highpriestess5
profili

  • insanı özgürleştiren şeyler

    devleti küçültmek.

  • atomların rastgele birleşip insanı oluşturması

    dawkins tanrı argümanının mantıksızlığını ortaya koyarken burada bahsi geçen görüşü kitabının nihai boeing 747 adlı bölümünde ele alır.

    nedir buradaki mantık hatası kısaca açıklayalım.

    fred hoyle diye bir adam var ve bu adam diyor ki, dünyada hayatın kendi kendine ortaya çıkma ihtimali, güçlü bir kasırganın bir hurdalığa vurarak tesadüfen parçaları boeing 747 oluşturacak şekilde birleştirmesinden daha fazla değildir. özünde bu başlıkta da izlenen mantık budur. evrimin belirli prensipler dahilinde gerçekleşen bir süreç olduğunu anlayamayıp, bir insanın oluşumunu atomların rastgele birleşip insanı oluşturması gibi zanneden yaradılışçıların sevdiği bir analojidir bu boeing 747 analojisi.

    dawkins buna "olasılıksızlıktan kanıt" der. buradaki temel problem, "rastgele meydana gelmek", "kasıtlı tasarımın yokluğunda meydana gelmek", "kendiliğinden meydana gelmek" gibi senaryoların mantıksal olarak aynı şeymiş gibi yutturulmasıdır.

    oysa doğal seçilim rastlantısal değildir. belirli doğal kurallar çerçevesinde, bir düzen içinde, anlık bir mucize ile değil milyonlarca yıl süren çok küçük değişimlerle etkisini gösterir.

    evrim dediğiniz şeyin rastlantısal bir şey olmadığını, darwin kalkıp angraecum sesquipedaleye bakarak xanthopan morganii denen bir canlı türünü hiç görmeden tahmin edebilmesinden anlayabilmelisiniz. (bkz: charles darwin/@highpriestess)

    yani ortada analiz edilerek, gözlem yaparak sizi doğru sonuçlara ulaştırabilen koca bir bilim dalı varsa orada rastgelelikten söz edilemez. bir şeyin yaratıcı olmadan meydana gelmiş olması, o şeyi doğanın ilkelerinden bağımsız olarak tamamen şans eseri bir biçimde var olmuş yapmaz.

    "bir gezegende kendiliğinden yaşamın oluşması kaçta kaç olasılık?" gibi sorular da evrendeki trilyonlarca galaksiyi, o trilyonlarca galaksiden sadece biri olan samanyolu'ndaki 100 milyar gezegeni düşününce pek yaradılışçılara hizmet edecek bir sonuç vermez.

    şöyle anlatayım: 100 milyarda 11 tane sıfır var. 2 trilyonda 12 sıfır var. bunları birbiri ile çarpıp, paydaya koyup, şimdiye kadar yaşam bulabildiğiniz gezegen sayısını da paya yazarsanız ateistlerin de "bir gezegende kendiliğinden yaşamın oluşması kaçta kaç olasılık?" sorusuna zaten "çok büyük olasılık yeaaa" diye cevap vermeyeceğini anlayabilirsiniz.

    bir de 4 milyar yıllık "evrimsel başarı"dan söz edebilir miyiz, ondan da hiç emin değilim zaten. buradan bakınca pek başarı gibi görünmüyor da.*

  • 12 mart 2020 otogar görüntüsü

    türk milleti otonomi yoksunluğundan, aşırı extrovertlükten, birey olarak yaşamayı bilmemekten vazgeçmedikçe asla gün yüzü göremeyecek.

    vıcık vıcık kalabalıkların dışında kaldığında zaman ayırabileceği kişisel uğraşları olmayan, evde vakit geçirmeyi bilmeyen, elinden telefon düşmeyen, kendi başına fikir üretemeyen, ankara'dan izmir'e annesiyle börek açmaya, babasıyla futbol keyfi çatmaya, mahalle arkadaşıyla dedikodu yapmaya gitmezse ölecek hastalığından muzdarip olan ve bu şekilde güya çok sevdiği aile üyelerini de risk altında bırakan üstün zekalıları görmek içimde müthiş bir öfke uyandırıyor. çünkü bu insanlar budalalıklarının, düşüncesizliklerinin bedelini kendileri ödemeyecekler. olan evlatlarının evlerine dönmelerinden mutluluk duyan garibanlara olacak.

    daha düne kadar "kapitalizm insan doğasına en uygun sistemdir. " fikrinin çığırtkanlığını yapan, her şeyin en iyisini vahşi doğanın ve piyasanın determine etmesi gerektiğini körü körüne savunan, kraldan daha kralcı insanlarımızın bugün kriz anında tek kullanımlık maske alacak maddi gücü dahi kendilerinde bulamamalarındaki ironiye diyecek bir şey bulamıyorum zira okullarının neden tatil edildiğini bile anlayabilecek kapasitede olmadıkları görülüyor.

    görüntülerde maskeli bir homo sapiens(!) namevcut, lakin nasıl olsa türkiye ne yapar eder, "prestiji"ne zarar gelmemesi için "resmi sayı" larını düşük tutmayı başarır.

    türkiye'de reel vaka sayısı bilinmeyecek. türk insanı da çevresinden birisini kaybettiğinde suçu kadere, satürn retrosuna, ikizler burcunun bu yılki yıldız haritasına, komşusuna, allah'a veya nazara atacak.

    şu hayatta hiçbir şeyden kitlesel aptallıktan tiksindiğim kadar tiksinmiyorum. bu kafa yapısı ile aynı havayı solumak eskiden yalnızca mecazen tehlikeliydi. şimdi gerçekten tehlikeli.
    ***

    edit: aranızda hala "gurbette mi koronadan ölelim?" diyenler var. ölecek olan siz değilsiniz, "eğitimli" olması icap eden sayın üniversiteliler. aranızdan pek çok kişi, o izdihamlardan taşıyıcı olarak çıkacak ve o virüsü asıl risk grubuna, yani yaşlılara götürecek. sizler 20'li yaşlardaki bağışıklık sisteminiz ile yurt arkadaşınızdan, ev arkadaşınızdan korksanız da çocuğu o kalabalıktan çıkıp gelmiş 60 yaşındaki insanlar kadar risk altında olmayacaksınız. bunu dile getirdiğim için ben mi empati yoksunu bir bencilim, yoksa netflix izlerken annesi kendisine çay yapsın diye yaşlara göre mortalite oranlarını tamamen yoksayan sizler mi empati yoksunu bencillersiniz?

    alınmayın. şu nedenselliği bile kafanızda kuramıyor olmanız türk eğitim sisteminin ayıbı. sizin değil.

  • serumla fotoğraf çektirmenin mantığı

    hasta olan bir kişi, psikolojik desteğe ihtiyaç duyabilir. "geçmiş olsun" mesajı almak istiyorsa hasta olduğunu belli de edebilir. linç kültürünüzü bir kenara iterseniz, bunun kimsenin hakkını veya yaşam alanını ihlal etmeyen, zararsız bir eylem olduğunu kolaylıkla fark edersiniz. zira kişi, kimseyi kendisine yardım etmeye zorlamamaktadır.

    "ilgi orospusudur." yazıp 200'den fazla favori alanlar için ise aynı durum söz konusu değildir. evet siz like almak için fotoğraf paylaşmıyorsunuz, ama favori almak için başka insanlara etrafa bir zarar vermeyen eylemlerinden dolayı küfrediyorsunuz. fotoğraf paylaşmak bir özgürlüktür, lakin insanlara sadece canınız öyle istiyor diye küfretmeniz bir özgürlük değildir.

    iki dakika düşünürseniz, sizin birilerinden "like alma" motivasyonunuzun, serumla fotoğrafını paylaşan kişininkinden çok daha mantıksız ve etik dışı olduğunu görebilirsiniz.

  • birine sarılma ihtiyacı hissetmek

    salonda o kadar yer varken gelip kucağınıza kurulan ev kedinizin de hissettiği duygudur.

    (bkz: oksitosin)