyeye ait banklardan birinin üzerinde öylesine otururken, ansızın uzanan bir demet papatya ile göz göze gelmek belki de en iyi reçetedir. kim bilir?
ezbere yaşanmıyor hayat...
başkalarını taklit ederek, onların yaptıklarının üzerinden bir daha geçerek, onları tekrar ederek biz olmaktan iyice uzaklaşıyoruz.
özel olmaya çalışırken alelade olmak niye? -
durduk yere insanın aklına gelen replikler
"tabutun içinde ölülerle diriler.
ya tabutu taşıyanların içinde olacaksın, ya tabutun içinde, ya da bu işi organize edenlerin. ya sen, ya sen nerede olacaksın?" *
biraz önce işe gelirken, yol boyunca birden fazla cenaze aracına denk geldim. sanırım oradan çağrışım yaptı. çok sevdiğim bir filmdir. neredeyse bütün sahneleri aklımda ama bu tam "çerçevelenerek duvara asılması gereken" bir replik.. -
sizli bizli konuşmak
hitap önemlidir. bu konuda takındığımız tavır, almak istediğimiz karşılık ile eş değerdir. hitap insanın önce kendisine ardından karşısındakine olan saygısını ifade eder.
henüz tam manasıyla tanımadığım, neyin nesi, kimin fesi olduğunu bilmediğim biriyle senli/benli konuşmak bana çok yanlış ve saçma geliyor. ayrıca çok samimi ve yakın olmadığım herkes için -uzak tanıdık, az bildikler- sizli/bizli konuşmak harikulade bir mesafe ayarı sağlıyor. böylelikle gereksiz seviye kaybının önüne geçebiliyor insan.
bilemiyorum belki bu durumdan hoşnut olanlar hayli fazladır. olabilir elbette o da bir düşünce, nasıl mutlu oluyorlar ise öyle konuşsunlar. ancak hiç tanımadığım birinin bana koğuş arkadaşı, hala kızı ya da mahalleden biri gibi laubali bir şekilde hitap etmesine açıkçası tahammülüm yok. bu minvalde başlayan bir sohbette muhabbetim olmaz. çünkü ister istemez her laf ziyan oluyor, hacim kaybederek likite dönüşen bir diyaloğu son derece akışkan ve rahatsız edici buluyorum. yapış yapış, vıcık vıcık!
kaldı ki samimiyet dediğimiz hissiyat, bir zaman sonra kendiliğinden gelişir zaten, öyle gereksiz yere elense olmaya ne hacet, mesafe iyidir. görüş açısını ve netliği daha iyi çözmenize yardımcı olur. çok zor değil deneyin. -
yeniden yayınlanması istenen çizgi filmler
tabii ki cedric
sadece sekiz yaşında olmasına rağmen dünyanın en romantik ve en centilmen sarışınıdır.
dedesi, okul arkadaşları, komşularının köpeği, ezeli rakibi ve elbette büyük aşkı "chan" ile unutulmazdır. dedesi ile olan diyalogları kolay kolay akıldan çıkmaz. ayrıca gece olunca yatağının kenarına oturup kendiyle yaptığı kritikler ve muhasebeler efsaneydi. benim için bir çizgi filmden çok daha fazladır...