bu olaylar mardin'in nusaybin ilçesinde yaşayan, şu an hayatta olmayan fatma'nın ve geride kalanların hikayesidir:
fatma ilkokula gidiyordu. 8 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu idi. babası tır şoförü olduğundan ve ortadoğu ülkelerine gittiğinden pek sık gelmezdi eve. 2 erkek, 6 kız kardeştiler. 2 göz küçük bir evde yaşıyorlardı. kardeşlerin hiçbiri okumamıştı. babasının getirdiği tırlarda bulunan gizli bölmelere yerleştirilmiş kaçak mallardan dolayı babasının başı derde girince fatma'nın da okul kapısı aralanmış olmuştu. dönemin jandarma komutanı babanın suçu olmadığını anlamış ama ona bir şartla yardım sözü vermişti. en küçük kızını okutmak... masrafları için de yardım sözü vermişti. baba istemeyerek de olsa kızını okutmayı kabul etmişti. böyle başladı fatma'nın okul hikayesi...
ailede okuyan ilk kişiydi fatma. her gün ilçeye okumaya gidiyordu. köy okulu örgüt tarafından yakıldıktan sonra yıllardır hizmete açılmamıştı. ne gelecek öğretmen bulunuyordu, ne de okulu yeniden yapmaya imkan bulunuyordu. köyde az kişi kalmıştı. ya ilçeye ya da büyükşehire göçmüştü hepsi. fatma'yı her gün jandarma alıp bırakıyordu okula. babası jandarma aracı bombalanır diye korksa da, hapse girmektense razı geliyordu fatma'nın bu durumuna.
fatma okumayı çok seviyordu. sabah okulda öğrendiklerini annesine ve kardeşlerine anlatmaya çalışıyordu. annesine alfabeyi öğreterek başlamıştı işe. ailenin bir anlamda neşesi idi bu durum. bütün gün hayvanları otlatan ve bakımı ile uğraşan aile, akşam da fatma ile eğleniyordu. fatma'nın dersleri zorlaşınca yardım için amcasının oğlunun yanına gitmeye başladı. o zamanlar fatma'dan 15 yaş kadar büyüktü kuzeni. hayvanları otlatmak için dağ yamacında bir yer yapmışlardı ona. küçük bir de barakadan bozma evi vardı. fatma cumadan amcasının oğlunun yanına gider, bazen geç saatte birlikte döner, ders uzun sürerse de sabah beraber dönerlerdi.
bir cuma tatile denk gelmişti. fatma da ödevlerimi erkenden yaparım düşüncesi ile perşembe akşamı kuzeninin yanına gitmişti. barakada yoktu kuzeni. ağılın oraya bakmak için gittiğinde kuzenini yarı çıplak, anlamlandıramadığı bir şekilde hayvanın arkasında görmüştü. ne olduğunu anlamasa da hem kuzenini çıplak gördüğünden utanmış, hem de anlamlandıramadığı durum karşısında korkmuştu. elleri ile gözlerini kapayarak kuzenine seslenmiş ve nolduğunu sormuştu. kuzeni önce cevap vermese de toparlandıktan sonra sana antalatacağım deyip yanına gelmişti. hayvanların da insanlar gibi olduğunu, belli bir yaşa geldikten sonra bazı şeyler yapmaları gerektiğini söylemişti. fatma ne olduğunu sorunca, az önce yaptığı şey olduğunu söylemişti. "sizin eviniz de ufak fatma, geceleri babanla anneni ayıp şeyler yaparken görmüyor musun ya da duymuyor musun" diye sormuştu. fatma cevap vermemişti. önüne bakmıştı. kuzeni ısrar edince, onları bir şeyler yaparken fark ettiklerini, uyandıklarını, ama ablalarının ses çıkarmaması için tembihlediğini söylemişti. bunun üzerine de kuzeni "işte ayıp olduğundan" diyerek onaylamıştı. "ayıp yani bunlar konuşulmaz. görülürse görmezden gelinir." diye de eklemişti. fatma'nın iyice kafası karışmıştı. sana da öğreteceğim diyerek fatmayı önce gülümseyerek öpmüş, sonra da kucağına oturtmuştu.
fatma önce korkarak ve ürkerek soyunmak istememişti. kuzeni de sen artık büyüdün diyerek onu yavaşça soymuştu. küçük kızı orada ağlata ağlata, korku içinde günahlarına alet etmişti. fatma yapmak istemese de, karşı koyacak gücü yoktu. annesi ve babasının da bunu yapması, çok sevdiği kuzenine güvenmesi, onun kendisine kötü bir şey yapmayacak olduğuna inanması, bu şeyler hakkında bir şey bilmemesi aklını karıştırmıştı. çok acıyor diye bağırsa da, sonrakilerde olmaz diye cevap alıp bir an önce bitmesi için beklemişti. kanı görünce fatma çok daha korkmuştu. kuzeni ise sadece ilk seferde bunun olacağını söylese de bir türlü onu sakinleştirememişti. o sebeple o akşam fatma'yı götürmeyip bunun normal olduğuna inandırmak için sabaha kadar küçük kızla konuşmuştu. fatma o günden sonra hep bunu düşünerek, hep bu şeyler aklına takılarak yaşamıştı. annesi ve babasının da konuşmadığı gibi bu konular hakkında kimse ile konuşmamıştı. çünkü ayıptı. onların da yaptığını biliyordu. küçücük evde yaşıyorlardı çünkü. anne ve babasının ayrı bir odası yoktu. kuzeni ne derse onu yapıyordu artık.
her seferinde başka başka şeyler yapıyordu kuzeni. bu durum fatmayı daha çok korkutmaya başlamıştı. bazen ayıp şeyler yaparken vuruyor, canını çok daha fazla yakıyordu. onun küçük bedenine ilk seferki gibi değil, daha umursamaz davranıyordu. o anlarda tanıdığı kuzeni olmaktan çıkıyordu. gözleri onu çok korkutuyordu. bu durum psikolojisini iyice bozmuştu.
aklında sürekli bu konular olduğundan fatma bir keresinde annesi ile konuşurken anne ben nasıl oldum diye sormuştu. annesi de, babanla birbirimizi sevdik, bi baktık sen olmuşsun demişti. kardeşlerine sormuştu. onlar da benzer şeyler söylemişti. bir gün köyden yeni evli komşuları ile annesini konuşurken duymuştu. eşiyle sürekli birlikte olduklarını, hala hamile kalamadığını, eğer doğuramazsa kocasının kuma getireceğini, hamile kalamadığı için kendini dövdüğünü anlatmıştı. zehra çok korkmuştu. demek ayıp şeyleri yapınca hamile kalınıyor fikri ilk defa o zaman aklına düşmüştü. ve doğuramazsa kuzeni kendisini dövebilirdi de. üstelik kuzeni ile ayıp şeyler de yapmak istemiyordu. ağlayarak annesinin yanına koştu. anne ben de hamile kalır mıyım diye ağladı. annesi ise güldü önce. saçmalama kızım, sen niye kalasın diye komşusu ile eğlendiler. kuzenim de benle ayıp şeyler yapıyor, komşusunu işaret edip o kalamadı ya ben kalırsam diye başlayan cümleler kurunca annesinden bir temiz dayak yemişti. komşusuna bir bilezik verip susmasını tembih etmiş, küçük fatmayı da her yeri mosmor olana kadar dövmüştü.
fatma zaten olayı anlamazken neden dayak yediğini anlamamıştı. doğurmak istemiyordu, doğurmasa kuzeni dövebilirdi, kuzeni ile ayıp şeyler yapmak istemiyordu çünkü canı yanıyordu, napması gerektiğini anlayamamıştı. annesi bundan kimseye bahsetme diye sıkı sıkı tembihlemişti. baban duyarsa öldürür demişti. kuzeninden ise kimse yokken kötü bahsediyor, ama insanlar yokken bir arada olduklarında normal davranıyordu. fatma, annesinin kuzenini kıskandığını düşünmüştü. hala algılayamıyordu zavallı kız.
annesi, fatma'nın derse gitmesini istemiyordu kuzenine. annesi okuyacak nolacak diye babasına anlatırken, babası da içeri mi atsınlar, komutana söz verdim diyerek annesini umursamamıştı. ama annesi erkek kardeşi ile yolluyordu fatma'yı. kuzeni de biz çalışacağız deyip hayvanlarla birlikte kardeşini uzağa yolluyor ve ayıp şeyler yapıyorlardı. bir keresinde kardeşi erken dönmüştü. kapı arasından kardeşi ve kuzenini görmüştü. ama hiç ses etmemiş öylece izlemişti. fatma ve kuzenin işi bittikten sonra yeni gelmiş gibi ağılda oyalanmıştı onlar çıkana kadar.
fatma bunu ertesi gün anlayacaktı. kardeşi ile yine kuzenlerine giderken ağabeyi kendisini yolda durdurmuş, döverek ayıp şeyler yapmıştı. ağabeyi hem kızıyor, hem dövüyor, hem orospu kuzenle yaparken iyi mi diye nefret kusuyor, hem de fatmanın canını yakıyordu. fatma tüm bunların çok kötü şeyler olabileceğini ogün daha iyi anlamıştı. ama ağabeyi hem dövmüş hem de korkutmuştu. kuzene bahsedince, o da ses çıkarmamasını, bunun gizli olduğunu söylemişti. fatma'nın psikolojisi iyiden iyiye bozulmuştu. derse giderken kuzeni, boş bulduğunda da ağabeyi fatmayı sürekli sıkıştırıyordu. ağabeyi kendisini bir gün yaylada kıstırdığında tesadüfen diğer erkek kardeşi de görmüştü. o olaydan sonra aynı şeyleri diğer kardeşi de yapmaya başlamıştı. fatma hayatından bezmeye başlamış, ne okumak ister olmuş ne de ailesi ile yaşamak ister olmuştu.
bir gün öğretmeni fatma'daki değişimi fark etmişti. öğretmeni aydın bir insandı. fatma'daki bu değişimi fark edince derste, kızlara, kendilerine ne yapılmamasını anlatan dersler veriyordu erkekleri top oynamaya yollayıp. sonra da sadece kızlara özel bir yazılı yapmıştı. daha önce kendisine ayıp şeyler yapılıp yapılmadığını soran, bunların neler olduğunu soran sorular. sınıfta 4 kızda aynı şey yaşanmıştı. öğretmen sınavın ertesi gün bu dört kızı bir odada toplamış, bunların yanlış olduğunu, aileleri ile görüşeceğini, korkmamaları gerektiğini anlatmıştı. öğretmen fatma'nın evine gelmişti. tesadüfen babası da yeni gelmişti ırak'tan. öğretmen babasına durumu anlatmış, kağıdı göstermişti. babası kağıdı alıp öğretmeni dövmüştü. adımızı mı çıkaracaksın deyip fatma'yı da annesini de dövmüştü. bi kıza sahip çıkamadınız diye delirmişti babası. öğretmen daha sonra jandarma alarak gelmişti. bu jandarma komutanı, fatma'yı okula ikna eden değildi. o tayin olmuştu. baba başka komutan gelince önce eski komutanı sonra da niye geldiklerini sormuştu. ama baba ve anne fatma'yı korkuttuğundan fatma korku içinde bir şey söyleyememişti. kağıdı aldığından babası, öğretmen bir şey de ispatlayamamıştı. üstelik kızıma sarkıntılık ediyor diye öğretmeni suçlamış, fatma da korku ile bunu tasdiklemişti.
baba fatma'yı okuttuğuna pişman olmuştu. komutan değiştiğine göre okumasının anlamı da yoktu. zaten okumasa idi fatma, öğretmen böyle bir şeyle kapılarına dayanmayacaktı. fatma o günden sonra okula bir daha gitmedi. öğretmen de, diğer kızların babaları ile de sorun yaşamış, sonradan duyduklarına göre örgütün bir eyleminde öldürülmüştü.
bu olaydan sonra baba ilçe merkeze indiğinde yanında fatma'yı da götürmüştü. merkezde kendisine kıyafet ve şeker almış ama dönüş yolunda arabayı sağa çekip o da aynı şeyleri yapmıştı. fatma'nın dünyası iyice kararmıştı.
fatma büyüdükçe olayları anlamaya başlamıştı artık. nefreti daha da artıyordu. ve sonunda hamile kalmıştı. evde kıyamet kopmuştu. herkesin bildiği şeyler karşısında herkes sanki ilk defa duyuyor tepkisi veriyordu. fatma'yı hepsi dövmüştü. babası il merkezine götürdü fatma'yı. kürtaj için ertesi güne gün aldı. babasının işi olduğundan bir otelde yer ayırdı fatma'ya. kaybolmamasını, gece gelip alacağını söyledi. fatma'nın hikayesi o gün daha da enteresanlaştı. fatma karakola gidip tüm olanları anlattı. ne olacaksa olsundu artık. mahkeme kuruldu. herkes aleyhine konuşuyordu. çocuk için dna testi yapılmış, çocuğun da kuzenden olduğu anlaşılınca ailenin işine gelmişti. kuzen fatma ile evlenmeyi kabul etmiş, aile rıza göstermiş, tüm bu tecavüzler aklanmıştı. fatma kendini kimseye anlatamamıştı. yine önüne baka baka evine dönmüştü fatma. döndüğünde kocası olacak kuzene bıçak çekmiş ve bir daha kendisine dokundurtmamıştı. birkaç kere daha tecavüze uğrasa da hırçın tavrı yüzünden çok fazla cesaret edememişlerdi artık.
fatma çok geçmeden kaçmıştı. önce mardin'e ordan da birkaç polisin acıyıp kendine verdiği paralarla diyarbakır'a. fatma'nın bir oğlu oldu. fatma her şeye rağmen çok seviyordu oğlunu. diyarbakır gibi bir yerde bir belediyenin de desteği ile hem iş bulmuş belediyede, hem de başını sokacağı bir yer bulmuştu. oğlu ergen olduğunda annesine yalnızlıklarını, ailesinden niye kaçtığını sorar olmuştu. fatma bilmediğinden başına gelen onca şeyden sonra oğlundan bir şey gizlemedi. her şeyi söz verdiği gibi 18'ine basınca oğlu, anlattı. genç delikanlı nefretle dolmuştu. herkesten intikam almak istiyordu. ama annesi, ailesiyle karşı karşıya gelmemesi için ona yemin verdirmişti. oğlu her geçen gün nefretle doluyordu ve patlamaya hazır bir bombaydı. annesi yaşlanınca daha rahat bi iş bulmuştu. eski bir savcının çiftliğinde yatılı iş bulmuştu. bu sayede hem maaş alıyordu hem de kalacak yer ve gıda gideri olmuyordu. çok iyi bir adamdı emekli savcı.
bir gün misafir geliyordu yine savcıya. eskilerden ağır misafirler olduğu söylenmişti. hem bahçeye hem de yemeklere ihtimam gösterilmişti. herkes misafirler geldiğinde çiftlik kapısında onları karşılamaya gitmişti. fatma düşüp bayılmıştı emekli hakimi görünce. yıllar önce kendisinin davasına bakan hakimdi. yeni emekli olmuştu. fatma'yı tanımamıştı. herkes fatma'ya odaklanmıştı. fatma'nın ağzı açılmamıştı. ama oğlu bir şeyler sezinlemişti. hakimden kaynaklı bir şey olduğundan emindi. annesinin bir emekli hakimle ne işi olurdu ki. annesini yatırdıktan ve yanına görevlilerden bir hanım koştuktan sonra o hizmet için misafirlerin yanına gitmişti. hakim herkesle ilgileniyordu. bahçeyi fatma'nın oğlu gezdirmişti. bir şeyler sezinlediğinden mardin'de görev yapıp yapmadığını sormuştu. o da yaptığını söylemişti. yıllarını söylemişti. delikanlı durumu anlamıştı. muhtemelen annesinin hakimi idi. ailesi ile ordaydılar. bir oğlu bir kızı 3 de torunu vardı. torunlarından biri küçük tatlı bir kızdı. o kıza bakınca nefret ve intikamla dolmuştu. aynı şeyleri onların da yaşamasını istedi. ama anlamazdan geldi. günlerce napacağını düşündü. onlar da yakınlarda bir çiftlik almışlardı. ve kendini sevdirmişti onlara da.
delikanlı bir gün küçük kızı kimsenin görmediği bir zamanda bahçelerinden alıp evlerinin beyi savcı beyin harasının arka tarafındaki bir bölüme kapattı. küçük kıza uzunca zaman tecavüz etti. kız kaybolduktan sonra fatma oğlundan şüphelenmişti. konduramıyordu. ama bilmiyorsa diye riske edip soramıyordu da. oğlunu fazlaca gözlemliyordu. diyarbakır'ın altını üstüne getirmişlerdi. kız hiçbir yerde yoktu. bir gün fatma, oğlunu takip etti. haranın arkasındaki kullanılmayan bölüme girdiğini ve uzunca süre kaldığını izledi. o çıkınca da hemen peşinden girdi. küçük kızı alıp kaçırırken oğlu fark etti durumu. fatma'nın elinden zorla alıp ağladı, bağırdı, nefretini kustu. intikamını böyle alıyordu çocuk. eğer bir şey söylerse kızı öldüreceğini söylüyordu. fatma dayanamadı. evinden çiftesini alıp geldi. oğluna kıyamadı. oğlu annesinin kendisini vuramayacağını biliyordu. silahı ona doğrultsa da annesinin blöfünü yememişti. eğer şikayet ederse oğlunu, kodaman takımının oğlunu sağ bırakmayacağını biliyordu. teslim alacakları zaman muhakkak öldüreceklerinden korkuyordu. fatma silahı ağzına doğrultarak oğluna son kez sordu. oğlu, bunu yapacağına inanmıyordu. fatma tüm çarelerini tüketmişti. yalvarıyordu oğluna küçük kızı bırakması için. gözünü nefret bürümüştü oğlunun. fatma vasiyetini, kızla birlikte karakola teslim olması olarak söylemişti. sonunda çekti tetiği fatma. kaderi peşini bırakmamıştı fatma'nın.
oğlu ağlayarak küçük kızı götürdü karakola. her şeyi itiraf etti duruşmada. annesinin başına gelenleri, ona edilen tecavüzleri, hakimin verdiği kararı... aynı şeyi söyledi delikanlı. kızla evlenmeye hazırım. onu seviyorum. hakim de vaktiyle annem için aynı kararı vermişti. buna itirazı olamaz. vaktiyle verdiği karar, annemin duruşması ile sabittir. torunu ile evlenmek hakkımdır dedi delikanlı!
yıllar önce yaşanılan bu pislikleri yeniden yaşatmaya geliyor birileri. yeniden kanunlar yazıyorlar; hayatımızı, kaderimizi çizmeye kalkıyorlar tanrıcılık oynayıp.
tecavüzleri meşrulaştırıyorlar farkında mısınız?
unutmayın yaşanmış binlerce hikayeyi.
https://www.google.com.tr/…4%b1na+tecav%c3%bcz+etti
hafızalarınızın dehlizlerine attığınız, bir daha yaşanmasından korktuğunuz için adını bile anmadığınız olaylara sessiz kalmayın. tecavüzü, çocuk istismarını meşrulaştırıyorlar sessiz kalmayın!
http://sendika10.org/…istismarciyla-evlendirilecek/
bana dokunamayan yılan bin yıl yaşasıncı bir lüksümüz yok artık uyanın! hepimize teker teker dokunuyorlar uyanın! sıra size de geldiğinde etrafınızdan yardım beklediğinizde yanınızda kimseyi bulamayabilirsiniz bugün sessiz kalırsanız. zira o gün size gelene kadar sizden önce herkese dokunmuş olabilirler!
ak
albastropos4 profili
-
kuzenim bana ayıp şey yaptı hakim amca anlatamam
-
benle evlenmezsen tecavüz ederim yine evlenirim
olayı baştan anlatayım:
adım murat. 35 yaşımdayım. hoşlandığım kızı ilk olarak her gün işe giderken önünden geçtiğim bir ilköğretim okulunun kapısından karşıdan karşıya geçerken gördüm. çok güzel saçları vardı ve ahenkle dans ediyordu. etrafında birçok arkadaşı vardı ama onu ilk anda fark etmemek, bir elmas tanesi gibi diğerlerinden ayırmamak mümkün değildi. vücudu, pırıl pırıl cildi, masmavi gözleri direk albenisi ile aklımı başımdan almıştı. yanında arkadaşları olduğundan ilk başta yanına gitmedim. aracımı kenara çekip n'aptığını izledim. evine kadar takip ettim. ertesi gün de erken saatte evinin yakınına gidip okula gitmesini bekledim. evden çıktı ama yanında birkaç arkadaşı vardı yine. o sebeple yanına yaklaşmak istemedim. okula kadar takip ettim. onu görmek bile beni mutlu ediyordu.
bir süre onu yalnız yakalayamadım. uzaktan çektiğim fotopraflarını bastırıp odamın duvarına astım. masturbasyon yaparken bile hep onu düşünerek mutlu oluyordum. onun fotoğraflarına bakarak tahrik oluyordum. artık fotoğraflar yetmemeye başlamıştı. onu istiyordum. kendimde cesaret toplayıp tekrar gittim okulunun önüne. çıkışta aracımla yanına yanaştım. arkadaşları da vardı yanında. tam da evinin yanındaki bir adresi sordum. anlattı ve anlatırken safça ben de orda oturuyorum abi dedi. abi demesi beni biraz burksa da bozuntuya vermedim. buralara yabancı olduğumu ve arabaya atlamalarını söyledim. beraber gitmeyi teklif ettim. kabul ettiler. ilk başta tedirgin olsalar da takım elbisem ve kravatım onlara güven vermişti. buraya yeni taşınacağımı, ev baktığımı söyledim. işe gidip gelirken saatler uyarsa onları alabileceğimi söyledim. sevindiler. zira her gün yarım saat yürüdüklerini söylediler hem giderken hem gelirken.
birkaç gün böyle devam etti. hiç asıl muhabbete girmedim. bir keresinde yalnız kalmıştık araçta. arkadaşları gelmemişti ev dönüşünde. ben de biraz gezelim mi diye sordum. önce mırın kırın etse de ısrar ettim ve dolaşmaya başladık. durumu çok iyi değildi. lüks kafelere götürdüm. pahalı yiyeceklerden yedirdim. hoşuna gitmişti. ara ara da fırsat bulursak yalnız olduğumuzda, bulamazsak arkadaşları ile de tekrarladık bunu. hepsi beni çok seviyorlardı. varsa yoksa murat abi idi onlar için.
bir gün yine yalnızdık. yine gezelim dedik. ama bu sefer evime götürdüm. bir şey almam gerektiğini, beni içerde 5 dakika beklemesini söyledim. şüphelenmeden geldi. sonra içeride biraz oyalanıp yanına geldim. samimi davrandım. uzunca süre kanımı titreden güzellik karşımda idi. ondan hoşlandığımı söyledim. birlikte yaşayabileceğimizi, onu mutlu edebileceğimizi söyledim. ağladı, istemedi beni. gitmek istiyor ve dinlemiyordu. bir tokat attım. korktu. gözüme bakamıyordu. bense onu istiyordum. öpmeye başladım. bana karşı koymaya çalıştı ama koyamadı. ben de zorla ona sahip oldum. çok ağladı. küçük bedeni kollarımda daha küçülmüştü sanki. çok ağladı, çok acı çekti ama alışacağını, zamanla hoşuna gideceğini söyledim. alışması için ağlamasına dayanmaktan başka çarem yoktu. beni tanısa çok sevecekti.
her şey bittikten sonra giyindik. hala ağlıyordu. ailesine söylerse ona zarar vereceğimi söyledim. iyice korkuttum. onu sevdiğimi söyledim. ertesi gün yine okul çıkışı aldım onu. eve giderken arkadaşlarını bıraktık önce. ama eve götürmedim. bize gittik. ona doyamıyordum. tekrar birlikte olduk. bir süre bu böyle devam etti. ama anlamadığım şekilde yüzündeki güleçlik, ışıltı kayboldu. kimseye söylememişti bir şey. alışmıştı bana. ne desem yapıyordu. itiraz edemiyordu. titriyordu, korkuyordu ama biliyorum ki zamanla geçecekti.
sonra bi hata yaptı. ailesi sıkıştırmış onu. ondaki değişimden anlamışlar bir şeyler. psikoloğa götürmüşler. ailesi öğrenmiş durumu. ilk başta polise gitmediler olay duyulmasın diye. bu işime geldi. babası evimi bastı. kızını sevdiğimi söyledim. baktım anlamıyor aşktan sevgiden, şiddet göstermeye kalkacakken o, silahımı çektim. sonuçta benim evimdi ve haneye tecavüz vardı. bir şey yapamadı. istersen polise git dedim herkes duyar o zaman dedim. bunu istemedi. kızımın etrafında görürsem vururum seni dedi ama bana bir şey yapamazdı.
sonraki gün kızı almadım. uzaktan baktım. bir süre babası getirip götürdü. ben hep uzaktan izledim. babası artık gelmeyi bırakmıştı. gelmeyeceğimi sandılar bir süre sonra. hemen yanına gittim. arabaya bindirdim. eve götürdüm. biraz vurdum görünmeyen yerlerine. korkuttum. onu çok özlemiştim. bir süredir birlikte olamamıştık. zorla birlikte oldum. kimsenin bana bir şey yapamayacağını artık anlaması gerektiğini söyledim. eve gidince bir şey hissettirmemesi için korkuttum iyice. bir süre fark etmediler de. sonra babası tesadüfen bir gün ordan geçerken kızını almak istemiş. kızını alırken karşılaştık. birbirimize girdik. iş uzadı ve karakolluk olduk.
her şey ifşa olmuştu. mahkemeye çıkarıldım. tecavüzden. bu utancı bana yaşatan tüm ailesinden intikam almak istiyordum. böyle bir şey olamazdı. ben onu seviyordum. insan sevdiği birine tecavüz edebilir mi? rızası olduğunu ve bana karşı koymadığını söyledim. onunla evlenmek istediğimi söyledim. babası o daha çocuk diye ağlıyordu. bense ısrarla rızası ile birlikte olduğumuzu söyledim. çocuk da onu sevdiğimi söylediğimi hakime söyledi. ilk seferinde karşı koysa da sonraki seferlerde karşı koymadığını, korktuğunu söyledi. sonuçta beni doğruluyordu. karşı koymamıştı. istese engel olabilirdi. şikayet edebilirdi dedim. zaten istemeseydi ailesine söyleyebilirdi diye de ekledim. ailesi fark ettikten sonra sıkıntı olduğunu söyledim.
sonuçta hakim beni haklı buldu. çocuktu evet ama rızası ile birlikte olmuştuk. karşı koymamıştı. onunla evlenmek istediğim için de hakim onunla evlenebileceğimi, evlenmezsem ceza alacağımı söyledi. zaten istediğim en başından beri buydu. ben onla birlikte olmak istiyorum. yaşı maşı umurumda değil. 5 sene bizi denetleyeceklermiş. eğer ilişkimizde sorun olmazsa cezai yaptırımlardan serbest kalacakmışım. bunun için mahkemeye ne gerek var ki. bana 10 tane de onun gibi çocuk verseler 10'uyla da sevişirim. mesele bu değil. maalesef yasalar sadece 1'i ile evlenmeme izin veriyor. ama şimdilik. ileride belki yasalar birden fazla kadınla evlenmeme de izin verecek inşallah. o zaman eşimi çok sevsem de başkalarını da getirebilirim. sonuçta ben bir erkeğim. sağlıklıyım. allah bana bu gücü vermiş. tek çiçekle yaz da gelmez.
allah mevcut yasaları çıkaranları başımızdan eksik etmesin.
http://sendika10.org/…istismarciyla-evlendirilecek/
çolukları ile çocukları ile cümle erkeklere mutluluklar diliyorum. kurban olduğum yaradan başka acı vermesin. yasal olarak tecavüz edilen çocuklar, çaresiz aileler, iğrenç dramlar göreceğiz farkında mısınız? bu anlattıklarımdan çok da beterlerini göreceğiz etrafımızda farkında mısınız? çoluk çocuğa hallenmekten başka dertleri olmayanlar bunu yasallaştırmak için gece gündüz çalışıyor farkında mısınız? ülkenin amına koydular farkında mısınız?
farkında iseniz ve susuyorsanız, sizin de sınanacağınız zaman yakındır. o beklediğiniz iç savaş geldiğinde siz acımadınız, ben de acımayacağım söyleyeyim. -
rusya'da on kızın bir kıza dalması
o kadar sinirlendim ki...
yemin ediyorum orada olsaydım başta o iri kıyım kız olmak üzere öldürürdüm.
kendini savunmaktan aciz bir kıza 5-6 kişi dalıp, kızın kafasını klozete sokup gülüyorlar. bu sinir falan değil. bu birinin bir başkasına cinnet geçirip vurması veya şiddet göstermesi değil. bu bilinçli bir şekilde, kişi çoğunluğunu ele geçirdiğinden korkakça, vicdansızca, adice yapılmış bir eylem.
bu insanlar yaşamasın amk.
amk. orospu dölleri. kafalarını yere sürtüp burunlarını yerde sürte sürte erozyona uğrar gibi yok edince de gülerler miydi acaba piçin evlatları. -
28 haziran 2015 nilüfer turizm rezaleti
saat 17:00 bursa istanbul aracı ile esenler otogarına geldim. otobüsten inince servislerin olduğu yerde bir görevli aradım yoktu. bir iki dakika sonra yaşlı bir çalışan geliyordu olduğum yöne. avcılar servisinin hangisi olduğunu sordum. daha gelmediğini söyledi. ben de beklemeye devam ettim. diğer servisler yarı doluydu. adam da en dipteki servise gitti.
bir süre sonra yavaş yavaş servisler kalkmak için çalışmaya başladı. başka bir görevliye avcılar servisini sordum. az önce daha gelmediğini söyleyen adamın başında olduğu aracı işaret etti. belki sonradan öğrenmiştir nereye gideceğini diye düşünüp iyi niyetle bir şey demedim. ortalarda bir yere oturdum.
yola çıktık. adam hızlı gidiyordu. ona buna söylenip duruyordu. bir şey demedik yolcular olarak.
sefaköy taraflarına yaklaşınca adam arkaya seslendi "beşyol var mı" diye. arkadan bir adam olduğunu söyledi ama durmadı şoför. arkadaki adam beşyol diye birkaç kez seslendi beşyol'a gelindiğinde. şoför baya bi geçtikten sonra yolcuya "soruyorum söylemiyorsunuz, sonra da laf ediyorsunuz bana" minvalli cümleleri lakayık ve kahve uslubuyla söylemeye başladı. yolcu gerilse de adam yaşlı diye pek üstelemedi. bir an önce inip gitmek istedi.
cennet'e yaklaştığımızda hamile bir kadın "yan yoldan mı gideceksiniz, yazıhaneye mi gireceksiniz" diye sordu. "ne yanyolu ne avcıları, e5'ten gideceğim" diye çıkıştı kadına. kadın güzergahı bildiğini, senelerdir nilüfer turizmi kullandığını, içeriye girmesi gerektiğini kibarca söyledi. adam durduk yere delirdi. "içeri girmem gerek ha, girmiyorum napacaksınız, siz öyle dediniz diye girmiyorum hadi bakalım görelim" diye bağırmaya başladı. vitesi racon keser gibi bir tık yükseltip gazı köklemeye ve arabesk tavırlarla söylenmeye başladı. başka bir kadın böyle konuşamayacağını söyledi. ona da çıkıştı. arkadan yaşlı bir adam "kardeşim sen yazıhaneye girmek zorundasın, bayanlar haklı" deyince ona da çıkıiştı. "hadi sokun da avcılar'a görelim" dedi. kadınlara söylenip, "siz kimsiniz" diye ses dozunu iyice arttırınca kalktım yerimden avcılar'ın güzergahta olduğunu, kadınlara bağıramayacağını, hizmet sektöründe çalıştığını, konuşmalarına dikkat etmesi gerektiğini hatırlattım. "oruçlu oruçlu beni delirtme" diye yüksek sesle konuşunca bunu neden söylediğini anladım. hatta neden avcılar servisinin gelmediğini dediğini de. zira adam esenler'de bana doğru gelirken ve avcılar servisini sorduğumda su içiyordum. ona taktığını, bilerek kendi servisinin gelmediğini söylediği çok açıktı. aklınca beni cezalandıracaktı. çileden çıkmıştım.
"bi sen mi oruçlusun, avcılar'a girmek zorundasın, yolcularla, hele de kadınlarla böyle konuşamazsın diye neredeyse son sesimle bağırdım. çileden çıkmıştım. ben ayağa kalkınca hiddetle arkamdaki adam beni arkamdan sardı. "kadınlar da düzgün konuşsun o zaman" diye bağırmaya devam etti. "sen hizmet veriyorsun, kadınların söylediği bir şey yok, sen efelik yapamazsın, kadın buldun bağırıyorsun, gücün yetiyorsa bana da bidaha bağırsana lan" diye bağırmaya başladım. sesini bağırma modundan yüksek ses moduna indirerek arkasına döndü arabayı durduracak gibi oldu. "sen kimsin lan" dedi. "sen kimsin lan asıl, benle düzgün konuş" dedim. "girmiyorum avcılar'a hadi bakalım" diye kendince tüm yolculara meydan okudu. nereye şikayet ediyorsak etmemizi söyledi. seninle inince görüşeceğiz dedi. böyle deyince kalktım yerimden adama doğru giderken öndeki kadın yolumu kesti. arkadaki adam tuttu beni. "sen beni tehdit mi ediyorsun lan, sindireceğin güçsüz bir kadın mı sandın seni, öldürürüm lan seni" diye bağırmaya başladım. gözüm dönmüştü. çok garip bir kendinden geçme an'ıydı. birinin beni tehdit etmesine asla tahammül edemem. tüm sinir uçlarıma dokunur bu. bu inince göstereceğim diye geveleyince "ya sen ya ben ölecez lan" diye bağırmaya başladım. "öldürecem lan seni" diye bağırdım. diğer kadınlara da bağırmaya devam etti bu arada. 3 kadın yolumu kapamıştı adama gidemeyeyim diye. arkamdaki adam sarılmıştı bana beni bırakmıyordu. adam sustu.
kafamdan inince ümmüğünü nasıl sıkarım, yumruğumu nasıl atarım, gebertinceye kadar nasıl tekmelerim onları kuruyordum kafamda. yazıhanenin önüne gelince önümdeki tüm yolcular araya doluştu adama saldırmamam için. arkamdaki adam ve kadınlardan biri bana sarıldı. arka kapıdan indirdiler. daha ayağımızı atar atmaz aşağı piçin evladı bastı gaza kaçtı. muhtemelen inemeyen yolcu da vardı orda inmesi gereken. arkasından gideyim dedim hızlıca gitmişti.
bu siktiğimin yerlerine dolduruyorlar insanımsıları, uğraş dur sonra. o adamın yüzünü yerlerde süremedim dert oldu içime. piçin evladı götveren ibneler. çok müslüman ya pezevenk oruç tutmadım diye aklınca servise binmemi engelleyecekti, çok adil ve dindar olduğu için kadınlara istediği gibi bağırıp çağırabilecekti. ulan bana bi tane aklı selim bi dindar getirin lan. konuşmayayım diyorum konuşmayayım diyorum, kimseyle dalaşmayayım diye kendime söz veriyorum, sonra ağzını yüzünü siktiğimin orospu çocuğunun teki geliyor ya sokakta bir kadına bağırıyor, ya dövmeye kalkıyor, sonra dayanamıyorum al başına bela. hadi bu piç kurtuldu kaçtı. yarın başkası, öbür gün başkası, öbür gün başka başkası... illa başım belaya girecek. hepsi de allah kitap eksik etmiyor dilinden. sizin yüzünüzden ateist oldu millet. sizin yüzünüzden dinden soğuduk.
benim gibi naif bir adam bile o piçi görünce, kadınlara bağıran dayılanan birini görünce bu denli çileden çıkabiliyorsa, adamın boğazını nasıl keserim diye onların kendi yöntemleri ile onları yok edecek kadar kafada kurup içini soğutmak için aklından canice şeyler geçiriyorsa bu ibnelerin içinden geçenleri düşünemiyorum. o piçi görünce aklıma özgecan geldi, hüseyin üzmez'in tecavüz ettiği ve devletin örtbas ettiği 14 yaşındaki kız geldi. eşlerini çocuklarını döven, hastanelik eden bütün insanlar, bütün haberler ve kareler geldi gözümün önüne. sonra birinin ailemden bir kadına böyle davranabileceğini düşündüm ve gözüm döndü. ordaki kadınların anamdan bacımdan ne farkı vardı ki. sadece koltukta onlar oturuyordu. bu milyonlarca orospu çocuğunun kadına kalkan dilini, tecavüze yeltenen sikini, dini tekeline alan cüretlerini kesmedikçe bunlar hep olacak.
erzurum'da ramazan'da sokakta sigara içene çullanan değil, erzurum'da ramazan'da sigara içene laf söyleyene çullanmadıkça (dövmek değil, lafla susturmak) bu millet adam olmaz.
sizin tiniyetinizi sikeyim.
edit: aracın plakası 34 jrv 94, ilgili her yere şikayet ettim.
edit: türsab'a da ilgili şikayetlerde bulundum. sadece nilüfer turizm'e şikayetle olacak iş değil bu.
http://www.tursab.org.tr/tr/iletisim
edit: http://www.istanbul.pol.tr/…iletisim-bilgileri.aspx
bu sitedeki numaralara sırayla arayıp şikayette bulunuyorum. nerelere yönlendirirlerse bidaha bidaha. siz de şikayette bulunabilirsiniz.
yazarlara soru: yoldaki zigzagları ve diğer şoförlere küfürleri ile alakalı şikayet mekanizması varsa bilen yeşillendirsin. türsab kurum nezninde işimi görüyor sadece.
_______________________
edit: öldürürüm seni lafımla ilgili sorun yaşayabileceğimi söyleyenler var. şikayet etmezlerse adiler. kurumsal götleri yiyorsa şikayet etsinler. medyatik ederim hepsini. kanal kanal dolaşmazam boz bıyıklı zenciler siksin beni.