maria de fosforosa2
profili

  • spor salonu görgü kuralları

    kaç set var diye sormak değildir. alete çöreklenen insana tabii ki soracağım. aletin etrafında dolanan birilerini gördüğümde nezaketen soruyorum, "bunu kullanacaksanız beraber çalışalım" diye. fakat bazı insanlar bir aleti kullanmak istediğimi beden dilimle belli ettiğimde tınlamıyor, set aralarını alet üzerinde telefonuna bakarak geçiriyorsa sorarım.

  • the red pill

    müthiş bir aydınlanma yaşamamı sağlamış olan öğreti. teşekkürler redpill, yaşayın redpillci erkekler. kadın olduğum için yapım gereği gerçekleri görmeye meyyal olmayan, mantıklı düşünemeyen, solipsist bir canlı olmama rağmen benim bile gözümü açtınız. artık doğama uygun davranacak, davranmayanları uyaracağım. sayenizde aile yaşamım değişti.

    size aydınlanma yaşadığım günü anlatayım. bir akşam eve geldiğimde annem mutfakta bizzat gidip kasaptan aldığı eti pişiriyordu. işten gelmiş haliyle bir de bize yemek yapmasına üzüldüm. yine bir şeylere şikayet ediyor, söyleniyordu fakat ben iflah olmaz bir feminazi olduğum için annemin şikayetlerini tüm gün çalışıp bir de akşama yemek yapmasına bağlamıştım. yemeğimizi yerken bu konu üzerinde derin derin düşündüm. annemin ne kadar mutsuz olduğunu, bizim ona yetemediğimizi, babamın daha fazla ev işleri sorumluluğunu alması gerektiğini düşündüm.

    sofrayı topladık ve herkes kendi köşesine çekildi. kimimiz televizyon izliyor, kimimiz internette takılıyorduk. o mutlu aile tablosundan eser yoktu. derken babam, türk babalarına özgü bir tavırla mutfağa gidip bir sepet dolusu meyveyle geri döndü ve meyveleri soyup dilimlemeye başladı. o meyveleri soyuyor, ben de dikkatle onu izliyordum. o meyve soydukça benim de onun otoritesine olan inancımın azaldığını hissettim. neden böyle oluyordu? neden annem sürekli bir şeylerden şikayetçiydi?

    derken bu başlık altında okuduklarımı hatırladım bir anda. kafamda şimşekler çakmaya başladı, artık her şeyi daha net görüyordum. kırmızı hapı yutmuştum. bir elimle annemin bir elimle babamın kolundan tutup ikisini karşı karşıya getirdim.

    "anne! baba! ne yapıyorsunuz siz?" diye isyan ettim. şaşkın şaşkın suratıma bakıyorlardı, hiçbir şey anlamamışlardı. tabii her ne kadar aydınlanma yaşamış olsam da feminazilik, erkek düşmanlığı iliklerime işlemişti bir kere ve alışkanlığın getirdiği bir refleksle ilk önce babama saldırdım. "baba," dedim, "niye meyveyi sen soyuyorsun? bu senin görevin mi?" babam şaşkın şaşkın bakıyordu. "vitamin alasınız diye soydum kızım," dedi. anneme döndüm, "anam, kadın anam, anacığım" dedim. "binlerce yıl önce atalarımız böyle mi davranıyordu? avcılık erkeklerin, toplayıcılık kadınların işiydi. sen... sen... senin genlerine çilek kokusu işlemişken o narin ellerine et kokusu yakışıyor mu anacığım?" dedim. babama döndüm, "babam," dedim, "evimin direği, ailemizin reisi babam... bu güçlü eller meyve bıçağı tutmak için değil, et bıçağı tutmak için evrimleşti," dedim. bir anda ikisinin de gözleri doldu. babam ağlamaya başladı, annemse şaşkın şaşkın bakınıyordu etrafta. "görüyor musunuz?" dedim, "bu hayat tarzı sizi ne kadar bozmuş. normalde annemin ağlaması babamın dimdik durması gerekirdi," dedim. artık annemin neden sürekli şikayet halinde olduğu ortadaydı, bu evde erkek erkekliğini kadın kadınlığını bilmiyordu. derhal birilerinin bu işe el koyması, bir ucundan tutarak yavaş yavaş düzeltmeye başlaması gerekiyordu.

    o akşam keyfimiz yerine gelmişti. annemin doğal bir içgüdüyle, içine sevgisini ve şefkatini katarak soyduğu meyveleri iştahla yiyorduk. babamın soyduğu meyveler hiçbir zaman bu kadar lezzetli olmazdı. modern hayatın baskılamaya çalıştığı erkekliği meyve soyarken ortaya çıkar, meyvelerle adeta kanlı bir savaş verirdi. neticede herkesin doğasına uygun davranması hepimizi mutlu ediyordu artık.

    ertesi akşam babam yine her zaman olduğu gibi televizyonun karşısında kucağında kumanda ile uyuyakalmıştı. spor programı açıktı ve tabii ki evdeki üç dişi olarak hiçbir şey anlamıyorduk, sıkılmıştık. babamın kucağından kumandayı almaya karar verdik. daha kumandaya dokunduğumuz anda babam irkildi, uyandı ve cevap vermeye başladı: "hnsss.. iz.. izliyorum ben onu değiştirmeyin" dedi ve uyumaya devam etti. annem söylenmeye başladı, "bari o uyuduğu zaman istediğim şeyi seyredebilsem, sanki şimdi seyrediyor'" dedi. annemin shit test yaptığının farkına vardım o anda.aradan 30 yıl da geçse kadın kadındı ve shit test yapmaya devam edecekti. gerçi ben de bir kadındım ama kırmızı hapı yuttuğum için gerçekleri görebiliyordum. "anne," dedim, "erkekler milyonlarca yıl boyunca avlanıp kabileyi korumuşlar. bu zaman zarfında elbette ki uyurken bile etrafı izleme yetisi geliştirmişler. sen kadın olduğun için anlamıyorsun ama o şu anda gerçekten izliyor," dedim. bir anda düşündü, hak verdi. her ne kadar modern hayat baskılamış olsa da babamın gerçek bir alfa olduğunun bilincine vardı. gözleri doldu, "d-demek... demek o yüzdendi..." nihayet redpill sayesinde sevgili babam 30 yıllık shit test'i geçmeyi başarabilmişti.

    şu an gerçeği görmeye başladığımız hayatımızın ilk günlerini yaşıyoruz ve her şey yolunda gidiyor. söyledikleri zaman inanmazdım ama redpill gerçekten 100% çalışıyor arkadaşlar. evimize huzur geldi. siz de benim yaşadıklarımdan ibret alın ve kırmızı hapı yutun........,,,