Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. ikinci gezi parkı direnişinin yavaştan yaklaşması

    gecen sefer pkk ve cemaat destek vermediği için adı ''gezi ruhu'' idi.

    o şerefsizlerin destek verdiği benzer oluşumun adı ''iç savaş'' olur.

  • 2. anonymous'un türk hastane kayıtlarını sızdırması

    anonymous'un neye karşı olduğunu yine bir türlü anlayamadığım sızdırılma.

    şimdi sen iddia ettiğin gibi hükumete karşıysan onların sitelerini hack'lersin, bir şekilde zarar verirsin. orasını anlayışla karşıladığım gibi destek de veririm, ama sen türk insanının, türkiye vatandaşlarının özel bilgilerini internete sızdırıp duruyorsun. hükumete falan karşı değilsin, direkt türk insanına karşısın.

    benim bu coğrafyada doğmak dışında senden ne farkım var? bana niye yapıyorsun bunu? zavallı vatandaşın ne suçu var?

  • 3. hakkari yoğun bakım tecavüz skandalı

    ülkede güvenilecek hiç bir yer kalmadı aq. sokakta tecavüze uğrarsın, evinde tecavüze uğrarsın, vakıfta tecavüze uğrarsın, metroda tacize uğrarsın. her yanımız canlı bomba, patlarsın. bağdat caddesi'nde, hakkari'de, kilis'te, ankara'da öyle ya da böyle ölürsün. bi şekilde sikerim böyle hayatı deyip intihar edersin, ölmezsin. bu sefer de yoğun bakımda tecavüze uğrarsın.

    sokarım böyle işe lan.

  • 4. türban takmamak için saçını kazıtan iranlı kadın

    https://www.facebook.com/…793485944/?type=3&theater

    dinde bug bulmuştur.

    ekleme: losemiyle savaşan küçükler için saçını bağışlamış ama bağış noktasından dışarı çıkınca "başörtümle gizleyecek saçım da yok, neden takayım ki?" diye düşünüp, başörtüsüz gezmeye karar vermiş. bunu da facebook'daki başörtüsü özgürlüğüyle mücadele eden bu sayfaya göndermiş.

    debe editi: 19 mayıs atatürk'ü anma, gençlik ve spor bayramımız kutlu olsun. nice özgür günlere...

  • 5. elvir baliç

    2016 yılında elvir boliç ile karıştırılan futbolcu.

  • 6. 18 mayıs 2016 bülent arınç'ın açıklamaları

    üniversitelerde konferans vermesi engellenmesi sonrası yaptığı açıklamalardır.

    1- https://pbs.twimg.com/media/civzu7sw0ae6jzn.jpg
    2- https://pbs.twimg.com/media/civz1rpwkaajcok.jpg
    3- https://pbs.twimg.com/media/civz9tgwuaez4tz.jpg
    4- https://pbs.twimg.com/media/civae_2wsaal6pv.jpg

    özetle: beni öğrenciler çağırdı, üniversitelerin asıl sahipleri öğrencilerdir demiş.

    en dikkat çeken kısım ise şu: "maharet, üniversite açmak değil; üniversitelerde özgürlüğün ve bilimin yolunu açmaktır. "

    şimdi sorayım kendisine, 1982 anayasasını her ortamda lanetleyen sizken; ve bizzat 2015 yılına kadar da partinizde sözü geçen biriyken üniversiteleri yök'ten neden ayırmadınız? yök baskısı ile üniversitelerin siyasi baskıya maruz kalmasının önüne neden 13 yıldır geçmediniz?!

    traş yapmayın sayın arınç. 13 yıldır yök kanunu bırakın kaldırmayı, törpülenmesi ile ilgili tek bir kanun tasarısı bile yapmadınız. 13 yıldır eliniz kolunuz mu bağlıydı da şimdi çıkıp üniversiteler öğrencilerindir hikayesi okuyorsunuz.

    iki yüzlüsünüz ulan! siyasal islamcı değil misiniz, hepiniz iki yüzlüsünüz!

  • 7. midye satarak ayda 4 bin tl kazanmak

    beyaz yakalı çalışan olmanın o kadar da iyi olmamasına delalet eden durum. yıllarca oku, mühendis, avukat, supervisor ol plazalar da namın yürüsün. insan kaynakları selin'le arandan su sızmasın ama kazandığın para 4-5 bin tl'yi geçmesin. izmir, antalya, istanbul gibi şehirlerde herhangi bir midyeci de senin kazandığın parayı kazanıyor. (bkz: hesaplayan adamlar)

    giderler;
    * midyenin çuvalı: 20 tl
    - 1 çuvaldan çıkan midye sayısı: 400 tane
    * ekstra malzemeler: karabiber, yenibahar, kekik, yağ, su, pilav
    - yarım kilo pirinçten çıkan midye sayısı: 275 tane (!)
    * günlük limon masrafı: 5 lira
    * peçete: 1 lira
    * total tepsi masrafı: 35 lira

    kişisel giderler;
    * ulaşım: 5 lira
    * yeme/içme: 10 lira

    kazanç;
    * küçük midye: 50 kuruş
    * büyük midye: 1 lira
    * günde ortalama satılan midye sayısı: 300 tane

    bunun 150 tanesi küçük midye, 150 tanesi büyük midye olsa; 6750 tl kazanç elde ediyoruz.

    sonuç; nasıl midyeci oldum.

  • 8. erkeklerin çirkin kızları böcek gibi görmesi

    ne yazik ki bu adaletsiz hayatta surekli gordugum durumdur.

    bir erkek cirkinse, cok cok absurd bir tipi olmadigi surece pek eksikligini hissetmez. kizlar ona cogunlukla iyi davranir diger ozelliklerinden kazaniyorsa hatta guzel bir sevgilisinin olmasi da zor degildir.biraz basarili zeki vs ise.

    fakat kadinlara gelince, en zeki en entellektuel en iyi kalpli kadin da olsa, cirkinse gram deger gormuyor arkadas. cirkinlik bu kadinlarin ustune coken bir lanet gibi adeta.

    mesela soyle bir durum dusunun, okumus etmis iyi meslek sahibi kendini gelistirmis bir adam tipi nasil olursa olsun oldukca guzel kadinlarla evlenebiliyor.

    kadin ise ayni sekilde okumus etmis kulturlu vs olsun, sokaktaki apaciler bile bu cirkin ya iyy deyip kendinden sosyokulturel olarak kat kat yuksek olan kizi bir cirpida silebiliyorlar.

    edit: yani bir nevi erkeklerde güzellik barajı var ve bu da yüksek ciddi manada. eğer güzellik barajını geçen 2 tane kız varsa erkek tabi ki fikirlerine, kültürüne, eğlenceliliğine, kafa uyumuna vs bakar. %100 güzelliğe bakıp birisiyle hayatını birleştirecek değil. fakat benim demek istediğim kadın eğer çirkin ise , her özelliği mükemmel olsa da erkek için hiçbirşey ifade etmiyor.

  • 9. marilyn'e söven yazarların savcılık ifadeleri

    totodan uydurma ifadeler. ben hayatımda, nickine küfür edildiği için dava açıp ta dava kazananı duymadım. gerçek hayatta da ismin marilyn değilse, mantıken de dava sonucunda babayı alman lazım. ki bu konuda gezi sürecinde açılıp kaybedilmiş davalar var. savcı, "gerçek kişi değilsin, suçtan zarar görmen mümkün değil" dedi, çıktı işin içinden.

  • 10. beşiktaş'ın şampiyonlar ligindeki grubu

    söz konusu beşiktaş'ın kura şansı olursa grup muhtemelen şöyle olur:

    almanya milli takımı
    river plate
    golden state
    beşiktaş

  • 11. ateistlerin kimliklerine ateist yazdırmaması

    (bkz: ateistlerin kimliklerine ateist yazdıramaması)

    sadece genel-geçer dinleri yazdırmaya izin veriyor, tüm inanç ve inançsızlıklara saygılı çok sevgili devletimiz.

    edit: ak çomarlar ne düşünüyor diye merak ettim, biraz bakındım neler yazmışlar diye. genel olarak "ateizm din mi gardaşım" temalı şeyler. birisi de çıkıp "din hanesi neden var" dememiş ama.

    edit2: generalduncan der ki: "sistemde dinsiz seçeneği de var, gözümle gördüm."
    ben de üşenmedim bulunduğum ildeki nüfus müdürlüklerini aradım, "öyle bir seçenek yok" yanıtı aldım hepsinden. ateizm yazdırılabildiğini söyleyenler de var. dediğim gibi, ben; "yazdıramıyonuz, bunları bunları yazabiliyoz biz" yanıtı aldım.

  • 12. 19 mayıs 2016 chp provokasyonu

    atatürk'ü anmak ne zamandan beri örgüt olmak oldu lan kamil.

    eğer öyleyse de o örgütü desteklemekten gurur duyarız biz. korkak, iftiracı aktroller sizi.

  • 13. yoğurt katı ayran sıvı ise gaz hali nedir

    (bkz: aygaz)
    waitin' for linç

  • 14. seks yapmak için söylenen yalanlar

    sanırım en adisi seni seviyorumdur.

  • 15. furkan bebeğe yardım ediyoruz kampanyası

    oncelikle arkadaslar lutfen bu entry'i begenin. begenin ki yarin (bkz: debe) ye girsin, sabahtan da tum imzalari toplayalim!

    kalan imza: 8.196 imza daha gerekli!
    -7.295!

    imza icin link:

    tum guzel cocuklarin gelecegi icin, imzala!
    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    merhaba arkadaslar

    oncelikle hemen belirtmek istedigim bir sey var, bu baslikta (bkz: bir maddi yardim soz konusu degil) tamamen (bkz: www.change.org) uzerinden bir ilacin onaylanmasi icin acilan (bkz: imza kampanyasina destek) vermenizi rica edecegim hepsi bu, detaylar asagida, boyle giris yapmak istedim ki aslinda (bkz: sadece 1 dk'inizi ayirarak bir kucuk cocugun gelecegine nasil etki edebilirsiniz) bunu gormenizi istedim.

    eksi sozluk ailesinde yaklasik 6-7 yildir varim ancak ne kadar aktif bir uye oldugum ortada, iyi bir yazardan ziyade iyi bir okuyucu oldugu soylenebilir, bir de bu tarz bir baslik ilk defa aciyorum o yuzden atladigim, kacirdigim, eksik bilgi verdigim bir detay var ise lutfen yorumlarinizi cekinmeden iletiniz ki duzelteyim, simdiden surc-u lisan olduysa da af dilerim.

    (bkz: yardim kampanyalarinin) sozlukteki en onemli temsilcilerinden biri olan (bkz: cassey jones)'a da ozel tesekkurlerimi iletmek isterim, verdigi oneriler, yardimi ve destegi icin.

    simdi arkadaslar neden bu imzayi atmalisiniz?

    furkan bebek 5.5 yasinda, son 1 yilini tedavi gecirerek tamamladi. aslinda tedavi diyorum ama tedavi denilemez, tamamen hastaligin durmasini saglamak icin yapilan bir kisim tetkitler diyebilirim (doktorlarimizin hepsinin eline saglik o ayri) hastaligin tedavisi henuz bulunamadi cunku.

    nasil bir hastaligi var peki?

    hastaligin tam ismi (bkz: duchenne muscular dystrophy) bir diger turu de (bkz: becker muscular dystrophy) kabaca bildigim kadari ile (yanlisim olabilir, lutfen bagislayiniz) kan hucrelerindeki protein uretilememesi sonucu kaslarin gucsuzlugu, vucudun gelisemesi, zeka gerilemesi yani kisacasi temel hayat fonksiyonlarinin vucut tarafindan yerine getirilememesi.

    sonucu nedir?

    10 yasina kadar bu tarz hastane git-gel'leri, sonrasinda ise tekerlikli sandalye ile hayat, en son evrede ise ergenlikten once: (bkz: olum)

    yani durum kabaca bundan ibaret, dedigim gibi atladigim, kacirdigim, eksik bilgi vermis oldugum detaylar olabilir, affiniza siginiyorum, benim de kisitli vakit araliginda aileden alabildigim ve kendi arastirmalarimdan ogrenebildigim bilgiler kabaca boyle.

    peki simdi imza kismina gelirsek, imza ile bu isin ne ilgisi var?

    imzayi baslatan kisi amerika, philadelphia'da yasayan bir doktor sanirim (linkedin'den bulup mesaj attim ancak henuz donus olmadi, olursa paylasacagim)

    doktor bu imza surecini 4 ay kadar once baslatmis, 25.000 kisi imzasina gerek olmasina karsin cok fazla ilgi gormediginden bir turlu liste tamamlanamamis. aileye de ailenin doktorlari tavsiye etmis boyle bir sey var son umut su an icin tip dunyasinda bu ilac diye, ilacin ismini yanlis anlasilmasin, reklam vs olmasin diye paylasmiyorum, acikcasi iceriginde de ne var bilmiyorum, konunun uzmani degilim ama son bir umut vesilesi ve (bkz: sadece ama sadece online imza atarak) destek olabilinecek bir surec.

    peki imza atildiktan sonra ne olacak?

    toplanan 25.000 imza ile (su anda 7.630 imzaya ihtiyac var) haftaya carsamba gunu (imza kampanyasinda 26'si yaziyor ama 4 ay once acilmis, (bkz: fda) nin (bkz: food and drug administration) sitesinden girip kontrol ettim 25'inde gorunuyor ilgili toplanti) bu toplanti oncesi imzalarin tamamlanmasi sart ki bu ilac fda tarafindan soz konusu toplantida ele alinsin, dedigim gibi bu toplantinda alinacak/gorusulecek bir karar, duyuru, bu hastaliktan ceken tum hasta yakinlari icin su an icin son bir umut niteliginde.

    sorulariniz muhakkak olabilir (ozellikle ingilizcesi olmayan arkadaslar sitenin tamaminda yazilanlari cevirmek istiyorum ancak inanin -bu kadar utanc verici bir durum yok- su an isimden dolayi cikmam gerekiyor, affiniza siginiyorum, ilk boslukta tek tek yazacagim.

    ve simdi sira geldi imza atmaya! haydi arkadaslar, bu kez tamamen (bkz: manevi) destek veriyoruz, sadece 7.630 imza!

    tum guzel cocuklarin gelecegi icin, imzala!

    ilgili tum linkleri paylasiyorum:

    burasi ilgililerin toplandigi platform, detayli bilgiler mevcut

    burda ilacla ilgili detayli bir sunum var, merak etmeyin virus vs yok, ilgili arkadaslar inceleyip bilgilendirme yaparlarsa sahane olur

    burda da daha once eksi sozluk'te acilmis ilgili basliklar var:

    [(bkz: minik damla icin yardim kampanyasi)minik damla icin yardim kampanyasi]
    [(bkz: dmd hastalari icin imza kampanyasi)dmd hastalari icin imza kampanyasi]
    [(bkz: eymen bebek icin yardim kampanyasi)eymen bebek icin yardim kampanyasi]
    [(bkz: konyali hatice nineye yardim kampanyasi)konyali hatice nineye yardim kampanyasi]

    herkese cok ama cok tesekkur ederim.

  • 16. 19 mayısta anıtkabir anıtkabir diye diretmek

    türk ülkücüsüyüm. yarın ordayım.

    hadi bakalım..

  • 17. türkiye milli futbol takımı euro 2016 aday kadrosu

    semih ve yasin ne yapmış da uluslararası turnuva için milli takım kadrosuna girebiliyorlar? sezon boyunca bu davarlar ağzımıza sicti. terimin torpilleri. aday maday fark etmez.

  • 18. 18 mayıs 2016 fenerbahçe'nin mourinho'ya teklifi

    5. bütün bunlar ersun yanal'ın elini güçlendiriyor. yezid, ersun yanal ile masaya oturmaktansa ölmeyi tercih eder. korkma, otur bence.

    4. yezid'in doktorları sürekli bir endişe ve panik halinde. konuşmaya korkuyorlar. ellerinde olsa hepsi görevi bırakacak.

    3. yezid, kulüp içindeki problemleri çözemeyecek kadar aciz. pereira, büyük krizlerden sonra nihayet gidiyor.

    2. kulüp avaneleri bunun ne kadar zor olduğunu anlatmaya cesaret edemedi. aralarında "şimdi belayı bulduk" diye konuştular.

    1. şampiyonluk kaçınca yezid küplere bindi. kulüpte "bana mourinho'yu alın!" diye bağırdı.

  • 19. tuğrul türkeş'in devlet bahçeli ile görüşmesi

    varlıklarını, erdoğan'ın varlığına armağan ettiklerinin resmidir.

  • 20. sevilla fc

    adamlar senelerdir uefa kupası almak için kadro kuruyorlar. la liga yı uefa bileti almak için oynuyorlar,yanlışlıkla şampiyonlar ligine giderlerse bir şekilde 3. oluyorlar.işin ilginci bir şekilde o kupayı alıyorlar.hakkaten çok enteresan.

  • 21. beşiktaş

    biri büyüklük mü dedi?

    her büyük takımın sürpriz olmayacak şekilde hemen hemen her sezon şampiyonluğa oynadığı, ligi domine ettiği yıllar olduğu gibi duraklama dönemleri de olmuştur. bunu 3 büyük klüpten en son yaşayan beşiktaş olmuştur. bu sebeple de yaşı ile ergenlikleri ters orantılı arkadaşlar beşiktaş'ı küçük görme gafletinde bulunmuşlardır. şimdi gelin sizinle büyüklük üzerine, rakamlarla bir tarihi yolculuğa çıkalım;

    --- duraklama dönemleri ---

    galatasaray 1973-1986 yılları arasında 13 sezon hiç şampiyon olamamıştır.

    -bu yıllar içinde ligi fenerbahçe ve trabzonspor domine etmişlerdir.

    fenerbahçe 1985-1995 yılları arasında 10 sezonluk süreçte sadece 1(bir) kez şampiyon olabilmiştir.

    -bu yıllar içinde ligi beşiktaş ve galatasaray domine etmişlerdir.

    beşiktaş 2003-2015 yılları arasında 12 sezonluk süreçte sadece 1(bir) kez şampiyon olabilmiştir.

    -bu yıllar içinde ligi galatasaray ve fenerbahçe domine etmişlerdir.

    --- duraklama dönemleri ---

    her büyük takım büyüklüğünü tarihi, duruşu ve tabi ki başarılarıyla yani şampiyonlukları ve kazandığı kupalar ile ifade eder. lig tarihimiz 50'li yıllarda başlamış ve devam etmektedir. devam ettiği müddetçe de, ki edecektir, şampiyonluk sayıları, 3 büyük takımın bu kritere göre sıralaması değişecek ama 100 yılı devirmiş ve türkiye'ye mal olmuş bu takımların büyüklükleri, tarihleri, duruşları baki kalacak, bu tatlı yarış devam edecektir. şimdi tekrar gelin belli yıllara göre bu sıralamanın değişimine bakalım;

    --- kronolojik olarak şampiyonluk sayıları ---

    1967 yılında şampiyonluk sayıları;

    beşiktaş: 5
    fenerbahçe: 4
    galatasaray: 2

    1984 yılında şampiyonluk sayıları;

    fenerbahçe: 10
    beşiktaş: 6
    trabzonspor: 6
    galatasaray: 6

    1992 yılında şampiyonluk sayıları;

    fenerbahçe: 12
    beşiktaş: 10
    galatasaray: 8
    trabzonspor: 6

    2016 yılında şampiyonluk sayıları;

    galatasaray: 20
    fenerbahçe: 18 (19-1)
    beşiktaş: 14
    trabzonspor: 7 (6+1)

    --- kronolojik olarak şampiyonluk sayıları ---

    gördüğümüz üzere 3 büyük klübün de önde olduğu veya geride olduğu yıllar olmuştur. günümüze dönecek olursak yazımın başında da söylediğim gibi bu duraklama ve toparlanma dönemini en son yaşayan beşiktaş olmuştur. ve nihayet 2015/2016 sezonunda, çifte kupa aldığı 2009 yılından sonra tekrar şampiyon olmuştur. hem de stadsız, göçebe gibi kendi evi yerine ankara'da konya'da başakşehir'de oynamak zorunda kaldığı, duraklama döneminde kaybettiği lobisi ve medya desteğinden mahrum kalmasına rağmen başarmıştır bunu. "10 sene 1 şampiyon oluyolar yeeaaa" diyen ergenlikleri ile zekası ters orantılı arkadaşlar için gelin onların anlayacağı dilden konuşalım. bugün 25, 19 ve 13 yaşlarında olan üç gencimizin aklı erdikten sonra şahit olduğu lig şampiyonluklarına bir bakalım;

    --- taraftar yaşına göre şahit olunan şampiyonluklar ---

    25 yaşındaki bir gencin şahit olduğu son 20 yıldaki şampiyonluk sayıları;

    galatasaray: 10
    fenerbahçe: 5
    beşiktaş: 3
    trabzonspor: 1
    bursapor: 1

    19 yaşında bir gencin şahit olduğu son 14 yıldaki şampiyonluk sayıları;

    galatasaray: 5
    fenerbahçe: 4
    beşiktaş: 3
    trabzonspor: 1
    bursapor: 1

    13 yaşında bir çocukun şahit olduğu son 8 yıldaki şampiyonluk sayıları;

    galatasaray: 3
    beşiktaş: 2
    fenerbahçe: 1
    trabzonspor: 1
    bursapor: 1

    --- taraftar yaşına göre şahit olunan şampiyonluklar ---

    2016 yılında 10-15 yaş aralığında olan çocuklar pek tabi ki son 8 yılda 1 kere şampiyon olmuş takımı veya önümüzdeki yıllarda duraklama ve toparlanma dönemi geçirecek olan takımı değil, dünyanın en güzel stadında, dünyanın en sempatik ve kariyerli oyuncularından kurulu, başarıdan başarıya koşmaya başlayan takımı tutacaklardır. 10 yıl sonra yukardaki değerler de bu takım lehine değişmeye başlayacaktır. peki bu 3 büyük takımın büyüklüklerini değiştirecek midir? birini daha büyük birini daha küçük yapacak mıdır? hayır. sadece bazı ergenler çok fena göt olacaklardır. peki derdimiz bu muydu? kimin daha büyük olduğu mu, kimin daha şampiyon olduğu mu?

    çocuklar dedim ya? hani 10-15 yaşında olanlar. işte o çocuklar hem de yüzbinlercesi önümüzdeki yıllarda beşiktaşlı olacak. o çocuklar büyüyecek ve genç olacaklar. haksızlığa, hukuksuzluğa, totaliter rejimlere, doğayı katledenlere, ırkçılığa, faşizme karşı olacaklar.

    beşiktaş tekrar yükseliyor. içimde de bir umut. geleceğe dair. ülkeme dair.

    biri büyüklük mü dedi?

    edit: imla

  • 22. benle evlenmezsen tecavüz ederim yine evlenirim

    olayı baştan anlatayım:
    adım murat. 35 yaşımdayım. hoşlandığım kızı ilk olarak her gün işe giderken önünden geçtiğim bir ilköğretim okulunun kapısından karşıdan karşıya geçerken gördüm. çok güzel saçları vardı ve ahenkle dans ediyordu. etrafında birçok arkadaşı vardı ama onu ilk anda fark etmemek, bir elmas tanesi gibi diğerlerinden ayırmamak mümkün değildi. vücudu, pırıl pırıl cildi, masmavi gözleri direk albenisi ile aklımı başımdan almıştı. yanında arkadaşları olduğundan ilk başta yanına gitmedim. aracımı kenara çekip n'aptığını izledim. evine kadar takip ettim. ertesi gün de erken saatte evinin yakınına gidip okula gitmesini bekledim. evden çıktı ama yanında birkaç arkadaşı vardı yine. o sebeple yanına yaklaşmak istemedim. okula kadar takip ettim. onu görmek bile beni mutlu ediyordu.

    bir süre onu yalnız yakalayamadım. uzaktan çektiğim fotopraflarını bastırıp odamın duvarına astım. masturbasyon yaparken bile hep onu düşünerek mutlu oluyordum. onun fotoğraflarına bakarak tahrik oluyordum. artık fotoğraflar yetmemeye başlamıştı. onu istiyordum. kendimde cesaret toplayıp tekrar gittim okulunun önüne. çıkışta aracımla yanına yanaştım. arkadaşları da vardı yanında. tam da evinin yanındaki bir adresi sordum. anlattı ve anlatırken safça ben de orda oturuyorum abi dedi. abi demesi beni biraz burksa da bozuntuya vermedim. buralara yabancı olduğumu ve arabaya atlamalarını söyledim. beraber gitmeyi teklif ettim. kabul ettiler. ilk başta tedirgin olsalar da takım elbisem ve kravatım onlara güven vermişti. buraya yeni taşınacağımı, ev baktığımı söyledim. işe gidip gelirken saatler uyarsa onları alabileceğimi söyledim. sevindiler. zira her gün yarım saat yürüdüklerini söylediler hem giderken hem gelirken.

    birkaç gün böyle devam etti. hiç asıl muhabbete girmedim. bir keresinde yalnız kalmıştık araçta. arkadaşları gelmemişti ev dönüşünde. ben de biraz gezelim mi diye sordum. önce mırın kırın etse de ısrar ettim ve dolaşmaya başladık. durumu çok iyi değildi. lüks kafelere götürdüm. pahalı yiyeceklerden yedirdim. hoşuna gitmişti. ara ara da fırsat bulursak yalnız olduğumuzda, bulamazsak arkadaşları ile de tekrarladık bunu. hepsi beni çok seviyorlardı. varsa yoksa murat abi idi onlar için.

    bir gün yine yalnızdık. yine gezelim dedik. ama bu sefer evime götürdüm. bir şey almam gerektiğini, beni içerde 5 dakika beklemesini söyledim. şüphelenmeden geldi. sonra içeride biraz oyalanıp yanına geldim. samimi davrandım. uzunca süre kanımı titreden güzellik karşımda idi. ondan hoşlandığımı söyledim. birlikte yaşayabileceğimizi, onu mutlu edebileceğimizi söyledim. ağladı, istemedi beni. gitmek istiyor ve dinlemiyordu. bir tokat attım. korktu. gözüme bakamıyordu. bense onu istiyordum. öpmeye başladım. bana karşı koymaya çalıştı ama koyamadı. ben de zorla ona sahip oldum. çok ağladı. küçük bedeni kollarımda daha küçülmüştü sanki. çok ağladı, çok acı çekti ama alışacağını, zamanla hoşuna gideceğini söyledim. alışması için ağlamasına dayanmaktan başka çarem yoktu. beni tanısa çok sevecekti.

    her şey bittikten sonra giyindik. hala ağlıyordu. ailesine söylerse ona zarar vereceğimi söyledim. iyice korkuttum. onu sevdiğimi söyledim. ertesi gün yine okul çıkışı aldım onu. eve giderken arkadaşlarını bıraktık önce. ama eve götürmedim. bize gittik. ona doyamıyordum. tekrar birlikte olduk. bir süre bu böyle devam etti. ama anlamadığım şekilde yüzündeki güleçlik, ışıltı kayboldu. kimseye söylememişti bir şey. alışmıştı bana. ne desem yapıyordu. itiraz edemiyordu. titriyordu, korkuyordu ama biliyorum ki zamanla geçecekti.

    sonra bi hata yaptı. ailesi sıkıştırmış onu. ondaki değişimden anlamışlar bir şeyler. psikoloğa götürmüşler. ailesi öğrenmiş durumu. ilk başta polise gitmediler olay duyulmasın diye. bu işime geldi. babası evimi bastı. kızını sevdiğimi söyledim. baktım anlamıyor aşktan sevgiden, şiddet göstermeye kalkacakken o, silahımı çektim. sonuçta benim evimdi ve haneye tecavüz vardı. bir şey yapamadı. istersen polise git dedim herkes duyar o zaman dedim. bunu istemedi. kızımın etrafında görürsem vururum seni dedi ama bana bir şey yapamazdı.

    sonraki gün kızı almadım. uzaktan baktım. bir süre babası getirip götürdü. ben hep uzaktan izledim. babası artık gelmeyi bırakmıştı. gelmeyeceğimi sandılar bir süre sonra. hemen yanına gittim. arabaya bindirdim. eve götürdüm. biraz vurdum görünmeyen yerlerine. korkuttum. onu çok özlemiştim. bir süredir birlikte olamamıştık. zorla birlikte oldum. kimsenin bana bir şey yapamayacağını artık anlaması gerektiğini söyledim. eve gidince bir şey hissettirmemesi için korkuttum iyice. bir süre fark etmediler de. sonra babası tesadüfen bir gün ordan geçerken kızını almak istemiş. kızını alırken karşılaştık. birbirimize girdik. iş uzadı ve karakolluk olduk.

    her şey ifşa olmuştu. mahkemeye çıkarıldım. tecavüzden. bu utancı bana yaşatan tüm ailesinden intikam almak istiyordum. böyle bir şey olamazdı. ben onu seviyordum. insan sevdiği birine tecavüz edebilir mi? rızası olduğunu ve bana karşı koymadığını söyledim. onunla evlenmek istediğimi söyledim. babası o daha çocuk diye ağlıyordu. bense ısrarla rızası ile birlikte olduğumuzu söyledim. çocuk da onu sevdiğimi söylediğimi hakime söyledi. ilk seferinde karşı koysa da sonraki seferlerde karşı koymadığını, korktuğunu söyledi. sonuçta beni doğruluyordu. karşı koymamıştı. istese engel olabilirdi. şikayet edebilirdi dedim. zaten istemeseydi ailesine söyleyebilirdi diye de ekledim. ailesi fark ettikten sonra sıkıntı olduğunu söyledim.

    sonuçta hakim beni haklı buldu. çocuktu evet ama rızası ile birlikte olmuştuk. karşı koymamıştı. onunla evlenmek istediğim için de hakim onunla evlenebileceğimi, evlenmezsem ceza alacağımı söyledi. zaten istediğim en başından beri buydu. ben onla birlikte olmak istiyorum. yaşı maşı umurumda değil. 5 sene bizi denetleyeceklermiş. eğer ilişkimizde sorun olmazsa cezai yaptırımlardan serbest kalacakmışım. bunun için mahkemeye ne gerek var ki. bana 10 tane de onun gibi çocuk verseler 10'uyla da sevişirim. mesele bu değil. maalesef yasalar sadece 1'i ile evlenmeme izin veriyor. ama şimdilik. ileride belki yasalar birden fazla kadınla evlenmeme de izin verecek inşallah. o zaman eşimi çok sevsem de başkalarını da getirebilirim. sonuçta ben bir erkeğim. sağlıklıyım. allah bana bu gücü vermiş. tek çiçekle yaz da gelmez.

    allah mevcut yasaları çıkaranları başımızdan eksik etmesin.
    http://sendika10.org/…istismarciyla-evlendirilecek/

    çolukları ile çocukları ile cümle erkeklere mutluluklar diliyorum. kurban olduğum yaradan başka acı vermesin. yasal olarak tecavüz edilen çocuklar, çaresiz aileler, iğrenç dramlar göreceğiz farkında mısınız? bu anlattıklarımdan çok da beterlerini göreceğiz etrafımızda farkında mısınız? çoluk çocuğa hallenmekten başka dertleri olmayanlar bunu yasallaştırmak için gece gündüz çalışıyor farkında mısınız? ülkenin amına koydular farkında mısınız?

    farkında iseniz ve susuyorsanız, sizin de sınanacağınız zaman yakındır. o beklediğiniz iç savaş geldiğinde siz acımadınız, ben de acımayacağım söyleyeyim.

  • 23. tanrının işkence mağdurlarına yardım etmemesi

    psikopatların kaçırıp günlerce işkence ettiği çocukları umursamayan tanrıyı hakeden çocuklar acaba yeterince dua etmedikleri için mi bunca vahşete maruz kalıyorlar? karmaları mı kötüymüş? namaz kılmadılar diye mi olmuş bi deyiverin inananlar bakiyim

    40 yaşında bi adam 14 yaşındaki bi kızı kaçırıp ve 3 hafta boyunca işkence ediyor. 150 defa yaralanan kızın dizlerini kırıp, elleri eziyor. evde radyatöre boğazından bağlıyor, bacaklarını haşlıyor, ütü basıyor, defalarca bıçak ve çatal saplıyor, ağzının içine bıçak saplıyor bikaç defa. burnunu, ağzını, kulaklarını ve genital organını kesiyor, kolunu kırıyor, bahçe makası ve küreğini saplıyor, gözlerini oyuyor, oyulmuş göz çukurlarını bıçaklıyor, 20 kilo veren kız ölmeden 4 gün önce tamamen susuz bırakılıyor. en son küvette duş başlığıyla dövüldükten sonra boğularak öldürülüyor. şimdi bu kız "allahım kurtar beni" diye dua etmemiş de mi ondan tanrı yardım etmemiş? karması mı kötüymüş? inandığınız tanrı bunu niye azıcık umursamamış bi deyiverin bakalım. çığlık çığlığa bağıran çocuğun kanı adamın evinin her odasında bulunmuş. tanrı bunu niye oturup seyretmiş?

    bu sadece biri, günlerce işkence edilen binlerce insan var, açlıktan sürünen çocuklar var. niye kuran yırtanı çarpıyor da 30 küsür çocuğa günlerce işkence edip bahçesine gömen adama bişey yapmıyor? tanrı bunları niye umursamıyor da senin sınavdan iyi not almanı veya sevgili bulmanı yeterince dua edince umursuyor?

    edit: utanmadan "kader kısmet, sonra vercektir cezasını" falan diyorsunuz ya yazıklar olsun sizin insanlığınıza tüküreyim vicdansızlar

  • 24. nypd olaya tam hakim olmuşken çıkagelen fbi ajanı

    tam bir şerefsiz. dosyaları tek tek incelemiş, zanlıya ulaşması çok yakın olan ve son olay mahalinde emniyet şeridini çevirin diye bağıran deri ceketli hafif göbekli nypd polisimize pat diye bu klasik kesim gri takım elbisesili donuk suratlı ibne gelir ve kimliğini gösterir, artık olayı fbi devralacak der. sen kim köpeksin ki hazıra konuyorsun!!

  • 25. 18 mayıs 2016 liverpool sevilla maçı

    yeter amk, her sene aynı terane uefayi al, o sayede şampiyonlar ligine direkt katıl, gruplarda 3. ol uefayi git, yine uefa kupasını al amk adamlar devirli ondalik sayılar gibi bu böyle böyle sonsuza kadar gider.

  • 26. trafik vakfı adı altında usülsuz araç çekimi

    istanbul içinde daha çok insanca ve araç bakımından dolu semtlerde son zamanlarda bayağı bir artan işlemdir. fındıkzade, çapa,gayrettepe, beşiktaş gibi yerlerde yaşayan insanlar evlerinin 'sokağına' araç park edememekte, çevrede bulunan otoparklar gündüz araç alıp otoparkı çalıştırdıkları için aylık anlaşma yapmamaktadır. ana cadde olur mal gibi trafiği engelleyen yer olur park edilmez tabelası olur yaya geçidi vs böyle noktalardan çekilmesi normal tabii işlerini yapıyorlar, yapsınlar. yalnız başına gelmeyen anlayamıyor bu bahsettiğim semtlerde kural ihlal etmemiş hiçbiryeri tıkamayan ara sokaklardan bile vızır vızır gördükleri aracı çekiyorlar ve en yakın kendi otoparklarına aracı bırakıp hop trafiği birbirine katarcasına , trafik kurallarına uymadan bu çekiciler yenisini yapıyorlar. sayısı hergeçen gün artan trafik vakfı otoparklarından da normal otopark bulunmuyor.

    velhasıl araç çekildi mi iş bitiyor 90tl çekici ücreti çekildikten 10 dk sonra araı alsan bile mecburi çekilen otoparkın buyurduğu 12tl otopark ücreti veriliyor. sonra da trafik cezası olarka park cezası 80-90 civarlarında.
    bu civarlarda oturan insalar çekilse de aylık otopark ücreti gibi görmeye çalışıyor ancak kişiye yaşatılan kepazelik, araç çekildi mi hırsızlık mı sonuçsuzluğu bambaşka. çünkü xxxx e sms atıp veya internet sitesinden plakayı sorgulayıp aracım hangş otoparka çekilmiş uygulamaları pratikte çalışmıor ancak varlar. sonuç 'plakanıza kayıt bulunamadı' oluyor sisteme geç işlediklerinden çoğunlukla. en yakın esnafa veya taksiciye 'dayı burda nereye çekiyorlar' diye sorunca söylenen yere bir umut gidip orda yoksa oradaki otoparkta çalışan 'çocukların' yönlendirmesiyle en sonunda şu çekici ücreti 90tl ve otopark ücreti 12 tl ödemem mertebesine erişiliyor.

    bunlardan başka.. araç çekilirken araca hasar yapıldıysa -ki beşiktaşta bir bmwyi trafik vakfı çekicisinin çekmeye çalışıp 2 metreden lök diye düşürme sonrası basıp kaçması videosu çoğu kişinin hafızasındadır- otoparktan teslim almadan araç kontrol edilmeli, otopark-vakıf sigortasından geçerli olması için önce bildirilmeli. ancak karşıda otopark çalışanı 'çocuklar' yurdum işten anlamaz lügatıyla geçiştiriyor, ne oluyorsa yanlarına kar kalıyor.

    sırf 90tl çekme ücreti için evet çekiliyor, otoparklar mecburi müşteri bulmuş ödetmiş oluyor ve bu trafik vakfı adıyla yapılıyor bu işler yürüyor sözde hukuk devletinde.

    aklımdaki sorular şunlar:
    1-trafik vakfı çekici araçlarında neden genelde ceza yazma çekme yetkisi olmayan zabıtalar araç çekiyor birbirleriyle yarışıyor?
    2- yazılan ceza öncesi aracın hatalılık bakımından nerede olduğu, ekspertiz bakımından nasıl durumda olduğunu gösteren fotoğraflar çekiliyor deniliyor nerede bu fotoğraflar? kişi kendi uğraşmazsa parkettiği yerde foto çekip tüm bu masrafları ödeyip mahkemeye başvurduğunda ceza iptali oluyor aylar sonrasında. ancak çekici parası ve otopark ücreti lüzumsuzca iade edilmiyor. karşı tarafın hatalı iş yapmasından neden bu ücret iade olmuyor? vakıfa bağış yapmak isteyen zaten yapar niye mecburi ödeme şekline dönüştürülüp vatandaştan dolaylı ücret alınıyor.
    3- bu yapılan işleyişin 'peşine düşmezsen ha bir de park ettiğinden gerekli delilllerini kendin hazırlamazsan ödeyeceksin, mecbur' kavramının oluşturulması hiçbir devlet işleyişine yakışıyor mu? delili, usüle kuralauygun delil oluşturup buna göre ceza sunmaları gerekmiyor mu?
    4- bu işten de mecburi otopark işinden de alınan paralar karşılığında vicdanları nasıl rahat ediyor?
    5-trafik vakfı denilen bir vakıf ile bazı bakanlıkların ilişkisi nedir? (nette o bu forumda yazılmış bu vakfın edindiği paraların ödendiği yerler vs)

  • 27. abdullah öcalan'ın röportaj esnasında sümkürmesi

    az önce youtube'de 1992 yılında mehmet ali birand ile yaptığı röportaja göz gezdirirken gördüğüm, beni gülmekten yamultan olay.

    amk bu nasıl bir hareket lan böyle. adam önce birand soru sorarken mendili alıp borazan gibi sümkürüyor, sonra da aynı mendile ağzını yüzünü siliyor lan akjhsgjhgask. birand da şaşırıyor, çıkan sesten sonra şöyle bir duraksıyor.

    şaka maka allah kimseyi şu adamı önder belleyecek kadar düşürmesin.

  • 28. 19 mayıs 2016 kılıçdaroğlu'nun anıtkabir yürüyüşü

    bunu yürüyüşü iptal edenler, 29 mayısta fetih şöleni için istanbul'un her yerine davetiye bastırıyor. cumhurbaşkanlığının himayelerinde olunca bomba patlamıyor demek ki...

  • 29. arzu yıldız'a annelikten men cezası

    mit tırlarını haber yapan gazeteci arzu yıldız'ın aldığı hapis cezasına ek olarak gelen ceza.

    bu arada haberlere 'annelikten men cezası' olarak düşse de hukukçular 'velayet hakkından mahrum bırakılma' ifadesinin doğru olduğunu söylüyorlar.
    tck 53'e göre kasten işlenen suçlarda güvenlik tedbiri olarak çocuğun velayetini alabiliyormuş isterse mahkeme. bu konuda da buna karar vermiş anlaşılan.
    link

    --- spoiler ---
    adana'da silah taşıyan mit tır'larıyla ilgili soruşturmayı yürüten savcıların tarsus 2. ağır ceza mahkemesi'nde yaptıkları savunmayı yayınlayan gazeteci arzu yıldız, 1 yıl 8 ay hapse ve annelik hakkından men cezalarına mahkum edildi. görüntülerin grihat.com.tr de de haber olarak yayınlanmasına ilişkin de tahir alperen'e 12 bin 600 tl para cezası verildi. tahir alperen için verilen para cezasına ertelenme getirildi

    --- spoiler ---

    edit: karar linkini paylaşıp velayetin kaldırılmadığını söylemiş biri. 'c' maddesini de okursa gayet net velayetin alındığını görür çocukların. başlık haber siteleri ağzından hatalı olabilir ama içerik değil. link muhalifler için kanunlar harfiyen uygulanıyor. kendilerine gelince hukuk yaratıyor olmadı görevden alıyorlar hakimi. bu vurguyu da yapmak bizim görevimiz.

  • 30. 1 dönüm çayırda beslenebilecek koyun sayısı

    enteresan bir şekilde cevabını internette bulamadığım bir soru. 1 yıl boyunca başka yerin otunu yemeden 1 dönümde kaç yetişkin koyun beslenebilir? kapalı bir sistem olsa yani kendi kendine yeten bir şey nasıl olur? bu lanet internette de işe yarar bilgi bulmak imkansız kardeşim. karı nasıl düşürülür diye arasam bana 100 milyar sonuç çıkarırdı.

  • 31. sevgilinin poposunu avuçlamak

    bir arkadaş merdivende yapılır demiş ki katılmamak elde değil.

    geçen ben önde hanım arkada eve çıkıyoruz, bir baktım götümde bir avuç;

    - hanım nabıyon herkesin içinde?
    + aman be iplik sökülmüş de onu alayım dedim, n'abayım senin kıllı götünü bu yaştan sonra

    dedi ve eve girip çay içtik. öyle yani.

  • 32. sinem kobal

    gelinlik tercihine bayılmış bulunduğum ünlü kişisi. elimde olsa ben de böyle bir gelinlik giyecektim. neden elimde olmadığını da hala bilmiyorum.

  • 33. canlı yayında uyuyan yunan ekonomi profesörü

    gerçek bir profesör olduğunu kanıtlamıştır.

    "yunanistan'ın konuşacak ekonomisi mi kaldı amk" der gibi vurup kafayı yatmış.

    https://www.youtube.com/watch?v=_w8q0_exumc

  • 34. erman toroğlu'nun lewandowskiyi alman sanması

    (bkz: german toroğlu)

  • 35. internetin 256 kbps olduğu dönem

    sik kadar kotalar bitince 3mbit'e mahkumuz yine
    3mbit 256kbit'den daha komik bence içinde bulunduğumuz yıla göre değerlendirince

  • 36. 18 mayıs 2016 torku konyaspor beşiktaş maçı

    beşiktaş'ın şampiyonluğu ilan etmemiş olsa bu maça yine bu kadroyla çıkacağını varsayarak "başakşehir 'e yenilmeseydik", "ligi ellerimizle verdik" muhabbeti yapabilen aynı tonun lacivertlerini bize bahşeden maçtır.

  • 37. 18 mayıs 2016 şemdinli saldırısı

    "chp'nin, hdp ile elele dokunulmazlıkların kalkmasına "hayır" demesinden saatler sonra" akp'nin ise yeri göğü bomba doldurulmasına izin vermesinden 8-10 ay sonra vuku bulmuş hadise. sayın soktuğumun gündem saptırıcı amiplerin bilgisine.

  • 38. reza zarrab'ın 50 milyon dolar kefalet başvurusu

    o paraları türkiye'de kazandığı düşünülünce neler dönmüş aq demekten kendimi alamıyorum lan. hayat gerçekten çok garip, zehir zıkkım falan yani.

    bu arada bharara'nın cevabı şöyle olsa ne gülerim ya;

    öyle kolay bırakmam onu(:

  • 39. mezeleri güzel

    "mezeleri güzel" yazım sürecine şahit olduğum kitaptır.
    herkes gibi içinde benden de, tüm eski iş arkadaşlarımdan da örnekler vardır.

    bundan tam 15 sene önce başladım çalışma hayatına, henüz kapı girişlerinde elektronik okutulan badge'ler yoktu. ama takım elbiselerimizin markası o zaman da önemliydi, evrak çantam vardı, o zamanlar içinde laptop yoktu yine de o çanta deri olursa daha iyi olurdu. işe sürekli fönlü gelen kadınların ve tatilde yurt dışı planı yapan erkeklerin satışlarının ve primlerinin daha iyi olduğunu düşünürdüm.
    düzenin dengesini henüz çözememiştim. o ilk işten ayrılana kadar da çözemedim. sonra büyük bir fabrikanın beyaz yakalısı oldum.
    fabrikada bir beyaz yakalı iken bir nebze daha kolaydı. çünkü mavi yaka ile aynı tabldot tepsiden yiyiyor, sigara molasında depo sorumlusu ile dertleşiyorduk.
    öğlen yemeklerinde fabrika dışına kaçmaya kalksak, dolmuşta karşılaşıyorduk.

    fabrikadan sonra plazaya geçtim. 8 sene önceydi. ilk haftamda biri "öğlen istinyepark'ta yiyelim ninewest çizmede indirim var 425'e düşmüş, alır geliriz." dediğinde kocaman bir kahkaha atmıştım. ben şaka sanmıştım. abartı üzerine espri sanmıştım.
    maaşım belliydi, o çizmenin hedef kitlesi ben değildim. önümüzdeki ilkbahar, yaz ve sonbaharda bile taksidini ödeyeceğim bir çizme beni evden ofise ışınlamalıydı.
    sushi yemeye gidiyorduk, ocağım sönüyordu. moğol restaurantı çoluğun çocuğun rızkına göz dikmişti, gitmesen üç kuruşa çalışıyorsun sanacaklar.
    üç kuruşa çalışıyorum demek ki, çünkü yetmiyor.

    bakıyorum eski resimlerime, kendimde küçük isyan bayrakları asmışım.
    mesela her doğum günü pastasını ünlü pastaneden alıp yemeden bırakmak yerine, internetten bulduğum bir yerden dörtte bir fiyatına meyveli turtaları içeri sokmayı başarmışım.

    önce plaza kurallarınca giyinmişim, son senemde esnete esnete kumaş pantolon görünümlü kota geçmişim.

    oradaki arkadaşların çok ama çok azıyla hala görüşüyoruz. aslında iyi insanlardı. ama olmadığımız gibi davrandığımız için dostluğumuz da sahte kaldı.
    ortak paydamız çok olabilirdi, bize sunulan paydalarda ortakmış gibi görünmeye çalışırken fırsat olmadı.

    ben çıktım plaza kapısından. @rrr içeride kaldı.

    ben kendimi kendi işimde buldum, o savaşarak kendini orada var etmeyi seçti.

    her şeyin başı farkındalık, farkında olursan değiştirebilirsin, farkında olursan mücadele edebilirsin, farkında olursan en azından katlanabilirsin.

    bu kitap her zamanki @rrr dilinde, eğlenceli ama satır aralarında küçük tokatlar da içeriyor.
    okurken "ahahaha ayyyynııı" hissi yaratıyor.
    ama asıl anlaşılması gereken, eski teoriler yazıldığında beyaz yakanın bu şekli yoktu.
    tüketimin mihenk taşı beyaz yakalı.
    kapitalizmin zırt dediği yerde duruyor. bu kitap beyaz yakalıya sınıfını işaret ediyor. sınıfı korkunç bir gerçeklik gibi sunmuyor, tam tersi, farkına vardığında onu mutlu edip, hayatla barışıp, büyük gemiler yakmadan yola devam etmesini sağlayacak bir gerçeklik olarak sunuyor.
    ve örnekliyor da aslında, "bir kere yaptın bunu beyaz yakalı ve çok da güzeldi. gerisini getirmek senin elinde" diye.

    evimizin mutfağı, ufacık bir meyhane sayılır. bu kitabı @rrr 15 sene o masanın misafirlerine sürekli anlattı aslında, sonra oynadı bazı bölümleri. çoğunda çok güldük, karnımıza ağrılar girdi. bazısında masadakilere büyük kararlar aldırdı.

    o yüzden diyebilirim ki; her sabah aynı saatte gittiğiniz bir işiniz, düzenli ödenen sgk'nız, kredi kartı ekstrenizde anlam veremediğiniz harcamalarınız ve hayatta sürekli hissettiğiniz bir tamamlanmamışlığınız varsa, size iyi gelecek.

  • 40. mario gomez

    gol kralımız, kartalımız.

    sene başında bazı beşiktaşlılarla ne tartışmalara girmiştim kendisine bok atanlara karşı, hala sıkıldıkça açar kendisi hakkında yazdıklarımı okurum. *

    (bkz: mario gomez/@somebody elses lover)

    dünkü röportajını izleyemedim, ama okuduğum kadarıyla yorumlayayım:

    takımın savunmada takviyeye ihtiyacı olduğunu söylemiş, "kulüp cl'de yarışmacı olacaksa kalırım" demiş. savunmaya takviye lazım olduğunu herkes biliyor zaten, gomez'den 3 saat önce şenol güneş de söyledi. ayrıca cl'de yarışmacı olmak falan da taraftarın hoşuna giden cümleler, taraftardan destek görmesi de normal o yüzden.

    öte yandan taraftarların gözden kaçırdığı bir nokta mevcut: beşiktaş'ın uefa'yla ffp konusunda bir anlaşması var.

    burada 7-24 beşiktaş hakkında yazan bazı arkadaşlar bile bu konuda eksik bilgi sahibi, o çok ilginç.

    şimdi bir madde kritik özetleyelim:
    1- beşiktaş'ın oyuncu alırken bonservise harcayacağı para, oyuncu satışından kazandığını geçemez.
    2- bu bakiye bir sonraki seneye sarkamaz.

    yani geçen sene 25 sattık, 12 harcadık. bu sene hiç satmasak da 13 harcarız diyemiyorsun. sene başında sıfırlanıyor.

    not: bu arada bizim yönetim akıllıca bir hamle yaptı, ersan'ı ara transfer sezonu bittikten sonra sattı. yani oradan gelen 7 milyon euro'yu bu sene kullanabileceğiz.

    kurnaz türk insanın aklına gelen 2. çözüm ne? bonservisi elinde oyuncuları kapatalım, imza parası verince bonservis sayılmaz.

    iyi denemeydi montaigne. ama bu da sorunları çözmüyor. çünkü alttaki maddeye takılıyorsun:
    3- şirketimiz 2016/17 sezonu için azami 10 milyon avro başabaş hesap açığı vermeyi taahhüt etmektedir.

    yani transferleri o şekilde yapsan da, sene sonunda dönüp dolaşıp sana giriyor.

    10 milyon avro açık verme hedefi tutacak mı peki? 2015/16 sezonunda azami 20 milyon avro başabaş hesap açığı vermeyi taahhüt etmiştik. metin albayrak'ın açıklamasına göre, 13 milyon euro açık vererek kurtardık.
    (stad açılışının zamanlamasının ne kadar mühim olduğu da ortaya çıktı bu arada.)

    seneye şampiyonlar ligi'nden gelen parayla, 10 milyon euro açık verme taahhütünü tutturmamız mümkün, ama çok ince bir çizgideyiz. çünkü bu sene 25 milyon euro'luk futbolcu satışı yapmıştık, seneye ne kadar yapabileceğimizi kestirmek zor.

    kısacası yönetimin transfer konusunda eli biraz bağlı. transfer bütçemiz ersan'dan gelen 7 milyon euro'dan ibaret. gomez'in takviyeden kastı nedir, çok kestiremiyorum. ama bu para beşiktaş'ın defans hattını adam etmeye yeter. 3-3.5 milyon euro'ya rhodolfo ayarında bir stoperi, 1 milyon euro'ya marcelo'nun bonservisini, 2-2.5 milyon euro'ya holebas ayarında bir solbek alabiliriz. boyko'yu satabilirsek, satılan para kadarlık bir yabancı kaleci de alınabilir.

    bu sene şampiyonlar ligi kozumuz var, italya'da cl'ye kalamayan ve masraf kısmak isteyen takımlardan kaliteli savunmacıları uygun fiyata almamız mümkün olabilir.

    yani seneye geri dörtlümüz holebas-rhodolfo-rhodolfo(2)-beck şeklinde dizayn edilebilir.

    oyuncu satmadan yapabileceklerimiz bunlar. gomez bu şartlar altında takımın güçlendiğine karar verir de kalırsa, ne mutlu bize. yok kalmazsa, her şey için teşekkür ederiz.

    gomez'in şu anda birlikte oynamaktan haz aldığı ileri tarafı toplam 10 milyon euro'dan ucuza mal ettik.
    sosa: 3.5 m
    atiba: bedava
    oğuzhan: 0.5 m
    gökhan töre: 4.5 m
    quaresma: 1.2 m
    cenk: bedava

    yani gomez'in beşiktaş'ın son 2 senedeki yapılanmasını tekrar bir gözden geçirmesinde ve seneye daha iyi bir kadro kuracağına inanması için sebep çok. ama inanmıyorsa da, canı sağolsun.

    ayrıca gomez giderse, falcao, dzeko falan kovalamaya da gerek olduğunu düşünmüyorum. cenk tosun kariyerinin en verimli yıllarına girmek üzere, onu 11'e koyup ona yedeklik yapacak gelecek vaad eden genç bir santrafor almak daha mantıklı olacaktır.

  • 41. entel ama çirkin kız vs düz ama taş kız

    aşagıdaki soruları aklıma getiren versus

    entel ama çirkini alıp güzelleştirmek mi ?
    düz ama taş kızı alıp entelleştirmek mi?

    cevap: sevdiğin kadını alıp kalıplara sokmadan sadece sevmektir.

  • 42. yurtdışına göç edenlerin mutlu olma ihtimali

    iki şeye bakar: 1. kendini kalıplardan, şablonlardan kurtarıp adapte olabilmek, 2. boş beleş bir insan olmamak.

    açalım: vatandaşın biri 'doğup büyüdüğünüz, yoğrulduğunuz bir kültür var. o kültür içine çocukken arkadaşlarınızla oynadığınız misket oyunlarından, trafikte ana avrat sövdüğünüz kamyon şoförüne kadar her şeyi katın. gideceğiniz yerde bu kültürden zerre bulamayacaksınız. bu sebeple, kendinizi hiçbir zaman oraya ait hissedemeyeceksiniz.' yazmış. (bkz: #38186048)

    işte orada anlattığı kalıbı kırmak bir numaralı iş. amin maalouf üstadın afrikalı leo isimli bir kitabı vardır, alın onu okuyun. kitap engizisyon devirlerinde geçiyor ama bu dediğimiz aidiyet olayını, göçmenliği, bir hayatı geride bırakıp yenisine başlamayı da muazzam bir şekilde resmediyor. oradaki adaptasyon, aidiyet vs. mevzuları 21. yüzyıla da gayet uymakta. zamansız, zamandan bağımsız bir hikaye o yüzden.

    bak kendi kültüründen kop demiyorum, ister kop ister kopma, ama gittiğin yerde sevecek, benimseyecek bir şeyler bulmak lazım. aidiyet falan da tamamen senin kafanın içindedir. millet bundan bin sene önce cayır cayır göç ediyordu, gayet de güzel uyum sağlıyorlardı. insan dediğin mahluk zaten afrika'dan çıkmış, dünyaya yayılmış. evrimin gereği bu. insanın doğası kaşiftir, maceracıdır, bakmayın siz toplumun beyninizi yıkadığına. millet kalkmış tarlayı tapanı satıp amerika'ya yerleşmiş işte senin neyin eksik? kırın bu saçma sapan kalıpları, beyninizi arabesk arabesk şeylerle uyuşturup hayatı ıskalamayın. bakan, elbet görür. texas'ın çölünün ortasında bile sevilecek, tutku yapılacak bir şey illa ki bulunur. ağlayıp zırlamayı bırakıp bakmak, dikkat etmek lazım tabii. bu el sanatı olur, kültürel bir şey olur, hayır işi aktiviteleri olur, cosplay olur, illa ki bir şey vardır. ben texas çölü gibi bir yerde yapacak zotrilyon tane aktivite bulabildiysem sen hadi hadi bulursun yeğen.

    gelelim şimdi 2 numaralı formüle: boş beleş insan olmamak mevzusu.
    misal: finlandiya'da yaşayan türk bir dayı var, bir arkadaşın sayesinde onun youtube kanalını buldum ve ağzım beş karış açık kaldı. dayı bildiğin nirvana'ya ermiş. torunu yaşındaki ergenler çok yalnızım, ay finler çok ırkçııı,* çok mutsuzum diye zırlarken dayı hayatını yaşıyor resmen. kendisi anladığım kadarıyla emekli, yarı profesyonel denecek seviyede balıkçılık hobisi var, atlıyor sandala gidiyor baltık denizinden zibil gibi balık avlıyor. mafsallı, afili rengarenk zokalar yapıyor, olta kancalarını kendi yapıyor, zokaları tek tek eliyle boyuyor, artık bu işi sanat haline getirmiş. dayının finli bir kankası var, olta-zoka ustası finli bir dayı o da, bu ikisi atölyede türlü çeşit sanat eseri zokalar, olta kancası setleri yapıyor, dayımız hepsini videolara çekip anlatıyor uzun uzun. balıkların bir kısmını halde satıyor, kendi yiyeceğini alıp fümeler, ızgaralar yapıp videolarda tariflerini falan anlatıyor. videolara da bayağı kallavi müzikler koymuş, blues'dan tut hard rock, jimi hendrix'ler falan, neler neler. dayının iki tane de kedisi var, onların da arada komikli videolarını çekmiş. taze balıkla besleniyor şerefsizler.

    kışın deniz donduğunda da iskandinavların yaptığı gibi testereyle buzu kesip balık avlamaya devam ediyor bu güzel insan. balıkçılık hobisini öyle büyük bir aşkla yaşıyor ki, vallahi benim bile tekneye atlayıp balığa çıkasım geldi şimdi ne yalan söyleyeyim.

    öte taraftan, finlandiya'ya sırf para kazanmak için gelmiş kolej mezunu, en iyi üniversitelerde okumuş, bu dayının torunu olacak yaştaki şaşkaloz türk kardeşlerimiz ise en ufak bir hobi sahibi olmadıkları için eğlence anlayışları gece hayatından ve sızana kadar içmekten, arada toplanıp futbol maçı izlemekten ibaret. ayıkken mutsuzluktan geberiyorlar. hayatları instagram'da like saymakla geçiyor. sevgili badim şurada gayet net bir şekilde anlatmış bu zavallıların durumunu: (bkz: #60293589)

    hatunlardan da bir merakı, hobisi olmayanlar bunalımdan geberiyor. hayatının ekseni sevgilisi/kocası falan, ondan ayrılsa sudan çıkmış balığa dönerler, yenisini bulana kadar her gün facebook'ta arabesk arabesk ağlayıp kafa sikerler. hayatını dolduran başka hiç bir bok yok çünkü.

    cemaatçiler, yobazlar bile bu kadar boş beleş değil, onların en azından bir okuma alışkanlığı var. dini sohbet yapar, risale okur, camide diğer müslümanlarla her türlü sosyalleşirler. dinci diye hakir görmemek lazım, onlar bizim laik tayfa kadar mutsuz ve sefil halde değil.

    yurtdışında mutlu olmak için o dayı gibi olmak lazım. bir ya da birden fazla hobi, tutku bulacaksın, onu bir grand master seviyesinde öğreneceksin. sosyal bir yaratıksan o uğraş, hobiyle ilgili grupları, aktiviteleri bulup onlara katılacak, kafa dengi bir arkadaş çevresi yaratacaksın.
    yalnız kalmamanın formülü de budur. hem gittiğin ülkenin yerlilerinden arkadaş çevresi edinirsin, hem de o gruptaki üstatlardan feyz alıp hobini ilerletirsin. hayattaki tek gayesi seks ve eğlence olanlar, gittikleri hiçbir yerde mutlu olamazlar. yaşları gelince anasını babasını memnun etmek için evlenir, çocuk yapar, o çocuğu da kendileri gibi odun yetiştirirler, sonra o çocuklar da kayıp nesil olur. alamancı apaçiler diye hakir görüyoruz ya, onların anaları babaları köyden gelmiş zavallı cahillerdi, ellerinde internet yoktu. sizin elinizde internet var, oradan arabanın radyatör borularını değiştirmekten tut aslına uygun viking kostümü yapımına, javascript kodlamaktan dünyanın en gurme yemeklerini pişirmeye, slr kamera modifiyesinden minyatür mobilya yapımına her bok var.

    koskoca osmanlı sultanlarının her biri bir hobi, zanaat sahibi idi. kimi marangozluk, kimi kuyumculuk, kimi deri işlemeciliği konusunda uzmandı. 3 kıtaya hükmetmiş koca sultanlar bile bir zanaat, hobi sahibi olmayı elzem görmüş ve şehzadelerini, sultanlarını bu şekilde yetiştirmiş. bizans imparatorlarının da hobileri, uğraşıları vardı. kimi teoloji uzmanı olmuş, kimi mucit, kimi şair. dünyaya hükmeden koca imparatorlar ellerinin altında şarabın, kadının en seçmeceleri varken ve dünyanın en muhteşem ipekli kaftanlarını giyip en soylu atlarına binerken birer zanaat, hobi edinip onları ustalık derecesinde öğreniyorsa vardır elbet bir sebebi, değil mi?

    boş beleş bir insan olma kötülüğünü kendinize yapmak yeterince kötüyken, çocuklarınıza yapmak çok daha berbattır.

    ne yapın yapın boş beleş biri olmayın. tutkuyla bağlandığı bir hobisi olan insan ne yalnız kalır, ne bunalıma girer, ne ırkçılık var yeaaa dışlanıyorum ben yeaa diye zırlayacak hallere düşer. yukarıda bahsettiğim dayının ırkçılığa maruz kaldığını, dışlanmış hissettiğini hiç sanmıyorum. finlandiya'yı artık evi olarak benimsemiş o dayı, boş beleş yaşayan finlerden de bin kat daha mutlu.

  • 43. galatasaray

    üzerinde bir algı operasyonu yürütülmeye çalışılan kulüp. sanki her şampiyon olduğunda rakipleri çok kötüymüş de aynı derecede kötü galatasaray aradan sıyrılıp şampiyon oluyormuş gibi. bunu genelde fenerbahçe taraftarları değil beşiktaş taraftarları yapıyor.

    daha önce başka bir entry'de de bahsetmiştim zaten bjk taraftarlarının bu huyundan. taraftar suçu kendi takımında aramıyor. "bize karşı böyle oynamıyorlardı ama." cümlesini en sık kullanan taraftar gurubu olabilir. hiç kötü oynadık yok. aynı hamza hamzaoğlu tuhaf biçimde istekliydi mevzusu gibi.

    bugün debe'ye bir entry düşmüş.

    (bkz: #60575729)

    son 20 senede galatasaray çok basit şampiyonluklara konduruldu denmiş. bu 20 sene 96'dan başlayınca iş iyice saçma bir noktaya geliyor.

    96-2000 arası 4 efsane şampiyonluk üstüne uefa kupası, süper kupa vs. basit şampiyonluk mu?

    96-97 sezonu: galatasaray 82 puan toplayıp şampiyon oluyor arkasında bjk ve fb var. her iki rakiple savaşıyor şampiyon oluyor. bir önceki sezon 4. olan takım. yani şampiyonluk yarışındaymış zaten de rakipleri güçten düşünce tek kalmış gibi bir durum yok.

    97-98 sezonu: yanlış hatırlamıyorsam otto baric'in fb teknik direktörü olduğu, 9 puan geriden gelip 4 puan farka şampiyon olduğumuz sezon. basit şampiyonluk? fener'in kadrosunda okocha, bolic, uche gibi isimler var.

    98-99 sezonu: galatasaray 2 rakibiyle de savaşıyor bjk'nin 1 puan önünde şampiyon oluyor. fb bu sezona moldovan, balic transferleri vs. ile girmişti. abuk bir güç farkı zaten yoktu.

    99-00 sezonu: kötü bir fenerbahçe'nin olduğu sezon, gs bjk ile savaşıyor şampiyon oluyor. zaten en efsane sezon. lig biraz daha basit şekilde kazanıldı denilebilir. o sezon uefa ve süper kupa geliyor.

    00-01 sezonu: ankaragücü'ne giden paralar vs. şampiyon olamadı galatasaray. geçmiş zaman. zaten ankaragücü'ne para gitse de sen çıkıp yeneceksin şampiyon olacaksan.

    02-03 sezonu: lucescu mucizesi.

    05-06 sezonu: son dakikada aldığımız şampiyonluk. yıl boyunca olanlar, gerets'in alnının yarılması, futbolculara ödenemeyen paralar. türkiye'de böyle bir sıkıntı içinde olup şampiyon olabilecek büyüklükte bir takım yok kusura bakmayın.

    07-08 sezonu: son 6 hafta cevat güler ile gelen şampiyonluk. açın bakın galatasaray kadrosuna. fenerbahçe kejman, alex, roberto carlos, diego lugano vs. ile oynarken barış özbek, carrusco, linderoth vs. ile gelen şampiyonluk.

    bunların hangisi basit bilemedim belki 4 senelik terim döneminin sonuncusu. asıl kast edilmeye çalışılan şike süreci.

    arkadaş siz şike yaptınız ve siz bu süreçte biz çok yıprandık diyecek hiçbir şey yaşamadınız amk. ne puanınız silindi ne alt lige düşürüldünüz. kalkıp inter juventus'un şike davası sayesinde şampiyon oldu dersiniz anlarım. fakat siz ne yaşadınız ki lan?

    sırf sizin için süper final midir nedir o saçmalık çıktı, kanunlar değişti. önce fenerli, sonra bjk'li federasyon başkanları. sırf fb için gelen yabancı kuralları. o kurallar sonucu cl'ye tutunmaya çalışan galatasaray'ın hamit, burak, selçuk, umut vs. bu futbolculara ederinin 2 katı para ödemek zorunda kalması.

    sonra gelen fatih terim şampiyonlukları siz 3 temmuz'u yaşamasanız da sike sike olacaktı. zira o kadro zaten gücünü sadece süper lig değil ertesi sene şampiyonlar liginde de açık açık gösterdi. sizin ömrünüz boyunca çıkamadığınız mertebelere 2 senede çıktı.

    işte güzel kardeşim senin sıkıntın bu. sen kendi başarılarını çok baba bir başarı, rakibin başarılarını ise ya bedava, basit şu bu dediğin için küçük takım kalmaya mahkumsun.

    bu yüzden sen son dakikada fener'in elinden şampiyonluk çalamazsın, 6 hafta teknik direktörsüz kalıp şampiyon olamazsın, hamza gibi pasif bir t.d ile şampiyon olamazsın. çünkü hamurunda yok senin. hala 2011 sezonu ve sonrası olanlar akıllandırmamış 4-5 sezon galatasaray yok diyorsun. bu özgüvenin yüzünden millet tinerci diyince kızıyorsun. hem bu kadar az başarı kazanıp hem rakiplerini bu kadar küçümseme salaklığını insanlar zeka geriliğine bile bağlamadığı için sana tinerci diyor. zira beyninin yarı lobunu alsan bu kadar saçma yorumlar yapmazsın.

  • 44. dindar rolü yapan dinsiz aktroll

    aslında bunların hepsinin satılmış olduklarını biz dindarlar gayet iyi biliyoruz. gözümüz açıldı.

    aslı astarı olmayan herhangi bir konuda kendilerine karşıysan "paralelci (muhafazakarlar), terörist (chp veya hdpliler) veya kafatasçı (şimdi muhtaç olduğu mhpliler)" faşist olursun. ama kesin bunlardan biri olursun, sen onlara göre vatandaş bile değilsin artık. bunlar dinle zerre ilgisi olmayan allahsızdır ey inanan kardeşim, paraya dinimizi bile satarlar, insanların namusuna iftira ederler...

    güncelden geriye doğru gidelim hadi:

    şimdi moda "terörist" etiketinde. çünkü amaç hdp dokunulmazlıklarını düşürüp, bölgede varlığının esamesi okunmayan mhp ve chp 1 milletvekili bile çıkaramayacağı için, onların yerine tulum yapıp 400 milletvekili çıkarmak. onda da hedef saltanat , halkı daha iyi sikmek var amaçta, hırsızlıkları yanlarına kar kalacak, dinimiz bunun hesabını bize sorar... tapede de vardı ya, "bu milletin a.koyacağız" diyordu bir orospu çocuğu. hdpile ikgili dokunulmazlık oylamalarında da fire var oysa ki. mhp tam kadro geldi, kürt kökenli en çok milletvekili olan parti ise akp, hdp'den bile çok :) fireyi mhp verdi diyecekler utanmasalar. fire de bu terörist yandaşı ak'lardan!
    bu arada referandum yolu göründü. eee, ysk'nın niye 450,000 kaşe ihalesi yaptırdığı da anlaşıldı...

    gelelim akpiçlerin ikinci nunarasına.
    düne kadar da gündemde paralel vardı. o da "sağ-muhafazakar seçmen kendinden başkasının propagandasını yapıyorsa hemen dışlanmalı" sloganı ile sürekli öne sürüldü. yani "benden isen osmanlıcı, dindar; değilsen paralel ve cemaatçi" etiketi favoriydi. 60+ yaşındakiler yedi de genç kesim asla yemesi. hatta ak-it denecek kadar gözü dönmüş olan bile.

    akp "milliyetçiliği ayaklar altına aldık" derken de "faşist" iftirasını kullandı bu akpiçler. en büyük darbeyi buradan aldı.
    düne kadar abdullah öcalan'ı öven jöleli ile kel yalçına baksan şimdi hepsi olmuş birer nihal atsız.

    çok uzatmıyim, bu akpiçlerin hepsi orospu çocuğudur. din ile de zerre alakası yoktur. çünkü yukarıda yazdığım gibi hepsi paraya satılmış şerefsizdir, allah bilmez, iftira ederler. hepsinin anasını sikeyim.

  • 45. cemaat ve chp'nin ülkeyi iç savaşla tehdit etmesi

  • 46. denys boyko

    ben bu kalecinin videolarını izleyip öven dilime sıçayım. bu kaleciyle dnipro nasıl finale çıktı? onlarında amk!

  • 47. 18 mayıs 2016 ekşi sözlük ana sayfasının değişmesi

    hayret amk bir şeyi de beğendiniz

  • 48. arda turan'ın en kötü transferler arasında girmesi

    anlamıyorsun dede anlamıyorsun

  • 49. erkeklerin seni seviyorum deme şekilleri

    (bkz: lan jale)

  • 50. mustafa kemal atatürk

    doğum günün kutlu olsun baba.

    senin için genellikle ilerigörüşlü deriz, ancak soysuzluğun bu kadarını tahmin edememişsin ki cahili, şerefsizi, yobazı, haini bol bu ülke için kendini adamışsın.