zamanla bir şeylere üzülme yetimin yok olduğunu farkettim (zannettim).
kızdığım ya da kırıldığım bir şey olduğunda eskiden ya sayfalarca yazar ya dakikalarca sayar, söver ya uzun uzadıya konuşur, anlatır, anlamayı ve anlaşılmayı beklerdim.
sorun çözerdim.
artık mental olarak çabalamanın beyhude olduğu ön kabulü ve boşvermişlik hissiyle çok kafayı da yormadan, hayırlısı, nasip, olur öyle nidalarıyla konuyu kısa süre içerisinde aklımdan silip atmayı tercih ediyorum.
fakat şimdi de eskiden pek rastlamadığım şekilde, vücudumun değişik tepkileriyle karşılaşıyorum; düzensiz uykular, yaralar, baş ağrıları, beslenme bozuklukları, yataktan çıkmama arzuları gibi.
o zaman da aslında üzülme yetimin yok olmadığını sadece mutasyona uğradığını ve aslında şimdilerde eskiden olduğundan daha derin kalıntılara sebep olduğunu, bununla da başa çıkmanın zorluğu göz önüne alındığında insanı yoran şeylerden uzak kalmanın en mantıklısı olduğuna karar kılıyorum.
amaaan ne bileyim ben
öyle sesli düşünüverdim işte.
benimdiyenkiz3 profili
-
insanı yoran şeyler
-
insan alışır mı değişir mi
insan, alışabildiğinin, karşılayabildiğinin, tahammül edebildiğinin, sindirebildiğinin, kaldırabildiğinin sınırlarını ve ne boyuta ulaşabileceğini keşfettikçe değişir. bu değişim olağanüstü haller dışında olgunlaşmayı ve yetişkin olmayı beraberinde getirir.
-
tekirdağ'da atatürk heykeline saldıran kadın
bu kadar üst üste, tesadüf olması mümkün değil. bir üst akıl olduğu ve özellikle yaptırıldığı muhakkak. kim ola ki?