cloud architect5
profili

  • türkiye'de her 2 çalışan 1 emekliye bakmak zorunda

    hayvan gibi çalışıyorum, kazancın yarısını kendim alıyorsam, yarısını da devlet baba alıyor.
    ileride birileri bana bakmak zorunda kalmasın diye, kenara da birşeyler atmaya çalışıyorum.
    ölmez de bir gün emekli olursam, o zaman iki sidikli bebe çıkıp, biz çalışıp sana bakıyoruz derse, ağızlarına kürekle vururum.!

    lan arkadaş kafa çalışmıyor sizde, beden çalışsa ne olur.?
    takribi 15 yıllık çalışma hayatım var. geçen ay, bırak sgk vb. kesintilerini, sadece bin küsür lira damga vergisi kesimişler maaştan. kim ulen 1000 liraya bu damgayı basan.! üstelik bordro dijital yani fiziki bir damga da kalmadı artık.

    maaşın öyle veya böyle %30'u eline almadan kesiliyor, üzerine aldığın her şeyden de %20 kdv kesiliyor, üzerine birçok yaşam kaleminden ötv, öiv vb. bok püsür kesiliyor.
    yaklaşık %50 devlete çalışıyoruz diyebiliriz. hatta harcama düzenine göre %50'yi fazlasıyla geçebilirsiniz.
    zira bazı kalemlerde vergi %75'leri buluyor (alkol, sigara, akaryakıt, araç vb.) bunu da yine vergilendirilmiş kazancınızdan yapıyorsunuz tabi.

    hali vakti yerinde laz bir müteahhit arkadaşım var, geçen konuşurken yakınıyordu, şöyle vergi ödedim, böyle zor durum vb.
    lan hesapladım kabaca, 15 yılda kazancım çok daha az olmasına rağmen oransal olarak ben daha fazla vergi ödemişim. üstelik adam benden çok daha lüks yaşıyor. yaşasın sıkıntı yok da vergisini de bir zahmet yaşam standardına göre ödesin.

    ha bu kadar vergi ödeyip bedava mı hizmet alıyorum, hayır insanca her hizmet için yine ekstra ödemek zorunda kalıyorum.

    şimdi aynı tarihte doğmuş iki kişi düşünün. he bir de bunlar gerçeğe yakın örnekler.

    biri üniversiteden mezun olup 2005 yılında işe girmiş. sgk girişi 25 yaşında yapılmış. sonra ciddi uğraş verip, para ve zaman harcayıp kendini yıllarca geliştirmiş, maaşı iyi. en üstten prim yatırıyor, devlete çalışma süresi boyunca milyonlar ödemiş, evet yanlış duymadınız milyonlarca liracık vergi, sgk, vb ödemiş.
    daha da ödeyecek. 65 yaşında emekli olabilirse tam 40 yıl prim ödemiş olacak.! bugünün parası ile 20 küsür bin emekli maaşı alacak.

    diğeri ise doğru dürüst çalışmamış, lisede birkaç ay çırak olmuş, 19 yaşında bir şekilde sgk girişi olmuş. niteliksiz, diplomasız ve tembel olduğu için, o iş senin bu iş benim yaşamış, çalışmayı da sevmiyor zaten, devlete de bir hayrı dokunmamış, hatta aldığı kamu hizmetlerini toplasan devlete de baya da yük olmuş, neyse efendim bu kişi prim gününü bile zor doldurmuş, askerliği borçlanmış vb. sırf 1999 sgk kaydı var diye 44 yaşında, bu sene emekli oluyor ve oturduğu yerden 10 bin lira emekli maaşı almaya başlıyor.

    ikisi de 70 yaşında vefat etse, hesaplayın bakalım kim ne ödemiş kim ne kadar geri alabilmiş.

    ya da zahmet etmeyiniz yuvarlak olarak ilki yaklaşık 10 milyon civarı ödeyip geriye 1,5 milyon alır.
    ikincisi 1,5 milyon ödeyip 3 milyon alır.

    esas adil olmayan budur..! ama ikisinin de bir oyu var sonuçta siyaset böyle bir şey.

    türkiye'de sırtımızda taşıdığımız insanlar çalışıp hak eden, ülkeye bir şekilde değer katan gerçek emekçiler değil.

    vasıfsız verimsiz notmal şartlar altında asla emekli olamayacak bir dolu insan, siyaset güzellemesi ile emekli edildi. maaşları gerçek hak edenlerin seviyesine çıkarıldı.
    haliyle herkesin de alım gücü düşmüş oldu.

    tabi bir de binlerce siyasetçi, bürokrat vb. tayfası var. bu ülkede kaç tane makam aracı var bilen var mı.?
    egea ile görev yerine gidebilecek iken 3-4 bin motor audi, mercedes vb gibi araçlara biniyorlar. neden mi..? kendileri ödemiyor da ondan.
    varsın aracı olan vatandaş çifter çifter mtv ödesin.
    ha bunlar devede kulak olabilir daha neler var.
    misal ülkemizde kaç tane merkez valisi, emniyet müdürü, kaymakam vb var bilen var mı? bunlar siyasi o veya bu nedenle görevden alınıp yaş gelene kadar bankadan maaş alan insanlar. kendilerine kusur bulmuyorum elbet.
    kamu giderleri ve boşa harcanan paralar adeta kara delik gibi.

    hatayı her zaman yanlış yerde arıyor ve faturayı kişilere kesiyorsunuz. o yüzden böyle boktan yaşamaya devam ediyoruz.

  • burası afganistan ya da ırak değil ukrayna

    sözlük ahalisinin çoğunun tarih bilgisinin ne kadar kısıtlı, olayları kavrama yeteneğinin batının güttüğü bir koyun kadar kıt olduğunu bir kere daha görmüş olduk.
    ortadoğu'daki cehaletten, ülkemize ciddi zararlar veren göç dalgasından ve tüm göçmen kekolardan hiç hazzetmiyorum. elimden gelse çoğunu ülkeye sokmam. ancak oradaki tezgah bambaşka.
    adamların savaşma şansı olmadığı için kaçtılar, bir çoğu da savaşarak öldü.
    bu ülkelerin başlarında batının beslediği tiranlar vardı, hiçbir zaman ukrayna gibi demokrasiyi öğrenemediler.!
    tarih boyunca petrol yatağı olarak görüldü ve sömürüldüler.
    batı destekli onbinlerce radikal örgüte yem edildiler.
    çeşitli ülkelerin ve süper güçlerin proxy savaş alanı oldular.
    adamların başlarına zehirli gaz, misket bombası ne bulurlarsa attılar. açlık, savaş, cehalet, radikal örgütler, diktatörler her şeyle sınandılar.
    bir nükleer atmadıkları kaldı.
    kimse onlara karşı koyma fırsatı ve eşit silahlar vermedi. kimse onlara gerçekten demokrasi götürmedi.
    kimse onlar için kılını kıpırdatmadı. tek yaptıkları sömürüye bir kılıf bulmaktı.
    evet sarışın, mavi gözlü ve hristiyan olmadıkları için insan yerine konulmadılar.! sadece ortadoğu'da değil aynı şeyi afrika, bosna, çeçenistan, azerbaycan, doğu türkistan gibi dünyanın her yerinde sıradan olaylar olarak görmedik mi.?
    azıcık saksıyı çalıştırın ulan.
    ukrayna halkı umarım galip gelir. ancak bu medeni(?) batının amansız bir iki yüzlü ve uslanmaz bir ırkçı olduğu gerçeğini değiştirmez.!
    edit: imla

  • eski sevgili nerede ne yapıyor sorunsalı

    en uzun beraberlik yaşadığım, uğruna dizeler döktürdüğüm, hemen hemen yaşanabilecek tüm romantik anların bir çoğunu birlikte yaşadığım ve her zaman bir gelecek hayalimiz olan kız arkadaşım.! sonra da kız arkadaşlarım oldu ama hiç aynı olmadı.
    evet bu eski sevgili, okulum uzayınca beni terk etmişti. yıllarca haber almadım, çok koyduğu için de aramadım kendisini. başka mecralarda unutmaya çalıştım.
    meğer bir süre sonra, işi gücü olan meslektaş sayılabilecek bir hanzo ile evlenmiş.
    yani benim yakışıksız, bir o kadar kazma ama maaşlı halimi bulmuş.
    şuan evlendiği hanzo yüzünden hiç mutlu değilmiş. nereden mi biliyorum.? 10 yıl sonra aniden çalan bir telefon sesi ile öğrendim. düşünün 4 yıl beraber olduğunuz insandan 10 yıl sonra bir telefon alıyorsunuz. aramış bulmuş numaramı. kendi söyledi, çok pişman olduğunu, mektuplarımı, kitaplarımı halen saklıyormuş falan filan.
    ona yazdığım ve sakladığı bir mektubumu bana gönderdi. adeta ben bile tanıyamadım kendimi.! ne kadar saf ve iyi duygularım varmış, meğer hayat beni nasıl da yıldırmış, duygusuzlaştırmış.
    aslında bu olay düşündüğümden daha ciddi bir kırılma etkisi yaratmıştı bende. yıllar sonra bunu fark etmiştim.

    işin ironik kısmı ise o zaman müthiş bir aşkımız olmasına rağmen cebimde param yoktu, okul uzamıştı, ailem ile aram limoniydi, evlenecek durumum yoktu. evlendiği kişinin tam bir odun olması yanında şuan kocası işsizmiş, maddi sıkıntılar falan çekiyorlarmış. bense kocasına iş verecek kadar iyi durumdayım.

    acısı yıllar içinde geçmişti halbuki, unutmuşum sandım. konuşmamızda kuyruğu dik tuttum, hatta başta tanıyamamış gibi yaptım. "şirkette koştururken çalan telefonu, alo kim dediniz vs. diye açtım" oysa ki alo demesinden bile tanımıştım.
    hiç çaktırmadım belki ama yıllar sonra sesini duymak bile beni allak bullak etmişti.
    evli olduğu için birkaç telefon görüşmesinden öte yanaşmadım. yine de üzüldüm.. iç sesimle bile "oh olsun.!" diyemedim, boğazım düğümlendi.. ufak tefek tesellilerle kapattım konuyu.
    hayat ne garip değil mi.. ekşi itiraf gibi oldu, neyse. işte böyle..

    edit: imla

  • arabayı ters park eden tip

    bir çok sebepten ötürü iyisini yapan kişidir.
    yıllardır araç kullanırım, şirket araçları, kiralık vb. dolayısıyla araçlarda park sensörü, kamera yerine eski usul ayna alışkanlığım vardır. geri geri park etmek buna alıştıktan sonra daha kolaydır.
    ayrıca sürüş sonunda artık varacağınız yere ulaştığınız için zaman sorunu yoksa tercih meselesidir. düz park edip sabah soğuk araçla alel acele geri manevra ile çıkmak daha zordur.
    herkesin geniş park yeri olmayabilir, özellikle büyük şehirlerde, dar otoparklarda siz park ettikten sonra yanınıza çok yakın veya eğimli park eden olursa geri çıkmak işkence olabilir.
    geri park manevrası tecrübeli sürücüler için çevreye daha hakim manevra alanı sunar. hem giriş hem çıkış açısı özellikle geniş araçlar için elverişlidir.
    yine çıkış anında arkanızda biri olabilir geri geri çıkarken farkedemeye bilirsiniz.
    uzun zaman parkta duran araç çalışmayabilir, akü takviyesi gerekebilir. otoparkta önü duvara sıfır olan otomatik araca takviye yapmaya çalıştınız mı hiç.
    veya yağını, suyunu kontrol gerekebilir. vs vs.
    bunlar yıllar içinde farklı araçlarla defalarca tecrübe edilmiştir.
    çok acelem yoksa genel olarak bunu tercih ederim.
    altına baba parası ile kıç kadar poloyu alıp biraz araç sürünce kendini f1 pilotu sanan sıçırtma gibi bok atacağınıza insanlar birşeyi neden yapıyor anlamaya çalışın.
    park etmekle ilgili daha farklı tüyolar da vardır. özetle en iyi park çevreye ve diğer koşullara göre yapılan parktır.
    açık alanda, yanınızdaki araçların konumuna göre, yokuşlu alanda, dar alanda, yazın, kışın, bina yakını, balkon altı olmaması vb gibi.
    örnek olarak kışın soğukta açık alanda park edecekseniz aracın önünü tercihen güney veya apartman duvarına doğru park etmek gibi, gibi..
    eskiden bir laf vardı "biliyorsan konuş ibret alsınlar, bilmiyorsan sus da adam sansınlar." diye..
    susmayı geçtim gerizekalı milleti ambulans olmakla yargılıyor.
    bu yeni ekşi jenerasyonu hakikaten ülkenin geleceği açısından insanı derin düşüncelere sevk ediyor.

  • 2002'de asgari ücretin 117 dolar olması

    hesap doğru olabilir, lakin çıkarım yanlış..!
    hiç alım gücü, rakı, altın, sigara kıyaslarına girmeyin onlar da yanlış. neden mi, hemen kaçmayın açıklayayım..

    asgari ücret ne demek kendinize bir sorun bakalım..?
    asgari ücret hiç bir yeteneği, zanaati, tahsili olmayan insana verilen en düşük maaş demektir.
    yani ilkokul mezunu da olabilir, hiç bir katma değer sağlamayan telefonlara bakan insan da olabilir.
    bu tip çalışana verilecek maaş haliyle minimum yani adı üstünde asgari ücret olacaktır.
    refah göstergelerinden birisi asgari ücretin ne kadar olduğundan ziyade asgari ve buna yakın ücretlerin normal ücretlere oranının az olmasıdır.
    o yıllarda bu durum hakikaten bu şekle daha uygundu.

    bakın öğretmen diğerlerine göre en az maaş alan meslek grubudur.
    asgari ücret ile kıyas edelim.

    2002 yılı:
    asgari ücret 163 lira
    öğretmen maaşı 635 lira (ek ders ile)
    2019 yılı:
    asgari ücret 2000 lira
    öğretmen maaşı 4000 lira (ek ders ile)

    yani 2002'de bir öğretmen asgari ücretin yaklaşık 4 katını alırken şuan sadece 2 katını alıyor.
    doktor, mühendis olayını ise varın siz hesap edin. 2002 de bir mühendis yaptığı işe ve tecrübesine göre asgari ücretin rahat 4 veya 8 katını kazanırken günümüzde asgari ücrete talim eden mühendisler var.

    yani bazı arkadaşların dediği gibi babam ücreti ile ev geçindiriyordu annem çalışmıyordu durumumuz bundan iyiydi vs. sebebi budur.
    kaldı ki rakamlarla oynarsınız dolarda da az da olsa enflasyon var. açın bakın abd de bile 50-60 sene önce 1000 dolar büyük para iken şuan bir şey değildir.
    17 sene öncesinden bahsediyoruz. düşünün internetin, akıllı telefonların olmadığı bir dönemden.. 17 sene öncesi ile kıyas yapmak abes ile iştigaldir. hele hele 17 sene öncesine göre bazı rakamlarda ileri gittik demek cehaletin dik alasıdır. 20 sene önce yiyecek pirinç bulamazken şuan bize teknoloji satan ülkeler var. kore, tayvan, singapur, irlanda, endonezya, malezya vs vs.