iran’da uzun süre yaşamış bir arkadaşım dünyada en çok ateistin yaşadığı ülke iran olabilir demişti. kendisi gayet seküler, küpeli, rakısever bi adam olarak gittiği iran’da, neredeyse tanıştığı herkesten daha müslüman ve inançlı olduğunu farketmesi uzun sürmemiş.
yani iran’da insanlar kamusal alanda, sokakta, okulda, rejimin dayattığı şekilde yaşamak zorunda ama halkın büyük çoğunluğunun asla islami bir hayat yaşama hevesi yok.
bu toplumsal baskı bi yerde patlayacaktı zaten. son olaylar daha da büyüyecek gibi görünüyor.
berigele3 profili
-
başı açık kadına tokat atan iranlının hazin sonu
-
bulgur pilavını bir üst noktaya taşıyan detaylar
acı biber salçası ile yapılması ve hafif diri olması.
-
büyük taarruz
mustafa kemal ve fevzi çakmak tarafından planlanıp ismet inönü tarafından mükemmel şekilde uygulanan türk tarihinin en önemli savaşıdır.
taarruz planı gerçekten büyük risk alınan bir stratejiye dayanıyor. düşmanın en güçlü noktasına neredeyse elindeki tüm kuvvetlerle hızlı ve şimşek gibi bir hücum ile cepheyi yarıp süvari ile de geriden gelecek takviye ve ikmalleri kesmek. akabinde düşmanı kuzeye iterek kuzeydeki birliklerin de ileri harekatıyla çembere almak.
mustafa kemal ve fevzi çakmak dışındaki tüm paşalar plana büyük eleştiriler getiriyorlar. fakat son aşamada mustafa kemal tüm sorumluluğu üstleniyor ve plan hayata geçiyor.
plan çok riskli çünkü ordumuzun kuzey siklet noktası güney’e kaydırılan birlikler nedeniyle çok güçsüz bırakılıyor. büyük taaruz esnasında minicik bir olay ters gitse yunan ordusu kuzeyden hattımızı geçerek bizim yapmak istediğimiz gibi bizi arkadan kuşatabilirdi.
buna engel olmak için sonradan genel kurmay başkanı olacak albay salih (omurtak) (bkz: salih omurtak)güçlü bir savunma yapıyor ve yer yer ileri çıkışlarla düşmanın orta bölgesini yerinden kıpırdatmıyor.
yine süvari komutanı tümgeneral fahrettin (altay)’ın (bkz: fahrettin altay) zaferin kazanılmasındaki rolü çok büyük. süvari kolordusuyla geçilmez denilen ahır dağı’ndan aşarak 25-26 ağustos gecesinde düşmanın geri hatlarına şimşek gibi iniyor ve lojistik ve takviye birliklerini engelleyip üstüne bir de kuşatmaya dahil oluyor.
netice de yaklaşık 4 gün gibi kısa bir sürede yunan ordusu dumlupınar’da kuşatılıp bizzat mustafa kemal tarafından yönetilen meydan savaşıyla yok ediliyor.
büyük taarruz başladığında anadolu’nun tüm dünya ile bağlantısı kesiliyor. gazeteci falih rıfkı (atay) (bkz: falih rıfkı atay)istanbul’a öncesinde küçük küçük bilgiler geldiğini, ordumuzun bir saldırı başlattığını haber aldıklarını söylüyor. fakat ayrıntı bilmiyorlar. özellikle yunanlıların belli yerlerde küçük çatışmalar yaşandığına dair haberler verdiğini anlatıyor. sonraki 1-2 günde ordumuzun büyük bir taarruza giriştiğini anlayıp heyecan içinde beklemeye başlıyorlar.
falih rıfkı bu bekleyişi kendi hatırasında şöyle yazıyor.
“eylülün biriydi, akşamüstü ada’ya gidiyordum. vapurda büyük bir rum kalabalığı vardı. eski yeisleri gitmiş, bir şeyler konuşuyorlar, gülüşüyorlar, bize garip bir tarzda bakıyorlardı. merakla soruşturdum, acaba ani bir musibete mi uğramıştık? arkadaşlarımdan biri, çeneleri kilitlenmiş, yanıma sokuldu, kulağıma eğilerek: “- güya bozulmuşuz uşak’ta mustafa kemal paşa’yı esir almışlar. ”
o dakika nasıl ölmediğime hayret ediyorum. geceyi nöbet içinde kendini kaybeden bir ağır hasta gibi, hezeyan içinde geçirdim. sabahleyin matbaaya can attık, kimimiz hilal-i ahmer’e, kimimiz beyoğlu’na koştuk. şehirde büyük yağmurlardan evvelki boğucu hava vardı, teneffüs edemiyorduk. hilal-i ahmer ankara’ya sordu. akşama kadar heyecan ve ateş içinde dolaştık, durduk.
nihayet hilal-i ahmer'e bir şifre geldiğini haber verdiler. bu şifre adeta türk tarihinin anahtarı idi; gittik, şu haberi okudular: ‘yeni yunan başkumandanı general trikopis, erkan-ı harbiye reisi, levazım reisi, 13. fırka kumandanı 2 eylül akşamı uşak civarında esir edilerek mustafa kemal paşa hazretlerinin karargahlarına gönderilmiştir. başkumandan mustafa kemal paşa hazretleri esirlerine nezaketle muamele ederek yeni başkumandanı mukadderatın bu cilvesinden dolayı teselli eylemiştir."
güya havadisi gizli tutacaktık, ankara’nın tenbihi böyle idi. mümkün olsa gazeteyi bir tarafa bırakıp münadi (bkz: münadi) gibi sokaklarda bağırırdık. susmak ve saklamak mümkün mü idi?”
yine falih rıfkı herkesin okumasını şiddetle tavsiye ettiğim çankaya kitabında şöyle yazıyor.
“nemiz varsa; bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu batı'nın, vicdanımızı doğu'nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak; hepsini, her şeyi 30 ağustos zaferi'ne borçluyuz.”
varolsun atatürk’ümüz.