(bkz: güldürdün piç)
sublimlesemeyennaftalin10 profili
-
mesaj atan erkeğin 38 yaşında hak yolcusu çıkması
-
ganira paşayeva
7/24 türk kadınına söven ekşicileri bile türk kadını övücü hâle getirmeyi başaran hatun. ama bu başarısı keşke ölüm haberi ile gerçekleşmeseydi .
tv'lerde kamuflajları giymiş halde yaptığı ateşli konuşmaları unutmayacağız.
değer miydi? biz zaten seni fiziğinle değil, masalarda türk'ü savunmanla hatırlayacağız.
hamiş: her önüne gelene etik kaygı taşımadan, sırf "müşteri" istiyor diye obezite cerrahisi uygulayan hekimlere ders olsun paşayeva'nın ölümü. ihtiyacı olan olmayan gidip ameliyat olabiliyor. neden bu prosedürler bu kadar kolay, anlamıyorum. kimsenin kimseye dur dediği yok. -
eczacılar battı mutlu musunuz
başlığı açan arkadaşın eczacılara olan nefretini daha önceki entrylerinden bildiğim için, eczacılara tepki toplatmak için açtığı bu başlığı biraz açayım.
kamu kurum iskontosu denilen bir şey var arkadaşlar. eczacı, fabrikadan depoya, depodan da eczaneye ulaşan ve sgk'ya fatura edilen her ilaç için sgk tarafından belirlenen baremlerde devlete indirim yapmak zorundadır. ilaç fiyatları yükseldikçe eczacının ilaçta yaptığı indirim oranı yükselmektedir. eskiden ilaç şirketleri devlete zorunlu olarak yapılan iskonto oranları karşılamaktaydı; ancak artık çoğu şirket karşılamayacağını beyan etti. yani eczacı 100 tl'lik ilacı şirketten depocu karıyla birlikte 120 tl'ye alıyor; sgk'ya 80 tl'ye fatura ediyor ama aradaki 40 tl'lik zararı hastadan almasa ilacı cebinden zarar ederek hastaya ulaştıracak. ama aradaki zararını hastadan istediğinde de cezai şartı var, devlet diyor ki isteyemezsin. böyle bok bir dünya var yani sizin bilmediğiniz. indirim oranının en düşük olduğu ilaç kalemleri, fiyatı 10 tl'nin altında olan ilaçlardır. kaldı ki bu fiyatta ilaç artık yok gibi. ilaç fiyatı arttıkça sgk iskontosu yükselir. bu yüzden eczacılar ilaç fiyatına zam geldikçe hüzünlere gark olur; sevinmez!
bu arada bazı hatırlatmaları da yapalım:
-bilindiği üzere ilaç fiyatlandırması titck* tarafından yapılır. güncel euro kuru 17.5 tl olmasına rağmen 7,86 tl'ye yükseltilmiştir. ilaçların fiyatı artırıldığı halde kamu kurum iskonto oranlarında iyileştirme yapılmamıştır.
-eczacılar diğer meslek mensupları gibi vergiden kaçırmayı çok çok fazla yapamazlar. türkiye'de gelir vergisine bakıldığında diş hekimleri açlık, hekimler yoksulluk sınırındadır ama vergi rekortmeni eczacılardır. en çok vergi veren meslek grubudur. çünkü ürünler eczaneye karekodla girer, karekodla çıkar. ilaç takip sistemi üzerinden her şey kayıt altındadır. giriş ve çıkışlar birbirini tutmazsa maliye ebesinin hörekesi boyutunda mali cezalar kitler. bu nedenle türkiye'de en çok vergi veren meslek grubudur. bu yüzden durumları ne kadar kötüye gitse de kimse onlara inanmak istemez.
-kimse cebinden hastaların tedavisini karşılamak zorunda değildir. haklarını istediklerinde aç gözlülükle suçlanmaları acımasızlıktır.
-eczanelerin en az 2 işçi çalıştırdığını düşündüğümüzde kapanmaları neticesinde kaç bin insanın işsiz kalacağını ve kaç bin ailenin etkileneceğini de düşünün ve yorumlarınızı ona göre yapın.
-bir dükkanınız olduğunu düşünün. eczacı kiralamak istediğinde ve kuruyemişçi kiralamak istediğinde çekeceğiniz fiyatları düşünün. ona göre yorum yapın.
-artan asgari ücretler, faturalar (eczanelerin ısı, sıcaklık ve nem miktarı her ay denetlenir ve klimalarla bakanlığın belirlediği ölçülerde tutulması sağlanır. elektrik giderlerini düşünmeniz için yazdım.), sgk primleri, eczane kiraları düşünüldüğünde sürekli bir gider artışı var ve gelirde de sürekli devlet eliyle azaltma var. hangi meslek grubu buna dayanabilir?
başlığı açan hekim arkadaşa şöyle anlatayım özetle. düşün ki depodan botoxu 700 tl'ye alıyorsun. ve devlet sana bunu serum fizyolojikle 3 kişiye seyreltip kullanamazsın, tek bir kişiye uygulayacaksın ve sadece 500 tl'ye hastaya uygulayacaksın, meslek hakkı almayacaksın ve her muayenen için olması gerektiği şekilde fatura keseceksin diyecek. ne düşünürdün? (botoxun piyasada uygulandığı fiyatlar istanbul için 2000'den başlıyor; maliyeti kişi başı 400 bile değil)
ps: eczane eczacısı değilim. -
aşkı tatmış bir kadına aşık olmak
“umarım aşkı tadan kadın sana aşık değildir” denilesi, ilişkilerinde paranoid kıskançlıklar yaşaması muhtemel olan erkek beyanı. bu tipler beşik kertmesi ile ilişki yaşasın. çünkü bu beyana sahip erkek, bir kadının nörokimyasının uzunca yıl blokajlı olmasını bekliyor ve bu fizyolojik olarak normal değil.
cinsiyetten bağımsız olarak bu cümleyi kuran insan evladından uzak durulması gerekir. çünkü ortada aleni bir “önce ben” düşüncesi vardır. bir insan vaktiyle aşık olmuşsa, bu onun sevebilme gücünü gösterir. bu eylemi kendinize olumlama değil de, olumsuzlama olarak kullanmak sağlıklı bir ilişki kuramayacağınızı gösterir. “en çok beni sevsin, en önce ben, en çok ben” söylemleri gerçek manada patolojik bir düşünce tarzıdır. bu düşüncelerinizle size hayatta başarılar dilerim. -
ay yıldız projesi
kozmik odalar açılırken zorluk çıkmasın diye tüm kuvvet komutanlıklarının aynı yerde toplanmasını hedef alan yeni beton projesi.
diyanet işleti başkanı kuvvet komutanlarından önce sahneye çıkarıldı. gerçi o adamın orada ne işi var onu da anlamış değilim. neyse beyaz meleğimiz muhteşem sesiyle bol ayınlı beton temel atma duasını da yaptı. evvel allah bu duadan sonra bir daha cemaatler bu muhteşem projeyi bombalayamaz. ülkemize hayırlı olsun. -
geceye bu ülkede kalabilmek için bir sebep bırak
annemin/babamın yaşlanması ve bakıma ihtiyaç duymaya başlayacakları gerçeği.
-
köyde hiç yaşamayanların bilemeyeceği şey
yılda bir kez alınan ve okula giderken giyeceğimiz ayakkabılar yırtılmasın diye yazın köye gittiğimizde bize naylon (lastik ayakkabı) alınırdı. genelde gri renkte olurdu bunlar, topukluları olurdu mor, yeşil, pembe ve bilumum renkte. tüm gün güneş altında oyunlar oynadığımız için ayaklarımızın üst kısmında oval renkte güneş yanığı olurdu * hatta ayak terlediği için naylon ayağımızı keserdi, hep yara bere içinde kalırdı ayaklarımız. tabanı da ipinceydi naylonun. bununla taşlık yollarda yürürsen ayağına hep taşlar batardı ama avantajı da vardı. çeşme başında arkadaşlarımızla ıslatmaca oynardık* naylonlarımızı suyla doldurup birbirimize serperdik, çıplak ayaklarla ama şen kahkahalarla birbirimizi kovalardık. köyün deresine iner naylonlarımızı çıkarıp elimize alırdık ve suya daldırırdık minik balık yavrularını ve kepçeleri* tutmak için. olta görevi görürdü bizim için yani. filmlerde gördüğümüz akvaryumlardan bizim de olsun diye leğenlere koyardık tuttuğumuz minik balıkları, tek eksikleri renkleriydi.
yosunlu taşlarda çok çılgın kayardı naylonlarımız, köprü olmadığından deredeki taşlardan karşıdan karşıya geçmeye çalışırken suya gömülürdük bazen, düşerken derenin taşlarına çarpıp kafayı gözü yaran olurdu. o düşüş esnasında naylon ayağımızdan çıkıp suya kapılırdı, tutmak için yetişemezdik, bakakalırdık arkasından. ailemize masraf çıkardık diye ağlaya ağlaya evimize giderdik. kıvrana kıvrana isterdik yeni naylonu babamızdan.
akşama kadar incecik taban üzerinde dolaştığımızdan erken saatlerde yorgun düşerdik, yemeğimizi yedikten sonra evin bacasına * çıkardık. üzerimize battaniyemizi alıp *arka fonda inceden derenin çağlamasını ve puhu kuşlarının periyodik aralıklarla öterek bizlere anlattığı hikayeleri dinlerdik. gökyüzünün yıldızlarla dolmasını beklerdik, yıldız kaysın da dilek tutalım diye sabırsızlanırdık. dileğimiz de zengin olup yılın yalnızca 9 ayı değil; 12 ayını şehirlerde geçirmek*
şimdi de istanbul’da gökyüzünde tek bir yıldız göreyim diye ölüyorum *. bazen yatmadan önce perdeyi aralayıp yıldız kaysa da ben yine yazlarımı köyde geçirmeyi dilesem diye şöyle bir gökyüzünü yokluyorum. -
kuru öksürük çekenlere tavsiyeler
öncelikle öksürüğün kaynağı neymiş, onu öğrenmek lazım.
sigara? farenjit? larenjit? bronşit? zatürre (pek kuru olmaz ciğer enfeksiyonları ama yine de burada dursun) allerjik? santral sinir sistemi kaynaklı bozukluklar? (aklıma gelen bunlar)
öncelikle öksürüğün bakteriyel enfeksiyon kaynaklı olduğuna karar vermişse hekim, bir antibiyotik ve bir ekspektoran kombinasyonu tedavi için en uygun seçeneklerdendir. öksürük şurubu verilerek öksürüğün baskılanmaması istenir, hatta öksürük artmalı ki ilacın artırdığı balgamla birlikte enfeksiyonun atılması kolaylaşsın. bu yüzden öksüren her hastaya öksürük kesen şurupları basanlara ben de sevgilerimi (!) sunuyorum.
şayet öksürük enfektif değilse o zaman kuru öksürükte türk hekimlerinin en çok tercih ettiği perebron denenebilir. ancak tecrübeler gösteriyor ki perebron cidden inatçı öksürükte çare değildir.
viral enfeksiyona bağlı öksürükler genelde inatçıdır. antiviral tedavi alan hastada hala öksürük devam ediyorsa, hasta bol su içecek ve camış gibi yatacak. bunun başka tedavi şekli yok.
prospan adında sarmaşık özlü bitkisel bir şurup vardır. eczacıların kullandığı sosyal medya platformlarında inatçı öksürükte hasta geri dönüşleri genelde olumlu yönde olduğu söylenmekte.
ayrıca ayva yaprağı, karabiber, zencefil kaynatarak ve içine bal dökerek bitkisel tedavide bir sorti daha yapabilirsiniz.
evliya çelebi’nin seyahatnamesi’nde geçtiği şekilde; primula veris yani çuha (çoban çiçeği, maranda, tutya)’nın köklerinin öksürükte kullanıldığı bilinmektedir.
her şeyi denediniz ama hiçbir şey hala öksürüğünüzü kesmiyorsa, o zaman son çare olarak kullanılacak şey narkotiktir. kodein denilen ve morfinden bir metil grubu fazlası olan bu narkotik, merkezi sinir sisteminde öksürük merkezini baskılayarak kendine antitüssifler arasında yer bulur ki en şahane kuru öksürük kesici budur. bir çok ilacın terkibinde bulunabilen kodein, ülkemizde en çok geralgine k adıyla bilinir.
hamiş: narkotik abilere sevgiler, selamlar... amacım suistimali artırmak değil, geceleri öksürmekten uykusuz kalmış, psikolojileri bozulmuş, ciğerleri ellerine gelmiş insanlara bir nebze olsun yardım etmek.
edit: moroff uyardı, prospan içindeki bitkiyi kekik yazmışım, duvar sarmaşığı (hedera helix) vardır. -
geceye bir öğretmen sözü bırak
“istediğin bölümü özel üniversitede okuman için 7 tane bileziğim var, onları bozarım.” dedi ilkokul öğretmenim, sırf “ya kazanamazsam” diye endişelendiğim için.
ve ben onun bileziklerinin bozulmasına kıyamadığım için istediğim bölümün bulunduğu en iyi devlet okulunu kazandım.
mesajlar üzerine gelen edit: ilkokul öğretmenim annem ya da babam değildi. akrabalığım da yoktu. tam bir cumhuriyet öğretmeniydi. üstünden yıllar geçse de hala görüşürüz tüm özel günlerde. beni çocuğu olarak gören, gerektiğinde çok kızan, gerektiğinde çok seven muhteşem bir öğretmen-anneydi.* -
3. nükleer santral trakya'ya yapılacak
durun tahmin edelim: iğneada?
koruma altında olan başka neresi var bilmiyorum.