bu başlığa ikinci entry girişim
ilk bölümün yarısını izledikten sonra kapatıp (bkz: #137399963) böyle döşemiştim. gelen 3-5 favoriye haksızlık olmasın diye oradaki tanımı değiştirmek istemiyorum.
ilk bölüm konsepti bilmeden başladığınızda gerçekten de sizi çarpıyor. o kadar bayağı ki, karakterlerin ilk halleri de bu durumu katlıyor. hepsi kartondan yapılmış gibi. ancak dizi her bölüm sonunda biraz daha çizgiyi yukarı taşıyor. bir noktadan sonra küfür kıyamet arasında cem'in bize neler anlatmak istediğini duymaya görmeye başlıyorsunuz. gösterilerinde söylediği gibi bize gösterilen karakterler feleğin çemberinden geçmiş iflah olmaz tipler, erşan çevresinde sadece menfaat ve şöhret için bulunan bu beş para etmez insanlar ile hayalindeki dostluk ortamını yaşıyormuş gibi bir hayal aleminde aslında. filmlerinde hep bir sinema dönemi veya ekolünü taşlıyor, toplumla dalga geçerek hem sinemanın kendisini hem de seyirciyi tiye alıyor. bunu yaparken karakterlerin bayağılığı, sığlığı sürekli argo ile yüzümüze vuruluyor.
kooperatif kemal ile beni ne kadar güldürdü ise iki bölümü kaplayan ermanin hikayesi de bir o kadar düşündürdü. bir süper kahraman bile olsan bir kezban ile hayatını nasıl zindana çevirirsin öyle güzel gösterdi ki. o anlarda cem'in ettiği her küfür içimi biraz olsun soğutmaya yardımcı oldu.
final bölümünü henüz izlemedim. çünkü hemen bitmesini istemiyorum, bu nasıl olabilir anlayamıyorum. ilk bölümde itin götüne soktuğum dizi, meğer güldürmekten ziyade a'dan z'ye film tarihimiz ve toplumumuz ile ilgili ince kalın bir sürü gönderme doluymuş. bunun tadını alabilenler için bence bir şaheser.
predictable hayalperest7 profili
-
erşan kuneri
-
güpegündüz bankta çiftleşen çift
-
araç yıkama ücretleri
açılın emekli detailer geldi:
2008 - 2018 arası bulaştım bu belaya, türkiye'deki en eski detailing forumlarının çoğunda ilk 10 üyeden biriydim. seramik ve nano çıkmadan önce sentetik wax, doğal wax, yok iki kova ile yıkayalım, yok süngerle değil washing mitt ile surtelim. ızgaraları makyaj fırçası ile silelim, su tanecikleri yağmur sonrası meme ucu gibi diri ve dik olsun diye diye çeyiz dizdim.
organizasyonlar oldu kmlerce yol gidip renkli renkli traş köpüğü kıvamında köpükle araba yıkayıp tatmin olup geldim. yurt dışından pound ile ürünler aldım emzikli şişelere koyup sattım. o zamanlar 60-70tlye aldığım meguiars quik detailer gibi market cilaları bile 300-400tl olmuş.
o dönem bile kaliteli bir temizlik için maliyet kendi kendime yıkama başına 15-20tlyi geçiyordu. bak dükkan değil. herseyi toptancıdan galonla alsan bile harbi iç dış temizlik o zaman bu fiyata geliyordu. şu aşamada 70tlye iç dış yıkamada kullandıkları ürünlerin autokit tarzı benzinci ürünlerden öte olduğunu düşünmüyorum. su muhtemelen kireçli kuyu suyu, iç trimlere sürdükleri de ayakkabı parlatıcısı kıvamında ürünler.
araba yıkamayı bilen, işi bilen birini asgari maaşla çalıştırmayacağına göre, sadece su tuttursan bile o dükkanda kelle başı 50tl vermen gerekir.
ben içini dyson v8 ile süpürüyorum. dışına da carpro cquartz uk v3.0 gerçek seramik yapıyorum iki senede bir. ph 3-14 aralığındaki hiçbirşey dokunmuyor. fırça ile bile yıkasam vız gelir ama ne gerek var abi. parlasa ne parlamasa ne.
kapının birini kore malı diğerini ingiliz malı ürünlerle korudum da sattığım adam bana madalya mı verdi? jantları ironcut ile demirtozu ve roadscreen den arındırdım da lastikci abimiz lastikleri değiştirirken pudralı eldivenle mi muamele yaptı iki kilo alaşıma ?
ben bunu terapi diye yapıyordum, bu alemin en büyük goygoyu da bu. arabamı temizlerken stres atıyorum. hssqtr demek geliyor içimden. para batıyormuş, gençmişim, boş vaktim varmış. başka da birsey değil.
tanım: ülkemizde vergi mükellefi olmanın dayanılmaz cazibesi ile fiyat fayda denkleminde çok kötü bir yere denk gelen ücretlerdir. yapılan işe göre pahalı, olması gereken hizmete göre ise yetersizdir.
edit: ph değeri ve ufak yazım yanlışları giderildi, tanım eklendi -
whatsapp'tan önce sevgililerin iletişimi
sanırım 2002 veya 2003 yılıydı. kız arkadaşım başka bir şehirdeydi. cep telefonumuz olmasına rağmen birbirimize mektup yazardık.
mektup geldiğinde direk banyoya gider klozetin üstünde oturur bir sigara yakar öyle okurdum.
biz bir de birkaç mektubu tek seferde yollardık. mesela 2 hafta boyunca aklım estikçe yazardım. günlük gibi. sonra 5-6 sayfa mektubu tek seferde yollardım.
birbirimize kavuştuğumuzda ses kaydeden walkman ile konuşurken sesini kaydederdim. ayrı kaldığımda açar dinlerdim. hatta bu kayıtları yaparken unutmazsak filmli makine ile resim çekilirdik. böylece o anın hem görüntüsü hem de sesi olurdu.
hey gidi günler.
sonra ne mi oldu?
telefon sayesinde daha sık görüşür olduk ve kavgalar başladı. gönül koymalar. aradığında açmamaya varan tripler ortaya çıktı. ayrıldık.
mektuplar ve kasetler bir sinirle kolonya boca edilip yakıldı. onlar yanarken göz yaşları döküldü. uzun süre acısı geçmedi. aptallık ettim. aptallık ettik. -
82'li hatunlar
lisede metallica'nın istanbul konserine katılmış olabilir. ofis programlarına microsoft office 98le başlamıştır. 0900 lü hatları arayan arkadaşları illa olmuştur. hep barbie bebek istemiş ama onun yerine lahana bebek almıştır babası. cnbc-e izlemiş, şarkı sözlerini kasetlerin içinden çıkan insetten öğrenmiştir. ergenlikte odasında blue jean dergilerinden çıkan posterler vardır.
şu sıralar cinselliklerinin zirvesindedirler. olgun ve hırçın. -
red dead redemption 2
grafik ayarları ders niyetine okutulabilecek bilgisayar oyunu.
1 yanlış 4 fps götürüyor. -
çocuk istemeyen evli çift
saygı duyduğum insanlardır.
yaş 37. biz 10 yıllık evliyiz. ilk 3 sene istemedik. sonra çorap söküğü gibi geldi. bir oğlumuz bir de kızımız var. zor be!
bebekken ayrı zor, büyürken ayrı zor. oğlan şu anda anneye aşık olduğu dönemde. freud'a göre babayı rakip görüyor, pipi önemli pipi değerli bunu öğreniyor. büyüyünce senle evlenicem diyor annesine. otoriter olsan bir dert, yumuşak olsan bir dert. kız desen dünya tatlısı ve kendini sevdiriyor o nedenle erkek çocuk iyice diş biliyor bana.
babamlar desen dede moduna girdiler, bizi beğenmiyorlar. çocuklar olduğundan beri 7 kişilik araç kullanıyorum sanki 5 çocuk varmış gibi.
çocuk istemeyen orta yaşı geçmiş komşularım var, bazen kapıda muhabbet ederken içeride ortalığın anasını ağlatan veletlerimize bakıp iç geçiriyorlar, eğer öyle olacaklarsa bence kararlarını bir gözden geçirsinler. ama bilmeliler ki minicik hb araçlarının bagajına 2 küçük valiz atıp ne zaman yola çıksalar biz de eşimle iç geçiriyoruz. başbaşa kalmayı çok özlüyoruz. arada bir fırsat bulsak bu sefer de hemen onları özlüyoruz.
ben mesela geçen hafta arkadaşlarım ile yurt dışına çıkacaktım araç ile. eşim kararı bana bıraktı. ancak onları bırakıp gidemedim, şuan prag'da olabilirdim. çocuklar olmasa eşimle de giderdik belki.
not: bu satırları yazarken kıvırcık saçları ile bana bakıp şarkı söyleyen 3 yaşındaki kızıma baktım (evet saat gece yarısı ve hala uyumadı) yukarıda yazılan herşeye rağmen şuan karşımdaki tablo bunlar ve fazlasından vaz geçmenizi kolaylaştırıyor. bu tam olarak neyle tatmin olacağınıza bağlı.