çirkin suratımı kapatmak için yaklaşık 10 yıldır sakallı dolaşmaktaydım. ta ki düne kadar…
zayıf ince suratımın ortasında duran ince üst dudağımı kapatması için gerekli şart sakal bırakmak idi. yazın anlamsızca rengime yaklaşmak isteyenlere inat tüm sene boyunca sahip olduğum oldukça kavruk esmer tenimle birleşince sakallarım, ortadoğu'dan az önce göç etmiş gibi olmaktayım.
geçtiğimiz hafta bağcılara malzeme bırakmak için gittim. kamyonetimi park ettim ve az sonra kasayı açıp malzemeyi sırtladım. koca malzemeyi tek başına taşıyan kara kuru sakallı beni görmüş olacaklar ki iki dükkan ileriden çıkan ümit özdağ ve arkadaşlarının hedefinde belirdim. dükkanın önünde dururken “çek abi çek” , “bakın işte muhtemelen afgan mültecilerden biri!” , “hadi röportaj yapalım!” seslerini duymaya başladım. ümit özdağ'ın bulunduğu ekipten yükselen bu sesler ışığında ve önünde durduğum dükkana doğru yürümelerinden dolayı gayriihtiyari etrafımda afgan aramaya başladım. ben aranırken ansızın yanımda bittiler:
-buyrun işte! adın ne?
-mustafa!
-nerelisin mustafa?
-aslen çankırı abi neden sordun?
çevre esnafın hunharca gülüşmelerini duydum. nedenini anlayamamanın verdiği saflıkla onlara doğru baktım.
-biz seni mülteci sandık mustafa, kusura bakma!
-yok abi! ne demek! diyerek gülmeye başladım.
bir kaç zorunluluğun verdiği muhabbet sonrası gittiler.
evet, bozulmuştum. hem de çok bozulmuştum. tipsiz miydim lan ben? sanırım evet! şok etkisinden çıkıp kamyonetime doğru yöneldim. sürücü kapısını açacaktım ki camdan parlayan arap taşağı tipimi görünce buruldum. “daha yakışıklı olabilirdim lan aslında”…
her gün kalktığım saatte yine saat çalmadan kalkmıştım dün sabah. güneşim doğmuş, üzerimi giymiş, evden çıkmıştım. geçen hafta yaşanan afgan mülteci şokunu unutmuştum.
aracıma binip, galata kulesi'nin sokağındaki esnaflardan birine malzeme vermek için yola çıktım. güneşli bir gün ve trafiğe denk geldiğim için epeyce terlemiştim.
vardığımda aracımı alt sokağa park ettim. “daha önce gitmediğim galata kulesi'ne de iki bakar, fotoğraf çektiririm.” diye düşünmüştüm. 3-5 parça malzemeyi yüklenip sokaktaki esnafa bıraktım. işim bitince galata kulesine doğru yürüdüm. sırtımı verip bir kaç fotoğraf çektim. galata kulesi'ni de yalnızlığıyla resmettikten sonra bir anda üzerinde beliren bulut ve martılarla farklı bir ambiyans oluştu diye hemen videoyu başlattım. kayda aldıkça aldım. sonrasında kamerayı çevirip kendimi de aldım kareye. o sırada fotoğraf çekinen ve aramızda 1 metre kadar olan mini etekli iki kadın bağırmaya başladı.
-aaa bunlar artık çok olmaya başladı. terbiyesiz yüzsüz. gelmişsin kim bilir ortadoğunun neresinden bizi videoya alıyorsun. ahlaksız herif!
-ne diyorsunuz siz ya?
-“hala ne diyorsunuz,”diyor! ver ulan telefonu!
-ben türküm salak mısınız sizi kayda almadım!
“türkçeyi de ne güzel öğrenmiş yalancı şerefsiz,” diyip telefonu aldığı gibi yere çarptı sarışın olan.
az sonra vatan fedaisi, ahlak bekçisi, serdengeçtiler toplaştı. muhtemelen birazdan milletin karısına kızına bakıp, sapıklık yapacakları veya bana saldıran kadınlardan biri düşer mi umuduyla gelmiş oldukları aşikar olan bu topluluktan iki yumruk yedikten sonra orada bulunan polisler devreye girdi. beni gözaltına aldılar. karakolda masumiyetim ortaya çıktı haliyle. telefonum incelendi ve bırakın onları kayda almayı herhangi bir anda kareye bile girmedikleri de görüldü. şansım varmış…
polis memuru “öksürse de kendine gelse” dediğim ses tonuyla:
-karşı taraftan ve sizi darp edenlerden şikayetçi misiniz?
-iki yıl sürecek ve karşılığını alamayacağım bir şey için uğraşmaya değmez. duruşmalara gittiğim mazota yazık.
-ifade tutanağınızı imzalayın.
-iyi günler memur bey.
-iyi günler!
karakoldan çıkınca akşam saatlerinde bitkin bir şekilde eve vardım. elimi yüzümü yıkayıp, hemen traş makinesini çalıştırdım. elveda sakallar, merhaba arap taşağı sıfatım! olsun, en azından mülteci görünümüm gitti!
sahi, iphone 13'lü mülteci mi olur lan? gerizekalı kızlar! ekran değişimi ne kadar acaba?
ainan6 profili
-
sakalsız erkekler istiyoruz
-
16 haziran 2021 orc seçim anketi
anketi mhp gençlik kollarında yapsan dahi;
mhp %10’un üzerinde, hdp %10’un altında çıkmaz.
orc şirketi şıkları kaydırmış olabilir. -
sülaledeki en başarılı kişi ve mesleği
babam okutmadı beni. “kız çocuğu orta okuldan sonra okumaz.” derdi.
evlendikten sonra kocam okuttu beni.
güneşli bir yaz gününde, yeşili bol, fındığı çok, oksijeni sınırsız bir köy olan giresun yeşilköy’de, orta halli bir ailenin 3 erkek çocuğundan sonra doğdum. ilkokulu köyde okudum. orta okulu ise annemin babamı zorlaması ile ilçede bitirdim. lise mi? imkansızdı, zaten olmadı da... okumak ister miydim? çok fazla! ama çocuktum, karşı koyamazdım ya...
“mutlu bir çocukluk geçirdim,” diyebilirim. ama okula devam edememek, içimde ukde idi.
okumayı istediğim kadar, evlenmeyi de istiyordum. “bir an önce şehirli bir çocuk gelsin de, evlenip gideyim bu köyden,” diyordum. köy yerinde arkadaşlar arasında konuşulan konuların başında gelmesi karakterimin oluşumunda etkili olmuştu.
sene 2002 olduğunda ve 17 yaşıma girdiğimde, geldi o “şehirli çocuk”... hem de istanbul’un merkezindendi. beyaz atı ile... uzak sayılabilecek akrabalarımızdandı da... daha ne olsun?
kumral düz saçları ile içinde kaybolduğum ela gözlerini ilk gördüğüm zaman, “ben onunla evleneceğim!” dedim. uzun boyu, kavruk yüzüne vurulmuştum. kendi halinde, çok konuşmayan bir adama benziyordu. konuştuğu anda bilgisi ona karizma katıyordu. belki de ben cahil olduğum için, o bana filozof gibi geliyordu.
aileme içimdeki düşünceleri söyleyemezdim. “ben çok hoşlandım, aşık oldum,” diyemezdim. söz hakkı olabilir miydi kız çocuğunun? insan değildim neticede!
aklımdan geçenin başıma geleceğini bilseydim, içim içimi yemezdi. babamın aklında da beni, benden 4 yaş büyük olan bu yağız delikanlı ile evlendirme fikri varmış. bana annem üzerinden konu gelince, ayaklarım yere basmayı bıraktı. yeşilköy’ün ağaçlık alanı artık tozpembeydi benim için. mutluluğumu kelimeler ile anlatamıyordum.
3 ay içerisinde evlendim. birbirini tanıma aşaması diye bir şey olamazdı. zaten ben de istemiyordum. cahildim bir çocuktum neticede.
evlenmeden önceki tozpembe dünya, evlendikten sonra değişti. 2 yıl süren evliliğim boyunca, çok konuşmayan adamın aslında sinsi olduğunu anladım mesela. defalarca aldatıldım. babamların bilmeyeceğini, benim aileme yansıtmayacağımı, boşanamayacağımı, olur da boşanırsak babamın arkamda durmayacağını bildiği için çok rahat davrandı. ve tabii ki maddiyat... ben okumamıştım. bir mesleğim de yoktu. eşime “bağımlı” bir hayat yaşamak zorundaydım. çaresiz ve mutsuz iki sene geçirdim.
sayısını bilmediğim aldatmaların sonunda, artık dayanamayıp, tüm kanıtları toplayıp, mahkemeye sundum ve boşandım. babam ise hiç şaşırtmadı. çocuklu bir kadındım ben. “artık bozulmuştum”... reddetti beni hiç düşünmeden. annem, babamın tehditlerini içi yana yakıla karşıladı. ağabeylerim babamın sözünden çıkamazdı.
boşandıktan sonra ara işlerde çalıştım. bebeğim yanımda ve istanbul’un ucuz semtlerinden birinde kalıyordum. yaşlı ev sahibim nedime teyze, hayatıma yakın bir geçmişi olduğu için halime acıdı ve neredeyse bedavaya yakın bir ücret karşılığında eski evini bana kiraladı.
evliliğimde yaşadıklarımın sonucu oluşan buhranlı hayatım, içimde ukte kalan “okuma isteğini” ortaya çıkardı. hem çalışır, hem okur, hem de bebeğime bakabilirdim. liseyi açıktan bitirip, üniversitenin işletme bölümünü kazandım. üniversiteyi okurken 4,5 yaşına gelen bebeğimi hafta içi ev sahibim nedime teyzeye bırakıyor, okula gidiyor, ders bitince işe gidiyor, akşama doğru eve geliyor çocuğumla ilgileniyordum. geceleri ise ders çalışıyordum.
yorucu geçen günlerimde içimdeki hırs, bana bitkinlik hissettirmiyordu. nedime teyze pazar günü öğleden sonrası için de kızımı alıyordu. bana uyuma imkanı sunuyordu.
nedime teyze memur emeklisi bir kadındı. yaşadığı hayatı anlatmak uzun zaman alacaktır. özetle; benim hayatım kadar zorluymuş. onun artısı, kendisini okutan ve desteğini esirgemeyen bir babasının oluşu imiş. dolayısıyla boşandıktan sonra aile desteği ile kolayca hayata tutunmuş. ona gerekli olan bir “nedime teyze” ihtiyacı olmamış. benim ise şansım onun ile tanışmak oldu.
bu şekilde işletme bölümünü bitirdim. yaşım 26’ya gelmişti. orta ölçekli bir firmada başlayan çalışma hayatım, kurumsal bir firmada devam etti. 2013 yılından beri bu kurumsal firmanın insan kaynakları biriminde çalışıyorum. kendi kendime maddi manevi yetebiliyorum.
hayat ile aram uzun süredir çok iyi. 2011’den beri artık daha fazla gülüyorum. daha özgürüm. ayaklarımı yere daha sağlam basıyorum. kendimi daha çok seviyorum... ama nedime teyzeyi kendimden daha fazla seviyorum. yalan yok!
annem ile gizli saklı görüşsek de babam ile hala küs durumundayız. kendisi bana küs aslında. bugün telefonunu açacağını bilsem şimdi ararım. yüzüme bakacağını bilsem, hemen giderim yanına. ama çok inatçıdır!
“babam okutmadı beni”, “kocam okuttu beni” demiştim ya... aslında kocam sayesinde okudum, ben. iyi ki evlenmişim... iyi ki kızım benim kızım olmuş... ve iyi ki nedime annemi tanımışım...
bizim sülalede en başarılı kişiye gelince. belki doktor, avukat, mühendisler arasında seçmem gerekiyor olabilir ama hayat şartlarını göz önüne almam ve kadın olmam sebebiyle sülaledeki en başarılı kişi kuşkuşuz benim... ve bunu söylemekten gurur duyuyorum.
doktor olmak isteyen 17 yaşındaki kızımın da okulunda çok başarılı bir öğrenci olması ise ayrıca başarımı taçlandırıyor diye düşünüyorum...
edit: bilgi birikimi yüksek, vicdanlı, ne yaptığının bilincinde ve güvenli kadınlar yetişmesi dileğiyle... geleceğimiz olan çocuklarımızı yetiştiren yine kadınlar olacaktır. -
üniversitede sevgilisiyle kalan kızla evlenmek
üniversitede ilk sevgilisi ile 3 yıl , sonrasında 2 sene başka bir sevgilisiyle yaşamış ve okulu uzattığı 6. senesinde benim gayretlerimle mezun olmuş biri ile evlendim. bunun böyle bir tanımı olduğunu bu başlığı görünce yapabildim.
anlayamadığım durum; bunda ne var? hatta eşim evlenmeden önce 1 sene kadar da ingilterede yüksek lisans yaptı ve onu bekledim. o süre zarfında iki ev arkadaşından biri erkek bir fransızdı. güven olayı çok farklı bir şey arkadaşlar. siz karşınızdakine güvendiğiniz müddetçe bırakın gitsin. hata yapmadan geri döner zaten.
edit1: özelden neler geliyor neler.. ne genişliğim kaldı, ne midesizliğim. küfür edenler mi dersiniz. utanmaz herifler. siz türlü türlü ahlaksızlıklar yaptıktan sonra evlenin ve normal karşılayın, ama kadın beraber yaşadığı için sorun çıkarın değil mi? hadsiz herifler.
edit2: engellenecek kişileri başlıkta toplamam güzel olmuştur isteyen için. artık devamı sizde... -
karşı cinsten birinin sizde en çok beğendiği yer
daha önce hiç bir kadınla birlikte olmayı bırakın, muhabbet etmişliğim bile yok. o kadar yalnızım ki içim ürperiyor bazen. seneler sonra şarap şişesine sarılı bir şekilde köhne bir ahşap gecekonduda yalnız mı öleceğim diyorum bazen.
asosyallik dededen gelme bir şey sanırım. dedem de çok asosyalmiş zorla kaçırmış bunu anneannem. evliliği kesinlikle düşünmüyormuş. ben istiyorum ama kadın cinsi beni korkutuyor.
seneler önce bir kadın kadıköy vapur iskelesinde beni kesiyordu. içimdeki heyecanı anlatamam. adeta gözüyle beni neyse. ha şimdi ha sonra gideceğim yanına derken vapur yanaştı bindik beşiktaşa doğru gidiyoruz.
vapurda dâhi gözüyle tecavüze devam. dedim oğlum kalk yalnız ölemezsin sen. kalkıp gittim yanına. “oturabilir miyim” diye sordum. düşünsenize mal gibi bir soru idi. “iyi otur” gibi kezbanvari bir eda ile yorumladı. ben oturunca kız bir anda kalktı gitti. o an nasıl rezil olduğumu düşündüm, anlatamam. orada oturan yaklaşık 30 kişi adeta bana gülüyordu.
gemi ilerlemeye devam etti. benim için adeta aylar süren bir yolculuktu. ve yolculuk bitti ama o günden sonra karşı cinse temas da benim için bitti.
edit1: özelden çok sayıda kadın arkadaş yazıyor. lütfen yazmayın. telefonu tutmakta zorlanıyorum. çok heyecanlandım şu an. yapmayın bende erken boşalma da var.
edit2: desteğiniz için saolun dostlar. bir tane hanım kardeşimizin whatsappını aldım. yardımcı olacağını söyledi. benim sorunumu kökten çözebiliyormuş. eksik olmayın. gelişmelerden haber edeceğim.
edit3: yine taleplerden biri, formulü neymiş. öğren bize de söyle diyorlar. ne çok kurumuş kalmış eleman varmış benim gibi. bu kadar abaza halk olduğumuzu düşünmemiştim. neyse açıklayayım; hanım kardeşimiz ile yazıştım. diyor ki; uygulamalı oluyormuş. nasıl aşabileceğim konusunda göstermesi gerekiyormuş. randevulaştık bakalım, ama hâlâ anlamadım nasıl yardımcı olacağını. -
eşine danışan erkek
12 senelik evliyim ve eşime danışmadan nefes bile almam. eşini dinlemeyen erkek mi vardır? hele ki kafa tutmak imkansız. hayatımda sadece “hayır” dediğim bir şey oluyor o da: alışverişteyiz mesela “sıkıldın mı hayatım” diye sorunca “hayır karıcım” diyorum. onun dışında bir şey isteyecek ve hayır diyeceğim imkansız. keser beni.
ev işlerinde yardım ederim,çocukları uyut,yıka hepsini yaparım. evlenmeden önce gözümü boyamıştı. şımartılıyordum şimdi roller değişti.