işin içerisinde, istanbul'un en yoğun eğitim araştırma hastanelerinden birinde çalışan bir asistan hekim olarak bu konuda bir kaç yorumumu eklemek istiyorun.
öncelikle yukarıdaki entrylerde de belirtildiği üzere coronavirüsü maalesef yenmiş değiliz. toplumun hatırı sayılır bir kesimi bu virüsle öyle ya da böyle muhattap olmadan bunu yenmiş sayılamayacağız. hayat tam olarak normale döndüğünde ilk dalgaya benzer bir dalgayla karşı karşıya kalacağımız herkesçe bilinen bir gerçek artık. dolayısıyla sorunsal "türkiye nasıl yendi" değil "neden şimdilik beklendiği kadar dramatik sonuçlar oluşmadı" olarak yorumlanmalı.
benim de salgının başlangıcındaki öngörüm çok daha karamsardı. bir takım önlemler alınmış olsa da bu önlemler, süreci en başından beri salgının ülkelerinde yayılmasını engelleyerek birinci dalganın bile oluşmasına müsaade etmeyecek şekilde yöneten güney kore ve tayvan gibi ülkelerin çok gerisinde. bu durumda toplumumuzun kültürel yapısı ve yasaklara uyma konusundaki gevşekliğimizi de dikkate alarak italya gibi bir sonuç bekliyorduk. italya'da medyaya yansıyan görüntülerin ülkemizde oluşmamasının tıbbi tarafında şu faktörlerin rol oynadığını düşünüyorum:
1. yatak, yoğun bakım ve ventilasyon cihazı sayısı: bu husus daha önce de belirtildiği için üzerinde çok durmayacağım çünkü zaten bu veriler objektif olarak avrupa ve amerika ile kıyaslamalı incelenebiliyor.
2. tıbbi personelin ağır iş yükünde çalışmaya alışık olması: bir asistan doktor pandemi şartları dışında da haftada 100 saatin üzerinde çalışmakta. bu rakamlar bazı branşlarda bu sayının çok daha üzerine çıkabiliyor. amerikada ve avrupada ise bu işin düzenlemesi insani şartlarda yapıldığından çalışma saatleri branşlara göre değişiklik göstermekle beraber 40-80 saat arasında değişmekte. ülkemizde ayda 10 nöbet tutan bir çömez asistan nöbet ertesini de hastanede geçirerek bazen 2 gün içerisinde toplam 40 saat mesai yapmakta. dolayısıyla ağır çalışma temposu türk hekimlerinin maalesef alışık olduğu bir tempo. bu sayede hızla artan covid-19 hasta sayısına kolay adapte olabildiğimizi ve avrupadaki gibi bir afallama süreci yaşamadığımızı düşünüyorum.
3. toplumumuzun hastaneye başvuru kararı farkları: bu husus da daha önce belirtilmiş. türk toplumu şikayetlerinde hastaneye kolaylıkla başvurabiliyor. kendine hızlı bir şekilde muhattap bulabiliyor. her ne kadar insanımız acil servislerden şikayetçi olsa da pandemi öncesinde de hastaneye başvuran her hasta bir doktor tarafından muayene edilir, gerekli tahliller istenir, uygun tedavisi düzenlenir. endikasyon dışı başvuru nedeniyle iş yükü çok artmış olsa bile, hasta kendine bir muhattap bulur. evet belki beklediği bilgilendirme yapılamaz, kendisine ayrılan süre çok kısıtlıdır, bazen tedaviden memnun kalmaz vs. ama mutlaka bir doktor muhattap bulur kendine. kimin ne şikayeti olursa olsun "doktora ulaşamadım" şikayetini duymazsınız. avrupa ve amerikada ise acil servise başvurduğunuzda bir doktora ulaşmanın zorluklarından bahsetmeyeceğim bile.
4. tıbbi personelin zor durumları idare etmedeki beceri ve deneyimi: bir asistan doktor pandemi öncesinde de sağlık sisteminin işlemeyen boşluklarını doldurmaya alışıktır. acil serviste yoğun bakım yeri bekleyen bir hasta için saatlerce telefonda görüşerek, gerekirse farklı hastanelerdeki arkadaşlarını devreye sokarak yoğun bakım yerini bulur. ulaşımını sağlar. yani hastanın "sorununu çözer". çünkü hastayı sistemle başbaşa bırakması durumunda o hastanın yoğun bakım yeri bulunmadan öleceğini çok iyi bilir. italya'da son aylarda yaşanan yoğun bakım yeri sıkıntısı, hastaların lojistik problemleri türk hekiminin rutininde zaten uğraştığı meselelerdir. pandemi şartları bu konuda yeni zorlukları beraberinde getirse de olayların akışını idare etme konusunda türk hekimi deneyimlidir.
sağlık sistemindeki global değişiklikler hasta ve hekimi karşı karşıya getirmiş vaziyettedir. bunun ülkemize yansıması da değişen sağlık düzenlemeleri ile kaçınılmaz olmuştur. bu nedenle toplumda hastanelere karşı bir önyargı oluşmuş, hekim ve sağlık çalışanlarda da bunun sonucunda savunmacı bir duruş gelişmiştir. bunun sorumlusu ne hekim ne de hastadır. herkesin dile getirdiği münferit olmayan sorunlar oluştuğunda sorunu sistemde aramak gerekmektedir.
ancak covid-19 salgını göstermiştir ki türk hekimi kırgın olsa da hastasını sevmektedir. ona değer vermekte ve hastası için canını ortaya koymaktan çekinmemektedir. hemşire ve diğer sağlık çalışanı iş arkadaşlarımız mali olarak çalıştıklarının karşılığını alamamalarına rağmen işlerini büyük bir özveriyle yürütmektedirler. ülkemizde avrupadaki diğer ülkeler gibi manzaralar yaşanmıyorsa belki bunun nedenini anlamak için biraz da sağlık çalışanlarımıza bakmalıyız.
yaşadğımız bu acılı sürecin bir farkındalık oluşturmasını ve toplum algısında bazı şeylerin değişmesini diliyorum. belki böylelikle yaşadığımız bu dönem sağlık çalışanları ve toplum arasında daha sağlıklı ilişkiler kurmamıza aracılık eder. "beni türk hekimlerine emanet ediniz." sözünün gerçekliğini bir hekim olarak ilk kez bu kadar derinden yaşıyorum. her bir mesai arkadaşıma, bu süreçte birlikte çalışma şerefine eriştiğim meslektaşlarıma ben canımı bir saniye düşünmeden emanet ederim. halkımızın da bu gerçeği farkedeceği ve birbirimize karşı daha anlayışlı olacağımız günlerin yakın olduğu umuduyla,
tüm hekim arkadaşlarım adına haddim olmayarak insiyatif alıyor ve hastalarımızı sevdiğimizi, onlar için en iyisini istediğimizi ve bunun için çabaladığımızı bilmenizin en içten dileğimiz olduğunu söyleyerek entryimi sonlandırıyorum.
biri bana gel dedi2 profili
-
türkiye'nin coronavirüsü nasıl yendiği sorunsalı
-
trump'ın ingiltere kraliçesini takmaması
trump'ın sallamaz tavırlarına aşırı tavım ya. herif 1 senede tüm politikayı, uluslararası ilişkileri nezaketi falan sikti attı. troll bir başkan olmak istesem yapacağım tüm hareketleri herif doğalıyla yapıyor. akşam eve gidince karısına çay demletip beyaz atletiyle haberleri izlerken, "ehe ehe tipe bak nasıl mal gibi kaldı ben bekletince" diye sevinip arada merkelin götüne falan bakmıyorsa ne olayım.