oldu bence bu nick12
profili

  • tip'in ikinci gezi kalkışması çağrısı

    “wenn unrecht zu recht wird, wird widerstand zur pflicht! “

    berthold brecht

    “adaletsizlik adalet olduysa direniş vazifedir!”

    terör çağrısı falan değildir. adalet arayışı anayasal bir haktır. adaletsizliğe karşı direniş anayasal bir hak ve
    anayasayı ayaklar altına alan adaletsizliğe karşı anayasayı savunmak anayasal bir vazifedir! vatani bir görevdir.
    terörizm suçu şu anda meclis kürsülerinde işlenmektedir.

  • starbucks'ta insanları izinsiz kameraya alan kadın

    siyasal islamcılar mütemadiyen bu tür küçük beyin amcıklaması atakları yaşar arkadaşlar.
    kaydı yapan hasta kızımız büyük ihtimalle bu beyin amcıklaması nöbetlerinden birini yaşamakta. hemen kötü laf yaratmamalı.
    böylesi durumlarda sakin olup epilepsi nöbetlerinde olduğu gibi telefonu ağzına sokarak kendimdilini ısırmasını engelleyebilirsiniz.
    ki büyük ihtimalle elindeki telefon da fatih'in torunlarının icadı yerli ve milli bir telefondur.

    tanım: malum hastalığın nöbetini yaşayan zavallı kızımızdır. acil şifalar diliyorum.

  • 2023 seçimini rte'nin kazanma ihtimali

    seçimi erdoğan'ın kazanması imkansız.
    ama kılıçdaroğlu'nun kaybetmesi mümkün.
    varın siz düşünün.

  • en asil müzik aleti

    borulu kilise orgudur benim gözümde.
    metrelerce yükseklikte boruları ile öyle devasa ve her biri özel yapım olup, her bir enstrüman unikat bir orijinaldir. klisenin, katedralin büyüklüğüne ve akustik yapısına göre kendine has bir tınısı vardır. yapımı onlarca usta eli, masraf ve zaman gerektirir. kimsenin evinde, duvarında asılı bir enstrüman değildir.
    kolların, parmakların, bacakların, ayakların uzunluğu çok önemlidir. öğrenmesi çok zaman alır.
    herkesin öğrenebileceği, çalabilceği bir enstrüman değildir.

  • askerin ülkedeki yangınlara müdahale etmemesi

    bu da yetmezmiş gibi çok daha başka oyunlar da dönüyor.
    tunceli hozat’taki yangına müdahale etmek isteyen vatandaşlar ve başkan maçoğlu polis tarafından engellendi!
    bunun mantıklı bir açıklaması olabilir mi?
    bu nasıl bir vatan hainliğidir?
    neden halkın yangı söndürmeye yardım etmesi engelleniyor?
    bu nedir?
    her gün binlerce afgan, pakistanlı vesair elini kolunu sallaya sallaya ülkeye girerken nerede bu polis, asker?
    iğreniyorum artık.

    instagram linki

  • alırken insanı zengin gibi hissettiren şeyler

    kuru soğanın bile bayraklarla donatılmış kamyonlarda halka dağıtıldığı bir memlekette sanırım her şey bu listeye dahildir.

    bedava olan tek şey nefes almak diyeceğim ama o da maskesiz yasak.
    günde 50 kuruşluk bir maske kullansan dışarda nefes almanın bedeli bile aylık 15 lira.

  • sabah aç karnına kahve içmek

    yanında sigara da varsa tamamdır.
    almanlar buna nuttenfrühstück adını koymuşlar.
    yani; orospu kahvaltısı.

    not: 20 senede kıdemli kaşar olmuşum meğer. hatta puffmutter sayılabilirim.

    bazı sorulara yanıtlar:

    frage: nuttenfrühstück kelimesinin erkekler için karşılığı nedir?

    antwort: yok. ama bulabiliriz. erkek orospular için almanca isimler mevcut. mesela:

    strichjunge (sürtük oğlan),stricher (sürtük) : genelde eşcinsel orusbular için kullanılır.

    gigolo, callboy: zengin kadınlarla yatan orusbular.

    lustknabe (şehvet oğlanı), lustbube (şehvet bebeği) : bu da genelde “parlak oğlan” anlamında gay orusbular için.

    achtgroschenjunge ( sekiz kuruş oğlanı) : ucuz erkek orospu. kadın erkek müşteri farketmez.

    mietrammler (kiralık tokmakçı):
    (bkz: mieten), (bkz: rammen) = tokmaklamak, vurmak
    bu da sanırım abazan, maço orospular için.

    evet. örnekler yukarda. şimdi size en uygun olan kelimeyi alıp sonuna “frühstück” kelimesini ekleyin. kahvaltınız için en uygun isim bulunmuştur. afiyet olsun.

    soru: mideyi ekşitmez mi?
    cevap: ekşitir. bir tane natron tableti yutarsanız hiçbir şey olmaz.
    (bkz: karbonat)
    (bkz: sodyum hidrojen karbonat)
    (bkz: sodyum bikarbonat)

    karbonat editi:
    ben senelerdir karbonat kullanıyorum. tablet olarak da, toz olarak da. şu ana dek bir yan etki görmedim. sıcak havada ayaklar kokmasın diye ayakkabının içine de karbonat dökerim. ter kokusuna karşı deodorant olarak da kullanırım. koltuk altıma, götüme her tarafıma sürerim. meyve sebzeyi karbonatlı suda da yıkarım.
    çok yönlü bir meret bu karbonat. çok faydasını gördüm. lakin etkisi kişiden kişiye değişebilir. mide problemi olanlar doktora danışmadan öyle internette her okuduğunu uygulamamalı.
    benim hayatımda iki tane mucizevi ürün var bu şekilde. karbonat ve elma sirkesi. bir de gümüş suyu. sırf bilgi olsun diye paylaşıyorum. ama doktora danışmadan kullanmayın. ölüyle mölüyle uğraşamam.

  • yağmur duasından rahatsız olan güruh

    şehirleri beton yığınına, ormanları çöle çevirip sonda da allafekbe demeyle yağmur yağacağını sanan, bir de bunu vatandaşın vergilerini cukkalayan beleşçi, otlakçı bir kurumun, diyanetin organize etmesinden rahatsız olan güruhtur.
    madem nefesiniz bu kadar kuvvetli, duanız kabul olacak kadar allah’ın sevgili kulusunuz, koronavirüs’e aşı bulsanıza.
    hadi hastaları iyileştirsenize?!?
    aşı bulsanıza lan madem duayla yağmur yağdıracak kadar mucizevi varlıklarsanız.

    otlakçı, beleşçi din tacirleri sizi!

  • 15 temmuz'u kutlamamanın ciddi sonuçları olur

    15 temmuz benim bayramım değil.
    hiç kutlamadım.
    hiç kutlamayacağım.
    kutlayanla da ilişiğimi keserim. aile, eş dost farketmez.
    toplumsal sonuçlarını da alın bir tarafınıza yamayın sayın genel başkan yardımcısı.
    kendiniz çalın, kendiniz söyleyin, kendiniz alkışlayın.
    ama benden size hülloğ yok.
    tankın egzozuna çaput tıkayarak darbeyi (!) engelleyenler, hiçbir şeyden habersiz, emir kulu üç günlük masum askerlere işkence edip öldürenler kutlasınlar.

    fetöcü editi:
    on sene önce biz bu adama ve onun badem bıyıklı, maklubeci şakirtlerine sövdüğümüzde “hoca efendi hazretleri” diye toz kondurmuyordunuz.
    hoca efendinin kucağında mart kedisi gibi sürtüne sürtüne resim çektirenlerinize bakın siz önce!
    ben fedon’cuyum. solaryumda götümü pişmiş tavuk gibi bronzlaştırıp uzo içe içe şarkı söylüyorum şu an.
    nichteees gia selines mono parseeelines...
    haddeeee uzayın şurdan. fetönüze de 15 temmuzunuza da, size de...

    fetöcü editi 2.:
    adam cidden “fetöcüsün. cimer’e bildiriyorum” yazmış.
    google’a gir bir bak kimlerin kol kola resmî var feto ile. belediye başkanından valisine, ülkeyi yöneten kimler kimler fetöcüymüş. sen de biliyorsun değil mi onların kimler olduğunu? git onları bildir cimer’e götün yiyorsa.
    mal değneği kerrranacı yağuşak seni.
    fetöcüymüş. gına getirdiler ulan fetösünden de 15 temmuzundan da...
    neyi kutluyorsunuz ulan ha? kendi askerinizin tekbirlerle kafasını kesmenizi mi kutluyorsunuz? müebbet hapse attığınız dünyadan habersiz acemi erlerin mahvettiğiniz hayatlarını mı? neyi?

  • kucağında yeni doğmuş bebekle iltica etmek

    son zamanlarda bunu sıklıkla görüyorum. şişme botlarla avrupa’ya kaçan göçmenlerin kucaklarında hep yeni doğmuş bebek var. işin bu noktasını gerçekten anlamıyorum. bu insanlar savaş ülkesinden, açlıktan, fakirlikten gelen yersiz, yurtsuz insanlar değil mi? peki bu insanlar ne ara ve en önemlisi hangi akla hizmet için çocuk yapıyorlar ki?
    avrupa insanı devletin sunduğu onca imkana, kıyasla içinde yaşadıkları refaha rağmen, çocuklarına sunabilecekleri iyi bir geleceği garantilemeden çocuk yapmıyor. peki bu insanlar neye güvenerek çocuk yapıyorlar? ülkelerinde savaş varken bu insanlar hala üreme derdinde mi? tepelerinde bombalar vızır vızır uçuşurken bu insanlar sevişmekle mi meşgul?
    istisnasız her videoda kundakta bebekler var. kucağındaki bebek en fazla 3-5 aylık. e sen aylardır göç yolunda değil misin? savaştan, sefaletten yollarda değil misin aylardır? ne ara hamile kaldın? hepsinin kucağında kundakta bebe.
    behey ahmak; sen kendi zikinin derdine düşmüşsün de bu çocuklar şöylesi bir ortamda, şu sefalet içinde doğmak zorunda kalacak ne günah işledi?
    bu cehaletten öte bir sorumsuzluk. hadi desen ki çocuk yapma yaşı geçiyor diye yapmışlar, değil. gencecik insanlar. 10 sene sonra da yapabilir çocuğu hatta.
    ama hayır. karınlarını doyuracak ekmek yok, ev yok, iş yok ama çocuk yapmaya geldi mi hepsi dikiş makinası gibi seri üretim yapıyor.
    gerçekten sinirim bozuluyor. böyle ahmaklık, böyle sorumsuzluk, böyle vicdansızlık olur mu?
    bunun cehaletle, fakirlikle bir alakası olamaz.

  • yunan halkının türkleri sevdiği gerçeği

    zorunlu üst edit:

    sevgili suserler, tüm entride mevzubahis olan ülke yunanistan’dır. kıbrıs değil. bana kıbrıs örnekleri vererek saldırmanıza gerek yok. kıbrıs’a hiç gitmedim. kıbrıs konusunda haklı olabilirsiniz. kıbrıs’ta ona bakarsanız türk tarafı bile türkiye’ye hep iyi gözle bakmıyor. yakın geçmişte savaş ve kıyım geçirmiş bir coğrafyada şaşırtıcı bir durum değil. her iki taraf için söylüyorum bunu.

    kavala şehrindeki ırkçılıktan bahseden bir entry vardı. oraya da gitmişliğim var. rahat 15 sene olmuştur. 3 gece kalmıştık sanırım. ve tesadüfen orada amfi tiyatro gibi kocaman bir yerde türkiye festivali varmış meğerse. kocaman bir türk otobüsünden takma palabıyıklı, ellerinde kocaman kılıçlar ve türk bayrağıyla kocaman bir kafile inmişti. bu ne diye afallayarak bakıp kalmıştık. meğerse kılıç-kalkan ekibiymiş. tabi biz de merakla girdik alana. ellerinde kılıçlarla, kocaman bayraklarla basbaya bildiğin mehter marşı falan çaldılar. karagöz-hacivat oynattılar, oryantal göbek, semazen...
    valla yunanlar basbaya hem eğlendi, hem alkışladı.
    hadi mümkünse türkiye’de bir yerde elinde kocaman yunan bayrağıyla, kılıçlarla yunan kahramanlık şarkıları çal ve dans et bakalım.

    sırf şu yazdıklarımın aksini iddia etmek için futbol maçlarından örnek veren arkadaşlar, size ben bir şey demiyorum. arkadaşım futbol taraftarları tüm dünyada aynı. insanlar fanatizm yüzünden kendi ülkesinde bile birbirlerini öldürebiliyor. futbol fanatiği insanlar hiç böylesi bir konuda örnek olarak verilir mi kardeşim?

    ____________________________________________

    bunu gerçekten tüm samimiyetimle söylüyorum.
    avrupa’nın birçok ülkesini gezdim. gerçekten bunu gözlemledim. müslüman olmadığı halde, türk insanına kültür olarak en çok benzeyen halk yunan halkıdır diyebilirim.
    seneler içerisinde birçok köyünü şehrini gezdim. hiç turistin gitmediği köylerde bile türkiye misafirperverliği ile karşılandım. kimi oldu dağ başında restoranda yediğimiz yemek sonrası saat geç olunca taksi istedik. restoran sahibi “bu saatte taksi zor. hem çok pahalı olur. bekleyin. ben dükkanı kapatınca sizi götüreyim” dedi, restoranda bıraktığımız para kadar taksi parası tutacak yolu bedava götürdü bizi.
    bir defasında kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde taksi tuttuk. taksi de öyle fazla yok. bir kaç taksici birkaç köye bakıyor. sizi götürürken yolda başka yolcu falan da alıyor dolmuş gibi. bir gün taksi ile giderken yolda kapkara giyinmiş, silindir şapkalı, yaşlı bir papaz da bindi. “dedim aha zıçtık. bu kesin türklerden nefret ediyordur”.
    yanıma arka koltuğa oturup yunanca selam verdi ve bir şeyler söyledi. turist olduğumu, yunanca bilmediğimi söyleyince hemen sordu çat pat ingilizceyle “nerelisiniz”.
    “türkiye” derken tırsmadım değil. adam birden gülümsedi. çat pat ingilizceyle yol boyu sohbet ettik.
    şimdi siz türkiye’nin ücra bir köyünde bir yunanla bir imamı aynı taksi koltuğunda beraber yolculuk ederken düşünün.

    hemen hemen muhabbet ettiğim tüm yunanlar hep aynı şeyi anlatıyor: “biz aslında birbirimize çok benziyoruz. birbirimizi seviyoruz. ama hepsi siyasetçilerin suçu. bizi düşman ediyorlar”.

    ha bunların türklerden nefret eden ırkçısı yok mu? var elbette. onların sağcıları, milliyetçileri de aynı bok. şansıma mıdır bilmiyorum, ben henüz denk gelmedim. negatif tecrübe edinmedim.

    en son gittiğimde sürekli oturduğum kafenin sahibi kadın, taksiciden numaramı almış bana mesaj atıyor; “bugün niye gelmedin? gel sana kahve yapayım”.
    kadın anlatıyor, işte istanbul’a üç kere gitmiş. aşık olmuş. türkleri çok sevdiğini falan. önüme de türkçe dil kitabını koydu. 50 yaşında kadın türkçe öğreniyor.
    bu sene ise resimlerini görüp aşık olduğu başka bir şehre gidecekmiş. ama korkuyor tehlikeli mi diye. gideceği yer de mardin.
    tatil bitti suriye harekatı başladı. mesaj attım, dedim “bu sene gitme”.
    neredeyse her gittiğimiz yerde masayı ikramla doldurdular. bildikleri çat pat türkçe ile “merhaba arkadas” diye karşılandım hep. birçok yerde türkçe müzik duydum. türkçe olmasa bile türkçesini bildiğimiz sezen aksu, livaneli şarkıları...
    hiçbir yerde turist diye kazık atmadılar.
    bir defasında birkaç kez 15 euro ödediğimiz yolu taksici değişik, ışıksız, dapdar, tanımadığımız yollardan götürdü. dedim bizi turist diye yolları dolandırıp kazığı sokacak herhalde. sonra hesap geldi on euro. kendimden utandım. adam kestirmeden götürmüş.
    dar ve yokuş olduğu için arabaların çıkmadığı yerlerde otel kapısının önüne dek çıkardı bizi.
    türkiye’ye çok yakın bir adada türk savaş uçaklarının taciz eder gibi , yunan hava sahasına giren uçuşlarından bahsediyorlardı. öyle böyle değil, ses hızını aşan uçaklar bomba sesi etkisi bıraktığından. ama türklere laf atan olmadı. erdoğan’a saydırıyorlardı.

    bu konuda yazacak şey çok ama gençler, demem şu;
    bu kadar kin ve nefretle doldurmayın içinizi.
    denizimiz aynı deniz, güneşimiz aynı güneş.
    içinizdeki kin duvarını yıktığımızda ve her şeyin aslında siyasilerin popülist oyunlarının sonucu olduğunu anladığınızda birbirinize aslında ne kadar benzediğimizi keşfediyorsunuz.
    ha, sırf müslüman olduğu için kendini araplara daha yakın hissedeni de var tabii ki ama o konuya değinmek bile istemiyorum. o yakınlık benim gözümde türkiye’yi sadece ortadoğu’ya iteledi. ben tasvip etmiyorum.
    arapların türkleri ne kadar sevdiğini mekke, medine’yi görmüş hacılara bir sorun. kutsal topraklarda bile, hac ibadeti için ülkelerine gelmiş din kardeşlerini nasıl kazıkladıklarını, kendilerine ne muameleler ettiklerini bir sorun. bir zamanlar hz. muhammed’in yürüdüğü, kutsal yolların nasıl bir çöplük yağını olduğunu anlatırlar size. çin malı teşbih ve ezan okuyan saatleri nasıl kazık fiyata hacılara gagaladıklarını anlatsınlar.

    ben içinde kürt kanı da taşıyan bir ege çocuğuyum.
    yaseminleri, hanımellerini, iğde çiçeklerini, zeytin ağaçlarını, narları, incirleri, küf kokan reçine şaraplarını, zeybekleri, kasap havalarını, yunanları seviyorum. türk’ü de seviyorum, kürt’ü de seviyorum. ama ırkçının, savaş yanlısı milliyetçinin her türlüsünden nefret ediyorum.

    ve hep tecrübe edindim; sevginizi samimiyetle gösterdiğiniz hiçbir toplum o sevgiyi karşılıksız bırakmıyor.

    sevgiler, saygılar...

  • 25 ocak 2019 izmir depremi

    asıl deprem olduğunda entry girilmezse korkmak gerek. öyle ki insanlar aynı zamanlarda entry girebiliyorsa elektrik, internet kesilecek kadar büyük bir hasar yok demektedir benim için. bir anlamda rahatlatıcı bir durum.
    neyse geçmiş olsun herkese.