midem bulanıyor. bir şeyleri yanlış yapıyorum ama tam olarak neyi henüz anlayamıyorum. sanırım hala daha kendime itiraf edemediğim bazı şeyler var. sadece biliyorum ki yazmazsam delireceğim.
geçen gün bencil birtakım hareketler yaptım, çok da iyi bir insan olmadığımı anladım; yani zannettiğim kadar iyi bir insan olmadığımı... daha doğrusu kimseden daha iyi veya daha kötü biri olmadığımı anladım da diyebiliriz. sıradan biriyim işte. o zaman neden özel bir misyonum varmışçasına illa da dünyaya olumlu bir katkım olsun diye çabalıyorum ki; ben kimim ki? kimden daha iyiyim, daha kötüyüm veya daha farklıyım ki? üstelik yapacağım şeylerin sonucunun olumlu yönde oluşunu kontrol etmem mümkün değil ki. bazen rastgele tek bir davranışımla kimlerde neleri tetikliyor ve ne acılar yayıyorum. bazen yaptığım iyilikten haberdar bile olmuyorum.
biliyorum; hiçbir şey yapmak zorunda değilim. özellikle de şu aralar. bir işim yok. beyoğlu'nun arka sokaklarında rastgele tanıştığım birileriyle, bazen de esnafla uzun uzun sohbetler ederken bulabilirsiniz beni. ne kadar da güzelmiş insanın, insanlarla tanışacak, konuşacak geniş vakitlerinin olması. ve her insanda keşfedilecek farklı bir bilgelik; o bilgeliğin peşinde olmak - ah işte buna bayılıyorum!
ama yine de her zaman tam olarak rahatlayamıyorum; çiğ bir acelecilik oluyor üzerimde. hala daha bazı korkular var içimde. 8 yıllık kurumsal hayattan sonra alışamamış gibiyim kendimin efendisi olmaya. alışamadım amaçsızlığa, kör hırslarım olmamasına, "aylaklığa". müthiş ilhamla dolduğum, insanlardan çok şey öğrendiğim günlerde dahi içimden bir ses "eee?" diyor, "eee öğreniyorsun da ne oluyor? ne yapacaksın? ne iş yapacaksın? ne işe yarayacaksın? " işte bence bunlar hep kapitalizm ya da narsist aile bireyleri - zaten ikisi aynı şeyler gibi.
aşk mevzusu da ayrı bir tehlike arz ediyor bu aralar bende. şu savrulma ve boşluk halinde görüyorum ki bir beyaz atlı prens gelse de bana kurdurtacağı hayallerle beni kendi egemenliğimden monarşiye soksa ve kendi kafamın efendiliğinden kurtarsa diye bilindik sabotajlarımın peşimdeyim. çünkü o yolu biliyorum; aşk, tutku, acı, sürünme, intikam ve özgürlük; ama kendimi veya güzel şeyleri sabote etmediğim yolu bilmiyorum ve kendi yolumun belirsizliğinden ölesiye korkuyorum.
midem bulanıyor; kafam karışıyor, yatsam "yatma kalk iş yap" diyen seslere inat tüm gün yatıp uyuyayım istiyorum. çocukken en sevdiğim masalın uyuyan güzel olması tesadüf mü? afedersiniz ama ben o tüm piremses masallarının amına koyayım.
adasahillerindebekliyorum4 profili
-
kendinle aran nasıl
-
ekşi itiraf
bir kadin tum hayallerini gerceklestirince ne yapar?
airbnb ile kiraladigim evin yuksek islemeli tavanlarina bakiyorum simdi ve her sey anlam kazaniyor. daha once bir entry'mde yazmistim 8 yasindayken sariyer'deki evlerin yuksek tavanlarina ne kadar buyuk bir hayranlikla baktigimi. aradan 24 sene gecmis ve simdi de londra'da kiraladigim evin gorkemli tavanlarina ayni cocuksu hayranlikla bakarken buluyorum kendimi. hic degismemisim gibi.
oysa ki cok degistim. dort buyuk hayalim vardi benim: dunyayi gezmek, bir donem yurtdisinda yasamak, basarili bir kariyer ve iyilesmek. iyilesmek daha sonradan beliren bir hayalim oldu... yine yataktan cikamadigim bir gun, tum istedigim ulkeleri gezmis, kariyerimde beklemedigim kadar yukselmis ve londra'da son derece konforlu bir hayat yasiyor olmama ragmen mutlu olamadigimda, ne yaparsam yapayim icimdeki bosluktan ve intihar dusuncelerimden kurtulamadigimi anladigimda ve bu yuzden terapiye ve ayahuasca'ya gitme karari aldigimda beliren bir hayal.
iyilesmek, kuskusuz ki hayallerim arasinda en cok zorlandigim hayalimdi. kendimi anlamak, daha cocukken kafama kazinmis olan ve bana zarar veren dusuncelerimden kurtulmak, kendime yaptigim sabotaji sonlandirmak ve ayahuasca ile tekrardan tanriya inanmaya baslamak; hepsi ayri ayri zor sureclerdi. ama terapistim gectigimiz nisan ayindaki son seansimizda "iyilesme konusunda oyle israrciydin ki 1.5 senede cok uzun bir yol geldin" dedi. "profesyonel fikrim sudur ki senin bence artik terapiye ihtiyacin yok. tabi ki hayattaki problemler bitmeyecek ama sen kendi meselelerini tespit etmeyi ve kendi kendini iyilestirmeyi ogrendin." ve boylece anladim ki ben, su hayattaki dort buyuk hayalimi de gerceklestirdim.
bir kadin tum hayalleri gerceklesince ne yapar? bilmem, belki yeni hayaller kurar. belki de yatagina uzanmis tavanlara dogru bakarken der ki "allahim cok tesekkur ederim. ben cok sansli bir kadin oldum. arayisimi tamamladim, huzurumu buldum. bir donem bos bakarken gozlerim tavanlara simdi gozlerim doluyor cunku mutesekkirlikle doluyum. ben kendi hikayemin mutlu sonunu buldum. simdi baskalarinin hayallerine yardimci olmak ve onlarin hikayelerine katkida bulunmak icin yasamak istiyorum. bu nasil olacak henuz bilmiyorum ama yoluma guveniyorum..." -
seren serengil
hikayeler ayniydi, jonler degisiyordu.
surekli ayni kisir dongulerde yasiyorsan hayatta yasadiklarindan dogru dersleri almiyorsun demektir seren.
kendini kurban ve zavalli ilan ederek, "bunlar hep benim basima geliyor" diyerek iyilesemezsin seren.
"sevmistim, o yuzden katlandim" diyerek 40li yaslarinda yanlis iliski secimlerini aklayamazsin artik seren.
anne olmamak veya hayat arkadasin olmamasi seni hicbir kadindan daha az degerli yapmiyor seren.
senelerdir bitmek bilmeyen kosulsuz sevgi arayisinin bitmek bilmemesi bu sevgiyi disarida aramandan kaynaklaniyor seren.
terapiye git; icindeki kucuk kiz cocuguna sahip cikmayi ogren. ve gercek dedigin sevgini ucuncu bir kisiden, bir cocuktan, bir adamdan once kendine goster seren.
seni en cok sen uzuyorsun. su kisacik hayatta bos yere, yok yere uzuyorsun. lutfen artik iyiles seren. -
yaşanmadığı için ukte olarak kalacak şeyler
su an hicbir sey. ama eger ki vaktinde sirt cantami alip guney amerika'yi dolanmasaydim bu gezi icimde bir ukte olarak kalacakti.
tek basima spontane bir sekilde dunyayi gezmek senelerce hayalini kurdugum bir seydi, gerceklesti ama asla hayalimdeki gibi gerceklesmedi. oyle ki bir noktada rio'dayken kendimi de sasirtarak simdiki yasadigim sehri londra'yi ozledim.oysa simdi londra'dayim ve ara ara deli gibi rio'yu ozluyorum.
anladim ki hicbir sey disardan gorundugu gibi ya da kafanin tasarladigi gibi degil. beyin hep mutluluk otedeymis, senin ulasamadigin bir yerdeymis gibi dusunmeye, sana hayati kaciriyormussun gibi hissettirmeye programli. bu tuzaga dusmezsen yasadiklarinin kiymetini biliyorsun ve ukte kalmiyor hayatinda.
su video (ingilizce) hayati kacirma hissini cok guzel anlatiyor:
fomo