doktor lafı geçince hemen aklıma arkadaşımın yıllar önce geçirdiği trafik kazası gelir.
sabaha karşı taksim'den gölcük'e dönerlerken arabayı kullanan arkadaşı dreksiyonda uyuyunca bunlar sen körfez girişindeki viyadükten aşağıya uç... saat sabahın en kör en kimsesiz saatleri. uçtukları yerde bir bostan varmış. ve o bostana bakan yaşlı bir karı koca. gümbürtüyle uyanıp bunları apar topar yukarıya yola taşımışlar. allahtan emniyet kemerleri takılıymış. ama kız arkadaş o emniyet kemerini bel çantasının üzerinden takmış. bel çantasının içinde ne varsa (çakmak, parfüm şişesi vb.) kızın batın bölgesine gömülmüş.
yola çıkarıldıklarında yaşlı çiftin ilk el sallayıp durdurdukları araç steyşın bir tofaş kartal. film gibi iyi rastlantılar zincirinin son halkası geliyor şimdi sıkı durun! aracı kullanan ve yanındaki ise kimlermiş biliyor musunuz? kartal devlet hastanesi'nin trafik acil kısmında çalışan doktorlar... (film olsa bu kadar tesadüf olur mu der insan, ama bire bir gerçektir bu hikâye) o hastanenin trafik acil bölümü o yıl yeni açılmıştı.
neyse oracıkta bu doktorlar ilk müdahaleyi yapıp derhal bizimkileri steyşın tofaşın arkasına yerleştiriyorlar ve trafik acil'e ulaştırıyorlar. zaten nöbetleri mi varmış neymiş. kaza yapanlardan erkek arkadaş, emniyet kemeri takılı olduğu için ufak tefek çizikler ve biraz beyin sarsıntısıyla ameliyat tarzı bir müdahale yapılmaksızın bir gece yoğun bakımda tutulup servise çıkartıldı. ama kız arkadaş derhal iç batınına gömülen nesnelerden arındırılmak üzere ameliyata alınmış. ameliyata alırlarken ondan anımsayabildiği bir telefon numarası istemişler. o da benim iş yeri numaramı vermiş.
saat sabahın 08.30'u, iş yerime yeni gelmişim, "zırrr" telefon. (bu arada, o zamanlar cep telefonu yok) kartal devlet hastanesi trafik acil hemşirelerinden olduğunu söyleyen hanım, "arkadaşınız ... hanım trafik kazası geçirdi, az önce ameliyata alındı, gelirseniz iyi olur." dedi. sabah sabah, afyonum patlamamış "neeey neeey" diyebildim sadece. apar topar gittik hastaneye. hemşireler bekleyin ameliyat sürüyor dediler. bekledik. ameliyat bitti. onu bir anlık koridordan yoğun bakım odasına götürülürken gördüysek de durumundan bir bok anlamadık. tam onu ameliyat eden doktorları görüp durumunu sormak isteyecekken elimize siyah bir çöp torbası tutuşturuldu. bunlar arkadaşınızın iç organlarından çıkan parçalar, bunları derhal kadıköy'deki falanca patoloji labaratuvarına götürmelisiniz, çıkan raporlara göre tedavi başlatılacak denildi. panik halde bir tek şey diyebildim, "sağ mı, sağ mı? sağ demek!"
bize verilen poşetin ağırlığı 1.5-2 kg. kadardı neredeyse. bunlar onun iç organlarıydı. yol boyunca ağlamaktan kendimden geçtim.
sonrası mı? sonrası son derece meşakkatli, tam iki aylık bir yoğun bakım süreciydi dostlar. o süreci anlatmam olanaksız. ben sadece ekşisözlük yazarıyım dostoyevski değilim ki. ama doktorların o iki aylık sürede arkadaşıma gösterdikleri özeni, onu yaşatmak için nasıl çırpındıklarını, bizlere olan münasebetlerini ve ne şartlarda çalıştıklarını gördüm. o iki ay neredeyse hastanede çadır kurduk. temizlik görevlisinden kantincisine, hemşiresinden hasta bakıcısına kadar ne kadar personel varsa akraba gibi olmuştuk. ve bir şey dikkatimizi çekti ilk iki haftanın sonunda. doktorlar biz ne zaman oradaysak, oradaydılar. bir gün dayanamayıp sordum, "yahu sizin eviniz barkınız aileniz çoluk çocuğunuz yok mu? ne zaman gelsek buradasınız." doktor, "bir gün normal mesai, bir gün nöbetteyiz" dedi. çalışma rutinleri buymuş yani. ve nöbetteyken bir iki saat uyumaya fırsat bulabildiklerinde boş yataklara ilişiyorlardı uyumak için.
birgün o soru sorduğum doktorun elinde benim daha önce okuduğum kitabı gördüm. şaşkınlıkla bir kitaba bir doktorun yüzüne baktım içimden yuh oha gibi nidalar geçti, "bravo okumaya zaman ayırabiliyorsunuz" dedim, "boş zamanlarımı kitap okuyarak ve dil öğrenerek geçirmeye gayret ediyorum" dedi.
arkadaşım iyileşti. iki aylık yoğun bakımdan sonra, bir süre de servise çıkarılıp tedavisine devam edildi.
bu ortak özellik filan tanımına gelince,
insan tamircisi onlar. dostoyevski kitap yazıyorsa onlar insan yazıyor
doktorovski:)
not: bu yazı 1993 yılında arkadaşımı kurtaran kartal devlet hastanesi trafik acil doktorlarına saygı ve minnet yazısıdır. var olsunlar.
dzlt:imlâ.
evcilgergedan2 profili
-
türk doktorlarının ortak özellikleri
-
azerilerin türklerden nefret etme sebepleri
şöyle bir gerçek var ki,
türkiye'deki ekşisözlüğe
"türklerin azerilerden nefret etme sebepleri"
(böyle bir başlık var mı bilmiyorum tabii) başlığı altına kürtler,
azerbaycan'daki sözlüğe
"azerilerin türklerden nefret etme sebepleri" başlığı altına ise ermeniler döşenir...
bir ayağı azerbaycan'da olan bir türk olarak, ne bir nefret gördüm, ne de bir ima.
ez cümle şunu diyebilirim ki boşuna uğraşmasın bu kürtler ve ermeniler. aramızı vuramayacaklar çünkü... *