Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 2 ocak 2021 galatasaray antalyaspor maçı

    tüm antalya ilinin defans yaptığı maç. çevre illerden de yardım isteseydiniz amk.

  • 2. memurların % 21 zam istemesi

    bal gibi haklı bir istek. şunu anladım, bu ülkede kendinden olmayanın haklı isteğine destek olmadığın sürece kendinin düzlüğe çıkma şansın yok. bugün memura bu zam yapılsın, yarın o zam bana yapılır. (mühendis) bu işler böyle işliyor.

  • 3. insanlık tarihinin en büyük buluşu

    ateş, elektrik, internet ve her eve su gelmesini sağlayan sistem, kanalizasyon sistemi.

  • 4. 2 ocak 2021 melih bulu'nun boğaziçi rektörü olması

    trollerin ekseninden saptırmaya çalıştığı olay. kimse adamın akp'li olmasını sorun olarak görmüyor. boğaziçi'ne seçimle gelen son rektör de* akp muhalifi filan değildi. sorun tepeden siyasi saiklerle atama yapılmasıdır.

    öğretim üyeleri, rektörü kendi içlerinden seçebilecekken tepeden atama yapılırsa, o kişinin liyakati tabii ki sorgulanır. bu sadece boğaziçi için değil bütün üniversiteler için geçerli. o zaman belediye başkanlarını da cumhurbaşkanı atasın. dernek başkanlarını da cumhurbaşkanı atasın, meslek örgütlerinin yönetimlerini de cumhurbaşkanı atasın. ne uğraşıyoruz ki? sayın cumhurbaşkanı herhalde bir üniversiteyi kimin daha iyi yöneteceğini o üniversitedeki öğretim üyelerinden daha iyi biliyor. her şeyi herkesten çok daha iyi biliyor.

    yarın bir gün akp iktidardan inerse bu konuda siz de dert yanacaksınız. o zaman sizin hakkınızı da yine biz savunacağız. geçmişte savunduğumuz gibi. her yere bu şekilde siyasetin girmesi doğru değil. cumhurbaşkanı, erdoğan değil başka biri olsaydı da biz buna karşı çıkacaktık. muhalif rektör istiyoruz demiyoruz ki. seçim istiyoruz diyoruz. anlamıyor da değilsiniz, kasten saptırıyorsunuz.

    eskiden, ama çok eskiden değil, daha 4 sene öncesine kadar rektör atamaları nasıl yapılıyordu merak edenler için (bkz: #117658709).

  • 5. radamel falcao garcia

    - evet beyler benim maçım biter
    + falcao abi, bir beş dakika daha oynasaydın be abi
    - kaçıcam hüseyin kardeş işim var
    + bari maç başından düşseydin be abi. falcao abi 10 dakikaya 100bin maç başı verdik. bir 10 dakika daha oyna maç başından düşelim abi.
    - ne zaman sakatlanacağımı sana mı soracağım aslanım?

  • 6. exxen'e üye olmamak için bir sebep bırak

    şeyma'nın çılgın egzotik partilerinin finansmanına katkıda bulunmak istememek.

  • 7. akıncı (dizi)

    izlemeden elestirenler var. onyarginiz batsin

    izledim. igrenc otesi.

  • 8. bee network

    oo refçi sikikler geri dönmüş kutlayalım.

  • 9. 2021 kuraklık ve susuzluk tehdidi

    bu sene şöyle bir durum var. tahminlere baktığında sonraki bir hafta yağmurlu gözüküyor. ancak günler ilerledikçe yağmurlar yerini bulutlu, kapalı bir havaya bırakıyor ve yağış düşmüyor.

    mesela şu an iphone’a baktığımda beş gün sonrası için istanbul’da yağış gözüküyor ama büyük ihtimal ya çok az yağacak ya da hiç yağmayacak.

    zannediyorum böyle böyle kışı bitireceğiz ve sonra siki tutacağız.

  • 10. cemaatin rte'yi görünce namazını bozması

    namaz kılmıyorlar o esnada, hoca bir şeyler okurken oturuyorlar. cahil cahil başlıklar açmayın.

    edit. siz ergen misiniz yoksa troll mü? yok alttaki ifşalamış falan. oturma eylemini yazmadığım için düzelttim sadece. alttaki ergen üstte görünmek için sadece nokta koyup girdi yazdı. ardından aklınca bana laf sokmak için düzeltti. niye? üstte görünecek ya. kafayı yemişsiniz favori almak için. sizin gibi ergen olsam, o nokta girdisini ss alırdım ama manasız şeyler.

  • 11. öğretmenlerin problemlerini kimsenin umursamaması

    okulumdaki öğretmenlerden bir.tanesi sadece haftada bir gün okula gelip paraf atarak maaş + yüzde yirmibeş zamlı full ek ders alıyor.

    kanıma dokunuyor buraya yazmak istedim.

    bunlar yüzünden iyi öğretmenler zarar görüyor.çözülmesi gereken o kadar çok problem var ki...

    ekleme : bahsettiğim kurum ağır otizmli öğrencilerin olduğu özel eğitim okuludur.ve bu tür okullarda ek ders ücretieri yüzde yirmibeş artırımlı ödenir.

  • 12. covid-19'u 30 saniyede tedavi eden ilaç

    yatanların günahı nedir yahu, ayağa kaldırsinlar hemen garipleri öyle yapsınlar, 30 saniyede bitti gitti.

    biten sadece covid değil belli ki, türk gazeteciliği ve televizyonculuğu da böyle böyle bitti.

    edit yapmayı sevmiyorum ama bir tane mesaj geldi, " nereden biliyorsun da etki etmediğini dalga geçiyorsun " şeklinde. buradan yanit vereyim olayın ne kadar kolpa olduğu anlaşılsın.

    bak güzel kardeşim annem terminal devre kanser hastası. korkunç ağrılar çekiyor tahmin edersin. bu sebeple sadece kırmızı reçete ile satılan ve vücuda yapıştırılan bir bant, kas içine iğne ve damar yolundan verilen çok güçlü bir ağrı kesici bulduk, doktora soracağız yazabilir mi diye.

    ilacın etken maddesi fentanil. markayı vermeyim ama prospektüsünde diyor ki, damar içi enjeksiyonda 1-2 dakika içinde etki eder !

    her şeyi bir kenara bırakın damar içine enjekte edilen bu kadar ağır bir uyuşturucu dahi ancak 1-2 dakikada etki ediyor, senin covid hapı 30 saniye.

    haydi hayırlı traşlar.

  • 13. evlenilmemesi gereken kızlar

    başlık altında "türk kızı olması yeterlidir" diyenler var. dostum o kadar havalısınız ki keşke kız olsaydım da beni bi güzel becerseydiniz.

    bu kişiler aynı zamanda çaylaklardan mesaj bekleyen yazarlar başlığında mesaj dileniyorlar.

  • 14. iran'ın beyin yakan intikam animasyonu

    kitlesel sosyolojik mastürbasyondur

  • 15. biz bir aileyiz diyen patron

    bu yalan hep aynıdır. çalışanlarına biz bir aileyiz deyip onları daha çok çalışmaya ve kendilerini şirkete adamaya yönlendirirler. ama iş maaşa geldiğinde aile falan kalmaz ortada. mesela işe biraz geç gelirsiniz iş başka dostluk başka derler. ama kendi işlerini yaptıracakları zaman hemen bu aileyiz yalanını sıkarlar ortaya. o yüzden bunu diyen bir patronun yanında çalışıyorsanız daha iyi bir fırsat bulduğunuz anda direkt oradan sıvışın.

  • 16. 2 ocak 2021 marcao'ya verilmeyen kırmızı kart

    marcao milletvekili herhalde dedirten olay. dokunulmazlığı burdan gelse gerek. rakibe tokat atmak, hakeme fiziksel müdahale, onlarca kırmızı kartlık hareketin cezasız kalması. ben artık şaşırmıyorum bile.

  • 17. sma hastası ayaz bebeğin 5 ayı kalması

    kayıtsız kalınmaması gereken durum. lütfen artık!!

  • 18. kutsal öğretmen-doktor-asker

    doktorum, hiçbir meslek kutsal falan değildir; toplumun bir mesleği kutsallaştırıp maaşını kutsama olarak vermesinden de nefret ediyorum, emek harcıyorum onun karşılığını istiyorum alkış da kutsama da sizin olsun. başımızda beyaz haleler çıktı amk ama bununla karın doymuyor

  • 19. babanın en iyi olduğu konu

    baba olamamak

  • 20. osmanlı viyana'yı alsaydı

    hiçbir şey olmazdı. neden? çünkü budapeşte, atina, bükreş, belgrad'ı da almıştı. ne onlar açısından ne de bizim açımızdan pek değişen bir şey olmadı. bunun sebebi ilkin o dönemde kapitalist aygıtların gelişmemesi, ikincisi osmanlı savaşlarının en büyük amacının ekonomi olmasıdır. osmanlı imparatorluğu, o çağda benzerlerinin de yaptığı gibi fethettiği yerlerden tek beklentisi, ödemelerini düzgün yapmasıdır.

  • 21. öleceğini bilmek rahatlatır mı korkutur mu

    o an geldiğinde insanın aklı ve kalbi ortak bir kargaşa çıkarabilir. tüm hislerin aynı zamanda yaşandığı bir telaş gibi. belki rahatlık, belki korku kim bilir? belki de korku ile karışık bir rahatlık hâlidir. o kısım şimdilik muamma... lakin "vakit tamam, hadi toparlan bakalım!" sinyali duyulduğu an hissedilen en güçlü duygu hiç şüphesiz tüm insanlar için pişmanlıktır. bu konuyla ilgili en çarpıcı satırlar oğuz ataya aittir.

    "ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? birdenbire, ‘buraya kadar!’ dediler. oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. bütün sularda gölgeni seyrederdin. üstelik daha önce haber vermiştik, derler onlar. her şeyin bir sonu olduğunu genel olarak belirtmiştik. yaşarken eskidiğini ve eskittiğini söylemiştik. sevginin ölümünü her pazar çanlar çalarak ilan etmiştik. işte onların kanunları böyle. bizimkilere benzeyebilir mi hiç?"

    (tutunamayanlar'dan)

  • 22. 2 ocak 2021 gaziantep fk aleyhine verilen penaltı

    buna penaltı diyen gitsin bale izlesin. hakem faciasıdır. futbolun ruhunu öldüren ve ligin gidişatını belirleyen ana unsur hakem kararları olmasın artık. rezalet. futbolsever olarak ekran karşısında tüm keyfi alıp götürüyor bu hakem faciaları.

  • 23. 2 ocak 2021 galatasaray fenerbahçe beko maçı

    entry sayısının azlığından anlaşılıyor ki fenerbahçe sabunsuz sikmekte... zaten öyle olmasa sokağa çıkma yasağı olan günde ve açık kanaldan yayınlanan maçta şimdiden 200 entry olmuştu.

    ölü taklidi yapmayın cinconlar! ayılar çok aç kalırlarsa mezarından çıkarıp yiyorlar adamı. bu sene çok açız amk!

    tanım: cincon'a gece tarifesi açtığımız maç. fark yirmiye inince mola alıyoruz.

  • 24. hafta sonu yasakları son bulsun kampanyası

    öncelikle uygulanan yasakların 1.5 aydır hiç bir işe yaramadığını görmüş bulunuyoruz.

    her gün 250 civarı sabit bir ölüm sayısı. vaka sayısı 15-20 bin arası. değişen hiç bir şey yok.
    hafta içi bizi eşşek gibi sermayenin sırtımızdaki kırbacıyla çalıştırıyorsunuz. leş gibi minibüslerle, metrobüslerle, otobüslerle işe gönderiyorsunuz. ama hafta sonu geldiği zaman kır dizini evinde otur diyorsunuz. psikolojik olarak ve maddi olarak milyonlarca insan zor durumda. ne bir yardım verebiliyorsunuz ne de önünü görebiliyor insanlar. 15-20 bin kira ödeyen esnafların dükkanını kapatıyorsunuz, üstüne alay eder gibi 1000 tl yardım ediyorsunuz.

    acilen sıkı tedbirler dahilinde haziran-kasım arası döneme dönülmelidir. 14 gün tüm sektörlerde tam kapanma yapmaya yemiyorsa insanları oyalamayın, hafta içi çalış hafta sonu otur dinlen pazartesi patronuna lazımsın dışarıda virüs kapma demeyin. yapacağınız işi sikeyim. sabah karanlığında işe gidip akşam karanlığında işten geliyoruz. ve hafta sonumuzuda eve hapsettiniz.

    sonuç olarak, yiyorsa 14 gün tam kapanma, aksi halde özgürlük..

    —-

    en üst edit: çaylak bir arkadaşımızın ricası

    hocam ben çaylağım. yazamıyorum. rica etsem ekler misin? ya da sen bilirsin.

    babam bir kargo şirketinde çalışıyor. bu haftasonu yasakları yüzünden evimize ulaşım, otobüs vs olmadığından 7-8 km yürümek zorunda kalıyor.

    ———-
    edit: açtığım başlığın bencillikle alakası yok. ya tam kapanma ya da çok sıkı denetimli normalleşme. maske takmayan mı var? hemen cezayı keseceksin. öyle vergi borcu olarak değil. direkt 1 ay içinde ödemezse faiz koyucaksın, 3 ay içinde ödemezse maaşına, evine haciz işlemi başlatacaksın. siz kesilen cezaların ödeneceğini mi düşünüyorsunuz? hepsi bir seçim öncesi silinecek.
    cuma namazlarını serbest bırakan, marketlerde içki reyonlarını kapatan zihniyet bizim sağlığımızı düşünmüyor, kendilerine köle ediyor.

    önerim;
    hafta içi sgk veya bağ-kur primi ödemeyen kim varsa dışarı çıkmayacak. bulup cezayı yapıştıracaksın. yani işi olmayan evinde oturacak! bulunduğu mahal dışında gezdirmeyeceksin!

    edit3:
    insanlar artık hafta içi rapor almaya başladı, işlerini halletmek için veya bunalıp bir deniz havası almak için.

    ———-

    edit2: hafta sonu yasakları yüzünden hafta içi herkes işi olmasa da dışarıda, soğuk olduğu için avm’de. biz çalışan kesimin psikolojisi?

    ———-

  • 25. üniversiteler açılacak mı

    açılmayacaksa; bir kısım akademisyen tayfanın acil beyin nakline ihtiyacı var: "evdesiniz yapın amk" diye her haftaya ödev, quiz, 8 vize, 2 final, senkron/asenkron ders, proje koyup, zoom üzerinden yoklama alıyorsun tek ders için, anam babam eve geliyor sırtımı izleyip, yatalak gibi önüme yemek koyup gidiyor.

    sizin vizyonunuzu sikeyim ben, gelişemiyoruz böyle! evde olduğu için geçimini kendi sağlaması gereken insanlar olduğunu unutup herkesi bir eli yağda bir eli balda sanıp, eller havada aynalı sınav yapıyorsunuz!

    lan profesör oluyorsun, ülkenin en taşaklı şirketlerine danışmanlık yapıyorsun, öğrenciyi boğmadan adil bir değerlendirme sistemi kuramıyorsun!

    ta amına koyum vereceğin dersin de, yapacağın sınavın da, ödevin de! tamam süreç uzaktan ama hayat bitkisel değil, 1 saat yürüyüşe çıkamıyorum yeter artık!

  • 26. cinsiyetsiz tuvaletler istiyoruz kampanyası

    erkeklerin pişman olacağı kampanyadır.

    içerden bildiriyorum: kadınlar tuvaleti daha pis.

    o yüzden çoğu yerde erkekler tuvaletini kullanıyoruz.

  • 27. bitcoin

    nasdaq 100 geçen yıl %40 civarında prim yaptı. tesla hisseleri 10 katına çıktı. bitcoin de 5 katına çıkmış durumda. ilginç şeyler bunlar, neden ilginç?

    öyle anlıyorum ki, geleceğe dönük büyüme beklentisi olan yeni teknolojiler şirket faaliyetinin karlılığından bağımsız olağanüstü miktarlarda yatırım çekiyor. bunun en önemli sebebi haliyle piyasadaki likidite bolluğu. bu likidite bolluğu neden enflasyona dönüşmüyor? çünkü alım gücünü etkilemiyor. neden alım gücünü etkilemiyor? çünkü piyasa yapısal olarak bozuk ve sağlanan para arzının büyük kısmı creme de la creme seviyesinde takılıp kalıyor, aşağıya trickle down etmiyor. iş yaparak para kazanma umudu kalmayan yatırım da dönüp dolaşıp güvenli liman olarak teknoloji yatırımına dönüşüyor. eskiden, çok değil bundan 20 sene önce liberalizmin amentüsü serbest piyasanın dünyayı kalkındırıp dönüştüreceğine inanılırken, bu para üçüncü dünyaya geliyordu, zira oturmuş piyasalara kıyasla çok daha büyük kazanç beklentisi vardı. şimdi üçüncü dünyadan umut kesilmiş durumda, herkes geleceğe bakıyor.

    bu düzen değişir mi, nasıl değişir? şüphesiz aşıların dolaşıma girmesiyle iş hayatı bir nebze işlerlik kazanır, bu da iş yatırımlarını arttırır. fakat ben bunun beklenen stimülasyonu yaratabileceğinden emin değilim. büyük politik değişimler yaşanmadan bu düzenin değişebileceğini sanmıyorum. bunun için de politik bir farkındalık gerekiyor. düzenin değişmesi için piyasanın yapısal bozukluğunun yıkılması ve yeniden inşa edilmesi lazım. teknoloji devlerinin parçalanması, şirketlerin fikri mülkiyet haklarının kısıtlanması, vergi sistemlerinde devrimler, zenginlerin çok daha yüksek vergilendirilmesi gerekiyor. dünyanın varolan teknoloji seviyesinin çok daha büyük kitlelere çok daha yüksek seviyede refah sağlaması mümkün, ama bunun için önce kitlelerin bunu istemesi lazım. kitlelerin istemesi için, bunun mümkün olduğunun farkına varmaları lazım.

    bu boşluktan faydalanabilecek politik liderler şu an o kitlelerin farkındalık seviyesinin çok altında seyrediyor. dünya düşüncelerden hızlı değişiyor. o yüzden bir veya bir kaç nesilden önce bu politik talebin oluşacağına ve yeniden dağıtımın sağlanabileceğine inanmıyorum.

  • 28. felsefenin faydası var mı

    "her insan doğal olarak bilmek ister." (aristo)

    insan dünyaya geldiği andan itibaren, içsel bir güdü olarak çevresini anlamlandırmaya çalışır. insanın bilme /öğrenme ihtiyacında , felsefe bir sonuç değil, bir süreçtir.

    dolayısıyla "insan neden öğrenmek ister ? " diye sormak, ne kadar saçma bir soru ise felsefenin bir faydası var mı diye sormak da o kadar saçmadır.

  • 29. the hateful eight

    tarantino’yu yakıp küllerine baksan bu film çıkar. safkan tarantino filmidir. kendisinin hala bu filmi izleyip 31 çektiğine eminim.

  • 30. şaka maka herkesin exxen'e üye olması

  • 31. 90'lar türkçe popunu mumla aramak

    bir tek bende mi oluyor yoksa hepimizde mi aynı sorun var bilmiyorum ancak 90'lara dair tüm şarkı sözlerini ezbere biliyor ve tempo tutuyorken son dönemde çıkmış hiçbir şarkı sözünü hatırlamıyorum bile hepsi hormonlu, yapay bir domates kadar tatsız ve sıradan.

    günümüzde pop müziğin eriyerek bitme sebebi de bayağı ve içi boş sıradan sözler, polemiklerle bir yere gelme çabasıydı.

    aşağıda 90'ları özleyenlere nette ararken bulduğum 45 şarkıyı bırakıyorum:

    1. harun kolçak – gir kanıma (1991)
    2. aşkın nur yengi – serserim benim (1992)
    3. leman sam – anladım ki (1992)
    4. sertab erener - sakin ol(1992)
    5. sertab erener - ateşle barut (1993)
    6. nilüfer – kavak yelleri (1992)
    7. oya&bora – sevmek zamanı (1992)
    8. levent yüksel – medcezir (1993)
    9. deniz arcak - vurur (1993)
    10. yıldız tilbe – delikanlım (1994)
    11. yonca evcimek – 8.15 vapuru (1994)
    12. burak kut – benimle oynama (1994)
    13. demet sağıroğlu – arnavut kaldırımı (1994)
    14. gökhan kırdar – yerine sevemem (1994)
    15. serdar ortaç – karabiberim (1994)
    16. tarkan – hepsi senin mi ? (1994)
    17. tarkan – kış güneşi (1994)
    18. ege – yaz aşkım (1995)
    19. ferda anıl yarkın – sonuna kadar (1995)
    20. hakan peker - ateşini yolla
    21. kenan doğulu – sımsıkı (1995)
    22. candan erçetin - hangi aşk adil ki? (1995)
    23. mirkelam – her gece (1995)
    24. gülay – cesaretin var mı aşka ? (1995)
    25. rafet el roman – seni seviyorum (1995)
    26. sibel alaş – adam (1995)
    27. cartel – cartel (1995)
    28. emel - hovarda (1995)
    29. çelik – hercai (1995)
    30. sezen aksu – rakkas/salla (1995)
    31. nazan öncel - erkekler de yanar
    32. ümit sayın – hicran (1996)
    33. yaşar - kumralım (1996)
    34. yeni türkü – olmasa mektubun (1996)
    35. zeynep dizdar – vazgeç gönül (1996)
    36. seden gürel - çalkala (1996)
    37. rengin - aldatıldık (1996)
    38. ali güven - yolcu (1997)
    39. deniz seki – kop gel günahlarından (1997)
    40. izel - kızımız olacaktı (1997)
    41. reyhan karaca – sevdik sevdalandık (1997)
    42. kerim tekin – karbeyaz (1997)
    43. ayna - akdeniz (1998)
    44. murat kekilli – bu akşam ölürüm (1999)
    45. grup laçin – bekar gezelim (1999)

  • 32. kemal sunal'lı ziraat bankası reklamı

    çok rahatsızlık verdi bana izlerken.
    neden bilmiyorum ama.
    burada yazılanların bir çoğuna sonuna kadar katılıyorum. fazla yapay, yüz oturmamış, saçlar peruk gibi duruyor, sürekli gülüyor, rahatsızlık veren kısmı ne bilmiyorum. belki de bu kadar yapay olması beni çok gerdi.
    edit yapay değilmiş, plastik makyajla başka biri o rolü oynamış. ses görüntüye oturmadığı için rahatsız oldum belki de. seyyah koala' a teşekkürler.

  • 33. cnn türk muhabirinin röportajı yarıda kesmesi

    aq nun muhabiri inşallah açlıktan geberirsin, adam orada dertlerini dile getirmek istiyor g.tüm g.tüm uzuyorsun, utanman hiç yok gördüğüm kadarı ile. ben bu insanlara karşı tüm insani duygularımı kaybettim, gözümün önünde ölmüş, gebermiş, zerre s.kimde olmaz. yezidin değirmenine su taşıyanın çöp kadar değeri yok gözümde.

    not: bu adam için gelip sakın ekmek parası duyarı yapmayın. insanlar karnını doyurmak için çöp eşeliyor aq, bunların patronları daha fazla semirsin diye.

  • 34. melih bulu

    2002 yılında ak parti sarıyer ilçe kurucusu olan melih bulu, 2021 yılında boğaziçi üniversitesi rektörü oldu. boşlukları siz doldurun, anlatmaya gerek yok.

  • 35. gorilla glass 5 telefona ekran koruyucu takan tip

    adam kendi mülkiyetindeki malını (telefonunu) dilediği gibi değerlendirmiş, ekran koruyucuyu sana mı taktı da seni bu konu bu kadar gerdi.

  • 36. 15 kişide mutasyonlu virüs tespit edilmesi

    15 dedilerse o rahat bi 800 kişi vardır.

  • 37. diş teli

    “ay kesinlikle değmez” “20 yaşından sonra uğraşılmaz” “şöyle öldüm böyle uyuyamadım”diyenlere sakın bakmayın ve taktırın ihtiyacınız varsa.

    24 yaşımda taktırdım, 2 sene kaldı. evet ağrım oldu, hassasiyetim oldu, ağzımı açmaya çekindim ama çıkardıktan sonraki o özgüven patlaması, o 32 diş gülebilme rahatlığı... paha biçilemez.

  • 38. 2 ocak 2021 sözcü gazetesi alıyoruz kampanyası

    sözcü gibi gazeteleri ne kadar kötü gazeteler gibi görüyorsanız görün, şöyle çok çok basit bir gerçek var: gazeteler satış rakamları üzerinden değerlendirilir. daha çok satış rakamına sahip gazeteler, daha çok kişiye ulaşabildiği için, devlet kurumlarında da daha ciddiye alınıyorlar.
    sen sözcü alınca, sözcüye para vermiş oluyorsun. sözcü para kazanınca, haber, muhabir, yazar harcamalarında yapabileceği imkanlar artmış oluyor.
    amerikalılar buna "vote with your wallet" diyor. yani tüketicilerin organize tepkileri şirketlerin de politikacıların da davranışlarını etkiliyor.
    2000'lerde akp'liler birbirlerini desteklemek için ülker ürünleri ve zaman gazetesi için böyle bir organizasyon içinde olmuşlardı. tüketim alışkanlıklarını "kendi adamlarını desteklemek" için değiştirmişlerdi.
    niyeyse türkiye'de akp'yi desteklemeyen insanlarda bu davranış şekli "ayıp" veya "suç" gibi algılanıyor. cüzdanıyla seçim yapacak kişilere "saf mısınız, mal mısınız" diye hakaret edip olası organizasyonlara da köstek olmayı seçiyoruz.
    bu kadar korkmayın, organize olmak, birlikte olmak, birbiriyle yardımlaşmak kesinlikle ayıp değil, suç da değil.
    yok "özgür gazeticilik yapmıyorlar" diye inat edip karşı çıkarsanız, "bunlar koyun gibi tepkisiz kalıyorlar, ne yaparsak yapalım ses çıkartmayacaklar" diyerek baskıları arttıracaklardır.
    konu özgür gazeticilik değil, konu sizin özgürlüğünüz, konu bireysel özgürlükler.
    eğer türk toplumu olarak bu basit gerçeği anlayabilirsek, işte o zaman hayalini ettiğimiz ülkeye kavuşuruz.
    yok "ben saf değilim ben mal değilim en akıllı benim" diye bencillik peşinde koşarsak, o zaman bizleri tek tek ayıklayıp çok rahat ezerler.
    bireysel haklarımıza sahip çıkmak zorundayız.

  • 39. ilişkilerden edinilen tecrübe

    modern tıbbın yürüyebilmesinin olmazsa olmaz şartı hasta değildir, hasta olduğunun farkında olan ve tedaviye gönüllü olan hastadır. tüm dünya kanser olsa dahi, tedaviyi talep eden bir hasta yoksa, tıp da yoktur.

    benim de insan ilişkilerinde edindiğim tecrübe buna paralel. kabullenememiş ve hırslı insanlardan uzak durulması gerektiğini zor da olsa öğrendim. açayım.

    kabullenememiş insan; kendisi ile ilgili herhangi olumsuz bir şeye ikna olmamış, kabullenememiş insandır. içsel veya dışsal da olabilir bu olumsuzluklar. cahil olduğunu kabullenememiştir, aptal olduğunu ya da fakir olduğunu, kimsesiz olduğunu, ciddiye alınmadığını, değer görmediğini, iflas ettiğini veya ''onun öldüğünü''... uzar gider bu. insanın bireysel yaşamda atılım ve değişimler zannedildiği gibi itiraz ile değil kabullenme ile başlıyor. tıpkı tedavi gibi düşünün. doktora direnerek sağlıkta ancak geriye gidersiniz. önce kabullenmek gerekir hastalığı.

    kabullenme, duruma koşulsuz bağlılık ve itaat değildir. gerçekçi ve anlaşılabilir çözümler üretebilme yolundaki ilk adımdır aslında. ve kabullenememiş insandaki hırs, bana hep korkutucu boyutta gelmiştir. gözlerine, sözlerine, seslerine yansır o ''bir an önce'' hedefe ulaşma arzusu. korkutucu ve yıkıcı bir acelecilik yansıyor yaşamlarına. bu uğurda çiğnemeyecekleri, ayaklar altına almayacakları ,pazarlamayacakları bir değer yok gibi görünür.

    bu ''her yolun mübahlığı'', hedefe ulaşma arzusu ve nefretten besleniyor. neye veya kime nefret? belirsiz. tamamen dizginsiz ve serseri bir nefret ve bu nefretin rahimdaşı bir öfke. sorsan, biran sakin dursa ''oha! içimde nefret var, hem de belirli bir hedefi yok!'' diye ürperecek. fakat o kadar hırslı ve kabullenememiş ki, buna vakti bile yok. hayatında ilk defa gördüğü biri de olabilir bu nefretin nesnesi, yolda geçen herhangi biri de, bir eşya veya bir çocuk da. ama hayatını esir almıştır artık bu nefret hali.

    örneğin sohbet arasında ''falan kişi kaza yapmış'' dersin, ''onun parası çoktur bir şey olmaz,'' deyiverir misal. oysa kazan yapan kişinin veya ona bu haberi ileten sizin gündeminizde değil zaten para. bunun gibi, yaşamın her anını esir almış bir nefret halinden söz ediyorum. mesela sözlükte de var; ''doktorların sorunundan'' söz ettiğinde hemen ''bok gibi maaş alıyorlar yea'' diye giriş yapan tipler. oysa dile getirilen doktor sorunları arasında maaş yoktur zaten o an. mesela şiddet vardır, insanlık dışı koşullarda çalıştırılma vardır, mobbing vardır, halk sağlığının neoliberal politikalara kurban edilmesi vardır vs vs ama bu tip, direkt maaşlarına odaklanır. çünkü neden? çünkü ''kabullenememe''. doktor olamayışını kabullenememe, bunu kabullendiyse bu sefer diğerinin doktor oluşunu kabullenememe, bunu kabullenmişse bu sefer doktorun o maaşı hak ettiğini kabullenememe... yani illa bir kabullenememe durumu var. basit ve güncel bir örnektir.

    kapitalizmin insan doğasını iğdiş edip binlerce yıllık kolektivizmin yerine liberal rekabetçiliği ikame etmesinin sonuçları sadece ekonomik değildir. işte bu hırs yaratılan yeni insan tipolojisinin en stratejik parçasıdır artık. kapitalizm önce değer ve kavramları tekeline alır, sonra üretim araçlarını. işte ''azim''in yerine hırsı, işbirliğinin yerine rekabeti, ihtiyacın yerine lüksü, vicdanın yerine katı usçuluğu koyarak büyür düzen. bunun için tüm imkanlarını seferber eder kapitalizm.
    ''asla kabullenme, önüne çıkan engelleri yık, arkana bakma, sen yalnızsın, düşersen yenilirsin, hırslı ol, hırs, hırs hırs'' yani başka deyişle homo homini lupusa göre yaşa der.

    kapitalizm ilginç bir şey başardı; bir yandan ürünleri sınırsız sayıda üretirken, öte yandan bu ürünlerin sayılı olduğunu, bunlara ulaşmak için "engel ve sınır tanımamamız gerektiğini" dikte eder. bunu yapar çünkü, sınırsız sayıda ürün olduğu bilinci, bir "herkese yeter"lik hissi uyandırır. bu da zaten kapitalizmin aşınması demek.

    "ürün ve imkan sayılı ve azdır,insanoğlu ise çok. o ürünü veya hizmeti elde edememe nedenin, senden önce bu hizmete ve ürüne ulaşmış diğer insanlardır. çünkü bu bir yarış."

    filmlerinde, müsabaka sporlarının sloganlarında, şirketlerde, bilboardlarda, okullarda, cafcaflı salonlarda yapılan motivasyon konuşmalarında... her yerde öğretilen budur. gittikçe yıkıcı olan, pervasızlaşan, ahlaki değer ve ilkeleri umursamayan, maneviyatı ve ilkeleri gittikçe itibarsızlaştıran, başka insanlara "aşama, mevki, engel, gaspçı, ürün" diye bakan ama ısrarla insan olarak bakmayan bunu da rasyonalite makyajı ile satmaya çalışan ucube bir tip çıkıyor ortaya.

    söz uzamasın, ki uzadı da. durumunu kabullenememiş ve hırs yapmış insandan uzak durun derim.
    not: siz kör olmayasınız diye paragraflar arasına boşluk koydum.

  • 40. türbanlı hakimin adaletine güvenmek

    türbanlı hakime güvenip güvenmemeyi hangi koşullarda tartıştığınızın farkında mısınız?

    * toplumsal barışın bir şekilde sağlandığı, temel hak ve özgürlükler konusunda belli bir seviyeye ulaşılan, düşünce ve ifade özgürlüğünün değer gördüğü bir ülkede mi türbanlı bir hakimi tartışıyorsunuz?

    * yoksa 200 yıl öncesindeki modernleşme çabalarından bugüne kadar her türlü çağdaşlaşma adımını kafirlik sayan, cumhuriyet fikrine dahi düşmanlık duyguları besleyen, cumhuriyet tarihi boyunca gerek militer gerekse sivil kalkışmalar yapmış, darü'l-harb kafasıyla devleti yağmalamayı ganimet sayan insanların olduğu; uğur mumcu gibi gazetecilerin arabalarına bomba konulup katledildiği, otellerde insanların tekbirlerle yakıldığı, devletin her bir köşesinde kadrolaşıp başkalarına yaşam hakkı tanımayan islamcıların iktidar olduğu bir ülkede mi türbanlı hakimi tartışıyorsunuz?

    sahi biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz?

    eğer ilk örnekteki gibi bir ülkede yaşıyorsak, benim için de bir hakimin türbanlı olup olmaması asla sorun değil. hatta toplumsal barışın sağlandığı böylesine minnoş bir ülkede bir hakimin başörtülü olmasına getirilen eleştiri ona karşı büyük bir saygısızlık olur. mesleğine bağlı olduğu ve etik değerler taşıdığı ölçüde başörtülü veya başörtüsüz olması, ateist veya dindar olması fark etmez. yeter ki mesleki açıdan yeterli olsun.

    eğer ikinci örnekteki gibi bir ülkede yaşıyorsak, türbanlı bir hakimden ötürü insanların kaygı duyması tamamen insani bir kaygı. ellerinden gelse kafir saydıkları kesimleri sokaklarda kırbaçlayacak olanların iktidar olduğu bir ülkede türbanlı bir hakimden kaygı duymanın nesi garip? trt'nin dirilişli delirişli dizilerinde kafirlerin kafalarının uçurulduğu, her sene yılbaşı kutlamalarının bile "gavurluk" sayılıp tartışmaya açıldığı, neredeyse her ramazan ayında oruç tutmadıkları gerekçesiyle birilerinin sokaklarda dayak yediği bir ülke değil mi burası? aynı ülkede yaşamıyor muyuz? (not: şu an ölümlü dünya filminde serbest'in yakındığı o sahne zihnimde dönüp duruyor: ilhami abi sen söyle ben başka bi ilde miyim? ben başka yerde mi dayak yedim de geldim? aynı yerdeyiz be!)

    gel gelelimki başlıktaki bazı yazılara baktığımda, islamcılıktan hiç bahsetmeden ve yaşanan o kadar şeyden sonra, hala koşullardan gerçeklerden kopuk halde hayal dünyasında debelenenler az değil. türkiye'de değil de isviçre'de yaşıyormuş gibi tartışıyorlar konuyu.

    islamcılar her daim bu tiplerin zihin çatlaklarının içine sızıp toplumsal meşruiyet sağladılar. onlara göre sanki bu ülkede islamcılık adıyla "surda gedik açmak" için her yolu deneyen insanlar yokmuş, sanki tarikatlar cemaatler devlete sızıp "allah adına" iktidarı ele geçirmek için gayret göstermemiş, sanki bu ülkede din uğruna insanlar katledilmemiş... fakat bizler alnı secdeye değen masum dindarları sırf "din düşmanı!" olduğumuz için hep hedef göstermişiz!

    yeri geldiğinde de bizlere halktan kopuk, elitist, jakoben falan diye atar yaparlar. toplumsal gerçeklikten bu kadar kopuk oldukları halde gerçeklik üzerinde böylesine üst perdeden hak ve sahiplik iddia eden başka bir grup daha yoktur herhalde. islamcılar bu tipleri manipüle ederek meşruiyet kazanıp iktidara geldi, ve bu -sözde- liberal tayfa bugün hala islamcıların iktidarda kalmalarında pay sahibi olmaya devam ediyor.

  • 41. evlenilmemesi gereken erkekler

    erkek kız farketmez siz hariç sizin olmadığınız zamanlarda 3. kişilerle iletişimi nasıl, bunu birşekilde gözlemleyip öyle karar verin. çünkü cicim ayları bitince size de 3. kişilere davrandığı gibi davranacak.

  • 42. s sport plus

    beinsports "selçuk da selçuk" diye ağlayacağına şunları örnek alsın. f1 ve nba için aldım. güzel maç olursa premier lig de izlerim. esas nokta şu ki ; hepsini bedava da izleyebiliyordum. hele nba için ufak bir google aramasıyla full hd oldukça fazla seçenek var. demek ki müşteriyi yolunacak tavuk değil de insan yerine koyup "ne yapabiliriz?" sorusunu sorunca insanlar gelip sizden bir şeyler satın alabiliyor.

    sen hayvan gibi fiyat ver, bok gibi bir müşteri deneyimi yaşat, iptal etmek için fax çakallıklarına vs gir, sonra da kaçak yayınlardan dolayı bu iş olmuyor de. aha bak olanı burada var. halihazırda bedava yapabileceğim bir şeyi sadece destek için bile olsa gönlümden koptuğu için 100 tl verip satın aldım. biraz ortadoğu kafasından sıyrılsanız siz de yaparsınız da, şirketin ismi bein. ne bekliyoruz ki?

  • 43. rte'nin başörtülü kadına vitrin mankeni demesi

    reisin prompterdan değil de, spontane konuştuğunda devirdiği çamlardan bir diğeri.

  • 44. 6 ocak 2021 trump'ın halkı sokağa davet etmesi

    around 50 half naked people wearing a leather dress peed on a woman, i have records and will show you on next friday.

  • 45. fiyatı korkunç bir şekilde artan ürünler

    önce hobi ürünlerine ve lüks tüketime döşediler ses çıkartmadık, sonra elektronik ve bilgisayarı kanırttılar sallamadık, sıra temel gıdaya geldiğinde artık ses çıkaracak durum kalmamıştı zira gırtlağa kadar girmişti.

  • 46. 2 ocak 2021 futbolda kapkara gece

    aynı gecede arda turan' ın 2. sarısı da atlanmıştır.

  • 47. mülayim sert

    bu saatten sonra gelen paranın içine sıçar

  • 48. iş mi sevgili mi

    iş tabi ki. siktir olup giderse bir gün, nereye gidecek onca yatırım? kendinize yaptığınız yatırım asla sizi bırakıp gitmez, çok basit. kontrol sizdedir. sakın sakın iyi bir iş/kariyer fırsatını seviyorum abi tribine girip askıya almayın. siz ilerleyin, eğer sizinle ilerleyebilirsa sevgilidir zaten, değilse testtir. bu testleri iyi analiz edin. hayır dediğim kadınlara dönüp bakıyorum yıllar sonra da ne kadar da muazzam kararlar vermişim. o şartlarda onlara hayır diyebilmek ne kadar büyük bir olaymış aslında. gerçekten şöyle bir düşünüp ulan evet diyip gitseydim bunun peşine, şimdi ne yapıyor olurdum diye kafayı yiyebilirsiniz.
    duygusuzluk falan da değil bu. amsalak olmayın. işine gücüne bakan, ayakları yere basan adamın etrafından zaten kadın eksik olmaz. seçmeyin, seçilin. sen yolunda devam et, onlar seni bulur zaten :)

    not: bunları eğer bir seçim yapmak zorundaysanız yazıyorum yoksa ikiside yürüyebilir tabi ki. ama bazen öyle kararlar vermeniz gerekiyor ki mesela hatun başka bir şehirde oluyor, sizide sürüklüyor, veya hayatınıza dair başka kararlar, mesleğinizi değiştirme vs. (malum, ekşide pornocu çok) kalkıp seviyorsunuz diye çoruma falan yerleşmeye gerek yok. acımasız olun.

  • 49. eski sevgilinin sevgilisi olduğunu öğrenmek

    sizi ilgilendirmemesi gereken şeydir. bakın bir ilişki bittikten sonra o insanın artık hayatınızda olmadığını ve bundan sonra da hiçbir zaman olmayacağını kabul edin. o artık gitti yok. siz onu aylarca bekleseniz bile, yıllarca yol gözleseniz bile o gelmeyecek. onun hayatında artık siz yoksunuz tıpkı sizin hayatınızda onun olmadığı gibi. yapılan en büyük hatalardan birisi bu. giden birisinin ardından hala onunla ilgili hayaller kurmak, günün birinde onun sizin kıymetinizi anlayarak geri döneceğini düşünmek, onun da sizin gibi acı çektiğini sanmak ve siz onu beklerseniz onun değerinizi anlayıp döneceğini düşünmek.

    ister geride kalan olun, ister giden ama herkes hayatına devam etmek zorundadır. kimse size beklediniz diye madalya takmayacak ya da karşınızdaki kişi "hala beni bekliyor, demek ki beni seviyor, ben onun kıymetini anladım, geri döneyim" diye düşünmeyecek. genelde insanlar ayrılık zamanı sürekli olarak geçmişi düşünür "bana şunları dedi, bana böyle değer verdi, bunların hepsi yalan mıydı?" soruları beyninde gezer durur. bu söylenen şeyler yalandır diyemem ama bu kadar ciddiye almayın. insanlar hep konuşur, hep vaatler verir, hep güzel şeylerden bahseder. önemli olan bazı şeylere bitme ihtimali olduğunu da bilerek başlamaktır. çünkü her şey biter ve herkes gider. kimse sizin yanınızda kalmak için sözleşme imzalamadı.

    ayrılık sonrası çok zor olur biliyorum ama birinden ayrıldığınız saniye onunla ilgili hayatınızdaki her şeyi yok edin. mesajları silin, fotoğrafları yok edin, onu takip etmenizi sağlayan her şeyi hayatınızdan çıkarın. zaten olan her şey sizin zihninizde kalacak ve orada düşünmeye devam ederken bir de dönüp dönüp aynı şeylere bakmaya ve arabeske bağlamaya gerek yok. ben her zaman bunu yapıyorum, birisi hayatımdan çıkmak isterse ona ait her şeyi yok ediyorum. başlarda zor oluyor ama bunu yaptığınız an kabullenmek çok daha kolay oluyor.

    siz kendiniz bir bütünsünüz ve birinin hayatınızdan gitmesi, sizi tercih etmemesi sizi eksik birisi yapmıyor. sizden sonra gittiği kişiyi de sizden daha iyi birisi yapmıyor. sadece birbirinize uygun iki insan olmadığınızı ve kendi yolunuzda devam etmeniz gerektiğini gösteriyor o kadar. onun artık olmadığını kabul ettiğiniz an onu takip bile etmek istemezsiniz. bırakın ne yaparsa yapsın. iyi ya da kötü bir insan olması hiç fark etmez. ilgilenmeniz gereken tek kişi sizsiniz. ona ve sevgilisine harcadığınız enerji ile çok daha güzel şeyler yapma imkanınız varken, hayatınızdan çıkmış bir insan için kendinizi hiç ettiğinize değmez.

  • 50. yazarların 2020 ve 2021 başı kilo durumları

    84-64